
Son yıllarda temel gıda fiyatlarındaki artışı sadece ekonomiyle açıklamaya çalışmak çok doğru olmaz çünkü kuraklık ve mevsimsel değişimler gibi iklimsel dönüşümler tarımsal üretimi doğrudan etkiliyor. Tarladan sofraya uzanan zinciri sarsan bu durum, sadece hasat verimini düşürmekle kalmıyor raflardaki fiyat farkının haftadan haftaya değişmesini de beraberinde getiriyor.

Özellikle yazın yüksek sıcaklıklarla birlikte artan enerji kullanımımız giderek katlanıyor. Enerji üretiminde büyük ölçüde fosil yakıtlara bağımlı olmamız, artan enerji talebiyle ters orantıda bir gidişata sahip olduğundan bu durumun önüne geçmek için yenilenebilir enerji yatırımlarının artması sürdürülebilir bir kalkınmanın da temelini oluşturuyor.

Hepimizin farkında olduğu bir gerçek var ki son yıllarda yağışların düzensiz hale gelmesi su kaynaklarını büyük oranda etkiliyor. Barajların artık eski seviyelerde olmaması içme suyundan tarımsal sulamaya kadar birçok alandaki ihtiyaçla doğrudan bağlantılı. Arıtma, taşıma ve depolama maliyetiyle ilişkili bu konu güncel olarak şehirlerde yaşanan su kesintilerine de yansıyor.

İklim değişikliği çevresel bir sorun olmaktan çıkıp ekonomiyi de içine alan bir etken haline geldi. Tarım, enerji, ulaşım ve sanayi gibi sektörlerin de yakından ilgili olduğu bu konu, ürün fiyatlarından enerji giderlerine kadar yaşamdaki pek çok alanı etkiliyor. Bu yüzden günümüzde hala bize uzakmış gibi lanse edilen krizi, uzak bir ihtimal değil gündelik yaşamın içinde var olan bir gerçeklik olarak görmemiz şart.

Yukarıda iklim krizinde nelerin etkilendiğinden bahsederken aslında bir noktada hep kendimizden bahsettik çünkü gıda fiyatlarındaki artış da suların kesilmesi de elektrik faturalarının artması da insanla alakalı. Üretim biçimlerimiz, tüketim alışkanlıklarımız, hatta günlük tercihlerimizse bu krizin neresinde durduğumuzu belirleyen önemli birer konu.