Fenerbahçeli için Galatasaray maçı geldi mi, başkana, yönetime, futbolcuya ne kızgınlık kalır, ne kırgınlık... Galatasaraylı “o maç, bu maç mı?” derken, Fenerbahçe taraftarı da zaten, “Kadıköy’de sahaya formamız çıksa gene kazanırız” anlayışında...
Derbi haftasındayız. Fenerbahçe’de ciddi eksikler var ve Galatasaray uzun yıllardır kazanamadığı Kadıköy’de bu fırsatı değerlendirmek istiyor. Bu defa başarır mı?
Hangi Galatasaraylıya, “Fenerbahçe’de kimin oynamasını istemezsin” diye sorsanız, hiç kuşkusuz “Mehmet Topal ile Lens” cevabını alırsınız. Fenerbahçe’de şimdi ikisi de yok. Hatta Van Persie, yaşadığı sakatlık nedeniyle belki de yeteri kadar hazırlanamadan sahada olacak. Bu şartlarda Galatasaray, Fenerbahçe’yi yenebilir mi? 1999 yılının aralık ayından bu yana kendi adına devam eden bu Kadıköy kabusuna ve korkusuna son verebilir mi?
Kabul edelim ki, Galatasaray da iyi değil... Savunması aksıyor, Sneijder etkili oyununun ve “tam isabet” şutlarının çok gerisinde; Eren Derdiyok, fantastik gollerin ardından “mola” vermiş durumda... Maç öncesi kağıt üstünde “banko iş yapar” dediğiniz bir Bruma var. Sonuçta Fenerbahçe’nin çok ciddi eksiklerine rağmen, bu maç için Galatasaray’ı öne çıkaran çok iyimser bir tablo yok.
Ama Galatasaray camiası ve seyircisi “bu defa tamam” diyor. Olabilir mi sizce?
Sevgili Bilal, futbolda her türlü sonuç var, elbette olabilir. Ama 2000’li yıllardan başlayarak Kadıköy sonuçları “ya beraberliğe, ya da Fenerbahçe galibiyetine” döndü... Elbette her şeyin bir sonu var. Ayrıca 17 maçtır kazanamayan Galatasaray, bunun gerginliğini ne kadar yaşıyorsa, Fenerbahçe’de seriyi devam ettirebilmek adına aynı gerginlikten payını alıyor olabilir.
Fenerbahçe tam düzeldi derken, çok önemli eksiklerle Galatasaray karşısına çıkacak. Size göre seri bozulur mu?
Bilal, Fenerbahçe’de öyle iki adam eksik ki, takım içinde alternatifleri yok. Kimi oynatırsan oynat, Mehmet Topal’ın yaptığı işi yapamaz. Lens geldikten ve kendini bulduktan sonra Fenerbahçe hücumları nasıl zenginlik kazandı hep birlikte görüyoruz. Topal ve Lens’in yokluğunda hem defansif, hem hücum ve hem de kanat organizasyonu anlamında Alper “vazgeçilmez oyuncu” olabilir. Alper’in maç performansının sonucu olumlu ya da olumsuz etkileyeceğini düşünüyorum. Alper, Fenerbahçe adına sanki bu maçın kilit adamı gibi...
Son maçlarda düzelen bir Van Persie var.
Bu doğru ama göz kapağındaki sakatlık yüzünden acaba ne kadar çalışabildi? Hazır ve yeterli duruma gelebildi mi? Advocaat oyunun gidişine göre Sow ile Emenike’den birini kullanacaktır. Belki birini baştan bile kullanabilir. Milli takımdaki görüntüsü ile Volkan Şen de Alper ile birlikte kilit oyunculardan biri durumunda...
Kadıköy’de tribünlerin bu sezon ilk kez dolacağı söyleniyor.
Fenerbahçeli için Galatasaray maçı geldi mi, başkana, yönetime, futbolcuya ne kızgınlık kalır, ne kırgınlık... Zaten bu maçta Fenerbahçe’nin en büyük gücü coşkulu seyircisi olur. Galatasaraylı “o maç, bu maç mı?” derken, zaten Fenerbahçe taraftarı da “Kadıköy’de sahaya formamız çıksa gene kazanırız” anlayışında...
Çok uzun bir süre sonra Galatasaray seyircisi Kadıköy’e gidecek. Bir olay bekliyor musunuz?
Yanılmayı çok isterim ama maalesef bekliyorum. Özellikle son basketbol maçında çıkan olaylar ve iki kulübün sonrasında yayınladıkları bildiriler zaten “davul” gibi gergin olan ortamı iyice ısıttı. Aslında misafir misafirliğini, ev sahibi ev sahipliğini bilse bir şey olmaz. Ama kimse buna özen göstermiyor. Deplasman yasağının kökten kalkmasını istiyorsak, misafir olsun, ev sahibi olsun, her kulüp taraftarının bu konuda son derece duyarlı olması gerekiyor. Ama biz üç-beş kişi bir araya geldik mi, belki de toplum psikolojisinden kaynaklanan, ilk aklımıza gelen olay çıkartmak oluyor.
Galatasaray ile Fenerbahçe basketbol takımları Abdi İpekçi’de Eurolig maçı oynadı, “çıt” çıkmadı. Bizim lige döndüğümüzde aynı sakinliği niye başaramıyoruz?
Sevgili Bilal, orası Avrupa, adamın gözünün yaşına bakmazlar. Peki, futbolda Avrupa maçlarında “çıt” çıkıyor mu? Orada da çıkmıyor. Avrupalı basketbol olsun, futbol olsun gözünün yaşına bakmıyor. Bizde göstermelik, “yalandan” cezalar var. Seyirci, yönetici Avrupa maçlarının şakası olmadığı için kuralların içinde kalmaya devam ediyor. İçeriye dönünce, herkes birbirini idare ettiği için, yalandan cezalar verildiği için, cezanın caydırıcılığı olmadığı için, herkes elinden geleni ardına bırakmıyor. Bizim salonlarda, sahalarda “haklının adaleti değil, güçlünün adaleti” var. Kimin kime gücü yeterse... Altta kalanın canı çıksın misali...
Küçük tavırlar
Fenerbahçe ezeli rakibini Spor Toto Basketbol Ligi’nde yendikten sonra, “Şarkıcı kızı Binnaz” şarkısıyla ve “alaycı” bir tavırla rakibini uğurluyor. Galatasaray bildiri yayınlıyor, Fenerbahçe’den “malum camia” diye söz ediyor. Bu tavırlar büyüklere asla yakışmıyor ve prestij kaybından başka işe yaramıyor.
Saha dışına çıkmamalı
Fatih Hoca’nın yerinde olsam artık saha dışını hiç konuşmam. Hoca konuştukça, polemiğin fitilini ateşliyor. Çok dolu olabilir, gergin olabilir ama sadece saha içinde kalmalı...
Milli Takım, Kosova karşısında gruptaki ilk galibiyetini aldı, yıldızlar kadroya geri döndü, buna rağmen polemikler ve tartışmalar bitmiyor.
Bitmez Bilal, bitmez... Bu kadar açıklamalar yapılırsa, sürekli böyle manidar tweetler atılırsa bitmez. Fatih Hoca’nın yerinde olsam artık saha dışını hiç konuşmam. Hoca konuştukça, polemiğin fitilini ateşliyor. Çok dolu olabilir, gergin olabilir ama artık sadece saha içinde kalmalı... Üstelik son dönemlerde o kadar “üstü kapalı” mesajlar veriyor ki, gazeteci takımı başta bunları çözebilmek adına adeta hafiye gibi çalışıyor.
Yeri gelmişken, bu konuda medyanın bir suçu yok. Bu kadar olayı medya çıkartmadı, bu kadar açıklamayı medya yapmadı. Üstelik bu kadar konuşma, bu kadar üstü kapalı açıklama medyanın işine gelir. Atmayın tweetleri, yapmayın açıklamaları, vermeyin malzemeyi... Ne manşet olursunuz, ne polemik konusu... Bunların hepsi sizin elinizde...
Ama hocaya da belden aşağı vuruşlar var.
Bilal ben daha önce de yazıp söyledim. Onlara katılmak mümkün değil... Kabul etmek mümkün değil... Ancak Fatih Hoca’nın da çevresindeki “gazcılardan” artık kurtulması gerekiyor. Daha canlı yayına çıkmadan, basın toplantısına gelmeden “şu şöyle tweet attı, bu şunu yazdı” diye hocayı dolduruyorlar, geriyorlar. Üstelik bunu “bire bin katarak” yapıyorlar. Örneğin son Kosova maçında yorum yapan Sergen Yalçın, cezalı Emre Mor için “oyuna girmeli” deyip ciddi bir hata yaptı. Ancak maç öncesi ve sonrasında Fatih Hoca’ya yönelik öyle önemli bir eleştirisi olmadı. Hoca bunu ne zaman duydu, kim bilir Sergen’in yorumlarını hocaya nasıl anlattılar ki, basın toplantısında Sergen Yalçın’a lafı çaktı. Bunlar Türkiye Futbol Direktörü’nün uğraşacağı işler değil... Ayrıca eleştiri de olacak. Futbolda dikensiz gül bahçesi nerede var ki, bizde olsun.
Seba ruhu...
Çok eskide kaldı ama yeri geldi, hatırlatmakta fayda var... Beşiktaş ile Trabzonspor 89-90 yılının Türkiye Kupası finalini İzmir Atatürk Stadı’nda oynuyorlar ve Beşiktaş 2-0 kazanıp kupayı alıyor. İki takım aynı uçakla İstanbul’a dönecekler. Süleyman Seba takımı topluyor, “Aynı uçaktayız ve kaybeden rakibe saygı duymalıyız. Bu nedenle uçakta en ufak bir kupa kutlaması, coşkusu istemiyorum” diyor. Günümüze bakıyorum da, nereden nerelere geldik?
Örnek adam
Başakşehir Kulübü’nde anlattılar. Takım sadece maç akşamları kamp yapıyor. Buna rağmen takımın stoperi Yalçın Ayhan, haftanın beş akşamı kampta kalıyor. Yalçın evli, yanlış bilmiyorsam iki de çocuğu var. Yalçın’a “evine gitsene kardeşim” diyorlar, “çocuklar uykumu bölmesin diye burada kalıyorum” cevabını veriyor. Yalçın antrenman sonraları evine gidiyor, iki saat eşini, çocuklarını görüyor ve yeniden kampa dönüp kendini bir sonraki maç için “bakıma” çekiyor. Türk futbolunda mesleğine ve kendine bu kadar saygılı örnek oyuncular da var.
Veli’ye ne oldu?
Ben bir futbolcunun omuz sakatlığından iki yıla yakındır sahalardan uzak kaldığını ilk defa görüyorum. Bakmayın Beşiktaş’ta kadro bolluğu var da, Veli’nin eksikliği hissedilmiyor. Oysa biliyoruz ki, Veli’siz bir Beşiktaş düşünülemezdi. Ne oldu sana Veli, nerelerdesin. Bir ses, bir görüntü lütfen...