Mynet Trend

BİZE ULAŞIN

1 Kasım 2015 Seçim Sonuçlarını Nasıl Okumak Gerekir?

Seçimden önce, 31 Ekim günü, araştırma şirketleri arasında sonuçlara yönelik dev bir kafa karışıklığı vardı. Daha önce bu konuda belirli aşamalarda isabetli olmuş şirketler, AK Parti‘nin oylarını tek başına iktidara yetmeyen %41 ile, tek başına iktidar için yeterli olan %45 arasında bir oranda gösteriyordu.

1 Kasım 2015 Seçim Sonuçlarını Nasıl Okumak Gerekir?

Tahminler de o yöndeydi, eldeki bulgular da. 7 Haziran seçimlerinden sonra, sıklıkla Devlet Bahçeli‘nin tavrına yorulan sebeplerden tüm seçmenler arasında yapılan bir anketten, [

MHP seçmeninin %45’inin verdiği oydan pişman olduğu](http://www.radikal.com.tr/politika/7-haziran-sonrasi-ilk-arastirma-secmen-neye-oy-verdi-simdi-ne-istiyor-1376212/) ortaya çıkmıştı zaten. Bu %45’lik pişmaniyet oranı, kendisini MHP’nin oylarında 1 milyon 900 bin civarında bir düşüşle tescil etti.

Peki ne çıktı yani bu seçimin sonucundan?

Öncelikle, bu seçim sonuçlarını şöyle okumak gerekir: 7 Haziran 2015’te alınan sonuç, Kürt siyasal hareketinin kazanımlarının şekillendirdiği bir sonuçtu, günümüz siyasi manzarası da bununla şekillenmeye devam edecek. Hükümetin Kürt sorunu ile ilgili takındığı tutum, mevcut oylarında ciddi bir MHP’ye kayışa sebep oldu. Fakat aynı şekilde, o tutumun Kürt siyasal hareketine kamuoyu nezdinde kazandırdığı meşruiyet, bir anlamda Kürt Siyasal Hareketi 2.0‘ın, Selahattin Demirtaş suretinde cana gelmesine ve orta sınıf, eğitimli kesimin genç ve yaşlı demeksizin bu hareketin haklı maruzatlarını kabul etmesine de sebep oldu. Bir taraf MHP’ye, bir taraf HDP’ye oy verince, iki partinin de oyları yükseldi, CHP’nin de oyları aynı kalınca AKP iktidarı kaybetti.

Sonra, bu seçim sonuçlarından şu çıkar: Bu seçim aslında 10 Ağustos 2014 gününde belirlendi. Anlık siyasi tablonun gereksinimiyle AKP’yi tek başına iktidarın dışında bırakan seçmenin iradesi, bir koalisyon hükümetine yansımadı; çünkü hükümet kuracak kişiyi görevlendirme yetkisine sahip olan kişi daha henüz beş gün önce AKP için oy topluyordu. Dolayısıyla ikinci parti liderinin alternatif bir azınlık hükümeti kurması formülü, hiçbir zaman gerçekçi bir ihtimal olmadı.

Bu seçim sonuçları, şunu da gösterir bize: Devletin son beş ayda uyguladığı şiddet politikası ve sürgülediği uyumsuz tavrın, özellikle milliyetçi seçmen nezdinde dev karşılığı var. İnsanlar ölüm sayılarına, pek de manası olmayan bir çatışmaya, bu manasız çatışmasının arkasına yüklenen “vatan millet sakarya” retoriğine bakıp ve en önemlisi daha birkaç ay öncesine kadar aynı hareketle masaya oturmuş olduğu gerçeğini unutup, “en azından PKK’yı vuruyorlar” diye düşünebiliyor. Devlet Bahçeli de bu hissiyatın üzerine kumar oynadı. O bizzat PKK’yı vuramayacağı için, söylem ve aksiyon olarak; AKP’nin Meclis Başkanı çıkartmasına vesile olma pahasına HDP ile hiçbir şekilde aynı cümle içerisinde yer almama kararı aldılar. Ama tutmadı, o karar onları PKK düşmanı değil, pasif gösterdi. Kürt siyasal hareketinin kazanımlarına karşı verilen tepkiden rahatsız olan kesim, silme MHP’ye kaydı.

2015 Kasım seçimlerinden, şunu da okumak mümkündür: Türkiyeli seçmen, baraj pratiği hayatta kalmaya devam ettikçe entellektüel ve ideolojik olarak dürüst oylar vermektense, kazanan oylar vermeyi yeğleyecektir her zaman. Baraj altında kalacağı bilinen bir parti, kendi kendini doğrulayan bir kehanet gibi, bu yüzden baraj altında kalır. İdeolojik olarak çok hafif yakınsamalar, çok uzak uçurumlara rağmen sadece su üstünde kalacağı için diğer partilere oy olarak dönmeye devam etmektedir. Bu yüzden de dindar ve sağ eksenli seçmenin, aslında çok uyuşmadığı IŞİD ilişkileri, fevri yönetim biçimi, yanlış ekonomik politikaları gibi tutumları olsa da, AK Parti’den başka alternatifi yoktur. Saadet Partisi ve Büyük Birlik Partisi ittifakının beş ayda yaşadığı %30’luk düşüş, bunun ispatıdır.

Bu seçim, şu okumayı da perçinlemiştir aslında: Türkiye’de sert bir %35’lik sol blok vardır. Buradaki “sol” tabiri, siyasi terimin skalası içerisindeki farklı aşamalara da atıfta bulunur elbette. CHP seçmeninin “ortanın solu” tutumuyla, HDP bünyesindeki EMEP’in soldan anladığı aynı şey değildir. Ama, son beş ayda çıkan olaylar ve bu olaylarda HDP’nin ilişkilendirildiği tavır ve tutumlara verilen seçmen tepkisinin ayırdığı bir 1 milyon kişi olduğu düşünülürse, HDP’nin belirgin derecede sol söylemlerle beş milyona yakın oy aldığını görmek mümkündür. Hakeza, CHP’nin daha önce çizdiği ve MHP’yle ittifaka, muhafazakar kesime yakınsamaya dayalı politikalardan arınmış bir siyasi söylemle yürüttüğü 7 Haziran ve 1 Kasım kampanyaları da tartışmasız bir şekilde sol görüşlüdür, tabanda da bir oy kaybına yol açmadığı için, bir on küsur milyonluk -en azından sol söylemi duymakla ciddi bir problemi olmadığını söyleyebileceğimiz- seçmenin de orada olduğunu tespit edebiliriz.

Ve bir de, şu seçimle beraber, şu ortaya çıkmıştır: Türkiye’nin “aydın” kesmi, tarafı ne olursa olsun, eğilimi ne yöne bakarsa baksın yine ne kadar tabandan kopuk olduğunu ispat etmiştir. Sonucu “tatile gidenlere” bağlayanlar (çünkü tüm tatile gidebilen insanlar sol seçmendir), Aziz Nesin’in meşhur sözünü anmaktan yine çekinmeyenler ortaya anlamlı bir Türkiye halkları portresi çizmekten uzak kalmışlardır. AKP seçmeninin neden ve niye AKP’ye oy verdiğine dair, konjenktüre dayalı olmayan, spekülatif söylemlerden uzak ve sağlam dayanaklı bir açıklama ne seçim öncesinde, ne de seçim sonrasında gelmediği gibi; “aydın” kesim nezdinde –ki burada aydından kastım, orta sınıf, beyaz yaka normal insan değil; onu belirteyim, bu işin profesörleri, araştırmacıları, gazetecileri, fikir önderleri vb.- hâlen duruma “ya benim etrafımda kimse vermiyor, nasıl oy alıyorlar bunlar?” cümlesinden uzakta bir analiz getirilmiş olduğunu söylemek mümkün değildir. Muhafazakar seçmen “olsun, bendendir” deyip kendisini ekonomik olarak zayıflatmış seçmene vermeyi mi tercih ediyor? Diğer partilerin aksine AKP’nin geçmişi Türkiye’nin “geride” görüldüğü dönemlerle ilişkilendirilebildiği için mi olmuyor? Yeni bir parti mi çözer bu işi, yoksa AKP’nin bölünmesi mi? Seçmen Erdoğan’a mı oy basıyor, yoksa davaya mı? Ortada “ailenin başında bir baba olmalı” cümlesiyle izah edilebilecek sosyolojik bir eğilim mi vardır? Bunların cevapları yine yoktur, ortada “millet kararını istikrardan yana kullandı” cümlesinden ziyade anlamlı olmaya yaklaşan bir tespit bulunmamaktadır. Hakeza muhafazakar aydınlar da “kazandık, demek ki haklıyız” cümlesinin ötesinde bir katkı sunmamışlardır tartışmaya.

Yani aslında, şudur mesele: 7 Haziran 2015 seçimlerinde pek çoğumuzun bir “zafer” olarak gördüğü sonuçlar, MHP ve AKP seçmeni arasında yaşanan bir geçişkenliğin münferit sonucudur. 1 Kasım o geçişkenliği düzeltmiştir sadece. O yüzden, 7 Haziran’ı zafer olarak görenler, 1 Kasım’ı bir “mağlubiyet” olarak değil, “daha az bir zafer” olarak görmelidir. Bu seçimin MHP harici bir kaybedeni olmamıştır aslında. HDP ve CHP, tabanlarını sol söylemle üzerine gitmek suretiyle netleştirmiş ve üzerine retorik kurulabilecek bir zemin atmıştır. AKP yeni takındığı aşırı milliyetçi ve savaşçı politikayla kaybettiği oyları ve iktidarı geri almıştır, şüphesiz bir sonraki seçime kadar onlara 4.5 milyon oy kazandıran bu yeni prensipleri retoriği ve çerçeveyi manipüle etmek suretiyle en kısa zamanda aldıkları yere bırakacaklar, kendi bildiklerini yapacaklardır. Öyledir, çünkü AK Parti’nin modus operandi‘si budur zaten. 2007’den sonra liberalleri, 2014’ten sonra Kürt seçmeni yaptığı gibi, milliyetçi seçmeni de işine geldiği yere kadar yanında taşıyacaktır. Şu an itibariyle Türkiye, muhafazakar seçmenin yönetim biçiminden ve hatalarından rahatsız olsa da alternatifsizlikten, rövanşizmden, “zaten daha iyisi de olamaz” tipi bir geçmişe dayalı karamsarlıktan ve inatlaşmadan dolayı yaslandığı bir AK Parti, giderek sollaşmaya başlayan CHP, meşruiyetini daha da perçinleyip, yerini açmak için önünde dört yılı olan bir HDP ve seçmeninin şu an içinde bulunduğu infialin kesinlikle farklı bir arayışa, belki de hareketin önderlerini farklı bir oluşuma götürmek zorunda olduğu MHP’nin mecliste olduğu bir hükümete sahiptir. Buradan nereye gidileceği belirsiz olduğu gibi, ne umut saçmaya, ne de ümitsizliğe kapılmaya gerek bir tablo yoktur pek…

YORUMLARI GÖR ( 0 )

En Çok Aranan Haberler