
Fast Fashion ile birlikte neredeyse her hafta yeni bir trend ve ona uygun ürünlerle karşılaşıyoruz. Düşük fiyat politikasıyla merak uyandıran trendlerin yarattığı bu sistem, tüketicinin sürekli alışverişe yönelmesini beraberinde getiriyor. Bu doğrultuda baktığımızdaysa fast fashion aslında sadece tüketim değil üretim sürecini de doğrudan etkiliyor.

İnsanın neredeyse 2 yıllık su ihtiyacına denk gelen bir pamuklu tişört üretimi için yaklaşık 2700 litre su harcanırken bu değer, kot pantolonda 11000 litreye kadar ulaşabiliyor. Polyester gibi sentetik kumaşların üretim sürecindeyse atmosfere ortalama 21 kilogram karbondioksit salınımı gerçekleşiyor. Üstelik, dünyanın kısıtlı kaynakları böylesine bir hızda harcanırken sadece çevre değil insanlar da önemli ölçüde etkileniyor.

Fast fashion sadece çevreyi değil insan emeğini de tüketiyor. Birçok belgesele konu olmuş bu durum gösteriyor ki üretimin büyük kısmı üçüncü dünya ülkelerinde çevrenin umarsızca kirletilmesi ve kötü koşullarda çalışan işçiler ile gerçekleşiyor. Bu yüzden sürdürülebilir bir moda anlayışı sadece doğayı değil insanı korumak anlamına da geliyor.

Fast fashion’ın açtığı bu çevre kirliliğine karşı atabileceğimiz en etkili adımlardan biri de giyim alışkanlıklarımızı tekrardan gözden geçirmek. İşe, kaliteli parçalara yatırım yapmak, ikinci el alışverişi tercih etmek ve kıyafetleri onararak ya da dönüştürerek kullanmakla başlayabiliriz. Çünkü günümüzde, son yıllara kıyasla daha sürdürülebilir bir üretim anlayışı olsa da büyük işletmelerin karını gözeten moda endüstrisinde “sürdürülebilirlik” çoğu zaman bir pazarlama stratejisi olmaktan öteye gidemiyor.