https://www.youtube.com/watch?v=oTw93keQK3I&feature=youtu.be
*Bu haberde**ki bazı ifadeleri* rahatsız edici bulabilirsiniz
Bugün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü. Türkiye'de şiddete maruz kalan kadınların gidebileceği 145 kadın sığınma evi var. Ancak bazı kadınlar, sığınma evlerindeki katı kurallardan rahatsız. Örneğin sığınma evlerinde cep telefonu kullanmak yasak, dışarı da izinle çıkılabiliyor. İzmir'de kurallara uymadıkları gerekçesiyle kaldıkları sığınma evinden çıkartılan kadınlarla konuştuk.
Derya, 3 yıl önce İskenderun'daki evinde, eşinin ailesiyle birlikte yaşıyordu. Eşinin ağabeyi ona tecavüz etti. Derya intihara teşebbüs etti, hastaneye kaldırıldı.
Hastaneden çıkıp eve döndüğünde, başına gelenleri bilmesine rağmen eşinin kendisine destek olmaması ve eşinin ağabeyinin tehditlerinin sürmesi üzerine karakola gitti. Burada Derya'yı ilk kez kadın sığınma evine yerleştirdiler:
"Eşimin yaptıkları zaten yetiyordu. Kimi, kime söyleyeceğim? Kaynımı kayınbabama söylüyordum, o ondan beterdi, o da ondan beterdi. Baktım olmuyor, tüm eşyalarımı toplayıp emniyete gittim. Beni onlar sığınma evine, sığınma evi de beni psikiyatriye yerleştirdi."
Ancak Derya ilk aşamada 3 kızıyla birlikte gitmediği için, sonradan onları yanına alamadı. Kızlarıyla birlikte olabilmek için eve geri döndü.
Eve döndüğünde eşinin ağabeyi Mardin'e gitmişti. Artık uzakta olduğu için bir tehlike olmayacağını düşünerek suç duyurusunda bulundu.
Suç duyurusunda bulunduktan sonra eşinin ve ailesinin, Derya'nın ifadesiyle "hastalık derecesinde baskıcı" tavırları, eşinin ağabeyinin ifade verip serbest bırakılması, Derya'yı başka bir yola itti:
"İnanır mısınız şu an onun nefes alması bana hâlâ çok ağır geliyor. Şu an biliyorum, düşünüyor. Ona böyle yaptım, şöyle yaptım diye… Şu an benim hayatım nasıl? Ama o hayatına kaldığı yerden devam ediyor. Bu benim çok zoruma gidiyor."
Önce bir silah buldu Derya, ardından Mardin'e doğru yola çıktı.
Mardin'e girişte terörle mücadele ekiplerinin otobüsü durdurup araması sırasında çantasındaki silah bulundu. Derya, karakola götürüldü.
Bu süreçte kendisini dinleyen bir kadın savcı, silahına el koyup Mardin'e giriş yasağı koyarak Derya'yı polis eşliğinde sığınma evine yerleştirdi.
Ağabeyinin, kızlarına da zarar verebileceğini düşünen eşi, 3 kızını alıp İzmir'e gitmişti. Derya da İzmir'deki sığınma evine gönderilmeyi talep etti, talebi kabul edildi.
Annesi de babasıyla birlikte İzmir'e gitti. Ancak babası Derya'yla görüşmeyi reddetti.
Babasının evde olmadığı zamanlarda annesi torunlarını alıyor, Derya da sığınma evinden izin alarak kızlarını görmeye gidiyordu. Ancak bu çıkışlardan birinde, sığınma evine geri alınmadı:
"Bana dediler ki adresi getir bize, biz senin izin kağıdını hazırlayacağız, adresi de işleyecekler, biz senin çıkışını yapacağız. Çünkü ben babam olduğu zaman eve gidemiyorum. Babam Mardin'e gittiği zaman annem beni çağırır. Kızlarlayken de öyleydi, kızlarımı alır gelirdim. Onlara dedim ki mutlaka gitmem gerekiyor.
"Annemin yanındayken beni arayıp izinlerin iptal olduğunu, geri dönmemi söylediler. Dönemeyeceğimi söyledim, gece annemin yanında kaldım.
"Ben diğer gün erkenden geldim çünkü işime de yetişmem gerekiyordu. Sabah 10'da geldim, hiçbir şekilde içeri giremeyeceğimi söylediler. Kapı açılmıyor. Hapishane gibi küçük bir şey açıyorlar, oradan konuşuyorlar bizimle. Hiçbir şekilde bahçeye bile alınmadım."
Derya bu sırada bir ev tutabilmek ve yeni bir hayat kurabilmek için bir kebapçıda çalışmaya başladığını, içeri alınmayınca işe gittiğini ve gece iş çıkışı döndüğünde de alınmadığını anlatıyor:
"Dedim gece 12'de alırlar herhalde, o kadar zalim değiller. Bir tutanak tutarlar sadece diye düşündüm. Yani o kadar gerçekten beklemiyordum. Bir sığınma evi ne kadar olursa olsun o gece bence bir bayanı atmaması gerekiyordu."
Derya'yla aynı saatlerde, çalıştığı balıkçıdan sığınma evine dönen bir başka kadın, Ayla, Derya'ya destek oldu. İçerideki hamile bir arkadaşları da yanlarına geldi. Ayla'nın 13 yaşındaki kızı da bu sırada sığınma evindeydi.
"Polisleri çağırdılar bize. Polisler de sağ olsun onların elini tuttu. O saatte beni dışarı çıkardılar. Emniyete gittik, emniyet de hiçbir şey yapmadı. 'Siz sığınma evinden mi geldiniz?' dediler. Meğer haber uçmuş onlara. 'Hiçbir şekilde şikayetinizi alamayız' dediler. Orada oturduk, ŞÖNİM'i aradı komiser. Derya* Hanım'ı hiçbir şekilde kabul edemiyoruz ama öbürleri geri dönebilir dediler. Öbürleri de benim için dönmedi."
Ayla, Derya içeri alınmayınca kızı ve sığınma evindeki bir başka arkadaşıyla birlikte dışarı çıktığını ve Derya'ya destek olmak istediğini anlatıyor.
"Bu kadın çok ağır ilaçlar kullanıyor, çok ağır tedavilerden geçmiş, canına kastetmiş. Sokağa bırakılırsa ne olacak? Bizim sorumluluğumuz değil, dediler.
"Biz saat bir buçuğa kadar orada bekledik, almadılar içeri. Dedim ki ben arkadaşı yalnız bırakmayacağım. Kızım da geldi, hamile bir kadın da geldi. Üç kadın, bir çocuk, sokakta kaldık. Karakola gittik."
Ayla, 3 kadının kurumdan şikayetçi olmak istediğini ancak polislerden "Devletin kurumunu devlete şikayet edemezsiniz" yanıtı aldıklarını anlatıyor.
Geceyi karakolda, ardından hamile arkadaşları rahatsızlanınca hastanede, son olarak da sabaha karşı açılan, bir kadının çalıştığı börekçide geçirdiler.
Bir süre, daha önce kadın konukevinde kalan bir kadının evinde kaldılar.
Ayla çalışmaya devam ediyor. Doğum yapmak üzere olan arkadaşı, kızı ve yetiştirme yurdundan geri aldığı oğluyla birlikte yaşıyor.
Derya ise geçici olarak bir kadın akrabasının evinde kalıyor. Akrabasının eşi iş seyahatinden döndüğünde, oradan da çıkmak zorunda olduğunu anlatıyor.
Konuyla ilgili sorularımızı yanıtlayan İzmir Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü'nden bir yetkili ise "3 kadının iddialarının gerçeği yansıtmadığını" söyledi.
"İzmir'deki kadın konukevinde kalan tüm kadınların, herhangi bir mazeret bildirmeksizin her gün 13:00-17:00 saatleri arasında yönetime bildirerek dışarı çıkabildiğini" belirten yetkili, Derya'nın o gece dışarıda kalmak için izin istediğini ancak uygun bulunmadığını, 17:00'de geri dönmesi gerektiğini belirtti:
"Ancak dönmemiş. Dönmeyince arkadaşlar merak edip aramışlar, elimizde kaydı var. Bir gün sonra öğlene doğru geldiğinde arkadaşlar 'Gece neden gelmedin?' diye ŞÖNİM'e (Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi) yönlendirmişler. Oraya da gitmemiş. Kendisini ve oradaki diğer kadınların güvenliğini riske attığı için ŞÖNİM bunu değerlendirip kendisini başka bir konukevine yönlendirecekti."
Derya'nın izin kağıdının olmadığını, 6284 sayılı (Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair) kanuna göre hakkında koruma tedbiri olmadığını, barınma ihtiyacı için orada bulunduğunu ve hiçbir şekilde açıkta bırakılmayacağını söyleyen yetkili, "Gece geldiğinde de kendisini ŞÖNİM'e yönlendirmişler, orayı arasaydı. ŞÖNİM müdürünün talimatı var, başka bir konukevine yerleştirilecekti" diyor.
Yetkili, "Kadınlara yönelik hizmeti tehlikeye atmamak için tümünün kurallara uyması gerektiğini" söylese de, sosyal çalışmacılara göre bu kurallar kadının özgürlüğünü kısıtlıyor.
Sosyal çalışmacılar, sığınma evine giden kadınların bazılarının evlerine geri dönmeyi tercih etmesinin sebebinin de bu olduğunu söylüyor.
2002'den bu yana Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı gönüllüsü olan Gülsun Kanat Dinç'e göre, "Türkiye'de sığınakların çalıştırılma hali, kadınlarla gösterdiği dayanışmama hali, şiddetten uzaklaşmak isteyen kadının tekrar şiddete dönmesine sebep olmakta, bu da vahim bir durum oluşturuyor."
Dinç, kadınların sığınaklarda özgürce yaşaması, çıkış için izin almaması gerektiğini söylüyor:
"İzin almamaları gerekiyor kadınların… Kadınlar birer yetişkin, ne zaman dışarı çıkacaklarına ne zaman içeri gireceklerine karar verdikleri gibi, kendi yaşadıkları şiddetin uzmanı da kadınlar. O konuda kendilerini nasıl koruyacaklarını kadınlar kendileri en iyi bilirler. Ve yıllarca o şiddetin içerisinde korunmayı da en iyi öğrenmiş olan kişiler kadınlar."
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın Eylül 2019 verilerine göre Türkiye'de Bakanlığın Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü'ne bağlı 2717 kapasiteli 110, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'ne bağlı 42 kapasiteli 2, sivil toplum kuruluşlarına bağlı 20 kapasiteli 1 ve yerel yönetimlere bağlı 703 kapasiteli 32 olmak üzere toplam 145 konukevi var.
Bakanlığa bağlı ŞÖNİM'ler 80 ilde hizmet veriyor. Başvuran kadınlar ŞÖNİM aracılığıyla önce ilk adım merkezlerine geçici olarak yerleştiriliyor. Ardından "kadın konukevi" olarak adlandırılan sığınma evlerine yerleştiriliyor.
BBC Türkçe'ye konuşan bir bakanlık yetkilisi, ŞÖNİM'e başvuran ya da kolluk kuvvetleri aracılığıyla gelen hiçbir kadının geri çevrilmediğini söylüyor.
Ancak sonrasındaki işleyiş ve kadınların kendi hayatını kurması için verilen destekle ilgili görüşme talebimize Bakanlık'tan bir yanıt gelmedi.
Mor Çatı gönüllüsü Gülsun Kanat Dinç, "ilk adım sığınaklarına" yerleştirilen bu kadınların ilk aşamada adalete erişmesi ve ardından ruh ve beden sağlığı ile ilgili desteğe ihtiyacı varsa bunun verilmesi gerektiğini söylüyor.
Gülsun Kanat Dinç'e göre sonraki aşamada ise kadınlara şiddetten uzak bir hayat kurmaları için destek verilmeli:
"Başvuran her kadının sığınağa alınması gerekliliği şart olduğu için onları öncelikle geçici olarak kalabilecekleri bir yere koyuyorlar. Doğru düzgün bir detaylı görüşme yapılmadığı için de kadınların sığınak ihtiyaçları içerisindeki diğer ihtiyaçları değerlendirilmemiş oluyor. İlk yapılan şey kadınları hapsetmek oluyor. Ellerinden iletişim kurabilecekleri telefonlarını almak oluyor."
Gülsun Kanat Dinç'in bahsettiği uygulamalardan Ayla ve Derya da rahatsız. Bu sebeple daha önce İzmir Valisi'ne giderek kurumu şikayet ettiklerini de anlatıyorlar.
İzmir Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü yetkilisi de, bu şikayetlerle ilgili devam eden 2 soruşturma olduğunu söylüyor.
Daha önce 3 farklı konukevine giden ve bir kez eve geri dönen Derya, sığınma evinde hissettiklerini şu sözlerle anlatıyor:
"Oraya gelen kadınlar zaten zor durumda. Ama o gözle bakmıyorlar bize. Sanki bir suç işlemişiz gibi davranıyorlar bize. Aşağılıyorlar, kötü bir şey de istemiyoruz biz onlardan.
"Mesela bir sıkıntımızı anlatacağız, sustururlar. Kapı dışarı ediyorlar. Sıkıntımız var. Bir çare istiyoruz, bir çare bekliyoruz ama o çareyi karşı taraftan göremiyoruz.
"Bizim hemen bir şeyler yapıp çıkmamızı istiyorlar. O baskıyı sürekli yapıyorlar. Bizi ara sıra çağırıp 'Daha ne yapmayı düşünüyorsunuz?' diye soruyorlar. Gene eskiye dönmemiz için ellerinden geleni yapıyorlar."
Derya, içeri girerken cep telefonlarını bıraktıklarını, her izin dönüşü arandıklarını ve gece aramalarının yapıldığını da söylüyor:
"Dışarı çıkıp girdiğimizde komple elle ve cihazla aranıyoruz. Telefonlarımız alınıyor. O telefonları alma işini ben anlayamadım. Mesela bir ara saat 2'de, hepimiz yatıyoruz, birden baskın yaptılar. Arama...Özel eşyalarımıza varana kadar karıştırıp arıyorlar.
"Bir güvende olma hissiyle gittim ben. Sığınma evi dedikleri zaman ben dedim giderim oraya, güvende olurum. Kimse bana artık hiçbir şey yapamaz. Kendimi toparlayana kadar, sonra kendime güzel bir iş bulurum dedim. Bir şekilde hayata tekrar başlarım diye düşündüm. Ama maalesef karşı taraf bize o hissi vermedi. Onlar da yeterince baskı yaptılar. Yani onlar da bütün insanlar gibi bize baskı yaptılar."
Ayla da, "Cezaevi koşullarını yaşıyoruz" diyerek şunları anlatıyor:
"Karakola gidip ŞÖNİM'e başvurduğumda, telefonda söylediği ilk şart, bizim kendimize göre kurallarımız var, bu kurallara uymak zorundasınız. Kurallarımızdan biri de herhangi bir elektronik cihaz kullanamayacaksınız, mesela telefon. Tamam dedim, tamam demek zorundaydım. Sokakta kalsam başıma neler gelebileceğini biliyorsunuz. Polisler beni götürdü ŞÖNİM'e.
"En azından 10 tane kadına şahit oldum, buradaki baskıya dayanamadığı için eşlerine geri gittiler, hangisinin başına neler geldi bilmiyorum."
Gülsun Kanat Dinç, "Kadınlar aptal ya da yanlış davrandıkları için şiddeti yaşamıyorlar. O güne kadar da aslında o şiddetin içerisinde kendilerini en iyi nasıl koruyacaklarının stratejisini kadınlar geliştiriyor" diyor:
"Kendisi adresi gizlemesi gerektiğini, telefonunu, sosyal medyayı kullandığı zaman nasıl bir şekilde kullanması gerektiği konusunda aydınlatıcı bilgilere ulaştığında kadın kendisini korumayı çok iyi biliyor. Zaten kadın bulunmamak üzere çıkmışsa ve kendisinin şiddetten uzaklaşmak için desteklendiğini ve yargılanmadığını gördüğünde kendisi zaten bulunduğu alanı korumak kollamak için son derece dikkatli ve özenli davranıyor. Çünkü onun hayatı, onun sorunu her şeyden önce.
"Eğer siz kadınları zayıf, çaresiz, mağdur görürseniz zaten korkarsınız. Onların zayıf ya da çaresiz ve mağdur olduğundan değil kadın oldukları için bu şiddeti yaşadığında bir kere anlaşırsak hep beraber Türkiye'de, dolayısıyla güvenlik önlemleri zaten alınır.
"Kadınların hayatı kendilerine aittir, kimse onlar için karar veremez. Güvenlik meselesi de böyle. Bir kadın olarak özgürleştirici bir yaklaşımla bana kucak açılmalı, dayanışma gösterilmeli. Hapsedici, tekrar ve tekrar nasıl yaşayacağımı ne giyeceğimi söylemeden bir yaşam olmalı."
Diyarbakır'da yaşıyordu, 5 yıl evli kaldı, eşinin şiddetine maruz kaldı. Bir oğlu vardı. 13 yıl önce, ikinci çocuğuna hamileyken, hamile olduğunu henüz bilmiyordu, boşandı. Sonra bir kızı oldu.
Kendi ailesi karşı çıksa da yurt dışındaki akrabalarının yardımıyla bir dükkan açtı. Ancak Ayla, eski eşinin yıllar boyunca dükkanın camlarını kırdığını, dükkanı yaktığını, dükkanı basıp kendisini yaraladığını anlatıyor. En sonunda dükkanı kapatıp evlere temizliğe gitmeye başladığını ancak eski eşinin kendisini bulmasının zor olmadığını söylüyor.
Eski eşinin arkadaşları, "Diyarbakır'dan çıkarsan rahat edersin" deyince Ayla, çocuklarını da alıp dükkanına mal almak için daha önce gidip geldiği İzmir'e kaçtı:
"En azından, dışarıda kalmaktansa başımızı sokabileceğimiz güvenilir bir yerdi. Tekrar ayaklarımın üzerine kalkabilmem ve çocuklarım için bir gelecek yapabilmem için azıcık da olsa, belli bir süre de olsa orada rahat edebileceğimi düşündüm.
"Orada bir beklentim yoktu, gideyim oturayım, onlar bana her şeyi kursun mantığı yoktu bende."
Dağıtım merkezinde kızı okula gidemedi, oğlu ise 14 yaşında olduğu için yetiştirme yurduna yerleştirildi.
2 hafta sonunda İzmir'deki kadın konukevine yerleştirildi. Burada bir iş bulduğunu ancak giriş-çıkış izni için iş yerinden kağıt istendiğini anlatıyor:
"Sadece 'Çalışma saatleri kızımın okulu için izin alabilir miyim?' dedim. Adamın, patronun mesajları hâlâ bende duruyor. Direkt olarak 'Siz kadın sığınma evinden mi geliyorsunuz?' diye sordu. Yok 'Hayır' dedim. Dedi ki bizim yanımızda daha önce çalıştı oradakiler. 'Biz çalışma saati yazamayız, bazen erken çıkarsın bazen geç' dedi. 'Tamam' dedim. Diğer gün telefonu açtığımda adamın bana yazmadığı kelime kalmamış. Kadın sığınma evinde kalan kadınlara çok farklı gözle bakıyor. Kimsesiz, sahipsiz..."
İzmir Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü yetkilisi, çalışma saatleri için belge istendiğini, bunu da güvenlik gerekçesiyle yaptıklarını anlatıyor. Gece sığınma evinde arama yapıldığı iddialarını ise reddediyor. Aramaların zaman zaman gündüz saatlerinde olduğunu belirtiyor.
Mor Çatı gönüllüsü Gülsun Kanat Dinç'e göre ise iş saatleri için izin alınması, yanlış bir uygulama:
"Tabii ki toplu yaşam alanlarının belli kuralları olur birlikte yaşayabilmek için Bunlara da uyum göstermiyorsam o zaman sorun olur. Ama ne giydiğim, ne zaman çıktığım, telefonumu kullandım mı kullanmadım mı, iş buldum mu bulmadım mı, bütün bunlar konusunda benim yanımda benimle konuşarak beni destekleyerek bir çalışmanın olması gerekir. Bana yasaklar koyarak değil.
"Ne giyeceğimize, nasıl davranacağımıza karar veren bir kocadan kurtulup geliyoruz, başka bir kocaya, bu sefer devletin sosyal çalışmacısı (sosyal hizmet uzmanı) kocalarımız oluyor. Yani sonuçta benim ne giyeceğime nasıl davranacağıma kimse karar veremez."
Artık kalıcı bir iş ve ev arayan Derya, ne istediğini şu sözlerle özetliyor:
"Şu an kızlarımın babasına dönmememin iki sebebi var. Bir kendisinin bana olan tutumundan, bana yaşattıklarından dolayı. Bir de abisine karşı duyarsız kalması. Yani öyle bir şeyi bildikten sonra… Şu an her şeyi biliyor ama hiçbir şey yapmadı.
"Başıma dışarıda ne gelirse gelsin ben o adamın yanına tekrar dönmeyi düşünmüyorum. Devletten de o desteği artık alamıyorum. Şu an dışarıdayım.
"Güzel bir işimin olmasını istiyorum, güzel bir evimin olmasını istiyorum. Yani sağlam kalacağım, kimseden yardım istemiyorum. Kendi çabamla yapmak istiyorum her şeyi ama zor, çok zor."
**Haberde hikayelerini anlattığımız iki kadının gerçek isimleri, güvenlik gerekçesiyle Derya ve Ayla olarak değiştirildi.*