Mynet Trend

BİZE ULAŞIN

Türkiye ve Irak Arasındaki Sınırı Çizen Kadın: Gertrude Bell

Ortadoğu'da İngiliz politikasının kurucusu Gertrude Bell, Türkiye ve Irak arasındaki sınırı çizen kadın olarak adlandırılır. Bell, Anadolu ve Mezopotamya'yı dolaşmış, Anadolu insanını çektiği fotoğraflarla ölümsüzleştirmiştir.

Türkiye ve Irak Arasındaki Sınırı Çizen Kadın: Gertrude Bell

Yazı: ZUHAL ÖZEL*

Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde, Ortadoğu’da İngiliz politikasının kurucusu ve planlayıcılarından Gertrude Bell, Türkiye ve Irak arasındaki sınırı çizen kadın olarak bilinir. İngiltere’de Oxford Üniversitesi’nde tarih eğitimi alan Bell, hayatının büyük kısmını Anadolu ve Mezopotamya’da geçirmiş, arkeoloji, tarih, dilbilim ve kartografya çalışmaları yapmış, seyahatleri sırasında bu bölgeleri fotoğraflayarak günümüze çok sayıda belge bırakmıştır.

Gertrude Margaret Lowthian Bell, 14 Temmuz 1868’de Durham, İngiltere’de dünyaya gelir. Büyükbabası Sir Isaac Lowthian ve babası Thomas Hugh, İngiltere’de çeşitli siyasi ve idari görevler yapar, amcası Sir Frank Lascelles ise Tahran’da İngiliz büyükelçisidir. Siyasete yakınlığı ailesinden gelen Bell, çok zeki, duyarlı, enerjik, maceraperest, meraklı, yaşıtlarından farklı bir genç kızdır. Mayıs 1892’de eğitimini tamamladıktan sonra, amcasının yanına Tahran’a gider, bu gezi Ortadoğu’ya ilgi duymasına neden olur ve hayatının geri kalanında bu bölgeden kopamaz.

Gertrude Bell, kendi zamanının bir tarzı olarak maceracı, arkeolog, istihbaratçı tanımlarını da üzerinde taşıyordu.

Bell, 1899 yılında ilk kez gerçekleştirdiği gemi yolculuğuyla Osmanlı topraklarına ulaşır. İstanbul’da Pera Palas otelinde kalır, Çanakkale’yi gezer, Troya kazılarını izler. Hisarlık tepesinde sürdürülen kazılar sonucu ortaya çıkan çanak çömlekler, yazılı taşlar, sikkeler, heykeller ve onları inceleyen arkeologların heyecanları onu derinden etkiler. 1900 yılı yaz aylarında Londra’da Times gazetesinde gezi notlarını, Osmanlı ülkesi hakkındaki yazılarını yayımlar, kitap eleştirileri yapar. İngiltere ordusuna dağıtılan Bulletin dergisinde, Ortadoğu’nun siyasi ve stratejik önemi hakkında yazılar yazar. İngiltere Kraliyet Coğrafya Kuruluşu’na raporlar sunar. Bell imzasıyla yazdıkları dikkatle izlenir, şöhreti kısa zamanda İngiltere’ye yayılır.

Gertrude Bell, Hasankeyf Köprüsü’nün yıkıntılarında, karşı kıyının 400 metre kadar uzakta olduğunu tarif eder. Bu yüzden salı atlarla bağlamak gereği duymuşlar ve zaman zaman sürüklenmişler.

Son moda şapkalarıyla tam bir İngiliz aristokratı olan ince yapılı, mavi gözlü bu kadın, “kralların danışmanı”, “çölün kraliçesi”, “El-Hatun”, “Arabistanlı Lawrence’in dostu” olarak nitelenir. Arap ve Türk coğrafyasını çok iyi tanıması, onu zaman içinde siyasi bir kimlik haline getirmesine rağmen aslında bilimle ve araştırmayla daha çok ilgilenir. Filistin, Suriye, Türkiye, Mısır ve Irak’ta bir seyyah olarak dolaşır, seyahatlerinde gezip gördüğü yerlerin tarihini, kültürlerini, doğal güzelliklerini, toplumsal yaşamlarını, gelenek ve göreneklerini tanır. Bölgeyi karış karış gezerek haritalar çıkarır, kazılara katılır. Bell, aynı zamanda iyi bir fotoğrafçıdır, konularına daha çok bir sanat tarihçisi, arkeolog ve antropolog gibi yaklaşır. 1899 yılından başlayarak 1911 yılına kadar Anadolu’ya birçok defa gelen Bell, İstanbul başta olmak üzere Ege, Akdeniz, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu’ya seyahatler yapar. Bu bölgelerin doğal ve tarihi yapısına ilgi duyan Bell, Anadolu’yu ve Anadolu insanının yaşamını çektiği fotoğraflarla ölümsüzleştirir, günlüklerine yazdığı notlar ve mektuplar aracılığıyla da o dönem hakkında bilgi verir. Newcastle Üniversitesi arşivinde Türkiye’ye ait yaklaşık 3 bin fotoğraf bulunmaktadır. Bu fotoğrafların hepsi çok iyi durumda değildir elbette, ancak tarihsel bağlamda fotoğrafik belleğimizin kurgulanmasında her biri çok değerlidir.

Hasankeyf’in yıkık köprüsü bugün de böyle. Baraj suları altında kalırsa bu manzara artık sonsuza dek yok olacak.

1909 yılında yaptığı gezilerden biri onun Anadolu’daki çarpıcı gezilerindendir. Boer Savaşı’ndan kalma tüfeğini, çeşitli büyüklükte tabancalarını kumaşlara güzelce sarar, kitaplarıyla ve fotoğraf makinesiyle birlikte atının terkisine asılı çantalara yerleştirir; Halep’ten yola çıkar. Suriye Çölü’nü geçerek Fırat kıyısına ulaşır. Kargamış’ta biraz oyalanır. Yolun kalanını nehirdeki tekneyle kat ederek Bağdat’a ulaşır.

Gertrude, Babilon’da tanıştığı Alman arkeologlardan bilgiler edinir, haritalarının üzerini işaretler ve bu kez Bağdat’tan kuzeye doğru Dicle Nehri’ni geçmek için yeni bir yolculuğa çıkar. Oraların tek hâkimi Şammar Aşireti’nin bölgesini geçer ve Musul’a gelir. Sonra defterine Khakh diye yazdığı kasabaya gelir. Derken çadırına aldığı söylenen bir adamın atın terkisine astığı çantalarını çaldığını fark eder. Belki de Dicle Nehri, Hasankeyf fotoğraflarını çekeceği fotoğraf makinesi ve not defterlerinin çalındığını anlayınca çılgına döner. Osmanlı valisine İngiliz konsolosuna öfkeli mesajlar gönderir. Sonra’da Sahra’da yazdığı notları unutmadan deli gibi başka bir deftere bir şeyler karalamaya koyulur. Her tarafa öfkeli haberler salınca parası hariç çalınan her şeyi bulunup getirtilir.

Bell’in notlarında Hasankeyf Kalesi’nin orta kapısı diye tarif ediliyor bu sahne, kapının üzerindeki yazıtta Eyyübi Süleyman adı işlenmiş.

Gertrude’un 1921’de Dicle Nehri’ne Anadolu’dan Bağdat’a gitmek için bu defa tekneyle indiğini yine o çok kıymet verdiği notlarından öğreniyoruz. Newcastle Üniversitesi, Bell’in Hasankeyf fotoğraflarını 1911’de çektiğini belirtiyor.

Hayatının en büyük aşkı olarak tanımladığı Binbaşı Dick Doghty-Willie ile 1907’de tanışan Bell, evli olan sevgilisiyle bir araya gelemez. Doghty-Willie 1915’te Çanakkale Savaşı’nda ölür. Bell, artık yalnızdır, Birinci Dünya Savaşı sonrası İngiltere’ye dönmek için bir nedeni olmadığından Bağdat’ta yaşamaya devam eder. Sevdiği adamın ölümünün ardından arkeolojiyle uğraşarak yaşama tutunmaya çalışan Bell, Irak Eski Eserler Onursal Başkanı olarak Bağdat’ta 1923 - 1926 yılları arasında Irak Müzesi’ni kurar.

Özel hayatı trajedi, küskünlük ve hayal kırıklıklarıyla gölgelenmiştir. Yalnızlık ve sağlığının da bozulması sebebiyle bunalıma giren Bell, 12 Temmuz 1926 yılında yüksek dozda uyku hapı alarak 58 yaşında intihar eder ve cenazesi Bağdat’a gönderilir. Geride özellikle tarihi eserleri ve gezilerini anlatan 9 kitap, 16 günlük, 7 bin fotoğraf ve 1.600 mektup bırakır. Ölümünden hemen sonra vasiyeti üzerine 1927 yılında Irak’ta Bağdat İngiliz Arkeoloji Enstitüsü kurulur.

* DOÇ. DR. ZUHAL ÖZEL, EGE ÜNİVERSİTESİ, İLETİŞİM FAKÜLTESİ, RADYO TELEVİZYON SİNEMA BÖLÜMÜ, FOTOĞRAFÇILIK VE GRAFİK ANABİLİM DALI

YORUMLARI GÖR ( 0 )

En Çok Aranan Haberler