HABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Dış basında darbe girişiminin yankıları sürüyor

Yabancı basında darbe girşiminin başarısız olması olumlu karşılanırken, kimi kaynaklar ikinci bir darbe girişimi olasılığını dile getiriyor ve yönetimin daha fazla otoriterleştiğini düşünüyor.

Dış basında darbe girişiminin yankıları sürüyor

Mustafa Cem Dönmez / Mynet Haber

İlk andan itibaren dakika dakika gelişmeleri izleyen, genel olarak hükümete ve cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yakın duruş sergileyen ve cumhurbaşkanının ilk röportaj verdiği dış basın temsilcisi El-Cezire’de konuyla ilgili olarak da birçok makale ve röportaj yer alıyor. Bu makalelerden Omar Ashour’un yazısında Mısır ve Türkiye karşılaştırılıyor. Mısır Türkiye’deki Başarısız Darbe Girişiminden Neler Öğrenmeli başlıklı yazıda, Mısır’da üç yıl önce gerçekleşen sert askeri darbe ile 15 Temmuz’da Türkiye’de gerçekleşen girişim karşılaştırılıyor.

Yazıda Mısır ve Türkiye’nin tarihte de benzer süreçlerden geçtiği, her iki ülkenin de askeri darbeler konusunda karanlık bir tarihi olduğu vurgulanıyor. Mısır’da daha önce 1952 yılında bir darbe gerçekleşti ve bunun sonucunda meşrutiyet yönetimi başladı, bunun ardından 1954 yılında gerçekleşen darbe ise Mısır’ın bir bürokrasi devletine dönüşümünü sağladı. 1971 yılında ise 1952’de kansız bir darbeyle yönetimi ele geçiren Cemal Abdül Nasır’ın fikirlerini takip eden Nasırcı generaller bir darbe girişiminde bulunduysa da Enver Sedat tarafından bu darbe engellendi. Fakat bundan sonraki üç darbe girişimi başarılı oldu denilebilir. 2011 yılında Arap Baharı’nın da etkisiyle Yüksek Askeri Şura tarafından yapılan askeri darbe başarılı oldu ve Hüsnü Mübarek’in diktatörlüğüne son verdi. 2011 yılında yapılan askeri darbeden sonra seçim ile başa geçen Muhammed Mursi, 2012 yılında başarısız olan bir askeri darbe girişimiyle devrilmeye çalışıldıysa da bu girişim başarılı olamadı ancak 2013 yılında gerçekleşen kanlı askeri darbe sonucunda Muhammed Mursi devrildi. 2013 yılında yapılan darbe ülkenin en kanlı darbesiydi, birçok demokratik özgürlük kısıtlanırken ülke keskin bir şekilde ikiye bölündü ve muhtemelen bu bölünmüşlük kalıcı olacak. Türkiye’de ise durum farklı değil, 1960 yılında yapılan darbe ile Adnan Menderes yönetimi devrildi. 1971 yılında ise asker muhtıra ile bir darbe yaptı. 1971 muhtırası pek kanlı olmasa da etkileri ve yankıları uzun süre devam etti. 1980 yılında yapılan darbe, Türkiye’deki en kanlı darbeydi, 50’den fazla idam ve 500 bin tutuklama gerçekleşti. 1997 yılında yayınlanan muhtıraya hem politikacılar hem de halk boyun eğdi. 2007 yılında TSK’nın sitesinden yayınlanan e-muhtıra ise erken seçimlere neden oldu. 2016 yılında ise geçtiğimiz hafta gerçekleşen darbe girişimi, başarısızlıkla sonuçlandı.

Türkiye’deki girişim neden başarısız oldu?

Omar Ashoun, Mısır ve Türkiye’yi karşılaştırdığı yazısında bu sorunun cevabını şöyle veriyor:

“Birincisi Türkiye, Human Development Index (İnsani Gelişim İndeksi)’in her zaman ikinci çeyreğinde yer alırken, Mısır bu konuda dipte yer alıyor. Tarihin de bu konuda etkisi var, Türkiye’de 1980 yılında gerçekleşen darbe halkın hala aklında ve tarihin en kanlı askeri darbelerinden birisi. Mısır’da daha önceki zaman diliminde gerçekleşen darbeler bu derece kötü değildi, yalnızca 2013 yılında yapılan darbe bu anlamda 1980 darbesi ile karşılaştırılabilir. Bir diğer sebep ise Türkiye’deki politikacılar durumu çok daha olgun bir şekilde karşıladılar ve birlik oldular. Genellikle seçimlerin kaybeden tarafları darbecileri destekler. 1952 yılında ve 2013 yılında Mısır’da ve 1970’lerde Güney Afrika’da gerçekleşen darbelerde bu şekilde olmuştu ancak 2016 Türkiye’si buna bir İstisna oluşturdu. Liderlerin kalitesi de Türkiye’de darbenin engellenmesinde bir faktör. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Başbakan Binali Yıldırım’ın karizması ve halk üzerindeki etkisi darbe girişiminin durdurulmasının bir başka sebebi. Bunun haricinde TSK içerisindeki darbeci olmayan çoğunluğun, girişime destek vermemesi ve sağlam duruşu. Politikacılar, MİT ve TSK’nın acele darbe karşıtı stratejiler geliştirmesi ve hızlı bir şekilde uygulanması, halkın darbe karşıtı gösterilerle bu unsurlara yardımcı olması en önemli sebeplerden biriydi.”

Ashoun yazısına buradan sonra sivillerin darbe girişimi karşısında aldığı tutumun, Türkiye tarihinde daha önce örneğinin pek sık görülmeyen bir durum olduğunu ifade ediyor. Sivillerin tutumunun darbe girişiminin başarısız olmasında önemli bir rol oynadığını ifade ediyor ve görüşlerini şu şekilde dile getiriyor:

“Mısır halkı 2012 ve 2013’te Rabia ve Nahda meydanlarında belki de modern tarihin en uzun sessiz direnişini gerçekleştirdi. Fakat bunun sonucu, daha önce belirtilen nedenlerle ordunun kanlı baskınıyla bitti. Türkiye’de ise sokaktaki vatandaştan, entelektüellere iktidardan, muhaliflere herkes darbeye karşı çabuk bir şekilde bir araya geldi ve darbeyi engelledi. Bu sonuç Mısır’daki darbeciler için acı olmuştur. Mısırlıların ise ülkenin demokratikleşmesi adına bu sonuçtan çıkarması gereken çok ders bulunuyor.”

Türkiye’deki darbe girişimi başarısız oldu ancak tarih yeni bir darbenin gerçekleşme ihtimali olduğunu gösteriyor

İngiliz Independent Gazetesinde yayınlanan Robert Fisk’in makalesinde ise, yakın tarihte benzer başarısız darbe girişimlerinin ardından başarılı olma ihtimali olan yeni bir darbenin gerçekleşebileceği ihtimali dile getiriliyor. Robert Fisk, Ortadoğu tarihine baktığımızda ikinci bir darbe girişiminin olma ihtimalinin çok yüksek olduğunu belirtiyor. Bu ihtimal geçtiğimiz hafta içerisinde hükümete yakın bazı çevreler tarafından da dillendirilen bir ihtimal. Fisk yazısında ilk olarak geçtiğimiz hafta gerçekleşen darbe girişiminin zaten yaklaşmakta olduğunu belirtiyor:

“Recep Tayyip Erdoğan bunun geleceğini görmüş olmalı. Türkiye ordusu, kendisini Osmanlı İmparatorluğu’nun devamı olarak tanımlayan ve komşularını düşmana çeviren bir rejimle uyumlu bir şekilde devam etmeyecekti. Fakat bu noktada iki durumu da göz ardı etmemek gerekiyor; Türkiye gibi bir ülkede askeri darbeyi engellemek büyük bir iş ve olayda ölen ve yaralananlar halkı birleştiriyor.”

Fisk daha sonra yazısında batı liderlerinin Ortadoğu politikaları hakkında birkaç söz sarf ediyor:

“Washington’ın Türkiye’deki seçilmiş hükümetin korunması gerektiğini söylemesi ve demokrasiden yana tavır almasının doğru bir davranış olduğunu söylemeye gerek yok. Demokrasiyi ısırmak kolaydır ancak yutmak pek de kolay değildir, hatta en acı vericisi de hatırlamaktır. Batı, Türkiye’deki seçilmiş hükümete destek verirken 2013 yılında hemen hemen aynı durumda olan, 'demokratik olarak seçilmiş' Muhammed Mursi’nin indirilmesine aynı seviyede tepkiler vermemişti. Eğer darbe başarılı olsaydı büyük ihtimalle Erdoğan ve Mursi aynı kaderi paylaşacaktı. Batı dünyası istikrarı özgürlük ve onurun yerine tercih ettiğinde ne beklemeliyiz? Bu yüzden İran’ın askeri birliklerini ve Irak’ın sadık yedek askerlerini IŞİD’e karşı verilen savaşta kabul ediyorlar ve tam olarak bu yüzden yıllardır tekrarlanan 'Esad gitmeli' söylemi çatırdadı. Şu anda Esad görevine devam ederken David Cameron artık görevinde değil ve yakın zamanda Obama da görevini bırakacak. Şam rejimi, geçtiğimiz hafta Türkiye’de olanları endişeli gözlerle izlemiştir.”

Robert Fisk yazısının devamında Türkiye ve Batı dünyasının Suriye konusundaki tutumları, dile getirilen iddiaların gerçekliği durumunda işin daha kötüye gidebileceğini vurguluyor.

“Erdoğan ve Batı dünyasının önünde Pakistan örneğini akıllara getiren işaretler var. Bir başka parçalanmış imparatorluğun büyük parçası Pakistan, mücahitlere Ruslarla savaşmaları için Amerikan yapımı füzeler, bombalar ve silahlar göndermişti. O silahlar daha sonra kendi şehirlerini, kendi insanlarını vurdu, üstelik -Ruslarla savaşan- Taliban gibi İslamcı örgütler Pakistan devletinin birçok kurumuna sızdı.

Benzer bir rolü Türkiye de Suriye’ye karşı oynamaya başladığı zaman görüldü ki kendi şehirlerinde İslamcı örgütler tarafından bombalar patlıyor. Üstelik bu gruplar orduya ve istihbarata kadar sızmış durumda. Erdoğan’ın bunu fark etmesi çok uzun zaman aldı, elbette Putin’den özür dilemek ve İsrail ile ilişkileri düzenlemek önemli adımlar ancak kendi orduna güvenemediğin zaman bu çok büyük bir tehlikeye dönüşebilir. 2000 veya daha fazla tutuklama olabilir ancak hala birçok kurumda ve ordu içerisinde de Erdoğan’ın ülkesini mahvettiğini düşünenler olabilir. Burada esas sorun geçtiğimiz hafta Erdoğan’ın elde ettiği başarı, onu agresif tutumunu devam ettirmek konusunda, ülkedeki ayrımları yeniden gündeme getirmek konusunda, ülkenin Doğu bölgelerindeki savaşı sürdürmek konusunda cesaretlendirecek mi?”

Robert Fisk yazısını şu şekilde sonuca bağlıyor:

“Bütün bunlar bir araya geldiğinde Türkiye’de geçtiğimiz hafta sonu çok kolay atlatılamayacak talihsiz olaylar yaşandı ve belki de bu yalnızca ilkiydi. Türkiye, Suriye, Mısır ve Libya şu anda kaosun kol gezdiği ve başarısız devletler konumunda. Sir Mark Sykes ve François-George Picot ile Osmanlı’nın parçalanma süreci başladı ve bugün de Osmanlı toprakları üzerine kurulan ülkelerde bu istikrarsızlık devam ediyor. Bu karanlık tarihi çerçeve göz önüne alındığında darbe girişiminin sadece Ankara’da olmadığını görmemiz lazım. Önümüzdeki aylarda ve yıllarda gerçekleşme ihtimali olan darbeye karşı uyanık olmak gerekiyor.”

Mynet Youtube


En Çok Aranan Haberler