Rengin Arslan
İstanbul
Kimilerine göre Türkiye tarihinin en büyük rüşvet ve yolsuzluk operasyonu, kimilerine göre darbe girişimi.
Görüşleri ne olursa olsun herkesin uzlaştığı nokta ise yıllarca birlikte yürüyen AKP iktidarı ve Gülen Cemaati'nin ortaklığının bundan tam bir yıl önce 17 Aralık tarihindeki dramatik olaylarla tam anlamıyla sona erdiği.
17 Aralık'ın en somut sonucu, haklarında rüşvet ve yolsuzluk iddiaları olan dört bakanın istifa etmesiydi.
AKP tabanı bu süreçte hükümetin ardında durmaya devam etti. 12 yıllık iktidar partisi, operasyonlardan üç ay sonraki yerel seçimlerde oyunu korudu.
Erdoğan ise Ağustos ayında halk oyuyla seçilen ilk cumhurbaşkanı oldu.
Peki Türkiye, özellikle de iktidar partisi açısından 17 Aralık ne ifade ediyor? Siyasi iklimde bir kırılma noktası yarattı mı? Bu soruları ilk yönelttiğim isim AKP Grup Başkanvekili Mehmet Naci Bostancı.
'İstismar etmeye kalkanlar olabilir'Bostancı farklı kesimlerin bu süreci nasıl algıladıklarını özetleyerek başlıyor.
Bir kesimde yolsuzlukların gerçekten olup olmadığına ilişkin şüphe uyandırdığını, bir kesimin ise bunu "toplumsal ve siyasal mühendislik" olarak yorumladığını söylüyor.
AKP'li Mehmet Naci Bostancı: 17 Aralık sürecinde hukuk çerçevesinden çıkıldı.
Bu kesim ile ilgili gözlemlerini ise "Bunu mühendislik olarak gören bir kısım, yolsuzluk da olabilir ama bunun yasal sürecine baktığımızda, yolsuzlukları açığa çıkarmak değil, hükümete yönelik bir müdahale olması dolayısıyla buna itiraz etmiştir" diyerek aktarıyor.
Ben de Bostancı'ya bu konudaki değerlendirmesini soruyorum: Partisinin içinde yolsuzluklar yapıldığını düşünüyor mu?
Yanıtına AKP'nin 12 yıllık bir iktidar partisi olduğunu ve temel mücadelelerinin "yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklara karşı olduğunu" belirterek başlıyor ve ekliyor: "Ancak bununla birlikte bir iktidarın içinde, o iktidarın geniş ağının içinde zaman zaman kendi çıkarları için bulundukları konumu istismar etmeye kalkanlar olabilir."
Bostancı 17 Aralık sürecinde hukuk çerçevesinden çıkıldığını söylediği konuşmamızda şu değerlendirmeyi yapıyor:
"Türkiye siyasetine baktığımızda her türlü iktidarın içinde bu tür şaibeli durumlar ortaya çıkabilir. Ama bunu muhalefetin her vesileyle kullanarak yaptığı şekilde bir abartıyla, her yerde yolsuzluk, her yerde usulsüzlük şeklinde olmadığını belirtmek isterim."
'Emniyete ve yargıya güven kaybının tamiri zor'Bostancı dışında görüşlerine başvurduğum Milat Gazetesi yazarı Selman Maltaş, akademisyen Deniz Yıldırım ve Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'ndan (GYV) Erkam Tufan Aytav ise birbirlerinden farklı görüşlerde olsalar da, 17 Aralık sonrası toplumun algısıyla ilgili aynı alıntıya başvuruyor: "Çalıyorlar ama çalışıyorlar."
"Yeni Türkiye'nin Geleceği" sloganıyla çıkan Milat gazetesinin yazarı Selman Maltaş, Gezi olayları ve yolsuzluk iddialarının Erdoğan'a sırasıyla "otoriterlik ve yolsuzluk" imajı eklediğini, yukarıdaki ifadenin de Türkiye siyasetinde 17 Aralık sonrası kırılmanın işareti olduğunu söylüyor:
"Bugün Ak Parti'ye oy veren seçmenlerin bile 'Çalıyor ama çalışıyor' gibi cümleler kurması, başlı başına bir kırılmadır" diyor.
Cemaat'e yakın olarak görülen savcılar nedeniyle ve birbirinden farklı olduğunu söylediği dosyalar için aynı gün operasyon yapılmasından dolayı büyük bir kesimin 17 Aralık'ı hükümete karşı bir adım olarak gördüğünü söyleyen Maltaş, bu sürecin Türkiye açısından sonuçlarından birini şu şekilde değerlendiriyor:
"Yargı ve emniyet gibi devletin en önemli kurumları büyük güven kaybı yaşadı. Hala bu güven kaybı devam ediyor. Tamiri gerçekten zor."
Yolsuzluklara tepkide üç kategoriDeniz Yıldırım: Bu olayları Gezi ayaklanması ile birlikte değerlendirmek lazım
Ordu Üniversitesi Siyaset Bilimi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Deniz Yıldırım ise 17 Aralık'a giden süreci "Gezi ayaklanması ile birlikte değerlendirmek gerektiğini" görüşünde.
Yıldırım 1980 ve 90'lı yıllara göre seçmen davranışının değiştiğini, yolsuzluk iddialarının artık oyları belirleyen temel etken olmadığının görüldüğünü söylüyor bu süreçte.
Deniz Yıldırım son bir yılda seçmenin tepkilerini ise şöyle özetliyor: "Yolsuzluklara verilen tepkide üç kategori var bana kalırsa. Bunlardan bir tanesi, 'Yiyorlar ama çalışıyorlar'. İkincisi 'Bundan öncekiler de yaptılar'. Dolayısıyla yeni bir durum olmadığına işaret ediyorlar. 'Ama şu an bir istikrar var. Ekonomik kriz yok. En azından hizmet var' diyorlar. Bu ikisinin çok daha baskın olduğunu gördüm. Üçüncüsü, bir lider kültü oluşturulmuş durumda."
Yıldırım "lider kültü" faktörünün ise üçü arasında en düşük paya sahip olduğunu belirtiyor.
'Erdoğan'ın İslamcılık vurgusu arttı'Akademisyen Yıldırım'ın dikkat çektiği bir başka nokta ise "AKP'ye yönelik saldırının ilk kez kendi anlam dünyasından" gelmiş olması.
Bunun sonucu Erdoğan'ın daha İslamcı bir tonu benimsediği görüşünde. Yıldırım, Erdoğan'ın 17 Aralık'tan sonraki ilk konuşmasında "Allah bizimle" mesajı verdiğini hatırlatıyor.
Yıldırım, "İslamcılığın esas temsilcisinin kendisi olduğunu daha çok vurguladı." diyor.
Selman Maltaş da Cemaat ile olan uzun kader birliğinin, AKP için bu süreçte sarsıcı etkileri olduğunu düşünüyor:
"Ak Parti'yi en çok yıpratan şey buydu. Sonuçta, Ak Parti ile Cemaat girift hale gelmiş iki yapıydı. Buna en güzel örnek Erdoğan'ın 17-25 Aralık sürecinde Cemaat'le ilgili olarak söylediği 'Ne istediler de vermedik' sözüdür."
Özeleştiri iyimser bir beklentiDeniz Yıldırım AKP'nin bu süreçte özeleştiri yapacağına ihtimal vermeyenlerden.
Nedenini, dayandıkları ekonomik büyüme modeliyle açıklıyor: "Yolsuzluk söylemini AKP'nin tartışmaya açması çok iyimser bir beklenti. 2008 krizinden beri çok farklı bir ekonomik stratejiye yöneldiler. Özellikle dışarıdan sıcak para akışının daralmaya başlaması yatırımları ister istemez kamu ihaleleri ve inşaat sektörünü destekleyen, çeşitli firmalara kamu ihaleleri aktaran bir büyüme modeli. Yolsuzluğu sorgulamak demek 2008 sonrasında sahiplendikleri bütün ekonomik büyüme modelini sorgulamaları anlamına geliyor."
Cemaat'in hükümeti devirmek istediği ve yolsuzluk operasyonlarını bu yüzden yaptığını düşünenlere katılmıyor Yıldırım, "Yargı operasyonu üzerinden darbe olmaz. Kendilerine yönelik her muhalefetten bir darbe tehlikesi çıkarıyorlar ve bunu toplumsal muhalefeti ezmek adına bir meşru gerekçeye dönüştürüyorlar." yorumunda bulunuyor.
Cemaate yakınlığıyla bilinen GYV'nin Yönetim Kurulu üyesi Erkam Tufan Aytav ise son bir yılın bilançosuna baktığında kamuoyunun tepkilerinde değişim olduğunu gözlemlediğini söylüyor.
Ancak Cemaat'e karşı "cadı avının" bir yıldır sürdüğünü söyleyerek, 14 Aralık'ta yapılan ve 31 kişinin gözaltına alındığı operasyonu hatırlatıyor.
Bunu "gözaltı değil gözdağı operasyonu" olarak niteliyor.
Aytav'a göre 17 Aralık'ın en önemli sonucu, "Türkiye'de İslamcı bir partinin hırsızlıklara ve yolsuzluklara bulaşması ve İslamcı bir tabanın bunu çılgınca alkışlaması."
Bunun İslamcılık adına bir çöküş anlamına geldiğini belirtiyor ve ekliyor: "En önemli sonuç, yüzümüzü kızartacak bir konudur. Şöyle bir söz vardır, 'Tavuk çalmak günahtır, Allah diyerek tavuk çalmak daha büyük günahtır.' Bu yapıldı."
Özeleştiri noktasında ise, "Sınırlı da olsa AK Parti kadrolarından bunu duyuyoruz. Bu kamuoyuna taşan kısmı. İçeride neler konuşulduğu kulağımıza geliyor. Milletvekilleri rahatsız bundan." yorumunu yapıyor.
Meclis'te kurulan soruşturma komisyonu hangi noktaya varacak, çok sayıda bürokrat, dört bakan ve üç bakan çocuğunun adı anılan iddialar ne olacak zaman gösterecek ancak 17 Aralık'ın Türkiye siyasetinde etkisi daha yıllarca sürecek gibi görünüyor.