Güngören'deki korkunç patlamada kafaları karıştıran noktalar olduğu belirtiliyor. Bu patlama ile Anafartalar ve Diyarbakır'daki patlamalar arasındaki ilişkide "derin" izler var. Patlayan bombalar aynı kaynağa uzanıyor.
‘Her şey çok basit aslında. Anlaşılmayacak, bilinmeyecek bir şey yok. Patlamalar, bombalamalar, suikastlar Türkiye'de rutin hadiseler. Bombayı patlatanların üzerinden çıkan kartvizitlerin bir örgüte ait olması önemli değil. Belirli zamanlar kollanarak eylemler yapılır. Türkiye'nin gidişatına endeksli olarak masum canlara rahatlıkla kıyılır. Şu bir gerçek ki hiçbir terör örgütü kendi başına gündemi etkilemek için eylem yapmaz; böyle bir hesabı yoktur. Daha çok kendi zamanlarına göre eylem yaparlar. Türkiye'de ‘gündeme bomba koyacak' bağımsız bir örgüt yapısı yok. Bir mahallede hırsız, karakoldan habersiz iş yapamaz."
Aksiyon Dergisi'nin haberine göre, Türkiye'de terör olaylarını yakından takip eden terör uzmanı bir istihbarat görevlisinin bu analizi, yabana atılır türden değil. Aynı istihbaratçı bir de uyarıda bulunuyor: " Ergenekon iddianamesinin kabul edilmesi veya AK Parti'nin kapatılmaması kararı ile her şey bitmiyor. Patlamalar, suikastlar olabilir. Bu anlamda Türkiye kritik bir eşikten geçiyor."
Terör uzmanının söylediklerinden nasıl bir sonuca ulaşılır bilinmez; ama Türkiye'nin kritik bir eşikten geçtiği gerçek. Türkiye'yi sarsan Güngören'deki patlama da bu eşiklerden biri. Zira ilişkiler ağı yönüyle Türkiye'yi hayrete düşüren Ergenekon iddianamesinin kabul edilmesi ve AK Parti'nin kapatılma davasının Anayasa Mahkemesi'nde görüşülmeye başlanması arifesinde meydana gelen patlamada 17 kişinin hayatını kaybetmesini, sıradan bir vaka sıfatıyla değerlendirmek çok zor. Zaten terör uzmanları da bu konuya işaret ediyor. Kimilerine göre de bu işin içinde bir örgütten çok derin birtakım bağlantılar var. Bunu daha iyi anlamak için Güngören'deki patlama ile ilgili son tahlilde elde edilen bulgulara göz atmakta fayda var.
İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele ekipleri, olaydan kısa bir süre sonra patlama ile ilişkisi olan 9 kişiyi gözaltına aldı. Yapılan sorgulama sırasında bombayı patlatan şahısla yakın ilişkisi olan bazı kişilerin verdiği ifadeler doğrultusunda asıl katil aranıyor. Teröristin PKK'ya bağlı Özel Kuvvetler (Hezen Taybet) mensubu olduğu tespit edildi. Emniyet birimleri şimdi bu teröristi arıyor. Şahsın ekim sonu veya kasım ayı başında Kuzey Irak'tan Türkiye'ye geçip İstanbul'a geldiği belirtiliyor. Terörist bu geçişte yalnız değildi. Aralık ayında Şişli Metro İstasyonu'nu patlatmak üzereyken yakalanan canlı bomba Bülent Öztürk de yanındaydı.
Ancak Güngören bombacısının 9 ay boyunca nerede olduğu tam olarak bilinmiyor. Şahsın patlayıcıları nereden ve kimden temin ettiği konusu da muallâkta. Yine son bulgular, patlamada TNT ve İngiliz menşeli RDX ile hazırlanmış özel karışımlı bir bomba türü kullanıldığı yönünde. Oysa intihar eylemi için harekete geçen Bülent Öztürk'ün üzerinde ele geçirilen 3,5 kilo A-4 türü patlayıcının PKK'nın elinde bol miktarda bulunduğu biliniyor. Terör örgütü PKK'nın RDX veya TNT benzeri türü patlayıcılara sahip olması çok zor görünüyor. Terör örgütü daha çok Saddam Hüseyin'in devrilmesinden sonra ele geçirdiği A-4 ve C-4 türü plastik patlayıcıya sahip. Orduların, özel birimlerin kullandığı TNT ve RDX gibi patlayıcıların daha çok istihbarat servisleri aracılığıyla örgütlerin eline geçtiği belirtiliyor.
Güngören'de ilginç bir zamanda meydana gelen patlama sadece kullanılan bombanın türüyle şüphe uyandırmıyor. Bomba düzeneğinin profesyonelce hazırlanmış olması da kafalarda soru işaretleri uyandırıyor. Eylemin geçmişte meydana gelen bazı olaylarla akrabalık bağı üzerinde duruluyor. Öyle ya, bu patlamalar alelade hadiseler değil; Türkiye'nin iç siyaseti ile ilintili "derin bir kokunun" izlerini taşıyor sanki.
GÜNGÖREN, ANAFARTALAR, ŞEMDİNLİ
9 Kasım 2005'te Hakkâri'nin Şemdinli ilçesinde PKK ile bağı olduğu ileri sürülen Seferi Yılmaz'a ait bir kitapçı dükkânına saldırı oldu. Bunun üzerine Şemdinli halkı bomba attığı ileri sürülen kişilerin arabasını alıkoydu ve arabanın bagajında birtakım silahlar ortaya çıktı. Şemdinli'de başlayan gerginlik yaklaşık 15 gün sürdü. Suçüstü yakalanan itirafçı ve astsubay daha sonra mahkemeye sevk edildi. Dava sivil mahkemeden askerî mahkemeye intikal edince " iyi çocuklar" tahliye oldu. Kitapçıya atılan TATP (daha çok toz tipinde) türü bomba, sadece devletin resmî birimlerinde bulunuyor.
Türkiye daha Şemdinli travmasını atlatamamışken bu sefer Diyarbakır'dan bir patlama haberi geldi. El yapımı bombanın yerleştirildiği termos uzaktan kumanda ile patlatılmış, çocukların da aralarında bulunduğu 10 kişi hayatını kaybetmişti. Koşuyolu Parkı'ndaki bu patlama önce terör örgütü PKK'ya mal edildi. Ancak hem PKK hem de Türk İntikam Tugayı (TİT) üstlendi olayı. En garip tenakuz da buydu zaten. Olayla ilgili operasyon bu yöne kaydırıldı. TİT'in sorumlusu olan Semih Tufan Gülaltay şu anda Ergenekon terör örgütü soruşturması kapsamında cezaevinde bulunuyor. Burada profesyonellerin hazırlayabileceği amonyum nitrat karışımı bir bomba kullanılmıştı. Koşuyolu Parkı'ndaki patlamadan sonra bir başka "derin patlama" da Ankara'da 22 Mayıs 2007 tarihinde meydana geldi.
Ankara Ulus'taki Anafartalar Çarşısı'nın girişinde üzerindeki bombayı patlatan terörist Güven Akkuş zihinleri allak bullak etti. O dönemde kamuoyuna yansıyan ilk bilgiler, gözlerin bir anda terör örgütü PKK'ya çevrilmesine yol açtı. Ancak Güven Akkuş'un örgüt bağlantıları ve PKK ile irtibatı zihinlerde yeni istifhamlar meydana getirdi.
Akkuş, 1995'te Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği'ne (TİKB) üye olur. TİKB, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu'ndan (THKO) ayrılan radikal sol bir örgüt. Akkuş, TİKB bünyesinde kısa sürede çok sayıda olaya karışır. Şubat 1996'da Esenler'de basın açıklaması yapmak ve Yenibosna'da afiş yapıştırmaktan gözaltına alınır. 1996'da İstanbul Kadıköy'deki olaylı 1 Mayıs kutlamasında TİKB'nin kortejinde yer alır. Bir polisin öldürülesiye dövülmesi olayında başrol oynayan Akkuş, 15 Haziran 1996'da yapılan bir basın açıklamasından sonra gözaltına alınıp sorgulanır. Akkuş, bu sorguda 1 Mayıs'taki olaylara ve polisin dövülmesine katıldığını, polisin yedek şarjörünü yanına aldığını itiraf eder. İfadesinin alınmasından sonra tutuklanıp cezaevine gönderilir. Hakkında TİKB üyesi olmak suçundan 15-22,5 yıl, diğer eylemlerle ilgili de 7,5 yıldan az olmamak üzere ağır hapis cezası istenir. Ocak 2007'deki duruşmada savcı davanın zamanaşımı nedeniyle kaldırılmasını ister. 23 Ocak 1998'de tahliye edilen Akkuş'un izine o tarihten itibaren pek rastlanmaz, ta Anafartalar'daki patlamaya kadar.
Güven Akkuş'un bu dönemde nerede yaşadığı ve kimlerle temasta olduğu bilinmiyor. Akkuş 2000 yılında Kandil'e gidip buradaki kamplara katıldı, siyasi ve askerî eğitim aldı. Ortaya atılan bir başka iddiaya göre, Güven Akkuş PKK itirafçılarıyla yakın temasa geçti. En son Diyarbakır'daki Nevruz kutlamalarına katıldığı, canlı bomba eğitimini de itirafçılardan aldığı ileri sürüldü. Bu süreçte Akkuş'un hem PKK'ya hem de itirafçılara çalıştığı da bir diğer iddia olarak dile getiriliyor. Teröristin canlı bomba eğitimini Tunceli'de aldığı da gelen bilgiler arasında. "İtirafçı eğitimi" iddiası aslında çok uzak bir ihtimal değil. Kendilerini "Kürdistan Özgürlük Şahinleri" olarak tanımlayan TAK'ın üst düzey sorumlularının PKK itirafçıları tarafından eğitildiği daha önceki dönemlerde de gündeme gelmişti. Anafartalar'da patlayan bombanın da "gizli servis" bombası olarak bilinen RDX olması, salt bir PKK eylemi olma ihtimalini ortadan kaldırıyor.
Güven Akkuş'un şüphelerle dolu ve bilinmeyen yılları kafalardaki soru işaretlerini korurken bir başta terörist bu sefer Diyarbakır'da ortaya çıktı. Bunun da hayat hikâyesi Akkuş'unkinden farksızdı. 3 Ocak 2008'de Diyarbakır'da bir dershanenin önünde meydana gelen patlamada 7 kişi hayatını kaybetti. Olaydan üç gün sonra bombacı terörist Erdal Polat saklandığı evde ‘işbirlikçileriyle' birlikte yakalandı. Polat, sanki bir an öce yakalanmak için türlü türlü izler bırakmıştı ardında. Patlayıcıları yerleştireceği arabayı kendisi satın almış, paraları tek tek sayarak satıcıya teslim etmiş, dahası patlamayı gerçekleştirdikten sonra 3 gün boyunca Diyarbakır'dan dışarı çıkmamış, evinde saklandığı ağabeyini cep telefonuyla defalarca aramış. "Beni yakalayın" dercesine basit izler bırakan Kulp nüfusuna kayıtlı bombacı Erdal Polat'ın hayatında bazı boşluklar olması ise kafaları karıştıran bir başka ayrıntıydı. Polat, 2002 yılında PKK propagandasından cezaevine girip 5 ay yatmış. Cezaevinden çıktıktan sonra polis kayıtlarına göre Kandil'e gidip burada bomba eğitimi almış. Burada kısa süre kalan Erdal Polat, örgütle olan bağında en son Lice kırsalında görülüyor. Ardından bir süre ortalarda görünmeyen Erdal Polat en son 3 Ocak'taki patlamada ortaya çıkıyor. Yaklaşık 2 yıl boyunca kimse Erdal Polat'ın nerede olduğunu bilmiyor. Terör örgütü PKK bu kayıp zamanı doğruluyor. Örgüt, Erdal Polat ile olan irtibatlarını 2005'te kaybettiklerini açıklıyor.
Bombacı Erdal Polat, "çeşitli çalışmalar yaptığını, son olarak da 26 Kasım'daki DTP Diyarbakır mitinginde bulunduğunu" söylemişti. Ancak bu, dağda bulunmuş ve eğitim almış bir terörist için hiç de makul değil. Eylem için gönderilen teröristlerin mitinglere katılması veya kalabalık ortamlarda boy göstermesi şüpheli hareket sayılacağından dolayı örgütün yasakladığı bir durum. Şüphesiz bu ironik hâl, kimi istihbaratçıların da kafasını karıştırıyor. Çünkü bu tür bir eylemci tipi kafalarda farklı çağrışımlar uyandırıyor onlara göre.
ÖZEL KUVVETLER
Terör örgütü PKK'nın Halk Savunma Güçleri'ne (HPG) bağlı olan Özel Kuvvetler terörist başı Abdullah Öcalan'ın yakalanmasından sonra Fedai Birlikleri adıyla kuruldu. Buna göre Öcalan'a herhangi bir baskı uygulanması hâlinde örgüt talimatıyla belirlenecek yerlerde, bu grup canlı bomba tarzı fedai eylemleri yapacaktı. Nasır kod adlı (daha sonra Şehit Kajin Kampı'nda öldürüldü) terörist tarafından oluşturulan bu birlik, mensuplarının örgüt disiplini dışında davranışlar göstermeye başladıklarından dolayı tasfiye edildi. Ancak yeni planlama ile Özel Kuvvetler Birimi adını alarak yola devam etti. 2000 yılında Botan kod adlı Nizamettin Taş tarafından yönetilmeye başlandı. Özel Kuvvetler'e şu anda Şahin kod adlı Ferhat Abdi Şahin liderlik ediyor. İstihbarat birimlerine göre eleman sayısı bini bulan bu yapılanmada kadınlar önemli rol alıyor. PKK'nın önemli isimlerinden Çiğdem Türk kod adını kullanan Hatice Aktaş bir dönem Özel Kuvvetler'in komutanlığını yaptı. Şu anda bu birimin içinde Suriye uyruklu Tulin kod adlı terörist ile Diyarbakır doğumlu Delal kod
adlı terörist etkili bir konumda.
Özel Kuvvetler ile ilgili detaylı bilgiyi Muş Emniyeti'nde sorgulanan Nuray Aydın isimli terörist veriyor: "Dikkat edilmesi gereken temel bir nokta, 1999 ateşkesinden 1 Haziran 2004'e kadar PKK'da Özel Kuvvetler sürekli eğitim gördü. Bu eğitim sürecinde abartılı yaklaşım sürekli ön planda oldu. Ancak 1 Haziran süreci ile savaş pratiğine giriş ile birlikte Özel Kuvvetler örgütün beklentilerine cevap veremedi. Örgütte bu süreçten itibaren Özel Kuvvetler'e yoğun bir eleştiri durumu gelişti. Bu nedenle, genel örgüt yapısından bu birime geçme oranı oldukça azaldı."
Özel Kuvvetler'de bulunan terör örgütü mensupları "özel" bir eğitimden geçiriliyor. Aşamalı olan bu eğitimin tamamında başarılı olan kişiler bu birime dâhil ediliyor. Birime giren örgüt mensupları aynı zamanda "intihar" eylemcisi olarak da tanımlanıyor. Çünkü, talimatlar doğrultusunda gerekirse kişinin kendisini öldürmesi de isteniyor. Bu nedenle daha çok sorunlu kişiler Özel Kuvvetler'de yer alıyor. Temel eğitim devresinde terör örgütü mensuplarına genel olarak siyasi ve askerî eğitim veriliyor. Siyasi eğitim "Abdullah Öcalan'ın yazdığı kitaplar üzerine kurgulanıyor. Siyasi eğitim alan teröristlere daha sonra askerî eğitim verilmeye başlanıyor. Kaleşnikof ve Biksi gibi uzun namlulu silahlar, roket atar, el bombası, mayın, C-4, dinamit ile halk patlayıcıları olarak adlandırılan gübre, boya, şeker vb. malzemelerle yapılan patlayıcılar üzerine geniş bilgiler aktarılıyor. Bu eğitimi, üniversitelerde fizik ve kimya eğitimi görmüş, bomba üzerine dışarıdan destek almış kişiler veriyor. Silahlı eğitimin tamamı, metropollerdeki alanlarda uygulanması doğrultusunda veriliyor. Bu nedenle teröristler kamplarda kurulan şehir ve sokak maketleri üzerinde eğitim alıyor. Bu eğitim aşamasında bazı militanlara sabotaj, suikast, istihbarat ve operasyon olarak tanımlanan özel eğitimler de veriliyor. Üçüncü eğitim evresinde ise ikinci eğitim devresinde gösterilen branşlarda uzmanlaşma amaçlı eğitimler veriliyor.
Üçüncü eğitim devresinde uzmanlaşan örgüt mensupları faaliyet gösterecekleri yerlere göre isimlendiriliyor. Eğitim alan örgüt mensupları, örgütün ihtiyaç gördüğü yerlere ikişerli, üçerli gruplar hâlinde eylem gerçekleştirmek üzere gönderiliyor. Türkiye'de metropol illerde kamu kuruluşlarına ve turistik yerlere yönelik sansasyonel terör eylemleri gerçekleştirmek üzere gönderilen grup Türkiye Grubu olarak tanımlanıyor. Bunun dışında tüm sahalarda ve saha içerisindeki eyaletlerde Özel Kuvvet mensubu bulunuyor. Yönetim düzeyinde kritik alanlarda temsilleri bulunuyor. Örneğin, Dersim sahasında Özel Kuvvet yönetim sorumluları bulunuyor. Bu sorumlular aynı zamanda, bulundukları saha yönetiminde de yer alıyor. Diğer sahalara ise sayıları 7 ila 10 arasında değişen nitelikli kadro gönderiliyor.
ÖZEL KUVVETLER, KÜRT-TÜRK ÇATIŞMASI OLUŞTURACAK EYLEMLERİ YAPAR
Emniyet birimlerinin Özel Kuvvetler ile ilgili raporunda bu yapının PKK içinde giderek etkili olduğunun ve tehlikeli bir güce ulaştığının altı çiziliyor. "2002 yılından itibaren yakalanan Özel Kuvvet örgüt mensuplarının ifadelerine bakıldığında; Özel Kuvvetler'e seçilen örgüt mensuplarının metropol ve şehir hayatını iyi bildiği, bombalama, suikast ve sabotaj konularında iyi eğitim aldığıtespit edilmiştir." denilen değerlendirmede örgütün bu tür eylemler için her zaman patlayıcıya ihtiyacı olduğunun altı çiziliyor: "PKK 2. Körfez Savaşı'nda Saddam Hüseyin'in 1984 yılında Portekiz'den aldığı A-4 plastik patlayıcıları ele geçirdi. Bu patlayıcıları bombalama konusunda uzman örgüt mensuplarına ulaştırmak suretiyle bombalama eylemlerine başladıkları tespit edilmiştir. Bu birlik yaptığı eylemlerle aynı zamanda Kürt-Türk çatışmasına zemin hazırlama çabasında bulunmuştur." Emniyet birimlerince hazırlanan rapora göre, terör örgütü bünyesindeki Özel Kuvvetler'in ilk eylemi, 2004'te Van Valisi Hikmet Tan'a yönelik suikast girişimi.
ÖZEL KUVVETLER, ERGENEKON'A ÇIKAR MI?
Güngören bombacısının PKK'nın Özel Kuvvetler biriminde eğitim almış olması oldukça ilginç bir ayrıntı. Zira bu yapı PKK'nın "derin" kanadı olarak tabir edilen Ankaralılar Grubu tarafından yönlendiriliyor. Derin PKK ile derin kişilerin ilişkisi öteden beri dile getirilen bir husus. Bunu doğrulayacak olan ayrıntılar da Ergenekon terör örgütü iddianamesinde ortaya çıktı. Burada PKK'lı Meral Kıdır ile Veli Küçük ilişkisi bu yönde anlam kazanıyor. Meral Kıdır, Özel Kuvvetler'e komutanlık yapan Hatice Aktaş ile arkadaş, hatta bir dönem aynı cezaevinde kalıyorlar. Meral Kıdır daha sonra PKK destekli farklı bir örgütlenme içine giriyor. 1992'de Türkiye'de sol hareketler içerisinde bulunan kişileri PKK terör örgütü tarafına çekmek amacıyla Devrimci Halk Partisi'ni (DHP) kuruyor. Bu örgüt TKPML, TKP(ML) DABK, TİKKO, DHKP-C gibi sol örgütlerle irtibat hâlinde, gerektiğinde birlikte eylem yapma kararı alıyor. Meral Kıdır 20-25 Ağustos 1982'de yapılan PKK 2. Kongresi'nde Kesire Öcalan ile birlikte yer alan iki kadından birisi. Bu kongre PKK'nın yeniden dizaynı hüviyetinde.
Meral Kıdır ile Veli Küçük'ün sık sık görüştüğü iddianamede yer alıyor. Veli Küçük'ün Karadeniz Bölgesi'nde Giresun'da görev yaptığı dönem içerisinde, DEHAP'ın Dursun Karataş ve Abdullah Öcalan ile arasının iyi olduğu belirtiliyor. Bu bağlantının da Meral Kıdır tarafından sağlandığı vurgulanıyor.
İddiaya göre Veli Küçük'ün Kıdır'a haber göndererek "Meral, Dursun'a söyle, benim bölgemde PKK ile yapmış olduğu ittifakı bozsunlar." dediği, daha sonra Meral Kıdır'ın Dursun Karataş'a mektup göndererek "Dursun, Veli Paşa'nın olduğu bölgede ben eylem yapmam. Siz bu hatayı Bedri Yağan (daha sonra öldürüldü) ile beraber yapmıştınız, ben örgütümün helak olmasını istemiyorum." dediği belirtiliyor.