KADIN

8 Mart Dünya (emekçi) Kadınlar Günü

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış uluslararası bir mücadele günüdür. Her yıl olduğu gibi bu yıl da Türkiye'de Dünya Emekçi Kadınlar Günü, kadın cinayetlerinin gölgesinde kaldı.

8 Mart Dünya (emekçi) Kadınlar Günü

Dünya Kadınlar Günü ya da Dünya Emekçi Kadınlar Günü her yıl 8 Mart'ta kutlanan ve Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış uluslararası bir gündür. Dünyanın en güzel iki kelimesi içinden geçiyor; emek ve kadın. Ne kutlu, ne mutlu bir gün. Ancak Dünya genelinde ve Türkiye'de 8 Mart'ta kutlanan Dünya Kadınlar Günü bu yıl da şiddet, istismar mağduru kadınların gölgesinde giriyor.

Şems'in de dediği gibi ''Kadın; bilene "nefes", bilmeyene "nefs"tir.'' Ancak biz hemen hemen her gün kadın cinayetleri haberine uyanıyoruz. Dünya genelinde ve Türkiye'de 8 Mart'ta kutlanan DünyaKadınlar Günü bu yıl da şiddet, istismar mağduru kadınların gölgesinde giriyor. Kadın-erkek eşitliğinin sadece lafta olduğu bir coğrafyada yaşıyoruz. Kimi tek bir kurşunla, kimi onlarca bıçakdarbesiyle, kimi de boğazı kesilerek çocuklarının gözleri önünde hunharca katledildi. Aylarca tuvalette esir edilen de vardı aralarında, yaşarken ölenler de. Her biri eşti, anneydi, kadındı. Ancakhepsinin kaderi aynıydı; hepsi şiddet kurbanıydı. Oysa ki kadın sadece insan gibi yaşamak ister. Kadın çalışmak, okumak ister. Kadın dövülmemek, sövülmemek ister. Kadın mutlu olmak, yaşamak ister. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde yine umutlar, dilekler tazelenecek...

2015 yılında resmi kayıtlara göre 53 kadın ölüdürldü. Öldürülen kadınların isimleriyse şöyle: Öznur Bozan, Hatice Vanlı, Serap Atak, Leyla Salman, Bircan Çatal Toptaş, Nurcan Bıyıklı, Hayriye Suna,Hatice Topçu, Hadiya Al Casım, Nurten Çelikbaş, Havva Boyacı, Çigdem Çeledir, Medine Taşkın, Nuran Dutlu, Leyla Salman, Saniye Ulukaya, Kezban H. Dudu Çapar, Pınar Güneş, Z.O Songül, A. Zübeyde, A. Kezban, H. Fareset Çakır, Azime Erdoğmuş, Öznur Ocaklı, Özlem Durmuş, Mekkiye Özdemir, Nesrin Özdemir, Duygu Özdemir, Özgecan Aslan, Meryem Yılmaz, Hanife Durmuş, Şule Tirimoğulları, Nazife Karlılar, Kübra K., Hüsne Aslan, Nuriye S., Sabiha Teskiricioğlu, Şule Cımbılaz, Türkan Alkaya, Şemsiye Budak, Şölen Doğan, Mehtap Özcan, Yeliz Özcan, Neriman Aktarmacı, Hürriyet B., Emine Küçük, Emine Ünsal, Deniz Aktaş ve Gülcan Oğuz...

2015 yılında Dünya Kadınlar Günü'nde ülkemizde hala 2,2 milyon kadın hiç okuma yazma bilmiyor, buna ek olarak 2,6 milyon kadın da herhangi bir okuldan diploma alamamış yani eğitim hakkındanfaydalanamamış bulunuyor. Bu kadınların yaşadıkları eşitsizliklerden yalnızca biri... Ayrıca, çocuk yaşta evlilik, ev içi şiddet, işsizlik, sosyal güvencelerden yoksunluk, düşük ücret ve yoksulluk gibi pek çok sorunla daha baş etmeye çalışıyorlar. Oysa kadınlar için başka bir dünya mümkün...

Kadınlar eğitim haklarına erişimlerinde eşitsizlik yaşamakla kalmıyor, her düzeyde eğitimlerine devam edebilmek için mücadele ediyorlar. Öğrenme olanaklarının çok geliştiği ve yaygınlaştığı 21. yüzyılda ülkemizde hala 14-24 yaş arası çocuk ve genç kadınların (toplam 6.804. 244 kişi); %1,1'i okuryazar değil, %10,1 'i okuryazar ancak diplomasız, %52,2'si ise sadece 8 yıllık ilköğretim mezunu. Yani bu yaş grubundaki kadınların %63,4'ünün eğitim düzeyi oldukça düşük.

Kadınların eğitim haklarını kullanmaları önündeki engeller; kadına yönelik şiddetin kaynağı olan eşitsizliklerden sadece biri. Kadınlar ayrıca çocuk yaşta evlilik, ev içi şiddet, işsizlik, aile işçiliği, sosyal güvencelerden yoksunluk, düşük ücret, yoksulluk, sağlık hizmetlerine erişememe, toplumsal baskılar gibi daha pek sorunla baş etmeye çalışıyorlar. Eğitime, istihdama, sağlık ve hukuk sistemine erişim olanağı kısıtlı olan kadınlar, vatandaş olarak haklarını, potansiyellerini ve kararlarını uygulayamıyorlar. Eğitimdeki eşitsizlik, kadınları dayanışma sağlayabilecekleri sosyal ortamlardan yoksun bırakıyor ve bu yoksunluk durumu kadına yönelik şiddetin bir parçası olarak işlev görüyor.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü, tüm kadınlar için, eşitliğin, iyi ve sağlıklı bir yaşamın, eğitime ulaşmanın ve şiddetsiz bir yaşamın umudu olabilir. Bunun için Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi konusunda kamuoyunda farkındalık yaratılması, çocukların erken yaşlardan itibaren eşitlik konusunda bilgilendirilmesi ve kadınların eğitim yoluyla güçlendirilmesi çok önemli. Ayrıca, erkeklerin de mutlaka cinsiyet eşitliğine ve kadına yönelik şiddeti önlemeye yönelik çabalara dahil olması gerekiyor. Erkeklerin kadın erkek eşitliğine katkı vermeleri onların daha mutlu, huzrlu ilişkiler geliştirmelerine, daha yetkin bir baba olmalarına ve sonuç olarak toplumsal barışa katkı sunuyor. Her türlü şiddet mağdurunun korunması ve sosyal destek sağlanması için kapsamlı bir politika geliştirmek ve tedbirler almak, bu uygulamalarda aileden topluma, bireyden devlete kadar bütüncül bir yaklaşım içinde hareket etmek ve kurumların birbiriyle etkili bir biçimde işbirliği yapmaları şart görünüyor.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

Dünya Kadınlar Günü ya da Dünya Emekçi Kadınlar Günü her yıl 8 Mart'ta kutlanan ve Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış uluslararası bir gündür.[1][2] İnsan hakları temelinde kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasına ayrılmaktadır. 8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda 129 kadın işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10.000'i aşkın kişi katıldı.

26 - 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın "Internationaler Frauentag" (International Women's Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.

İlk yıllarda belli bir tarih saptanmamıştı fakat her zaman ilkbaharda anılıyordu. Tarihin 8 Mart olarak saptanışı 1921'de Moskova'da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı'nda (3. Enternasyonal Komünist Partiler Toplantısı) gerçekleşti. Adı da "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak belirlendi. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında bazı ülkelerde anılması yasaklanan Dünya Kadınlar Günü, 1960'lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri'nde de anmaya başlanmasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart'ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak anılmasını kabul etti. Birleşmiş Milletler'in sitesinde günün tarihine ilişkin bölümde, kutlamanın New York'ta ölen işçilerin anısına yapıldığı yazılmamıştır

Türkiye'de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlandı. 1975 yılında ve onu izleyen yıllarda daha yaygın, ve yığınsal olarak kutlandı, kapalı mekanlardan sokaklara taşındı. "Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı" programından Türkiye'nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında "Türkiye 1975 Kadın Yılı" kongresi yapıldı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nden sonra dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmadı. 1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" kutlanmaya devam ediliyor.

Atatürk'ün Kadına Verdiği Önem

Kadın hakları ve kadınların erkeklerle eşitliği konusunda geçen asırdan itibaren batı ülkelerinde ve toplumlarında yoğun mücadelelerin verildiği ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere' nin bu mücadelelerin en şiddetlilerini yaşadığı bilinmektedir. Ülkemizde, gerek Osmanlı İmparatorluğu ve gerek Cumhuriyet döneminde kadınlarımızın kendi hakları konusunda,batı ülkelerindekine benzer şekilde mücadele ettiklerini söylemek mümkün değildir. Ama biz kadınlara birçok batı ülkesinden daha evvel bu hak Atatürk tarafından verilmiş ve hatta adeta sunulmuştur.Cumhuriyet Dönemi ve Kadın Hakları teokratik bir devlet yapısının ve kadın haklarının kısıtlı olduğu bir toplum düzeninin olduğu Osmanlı İmparatorluğu' ndan, kadın-erkek eşitliğinin kabul edildiği modern Türkiye Cumhuriyeti' ne geçiş, bir çok devrimler ile mümkün olabilmiştir.Bu devrimler içinde, kadınların erkekler ile eşit toplumsal varlıklar olarak toplum içinde yerlerini almaları bir uygarlık aşamasıdır ve Atatürk Devrimleri' nin en önde gelenlerinden birisidir.1926 yılında Büyük Millet Meclisi tarafından kabulle yürürlüğe giren ve Türk kadınlarını "şeriat" zincirinden kurtaran Medeni Kanun ile, Türk kadınına bin yıl evvel kaybettiği hakların iade edilmesinin temeli oluşmuştur. Artık kadın güçlenmeye, kişiliğini bulmaya başlamış ve erkeğinin yanında sosyal faaliyetlere katılmaya hazırdır.

Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Haklarının Verilmesi

Medeni Kanun ile erkeklerle eşit haklara sahip olan Türk kadınına, 3. TBMM tarafından 3 Nisan 1930' da kabul edilen bir yasa ile belediye seçimlerine katılma hakkı tanınmıştır. 1931 yılında da Türk kadını ilk kez tıp dünyasında varlığını göstermiş ve ilk kadın cerrahımız çalışmaya başlamıştır.4 Mayıs 1931' de ilk toplantısını yapan IV. TBMM tarafından 26 EKim 1932' de kabul edilen bir yasa ile Türk kadınına muhtar, köy ihtiyar kurulu üyeliğine seçilme ve seçme hakkı tanınmış; ertesi yıl da, 8 Ekim 1934' de kabul edilen ve 5 Aralık 1934'de yürürlüğe giren bir başka yasa ile kadın-erkek eşitliği alanında bütün haklar, "Kadınlara Milletvekili Seçme ve Seçilme Hakkı" nın tanınmasıyla verilmiş oluyordu. Atatürk' ün Kadın Hakları Konusundaki Görüşleri ve Gerçekleştirdikleri, bugün dünya aydınlarının ve Birleşmiş Milletler Teşkilatı 'nın yaymaya çalıştığı kadın hakları ile ilgili görüşler, Atatürk tarafından çok önceleri dile getirilmiş ve çoğunlukla da uygulama alanına sokulmuştur. Atatürk, Cumhuriyet' in ilanından dokuz ay önce Şubat 1923 'de şöyle demiştir:

"Bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Bundan dolayı bir sosyal toplumun, bir organı faaliyette bulunurken, diğer bir organı işlemezse, o sosyal toplum felçlidir."

Atatürk, çağdaş bir düşüncenin ürünü olan bu sözleriyle kadının toplumdaki yerini belirlemiştir. Atatürk' ün Türk kadınına beslediği sevgi ve saygı, Kurtuluş Savaşı' ndaki gözlemleri ile iyice perçinleşmiştir. 1923 yılında Konya' da yaptığı bir konuşmada, bu hissiyatını büyük bir içtenlikle dile getirir.

"Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim, diyemez. Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakar, o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim."

Atatürk 30 Mart 1923' de Vakit Gazetesi' nde yayınlanan bir beyanatında;

"İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Kabil midir bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça, öteki yarısı göklere yükselebilsin?"

Türkler tarih boyunca, babaerkil denilen aile yapısını gönüllerine yerleştirememişler ve benimseyememişlerdir. İşte Atatürk, milletin geçmişindeki ve özünde var olan fakat özlem haline getirilmiş bir hakkı, bir duyguyu devlet varlığına geçiren devrimci olmuştur.

"Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın" diyerek, yaptıklarının gerekçesini az, öz ve muhteşem bir ifade ile belirtmiştir. Kadınların giysileri de Atatürk' ün üzerinde çok önemle durduğu bir başka konu olmuştur. Bu konuda Atatürk, 1 Eylül 1925' de İkdam Gazetesi' nde yayınlanan bir beyanatında şöyle dedi:

"Bazı yerlerde kadınlar görüyorum ki, başında bir bez, peştemal veya buna benzer birşeyler asararak yüzünü, gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı arkasını çevirir veya yere oturarak yumulur. Bu tavrın manası neye delalet eder? Medeni bir millet anası, bir millet kızı için bu garip şekiller, bu vahşi vaziyet nedir? Bu hal milleti çok gülünç gösterir ve derhal düzeltilmesi lazımdır".

1925 yılında İnebolu gezisinde Atatürk, örtünen kadınlarla ilgili şunları söyledi:
"Onlar yüzlerini cihana göstersinler ve gözleri ile cihanı dikkatle görebilsinler. Bunda korkulacak hiçbir şey yoktur. Önemli olarak şunu ihtar edeyim ki, bu halin muhafazasında inat ve taassup, hepimizi en az kurbanlık koyun olmak istidadından kurtaramaz.."
31 Temmuz 1932' de Türkiye güzeli Keriman Halis' in, Belçika' da yapılan yarışmada dünya güzeli seçilmesi üzerine Atatürk O'na "Ece" ünvanını verir ve Türk kadınına şöyle seslenir:

"Şunu ilave edeyim ki! Türk ırkının dünyanın en güzel ırkı olduğunu tarihten bildiğim için, Türk kızlarından birisinin dünya güzeli seçilmiş olmasını çok tabii buldum. Fakat Türk gençlerine bu münasebetle şunu hatırlatmayı da lüzumlu görürüm: Övünç duyduğumuz tabii güzelliğinizi fenni tarzda muhafaza etmesini biliniz ve bu yolda uyanık olunuz ve bu gelişmelerin aralıksız gerçekleşmesini ihmal etmeyiniz. Bununla beraber, asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey, analarınızın ve atalarınızın oldukları gibi, yüksek kültürde ve yüksek faziletle dünya birinciliğini elde tutmaktır."

Atatürk, 18 Nisan 1935' de kendisinin himayesinde İstanbul' da toplanan ve aralarında ünlü nükleer fizikçi Madam Eve Curie' nin de bulunduğu, dünyanın dört bir yanından gelen kadınların katıldığı "Milletlerarası İlk Kadın Kongresi" delegelerine şöyle seslenir:

"Türk kadınının dünya kadınlığına elini vererek, dünyanın barış ve güveni için çalışacağına emin olabilirsiniz."

Ulu önder, Türk kadınlarının hiçbir alanda erkeklerden ve Avrupalı kadınlardan geri kalmayacakları yolundaki inancını da şu sözleriyle belirtmiştir:

"Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan biçim ve kılıkta başarıdan çok, ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip, donanmaktır. Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak şekilde ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım."

Türk toplumunun gelişip yükselmesinde aile yapısının önemine inanan Atatürk, şöyle demektedir:

"Bu millet esas terbiyesini aileden almaktadır. Türk milleti öyle analara sahiptir ki her bir devrin büyük adamlarını bu analar yetiştirmiştir. Türk kadını daha büyük nesiller yetiştirmeye kabiliyetlidir."

Türk kadını, yüzyıllardır özlemini çektiği haklarına sahip olmada; en azimli, inançlı ve güçlü desteği Atatürk' ten almış ve çağdaş ülke kadınlarının önüne geçmiştir. Örneğin; İtalya' da kadınlar ancak 1948 yılında seçimlere girebilmişler. Japon kadınları ise seçim haklarını ancak 1950 yılında alabilmiştir. Medeni Kanun' ları aldığımız İsviçre' de ise, kadınlar haklarını 1971 yılına kadar alamazken, çağdaşlamada örnek aldığımız İsveç ve Danimarka gibi ülkelerde de durum farklı değilken, Türk kadınına 1935 yılında seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Bu vesile ile bakın Atatürk nasıl seslenir:

"Bu karar, Türk kadınına sosyal ve siyasi hayatta bütün milletlerin üstünde yer vermiştir. Çarşaf içinde, peçe altında ve kafes arkasındaki Türk kadınını artık tarihlerde aramak lazım gelecektir. Türk kadını, evdeki medeni mevkiini selahiyetle işgal etmiş, iş hayatının her safhasında muvaffakiyetler göstermiştir. Siyasi hayatla, Belediye seçimleriyle tecrübe kazanan Türk kadını bu sefer de milletvekili seçme ve seçilme suretiyle haklarının en büyüğünü elde etmiş bulunuyor. Medeni memleketlerin birçoğunda, kadından esirgenen bu hak, bugün Türk kadınının elindedir ve onu selahiyet ve lihakatle kullancaktır."

Atatürk hayatta iken yapılan son seçim olan, 1935 yılı seçimlerinde ilk kez seçilme hakkını da kullanan Türk kadını, TBMM'ye 18 kadın milletvekili ile girmiştir. Bu 18 Türk kadının yüce meclisin çalışmalarına ne ölçüde katkıda bulundukları ve kararlarında ne denli etkili oldukları meclis tutanakları ile sabittir. Ayrıca kişisel tutumları da övünç vesilesi ve geleceğe olan inançları kuvvetlendirici mahiyette olmuştur.
Atatürk' ün, çağı ve değişeni değil, değişecek zamanı milletine göstermesi, kadın hakları ve kadın-erkek eşitliği konularında, "BM İnsan Hakları Evrensel Bildirisi", "İnsan Hakları Sözleşmesi" gibi konular, daha insanlık tarihinin ufkunda bile görünmemişken Türk Kadınına, haklarını vermesinin değeri daha iyi anlaşılır. Bağımsızlık mücadelesi yapan ülkeler nasıl Atatürk' ü örnek bir lider almışlarsa, kadın hakları uğruna uğraş ve savaş verenler de, onu bir devrimci olarak aynı şekilde örnek almak durumundadırlar. Çünkü bütün insanlık tarihi boyunca, tarihin hiçbir döneminde, hiçbir lider kadın hakları konusunda Atatürk kadar önsezili ve öngörüşlü olmamış, onun kadar uğraş ve savaş vermemiştir.

YORUMLARI GÖR ( 0 )

En Çok Aranan Haberler