Avrupa Birliği (AB) Salı günü açıkladığı İlerleme Raporu'nda, Türkiye'nin demokrasi, insan hakları ve hukuk alanında gerilediği belirtiliyor.
Birliğin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu'nun, her yıl aday ülkelerle ilgili hazırlık sürecini değerlendirdiği raporda, siyasi ve ekonomik kriterler alt başlıklar halinde inceleniyor.
Raporda 15 Temmuz 2016'da başlatılan ve 2018 yılında kaldırılan olağanüstü hal (OHAL) uygulamasının demokrasi ve temel hakları olumsuz etkilemeyi sürdürdüğü; bunun sebebinin de kısıtlayıcı bazı uygulamaların kanun haline getirilmesi olduğu kaydediliyor ve o dönemde Avrupa Konseyi'nin "kilit önemdeki tavsiyelerinin yerine getirilmediği" belirtiliyor.
"Yasama, yürütme ve yargı arasında güçler ayrılığı olmaksızın tüm yetkilerin başkanlık düzeyinde toplanması" da, rapora göre demokratik hesap verilebilirliği ortadan kaldırıyor:
"Yürütmenin meclis tarafından denetimi zayıf kalmıştır. Başkanlık sisteminde birçok düzenleyici kuruluş ve Merkez Bankası, bağımsızlıkları hiçe sayılmak suretiyle, doğrudan Cumhurbaşkanına bağlanmıştır."
HDP'li belediye başkanlarının yerine kayyum atanmasına değinilen rapor, "Güvenlik ortamındaki iyileşmeye rağmen güneydoğudaki durum büyük endişe kaynağı olmaya devam etmektedir" ifadelerine yer veriyor:
"Terörle mücadele hükümetin meşru hakkı olmakla beraber, hükümet aynı zamanda bu mücadelenin hukukun üstünlüğüne, insan haklarına ve temel özgürlüklere uygun olarak yürütülmesini sağlamakla yükümlüdür. Terörle mücadelede alınan önlemler orantılı olmalıdır."
Son olarak 2 Ekim'de Kars belediyesinde yapılan atamayla birlikte, HDP'nin 31 Mart 2019'da kazandığı 65 belediyeden 52'sine kayyum atanmış oldu. KHK'lı olduğu gerekçesiyle mazbatası verilmeyen ve el değiştiren belediyelerle birlikte yalnızca beş belediye HDP'de kaldı.
Raporda sivil toplum üzerindeki baskıların devam ettiği ve Türkiye'nin AB üyeliği için gerekli olan kamu yönetimi reformuna kısmen/orta hazırlıklı olduğu belirtiliyor.
Raporda Türkiye'de yargı bağımsızlığının olmadığına yönelik eleştirilere yer veriliyor ve "yargı içerisinde oto sansür ve korku ortamına neden olduğuna dair endişeler bulunmaktadır." deniliyor:
"Hakim ve savcı alımları ve terfilerinde nesnel, liyakata dayalı, yeknesak ve önceden belirlenmiş kriterlerin bulunmaması endişe yaratmaya devam etmektedir."
Türkiye'nin AB'ye üyelik şartlarından biri olan "yolsuzlukla mücadele" konusunda da ilerleme kaydetmediği belirtilen raporda, kamu kurumlarının hesap verebilirliği ve şeffaflığının artması gerektiğine dikkat çekiliyor.
"Genel olarak yolsuzluk yaygındır ve endişe verici bir konu olmaya devam etmektedir." denilen raporda, buna son vermek için gerekli siyasi iradenin bulunmadığı eleştirisi getiriliyor.
Örgütlü suçlarla mücadelede ise sınırlı da olsa ilerleme kaydedilse de, "suç şebekelerinin çökertilmesi konusunda Türkiye sicilini iyileştirmelidir" deniliyor.
İnsan hakları alanında da OHAL döneminden kalma uygulamaların yürürlükte kalması sebebiyle kötüye gidişin sürdüğü ve "çok derin ve yıkıcı etki yaptığı" belirtilen raporda, "OHAL'in kaldırılmasından hemen sonra çıkarılan mevzuatla, gözaltına alınanları kötü muameleden koruyan önemli güvencelerin yürürlükten kaldırıldığına" dikkat çekiliyor:
"Güvenilir kaynaklara dayalı işkence ve kötü muamele iddiaları rapor edilmeye devam etmiştir. COVID-19 pandemisi nedeniyle hazırlanan tartışmalı bir mevzuat paketi 90.000 kadar mahkumun şartlı tahliyesine imkan vermiştir. Ancak terörle bağlantılı olduğu iddia edilen suçlardan tutuklu yargılanan avukatlar, gazeteciler, siyasiler ve insan hakları savunucuları bu kapsama alınmamıştır."
Raporda, ifade özgürlüğü alanında ciddi gerileme olduğu ve "gazeteciler, insan hakları savunucuları, avukatlar, yazarlar ve sosyal medyaya yönelik ceza davaları ve mahkumiyet kararlarının devam ettiği" de ifade ediliyor.
Azınlık haklarına da değinilen raporda, kentsel dönüşüm sebebiyle Romanlar başta olmak üzere birçok grubun yerinden edildiği; toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin, azınlıklara karşı nefret söyleminin, nefret suçları ve lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks (LGBTI) bireylerin insan haklarının ihlalinin ciddi endişe yaratmaya devam ettiği belirtiliyor.
Daha önce yayımlanan ilerleme raporların bir kısmında olduğu gibi, bu kez de göç ve iltica politikasında ilerleme kaydedildiğine raporda yer veriliyor. Ancak Mart ayında göçmenlerin sınır kapılarından çıkarak Avrupa'ya geçmeleri için teşvik edilmesi eleştiriliyor:
"AB, Türkiye'nin topraklarındaki artan göç yükü ve buna bağlı riskleri, ve mültecilere ev sahipliği yapmak üzere sarf etmekte olduğu önemli çabaları kabul etmekle birlikte Türkiye'nin göç baskısını siyasi amaçlar için kullanmasına şiddetle karşı çıkmıştır."
Vize serbestisi için Türkiye'den beklenen kriterlerin hiçbirinin yerine getirilmediği de raporda hatırlatılıyor.
Raporda, Doğu Akdeniz'deki gerilime de değiniliyor ve şu ifadelere yer veriliyor:
"Türk Silahlı Kuvvetleri, faaliyetleri sırasında sondaj ve sismik araştırma gemilerine eşlik ederek, bölge güvenliğine ciddi bir tehdit oluşturmuştur. Türkiye, kapalı Maraş şehrinin statüsüne de karşı çıkmıştır. Kıbrıs Cumhuriyeti ile ikili ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda herhangi bir ilerleme kaydedilmemiştir."
Raporun yayımlandığı gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kıbırslı Türklerin başbakanı Ersin Tatar'la Ankara'da bir araya geldi. Tatar, tartışmalı Kapalı Maraş bölgesinin sahil kesiminin Perşembe günü halkın kullanımına açılacağını duyurdu.
Dış politika alanında Türkiye'nin Libya'yla Kasım 2019'da imzaladığı deniz yetki alanlarını belirleyen anlaşmaya da değiniliyor ve anlaşma, "Yunanistan'ın egemenlik haklarını göz ardı ettiği için gerilimi tırmandırmıştır" değerlendirmesi yapılıyor.
Ekonomik kriterler başlığı altında Türkiye'nin ekonomisinin olumsuz etkilerden hızlıca kurtulduğu ancak işleyiş konusunda sıkıntılar olduğu belirtiliyor:
"2017'den bu yana belirgin bir şekilde iyileşen cari denge, 2019'un sonunda yeniden bozulmaya başlayarak, ithalat vergilerinin ve tarife dışı engellerin önemli ölçüde artmasına neden olmuştur. Enflasyon çok yüksek bir seviyeden düşse de, yüksek ve hedefin oldukça üzerinde kalmaya devam etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) başkanının görevden alınması ve tekrarlayan siyasi baskılar nedeniyle para politikasının güvenilirliği daha da zayıflamıştır."
Kayıt dışı sektörün küçülmediği, devlet yardımı uygulama kurallarında şeffaflık ve kurumsal yapıdaki eksikliklerin devam ettiği belirtilen rapora göre, finans sektörü ise istikrarını korudu.
Ancak "gençler ve kadınlar arasındaki yüksek işsizlik seviyesi, azalan istihdam, düşük işgücü hareketliliği ve yüksek orandaki kayıt dışı çalışma ile birlikte ciddi endişe olmaya devam etmektedir." ifadelerine de raporda yer veriliyor.
"Eğitimde kalite ve erişim açısından önemli sorunlar devam etmektedir." değerlendirmesi yapılıyor.
Türkiye'nin sınırlı da olsa AB müktesebatına uyum sağlamaya devam ettiğinin belirtildiği raporda, bazı alanlarda ise gerileme olduğu hatırlatılıyor:
"Devlet yardımlarının artması ve şeffaflığın olmaması nedeniyle rekabet alanında ve bilgi toplumu ve medya, ekonomi ve para politikası, gümrük birliği, dış ilişkiler ve dış politika ve güvenlik ve savunma politikası alanlarında bir takım kilit hususlarda gerileme örnekleri devam etmiştir. Genel olarak, çoğu alanda daha iddialı ve daha iyi koordine edilmiş politikalarının oluşturulmasına ve uygulanmasına ihtiyaç duyulmaktadır."
Türkiye'den AB'nin İlerleme Raporu'na ilk tepki ise Dışişleri Bakanlığı'ndan geldi.
Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, "2020 yılı Türkiye Raporu bu sene de AB'nin önyargılı, yapıcılıktan uzak ve çifte standartlı yaklaşımını yansıtmaktadır. Bu raporda da AB yerine getirmediği sorumluluk ve taahhütlerine değinmezken temelsiz argümanlarla ülkemizi eleştirmektedir. Özellikle yönetim sistemimiz, seçimler, temel haklar, bazı yargı kararları ve idari kararlar ile terörle mücadeleye yönelik olarak alınan meşru önlemlerin yanı sıra dış, güvenlik ve ekonomi politikalarımıza ilişkin önyargılı, haksız ve orantısız eleştirileri raporun objektiflikten ne kadar uzak olduğunu göstermektedir." denildi.
Raporun Doğu Akdeniz'le ilgili bölümü de, "Yunan-Rum tezlerine dayandığı gerekçesiyle" eleştirildi:
"Bu durum Komisyonun tarafsızlığına leke düşürmektedir. Ne Kıbrıs sorununun çözümüne ne de Ege ve Doğu Akdeniz'in istikrarına katkı sağlayan bu yanlı ve hukuk dışı bakış açısını reddediyoruz."