Sinan Onuş
Ankara
Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nden birkaç yüz metre ilerdeki bir sokaktan yabancı bir dilde ara ara slogan sesleri geliyor.
Sese doğru yaklaştığımda boş bir arazide derme çatma naylon çadırların önünde beni, 24 yaşındaki Afgan mülteci Farzad Shafahi karşılıyor. Sloganları Türkçeye, "Afganlar duruyor, BM'nin cevabı yok", "Dünya bunu bilmeli ki BM'nin cevabı yok" diye çeviriyor.
Afganistan'daki savaştan kaçıp Türkiye'ye sığınan ve çeşitli şehirlere yerleştirilen Afgan mülteciler, "Mültecilik haklarının sağlanması talebiyle" Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin Çankaya Yıldız'daki binası önünde bir buçuk aydır oturma eylemi yapıyor.
Hemen yanı başlarında yükseğe asılan battaniyelerin gölgesi altında 5-6 kişi yatıyor. Dudakları siyah iplikle dikili, baygın gözlerle bakıyorlar. Shafahi, onların ölüm orucunda olduğunu söylüyor.
'Afgan bir genç olarak sorularım var'3 yıldır Türkiye'de yaşayan Abbas Teymuri de bunlardan biri. Dikişli dudakları nedeniyle zorla konuşan Teymuri, 9 gündür ölüm orucunda olduğunu, bir gün önce ise fenalaşarak hastaneye kaldırıldığını söylüyor.
Teymuri, dudaklarını dikmesinin yemek yememenin dışında mesaj içerdiğini de kaydediyor. Mesajın ne olduğunu ise "Adalet istiyoruz. Şimdiye kadar hiçbir sonuç almadık ve sesimizi duyuramadık. Sesimizi duyurmak için böyle yaptık, herkes bilsin" diye açıklıyor.
Üçüncü bir ülkeye gitme amacının olmadığını söyleyen Teymuri, her genç gibi düzgün şartlarda yaşamak istediğini ifade ediyor. Türk yetkililerle görüştüklerini ama bekledikleri cevabı alamadıklarını belirtiyor.
Teymuri, "Bizim burada durma amacımız Birleşmiş Milletler. Her mültecinin olduğu gibi bizim de haklarımız var ve onun sağlanmasını istiyoruz" diyor.
İki yıldır Kahramanmaraş'ta ikamet eden Muhammed Hüseyin de "Afgan bir genç olarak birkaç sorusu olduğunu" söylüyor.
Oldukça gergin bir ses tonuyla, "Merkez ofisi Cenevre'de olan Birleşmiş Milletler nerede? Burada kadın, çoluk, çocuk, gençleri görmüyor mu? Sürekli 'insan hakları' diyor ama neden bizim haklarımızı görmüyor? Yoksa biz insan değil miyiz?" diye sorularını sıralıyor.
'Kalp ve sinir hastasıyım'Kucağındaki çocuğunu uyutmaya çalışan bir kadın dikkatimi çekiyor.
Adının Betüli Cevadi Hassan olduğunu, 13 aydır Van'da ikamet ettirildiğini, İran'daki ikametleri sırasında ise eşini kaybettiğini aktarıyor. Kalp ve sinir hastası olduğunu belirtiyor. Hassan, "BM hala kaydımı almadı. Bu nedenle hastaneye gidip muayene olamıyorum. Herhangi bir sosyal güvenceye sahip değilim" diyor.
Çevirmenliğimi yapan Farzad Shafahi de konuşmak istediğini söylüyor. Dört yıldır Nevşehir'de ikamet eden Shafahi, iki yıl önce BM'den mülteci statüsünü aldığını ama hayatında hiçbir şeyin değişmediğini ifade ediyor.
Shafahi sözü, eylemlerinin 13. günündeki polis müdahalesine getiriyor. Zorunlu ikamet ettikleri illere götürülmek için otobüslere bindirilirken darp edildiklerini, aralarında yaralananlar olduğunu ileri sürüyor.
Shafahi, "Otobüslere bindirdiler ama yaşadığımız illere değil, başka illere götürdüler. Örneğin beni İstanbul'a bıraktılar. Konya'da yaşayan arkadaşlarımız kendini Kayseri'de buldu. Bu illerdeki terminallerde beklememizi, yaşadığımız illere otobüsler kalkacağını söyleyip çekip gittiler. Sonra gelen olmadı" diyor.
Bu sırada bizi dinleyen Muhammed Seyfi söze karışıyor. Kendisinin Sivas'ta ikamet ettiğini ama Van'a bırakıldığını söylüyor.
Sorun nasıl çözülecek?Aynı sıkıntıları sadece Afgan mülteciler yaşamıyor. Türkiye, 1951 Cenevre Sözleşmesi'ni imzalamadığı için coğrafi sınır kısıtlaması yapıyor ve Avrupa üzerinden gelmeyen tüm ülke vatandaşları, Türkiye'de aynı sorunlarla karşı karşıya kalıyor.
İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi Başkan Yardımcısı Metin Çorabatır, "Türkiye şimdiye kadar çözüm olarak bu insanları BM vasıtasıyla yurtdışına yolluyordu. Fakat sayıları arttı. Eskiden alan birçok ülke de artık almıyor. Türkiye'de bir mevzuat yok ve burada statüsüz bir şekilde kalmak zorundalar" diyor.
Çorabatır, mültecilerin bu nedenle tepkilerini BM'ye yönlendirdiklerini ama onların da "sessiz" kaldığını kaydediyor. Çorabatır, BM'nin mültecilere zaman zaman "Bizim yapacağımız bir şey yok, başınızın çaresine bakın" bile dediğini aktarıyor.
Türkiye'nin, sorunun çözümüne yönelik olarak yeni bir yasa yaptığını, ancak bunun da yeterli olmadığını kaydeden Çorabatır nihai çözümün, Türkiye'nin "şu anda fiilen hiçbir işe yaramayan" coğrafi kısıtlamayı bir an önce kaldırmasından geçtiğini ifade ediyor.