Her pazartesi diyete başlayıp bir iki gün geçmeden diyeti bozuyorsanız, gittiğiniz yerlerde, davetlerde size sunulan ikramlara hayır diyemiyorsanız, en sevdiğiniz tatlının reklamını gördüğünüzde hemen buzdolabına koşuyorsanız, diyetinize mani olan bir takım düşünce hatalarına sahip olabilirsiniz demektir.
Diyet yapabilmek için bilinçlenmek, diyetisyene gitmek, iradeyi kullanmak gerekli şartlar olsa da günümüzde bilinçli bir şekilde zayıflayabilmenin yaşam tarzınızda bazı değişiklikler yapmaya bağlı olduğu da bir gerçektir. Bu noktada da psikolojik faktörler önem taşımaktadır.
Düşünün ki vermeniz gereken kilo fazlanız var. Alanında çok başarılı, mesleğini iyi yapan bir diyetisyen buluyorsunuz ve hemen randevu alıp gidiyorsunuz. O size sevdiğiniz yiyeceklerden oluşan bir diyet programı hazırlıyor. Hatta birlikte hazırlıyorsunuz, aç kalmayacağınız şekilde de düzenliyorsunuz. Diyetisyeninizi çok seviyorsunuz, aranızda iyi bir etkileşim oluyor, bu pozitif duygularla ofisinden ayrılıyorsunuz. Buraya kadar her şey çok güzel gidiyor. Kendinizi motive de ettiniz, “Bu sefer kesin başaracağım” diyerek diyete başlıyorsunuz, çok kararlısınız. Ancak birkaç gün listeye bağlı kalıyorsunuz ve bir bakmışsınız birkaç gün sonunda kendinizi diyetinizi bozarken buluyorsunuz. İşte burada tam da psikolojik olarak fark etmeniz gereken, zayıflamayı engelleyen düşünceleriniz devreye giriyor. Gelin bu düşüncelere biraz bakalım, acaba bunlar neler?
DÜŞÜNCE – 1: “Battı balık yan gider.”
Diyetinizi bir kez bozduysanız ve uygulayamadığınız ufak bir kısım varsa “Nasılsa bozuldu bir kere” düşüncesiyle tamamına uymayabiliyorsunuz. Genellikle kendilerinden yüksek standartlar bekleyen mükemmeliyetçi insanlar bu şekilde düşünmeye eğilimli olurlar. Sevdiğiniz yemekten sadece bir kaşık yemek, sevdiğiniz çikolatadan sadece bir parça yemek, diyetinizi bütünüyle bozmuş olduğunuz anlamına gelmez. Ufacık bir parça listenizde olmayan bir besini yemek sizi bütünüyle başarısız yapmayacağı gibi, tamamına uymanızda sizi çok çok başarılı hissettirmeyecek. Yaptığınız davranışı başarısızlık olarak değerlendirip bütün çikolata paketini ya da kocaman bir tabak yemeği yemeniz doğru olmayacaktır. Eğer ki, canınız bir şeyi yemeyi çok istediyse o zaman önerim, diyetisyeninizin uygun gördüğü şekilde kalori hesabınızı da yapmanız. Örneğin bir kaşıkta yenilse bir tabakta yenilse, yiyeceğin tadı değişmeyecek ve aynı olacak, ilk yudum da nefsiniz körelecek, bütün tabakta ise gözünüz doyacak. Aynı hazzı bir parça çikolatada verecektir, bütün paketi yemekte. İkisi de aynı haz, eşit. Sadece biri daha fazla kalorilidir. Bir yudum yerken gözünüzün doymasına yardımcı olmak için ufak parçalarda uzun uzun ve farkına vararak yerseniz bu daha fazlasını istemenize engel olacaktır. Farkındalık kazanmak ve ona odaklanmanın her zaman öğünlerinizi yerken sizi uyanık tutacağını unutmayın bu sebeple ufak bir çikolata parçasının bile tadına vararak ağzınızda, damağınızda, dilinizde tadını hissederek yiyin ve bu sebeple televizyon karşısında herhangi bir şey tüketmemeye çalışın. Televizyon izlerken, bir iş ile uğraşırken yemek, yediğinizin farkında olmamanıza neden olur ve sizin psikolojik açlığınızı doyurmaz. Yediğiniz parçanın size yeterince haz verdiğini ve sadece bir parçanın yeterli olduğunu bile kendinize söyleseniz emin olun bundan sonra daha temkinli olacaksınız.
DÜŞÜNCE – 2: “Diyete uyum çok acı verici olur ve ben yapamam, başaramam.”
Bağımlılık terapisi yaptığım dönemler, insanların alkol, sigara ve madde kullanımlarından vazgeçmeleri için bana geldiklerinde ilk düşündükleri şey bağımlı oldukları herhangi bir şeyi bırakabilmenin çok acı verici olacağıydı. Tedavinin çok zor geçeceğini düşünüp tedaviye başlangıçtan sürekli kaçınmalarıydı. Ben çok yemek yemeninde bir çeşit bağımlılık olduğunu düşünürüm. Zaten toplumsal olarak bu yüzden de diyete uyum gösterebilmenin de çok zor olacağı düşünülür. Diyete başlamaktan sürekli kaçınılır. Bugün, yarın, haftaya pazartesi, bahar gelince, yazın, kış vakti gibi bitmek bilmeyen ertelemeler olur. Bir yandan da başarısızlık korkusu sarar içinizi. Çünkü zayıflamayı yaşam biçimi olarak görmek yerine, başarı olarak görürsünüz. Kilo verebilmeyi de skorunuz olarak görürsünüz. Bununla ilgili bazen bazı sosyal medya hesaplarında insanlar fizikleriyle ön plana çıkarken, o kişileri hem örnek alırsınız, hem de onun gibi olmaya çalışırken, zorlanır, motivasyonunuzu düşürür, sonunda da pes edersiniz. Bu nokta da önerilerim, kesinlikle diyete başlamak acı verici değil, bunu kendinize hatırlatmak. Diyet istediklerinizden uzak kaldığınız, mahrum olduğunuz bir süreç değildir ve zayıflamakta eşittir başarı değildir. Zayıflayabilmek, sağlıklı ve dengeli beslenebilmek, bu bilinci edinip hayatınızda uygulayabilmek önemlidir. Bazen diyet yapan kadınlar, kendilerine ve ailelerine farklı farklı yemekler pişireceklerini düşünüp yine uzak durabilirler. Kendilerine, tatsız, tuzsuz, yağsız yapıp ailesine farklı yapması gerektiğini düşünebilirler. Yine bu düşünce de doğru değildir.
Özellikle kıyaslama yapmamalısınız, birbirinizi motive etmek için, bir komşunuzla birlikte danışmanlık alıyorsanız, kendinizi onunla kıyaslamamalısınız. Başka bir akrabanız, yakınınız sizden fazla verdiğinde hayal kırıklığına uğramamanız, medyadaki görsellerin sizin şevkinizin kırılmasına izin vermemeniz gerekir.
Bazen diyetisyenlerden korkmak gibi davranışlarınız da olabilir. Çünkü programa uyamayınca diyetisyenin kızacağını düşünebilirsiniz. Özellikle başkasına sınır koymakta güçlüğünüz varsa, eleştirilere açık değilseniz, bu tarz durumlarla baş etmek sizin gözünüze çok zor görünebilir. Ancak sanılanın aksine diyetisyenlerde sizlerle birlikte çözüm üretir.
DÜŞÜNCE – 3: “Doymadım.”
Gözümüzün açlığı ve karnımızın açlığı arasındaki farkı ufacıkta olsa anlatmaya çalıştım. Bazen yemek yersiniz ama sofradan kalktığınızda kendinizi hala aç hissedersiniz. O zaman kendinize gerçekten mi açsınız, yoksa psikolojik mi diye sormak gerekir. Geçekten aç olmanız çok mümkün değildir çünkü sofradan yeni kalkmışsınızdır. Bu psikolojik bir açlık ise kendi kendinize de bunu hatırlatmak gerekir. Ben gerçekten aç değilim, şu anda canımın bir şey istemesi tamamen psikolojik, demelisiniz.
Kendi tepkilerinizin davranışlarınızın ve savunmalarınızın farkına varmaya çalışın. Örneğin, duygusal olarak hassas olduğunuz bir dönemde iseniz, mutsuz, öfkeli, kaygılı ve ardından sık yemek yemek istiyorsanız, sofradan kalktıktan sonra bile yemek yeme isteğiniz oluyorsa, abur cubur atıştırmalıklara ihtiyaç duyuyorsanız, bunun fiziksel değil, psikolojik açlık olduğunu kendinize hatırlatmalısınız.
DÜŞÜNCE – 4: “YASAK!” ve “Bunu yapmam lazım.”
Gereklilikler, zorunluluklar her zaman kaygı uyandırır. Sizi hareketsizleştiren, engelleyen en büyük düşüncelerden biri de YASAK! “Bunu yememem lazım, diyetime uymam gerekir, tamamına mükemmel şekilde uymalıyım” gözüyle bakarsanız daha çok strese girersiniz, daha çok strese girmiş olmanın da bir sonucu olarak daha çok yemek yemek istersiniz, işte bu bir kısır döngü gibi gider. Yasak ve yapmam lazım düşüncelerinizi, “yaparsam, diyetime uyum gösterirsem iyi olur ama uyamazsam da bu benim için çok büyük bir problem olmamalı, elimden geleni yapmaya çalışıyorum.” düşünceleri ile yer değiştirin.
İşte sizin de böyle, zihninizi, bedeninizi hareketsizleştiren bunun gibi birçok mantık hatası düşünceleriniz olabilir. Bu konuda temkinli davranın, kendi mantıksız düşüncelerinizi fark edin ve onlar yerine daha doğru, daha işlevsel ve günlük yaşantınızı bozmayacak olan pozitif düşünceleri koymaya çalışın. Yine de bu tarz düşüncelerinizi fark edemiyorsanız, fark etseniz de değiştiremiyorsanız, yerine mantıklıları pozitif olanları koyamıyorsanız faydalı olması açısından psikolojik destek alın. Unutmayın, zihin ve beden bir bütündür. Zihninizde olan her şey bedeninize, bedeninizde olan her şey zihninize yansır. Bu yüzden kilo verirken, zihninizdeki bu düşüncelerden de kurtulursanız, ağırlıklarınızdan da daha kolay kurtulabilirsiniz. Sağlıkla…
Melda Yakupoğlu
Uzman Klinik Psikolog
http://meldayakupoglu.com
https://www.instagram.com/uzm.psk.meldayakupoglu/