1990'lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetler ile ilgili dava Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmeye başladı. Faili Meçhul Cinayetler davasında tutuksuz olarak yargılanan Mehmet Ağar, ani tansiyon, kalp kapak hastalığı ve kronik akciğer rahatsızlığı nedeniyle 7 günlük raporlu olduğu gerekçesiyle katılmadı. Duruşmaya, faili meçhul davasının tek tutuklu sanığı Ayhan Çarkın, tutuksuz sanıklar ve HDP Milletvekili Pervin Buldan ve Sabahat Tuncel katıldı.
1990'lı yıllarda işlenen 18 faili meçhul cinayetle ilgili Mehmet Ağar, özel harekat polisleri ve "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım'ın da arasında bulunduğu 19 kişi hakkında TCK'nın "cürüm işlemek için oluşturulan silahlı teşekkülün faaliyeti kapsamında adam öldürmek" suçlamasıyla açılan davaya Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam edildi. 37 aydır tutuklu olan Eski Özel Harekat Polisi Ayhan Çarkın tahliye edildi.
Bazı faili meçhul cinayetlere ilişkin Mehmet Ağar, özel harekat polisleri ve "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım'ın da arasında bulunduğu 19 kişinin yargılandığı davada savunmasını yapan eski Özel Harekat Polisi Ayhan Çarkın, "Bunlar, dönemin cumhurbaşkanının, başbakanlarının, MGK'nın, İçişleri Bakanlığının, bakanlığa bağlı İstihbarat ve Özel Harekat Daire Başkanlıklarının ve MİT'in içinde bulunan Kontrterör Daire Başkanlığının ve kurumlarının talimatları, bilgileri ve koordinasyonları vasıtasıyla, yani o dönem ki devletin yöneticilerinin bilgileri dahilinde işlenmiş cinayetlerdir" dedi.
HDP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Şırnak Milletvekili Selma Irmak, CHP İstanbul Milletvekilleri Mahmut Tanal ve Sezgin Tanrıkulu, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak, Kürt siyasetçi Kemal Burkay'ın da izlediği duruşmada, bazı avukatların ayakta kalması nedeniyle Başkan Tekman Savaş Nemli, kabul edilirse yer için bazı izleyicileri salondan çıkarabileceğini söyledi. Müşteki avukatları, davanın kamuoyunun dikkatini çekmesi nedeniyle izleyicilerin çıkarılmasına karşı çıkarak, ayakta durabileceklerini bildirdiler.
İstanbul Adli Tıp Kurumunun sanık Ayhan Çarkın'ın ceza ehliyetinin tam olduğunu bildirdiği ve sanık Mehmet Ağar'ın 7 gün istirahatli olduğuna ilişkin rapor sunulduğu tutanağa geçirildi. Müşteki avukatlarının 7 gün raporun uzun olduğunu söylemeleri ve okunmasını talep etmesi üzerine, raporun ani tansiyon yükselmesi, kalp kapakçığı ve kronik akciğer rahatsızlıkları nedeniyle verildiği bildirildi.
Müşteki avukatlarından Selçuk Kozağaçlı, akut hastalıklara istirahat verilemeyeceğini, raporun sahteliğine ilişkin şikayetçi olacaklarını bildirdi.
Sanık İbrahim Şahin'in 6 Temmuz 2014'te Reşadiye Devlet Hastanesine yatırıldığına ilişkin rapor tutanağa geçirildikten sonra, sanıklardan Ayhan Çarkın savunmasına başladı.
Hakkındaki suçlamaları kabul etmediğini bildiren Çarkın, huzurda bulunanlar ile bulunması gerekenlerin, olaylarda farklı farklı konumlarda yer aldıklarını söyledi. Önceki ifadesinde isimlerini karıştırdığı sanıklar Ziya Bandırmalıoğlu ile Alper Tekdemir'den özür dileyen Çarkın, şunları kaydetti:
"Bunlar, dönemin cumhurbaşkanının, başbakanlarının, MGK'nın, İçişleri Bakanlığının, bakanlığa bağlı İstihbarat ve Özel Harekat Daire Başkanlıklarının ve MİT'in içinde bulunan Kontrterör Daire Başkanlığının ve kurumlarının talimatları, bilgileri ve koordinasyonları vasıtasıyla, yani o dönemki devletin yöneticilerinin bilgileri dahilinde işlenmiş cinayetlerdir. Yoksa hiç kimse pervasızca böyle cinayetler işleyemez. Herkes bilgi sahibi, fakat nedense hiç kimse bugüne kadar kılını dahi kıpırdatmamış. Olayların üzerine gitmek yerine, sadece kendi egolarının peşlerine düşerek ekonomik rant elde etmişlerdir. Ben, bu gidişata son vermek adına yıllar önce ettiğim yemin üzerine bu süreci başlattım."
Çarkın, kötülere ve yalancılara nefreti yüzünden başına gelmeyen kalmadığını söyleyerek, olaylara neden olan zihniyetin temsilcilerinin yargılanıp hesap vermelerini istediğini bildirdi. Çarkın, "Yoksa durduk yerde kendini cezaevine sokan birinin ya aklından zoru olması ya da bir amacı olması gerekir. Benim amacım bu olayların tamamının açığa çıkarılmasıdır. Azmettiricilerin sanık olarak yargılanmalarıdır. Hata yapan bedelini ödesin, suç işleyen cezasını çeksin" diye konuştu.
Katillerin kimler olduğuna mahkemenin karar vereceğini söyleyen Çarkın, şöyle devam etti:
"Evlatlarını, sevenlerini kaybedenlerin; yargısız infazlara, faili meçhullere, gözaltında kayıplara kurban gidenlerin, işkencelerle hayatlarını kaybedenlerin hesapları, nedenleriyle beraber adalet huzurunda görülsün. Şimdi yüzleşme zamanı. Bu kanlar neden aktı, canlar neden yandı, ortaya çıksın. Bedenler, yüzler karşılaşsın. Canı yanan, can yakan, yalan söyleyen, kullanan, kullanılan, satan, satılan, ihanet edenleri görelim. Vatan, millet, bayrak adına yola çıkıp da yoldan çıkanları, kutsal duyguları kendilerine rant kapısı yapanları görelim. Aradan geçen 18 senede yaşadığım baskılara, tahriklere bugüne kadar sesim çıkmadıysa, amacım doğrultusunda dayanmam ve sabretmem gerektiğini bilmemdendir. Şimdi de çıkmış utanmadan, sıkılmadan kahramanlık yaptıklarını söylüyorlar."
Çarkın, o dönemde devlet makamını işgal eden vicdansızlara yıllarca inandıklarını bildirerek, şunları söyledi: "Gel, polis ol, Güneydoğu'da tertemiz bir halk ile tanış. 'Başım, gözüm üstüne' deyip de söz veren, sözünden dönmeyen, misafirperver, onurlu; kendine öz, hoş bir yaşantısı olan, kimseye bulaşmayan, namuslu bir toplum olan Kürt toplumunun baskı, zulüm, işkence, şiddet, aşağılama ve benzeri en ağır tahriklere bile yıllarca katlanan onurlu bir halkı başımıza bölücü, vatan haini, eşkıya ve benzeri söylemlerle bizi birbirimize kırdırtan zihniyetin kurbanları yaptılar. Kendi halkına dışkı yediren ve onların acılarını artıran, dillerini yasaklayan, faili meçhuller ile işkenceler ve daha bir sürü pislikle bizleri baş başa bırakan, kendi askerlerimizi kendi mayınları ile öldürten, şehitlerimizin tabutlarında uyuşturucu kaçıran, her istediğini yapan, halklar arasında kin ve nefret duygularının devamı için bir sürü akla hayale gelmeyen pisliklerle bizleri baş başa bırakan, gece gündüz yalan söyleyen, kendi ulusumuzun şanlı bayrağını kendi provokasyonları ile yaktırıp da halklarımızı karşı karşıya getirip kan döktüren zihniyetin Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi ile alakası yoktur. Adalet huzurunda bu kirli yüzler aydınlanmalıdır."
Hakkındaki suçlamaları reddeden Çarkın, "Soruşturmanın genişletilmesini ve 'Devlet rutin dışına çıkmıştır diyen' dönemin cumhurbaşkanının, 'Elimde PKK'ya yardım eden Kürt iş adamlarının listesi var. Bunlardan hesap soracağım' diyen ve bu olayların fitilini ateşleyen dönemin başbakanının, 'Elimde kaset, bilgi var' diyen, daha sonra adalete vermeyip kendilerini Yüce Divan'da aklama için kullanan cinayet azmettiricisi Başbakan Mesut Yılmaz'ın, 1993-1996 arasındaki MGK kararlarının mahkeme tarafından elde edilip, o dönemde bu cinayetlerin işlenmesi için tavsiye kararı alanların tespit edilerek, sanık olmalarını talep ediyorum" diye konuştu.
Dönemin MİT Kontrterör Daire başkanı Mehmet Eymür'ün bu cinayetlerin baş aktörlerinden olduğunu öne süren Çarkın, daha önceki savunmasında anlattığı Altındağ İlçe Nüfus Müdürü Abdulmecit Baskın, Behçet Cantürk ve Avukat Faik Candan'ın öldürülmesine ilişkin beyanlarını tekrar okudu.
Çarkın, Cantürk'ü Fenerbahçe Orduevinin önünden aldıklarını, öldürülmesinin ardından çakmağının Korkut Eken'de kaldığını öne sürerek, bu çakmağın "alınıp, satılacak" bir çakmak olmadığını söyledi ve Eken'in evinin aranması halinde bulunabileceğini iddia etti.
İddianamede savcılığın kendisine karşı intikam duygusuyla hareket ettiğini öne süren Çarkın, o dönem bir anons üzerine Ümütköy kavşağına gittiklerini belirterek, "Gittik, Avukat Yusuf Ekinci kurbanlık koyun gibi dizlerinin üzerine çökmüş, hazır duruyordu. Bana silahı uzattılar 'Al sık, siftahın olsun' dediler. 'Yok ya', dedim, silahı attım. Oğuz'la oradan ayrıldık. Ben, polislik hayatımda eli, kolu, gözü bağlı, savunmasız hiç kimseyi öldürmedim. Ülkenin doğusunda, batısında, Allaha çok şükür ki elime Kürt kanı bulaşmadı. Üzerime kanlar sıçradı şimdi onları temizliyorum" diye konuştu. Diğer faili meçhul cinayetlere ilişkin bildiklerinin duyumdan ibaret olduğunu ifade eden Çarkın, pişmanlığı, itirafları ve beyanlarına karşın, 37 aydır cezaevinde bulunduğunu kaydetti ve tahliyesini istedi.
Çarkın'ın avukatı Deniz Uçar, söz konusu suçları müvekkilinin işlediğine dair delil olmadığını ileri sürerek, tahliyesini talep etti.
Sanıklardan eski Özel Harekat Polisi Enver Ulu'ya, savunması öncesinde tebligat adresi soruldu. Adresini vermek istemeyen Ulu, "Buradakilerin kim olduğunu bilmiyorum" dedi. Müşteki avukatlarından Kozağaçlı, "Biz senin kim olduğunu biliyoruz. Bu kadar korkaksan yapmayacaktın", Avukat Sertaç Kamil Ekinci ise, "Ben senin öldürdüğün adamın oğluyum" dedi.
Diğer avukatların da tepkisi üzerine adres veren ve iddianamede 9 cinayetle suçlanan Ulu, "Maktullerin hiçbirini tanımıyorum, bilmiyorum. Arkadaşımızın (Ayhan Çarkın) ruh sağlığını bilmiyorum, onu kimlerin yönlendirdiğini de bilmiyorum. Devletin verdiği görevler dışında hiçbir faaliyette bulunmadım. O dönemde Özel Harekat Daire Başkanlığında İbrahim Şahin'in yakın korumasıydım. O arkadaş (Çarkın) ile birlikte görev yapmadım. 22 sene önce olmuş. Ben şahısların hiçbirinin ismini bile bilmem. Ancak basından gördüğüm kadarıyla..." ifadelerini kullandı.
Ulu'ya müşteki sıralarından bir kişi, "Hiçbirinin ismini bilmem diyorsun. Senin babanın üzerinde sigara erittiler mi?" diye çıkıştı.
Kendisine yönelik tepkiler üzerine Ulu, müştekileri kast ederek, "Arkadaşlar yazsınlar versinler, onların dediği gibi savunma verelim öyleyse" ifadesini kullandı. Hiçbir suçlamayı kabul etmediğini yineleyen Ulu, "Ayhan'ın beyanlarına artık bir şey diyemiyoruz. Arkadaş ne diyorsa desin. Devlete saygımızdan geliyor, burada duruyoruz" dedi.
Sanıklardan Yusuf Yüksel'in avukatı müvekkilinin daha önce sesli ve görüntülü sistem aracılığıyla alınan ifadesine katıldıklarını belirtti.
Savunması sorulan sanıklar Abbas Semih Sueri, Muhsin Korman, Nurettin Güven, Seyfettin Lap, Ayhan Özkan, Lokman Külünk, Uğur Şahin da suçlamaları reddetti.
Sanık Nurettin Güven, iddianamede maktul olarak adı geçen Tarık Ümit'in ölmediğini savundu ve "Bildiğim kadarıyla İngiltere ve Amerika'da. Ben yurt dışında bulunduğum sürede, MİT elemanlarıyla görüşmüş. Amerika'da otelde viski içerken görülmüş" iddiasında bulundu. Sanık Muhsin Korman, "Uzaktan yakından bu hadiselerle ilgim yok" dedi.
Sanıklardan Uğur Şahin ise hiç yurt dışına çıkmadığını, çıkmayı da düşünmediğini, ancak yurt dışına çıkış yasağının kaldırılmasını istediğini söyledi.
Müşteki sıralarından, niçin bu talepte bulunduğuna ilişkin söz söylenmesi üzerine Şahin, "Onurumu kurtaracağım" ifadesini kullandı.
Aleyhine hiç delil olmadığını savunan Şahin, "Bu mahkemede şovdan başka bir şey yok. Bize kaç mahkemedir katil dediler. Hepsi hukukçu, hukuku çok iyi biliyorlar" diye konuştu.
Sanıklar, 1990'larda işlenen 18 faili meçhul cinayete ilişkin suçlanıyor.
1990’li yıllarda işlenen faili Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmasında, olaylar çıktı. Duruşma savcısının görüşünü açıkladığı sırada müşteki avukatları savcıya tepki gösterdi.
Mahkeme Başkanı ara verdi.
Yaşanan tartışmanın büyümesi üzerine Mahkeme Başkanı duruşmaya ara verdi. Bu sırada bazı izleyiciler salonda çıkarken “Halkın adaleti ensenizde olacak” şeklinde sloganlar attı. Bu sırada sanıkların sivil korumalarından biri slogan atanlara, “Sıkıysa gelip benim enseme dayansana” diye tepki gösterdi. Karşılıklı tartışma büyünce duruşma salonundaki koltuklar kırıldı, yumruklu kavga yaşandı. Kavgaya çevik kuvvet müdahale ederek tüm salonda bulunanları dışarı çıkararak durdurabildi.
(AA)