2015 ve 2016 yıllarında sokağa çıkma yasakları ve açılan hendek ve barikatların kaldırılması için başlatılan operasyonlar sırasında, Şırnak'ın İdil ilçesinde 60'ı aşkın kişi öldürülmüştü. Hükümet, öldürülenlerin 'terör örgütü üyesi' olduğunu söylemişti.
13 yaşındaki Fatma Elarslan'ın cesedi de 7 Mart 2016 tarihinde çatışmaların yoğunlaştığı Turgut Özal Mahallesi sınırlarında, taşların üzerinde bulundu.
Resmi kayıtlara göre Fatma ile birlikte 'örgüt üyesi' oldukları belirtilen sekiz kişinin cesedi daha vardı.
Şırnak Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada, gizli tanığın verdiği ifadeler üzerine Fatma'nın 'örgüt üyesi olduğu' kanaatine varıldığı; bu yüzden dosyada kovuşturmaya yer olmadığı kararına varıldı.
Şubat ayında aileye iletilen bu karar üzerine avukat Veysel Vesek savcılığın kararına itiraz etti.
Ancak Şırnak Sulh Ceza Hakimliği de itirazı reddetti ve kovuşturmaya yer olmadığı kanaatine vardı.
Mahkeme kararında, PKK'nın, ölen Fatma Elarslan'ı örgüt üyesi olarak sahiplendiği, cesedin bulunduğu yerde, 'örgüt mensubu oldukları değerlendirilen' 9 kişiye ait cesedin daha ele geçirildiği belirtilmişti.
Ayrıca, Fatma'nın üzerinde Abdullah Öcalan'a ait bir rozet çıktığı, bulunduğu bölgede birçok mühimmatın ele geçirildiği, telsiz kayıtları uyarınca o bölgede güvenlik güçleri ile çatışmaya girdiği de eklenmişti.
Hilal adında bir gizli tanığın verdiği ifadeler sonucunda mahkeme, Fatma Elarslan'ın örgüt amaçları doğrultusunda silahlı faaliyet yürüten 'terör örgütü PKK üyesi olduğu' sonucuna varmıştı.
Fatma'nın 'Turgut Özal Mahallesi Celal Bayar Sokağı üzerindeki operasyonlar sırasında çatışmada öldürüldüğünü' söyleyen gizli tanık, "Terör örgütü ise yaşının küçük olmasını fırsat bilerek bu durumun propagandasını yapmıştır" demişti.
Mahkeme ayrıca savcılığın olayda hukuka uygunluk sebebi bulunduğu yönündeki değerlendirmesinde bir yanlışlık olmadığının kaydetmişti.
Ailenin avukatı Veysel Vesek, karara itirazlarını Anayasa Mahkemesi'ne taşıdıklarını söyledi.
BBC Türkçe'ye konuşan Fatma'nın babası Mehmet Elarslan da kızının örgüt üyesi olduğu iddialarına karşı çıktı.
Sokağa çıkma yasağı ilan edildiği gün İstanbul'a gitmek için aile olarak otobüs terminaline gittikleri sırada Fatma'nın ortadan kaybolduğunu fark ettiklerini söyleyen baba Elarslan şunları aktardı:
"Çocuk bu… Cep telefonu da yok. Geri döndük. İdil küçük bir yer zaten. Sokak sokak aradık, hatta o gün polislere de kaybolduğunu söyledik. Ama kızım bulunmadı, yasak var diye arayamadık. Ben de evime gittim ve kızım gelecek diye bekledim. Sonra cesedinin Mardin'de morgda olduğu haberi geldi. Yasaktan dolayı kızımı İdil'e getiremedim, Cizre'de toprağa verdim."
7. sınıf öğrencisi olan Fatma'nın örgüt üyesi olduğu iddialarına karşı çıkan baba, gizli tanık ile yüzleşmek istediğini de söyledi:
"Bizi yüzleştirin dedim. 12 yaşında bir çocuk boyundan büyük silahları nasıl kullanır diye sordum ama yanıt alamadım."
Kızının dağda değil, İdil sokaklarında öldürüldüğünü hatırlatan Mehmet Elarslan, "Çatışmada öldü diyorlar ama öldüğü söylenen gün çatışma yokmuş. 'Sizin 12 yaşındaki çocuğunuz silah kullanabilirse, kabulümdür. Benimki de kullanır' dedim. Bir hafta öncesine kadar okula giden, daha şeker için, oyun için ağlayan bir çocuktu Fatma" diye konuştu.
Avukat Vesek: '**Fatma yakalansa tutuklanmayacak bile ama ölünce örgüt üyesi sayıldı**'
Fatma'nın ailesi ile komşu olduklarını söyleyen Avukat Veysel Vesek, gizli tanığın İdil'de 300 kişinin hakkında beyan verdiğini söyledi:
"Morgdaki diğer cenazelerin yanında küçük bedeniyle karşılaşınca 'bu mu terörist' diye sordum. Vücudunda birkaç yara vardı, vücudunda kurşun tarifi yok, penetran denen askeri cisim imiş, ama çatışmada öldürüldü denildi."
İdil'de hendekler kazılmaya başlandığı dönemi anlatan Vesek, o dönemde savcıya ve polislere neden müdahale edilmediklerini sorduğunu söyledi:
"Yarın öbür gün siz hendekleri kazanları yargılayacaksınız, ama bu insanlar sorumlu değil, neden engel olmuyorsunuz diye sordum ama bişey demediler. İlerde yaşanacak vahşeti öngörebiliyorduk ama devlet izlemeyi tercih etti."
Fatma'nın da ilçedeki o atmosferin içinde yaşayan bir çocuk olduğunu kaydeden Vesek şöyle devam etti:
"Bir gün baktık ki sokakta akşama kadar oyun oynayan Fatma artık yok. O hendek ve barikatlar kurulmazsa, buna izin verilmezse, Fatma ve onun gibi çocuklar sokaklarında oyun oynayarak büyüyecekti."
Vesek'e göre ortada güvenliği sağlanmadığı için ölen bir çocuk var ve Fatma'yı örgüt üyesi olarak değerlendirmek doğru değil. Veysel Vesek, bunun için örgüte katıldığı iddiasıyla yargılanan 12 yaşında bir müvekkilinin davasını örnek veriyor:
"12 yaşındaydı ve örgütün defterinde adı var, Midyat Ağır Ceza'da yargılandı, mahkeme 'örgütün defterinde adı olması örgüte katıldığı, iradesinin olduğunu göstermez, bu çocuk' dedi ve beraat etti. Fatma da yakalansa tutuklanmayacak bile ama ölünce örgüt üyesi sayıldı."
Vesek'e göre Fatma'nın soruşturmasında kovuşturmaya gerek olmadığı kararı ile devlet, hukuken sorumluluk almaktan kaçınıyor:
"Cezai açıdan bu çocuğun ölümünün sorumlusu devlet mi, örgüt mü, araştırılmıyor. Suça sürüklenen çocuk Fatma Eraslan diyerek aslında mağdur olan bir çocuğu, ölen çocuğu şüpheli gibi gösteriyorlar."
Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi de Baro, kısa bir açıklama yaptı ve "13 yaşında bir çocuğun örgüt üyesi sayılmasını ve öldürülmesinin hukuka uygun görülmesini kabul etmiyoruz" dedi. Baro ayırıca faili koruyan cezasızlık politikasının yaşam hakkı ihlallerinin artmasına neden olacağını savundu.