Serkan Demirtaş
Ankara
Türkiye'yi derinden etkileyen Gezi olayları, Türk dış politikasında ve de özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin uluslararası imajında da çok önemli etkilere neden oldu.
Hükümetin olaylar karşısında takındığı çok sert tavır, güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanımı sonunda ölümlerin yaşanması ve önde gelen hükümet yetkililerinin Gezi olaylarının arkasında dış mihrakların bulunduğu açıklamaları, Ankara'nın başta Avrupa Birliği ve ABD olmak üzere birçok ülkeyle ilişkilerini olumsuz etkiledi.
Gezi Parkı ile ilgili belediye planlarına karşı çıkan bir avuç çevreci eylemciye karşı güvenlik güçlerinin orantısız tepki vermesiyle başlayan ve 31 Mayıs günü onbinlerin katılımıyla kitlesel gösterilere dönen protestolar hem oluş şekli, hem de ölçüleri nedeniyle uluslararası kamuoyunun da hemen dikkatini çekti.
'Ötekileştirici söylem'Hükümetin gelişmeleri anlamak ve diyalog kurmak yerine sokağa çıkan herkesi "çapulcular” olarak nitelemesi ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan aracılığıyla aşağılayıcı ve ötekileştirici söylemini devam ettirmesi Batılılarının da dikkatinden kaçmadı.
Olayların tırmanmaya devam etmesi üzerine Avrupa Birliği'nden kurumsal olarak daha sonra da önde gelen üye ülkelerden tek tek ve sık sık eleştirici açıklamalar akmaya başladı.
Eleştirilerin temelinde güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanması ve toplanma ve protesto etme hakkına saygı gösterilmemesi yatarken, can kayıplarının gelmeye başlamasıyla birlikte hükümete karşı eleştirilerin dozu da arttı.
Faiz lobisi, Lufthansa vs.Bazı hükümet yetkilileri ve danışmanların da olayların ardında bazı ülkeler ve faiz lobisi ile uluslararası şirketlerin olduğunu, hatta Almanya ve Lufthansa olmak üzere bazılarının adını da vermeleri eleştirileri artırdı.
O zamanki AB Bakanı Egemen Bağış'ın Almanya ve Şansölye Angela Merkel'i doğrudan hedef alması, Ankara-Berlin arasındaki ilişkileri ciddi şekilde gerginleştirdi.
Parlamento seçimlerine hazırlanan Merkel'in bu koşullar altında Türkiye ile müzakere başlığı açılmamasına dönük yaklaşımı, 22 numaralı bölgesel politikalar başlığının açılmasını 3 ay ertelenmesine neden oldu.
Ama AB'deki etkileri sadece bununla sınırlı kalmadı. 2013 İlerleme Raporu'nda hükümetin ifade özgürlüğü ve toplanma serbestisi gibi temel insan haklarındaki uygulamalarının AB değer ve kriterlerine uymadığının altı çizildi.
AB içinde Türkiye'nin dostları olarak bilinen İsveç ve İtalya gibi ülkelerin girişimiyle İlerleme Raporu ve Ankara-Brüksel ilişkileri dengede tutulmuş olsa da Avrupa ülkelerindeki "reformist AKP imajı” tamamen yıkılmış bir hale geldi.
Washington ile gerginlikGezi olaylarını yakından takip eden bir ülke de ABD oldu.
Olayların başladığı günden itibaren hemen her gün değişik düzeylerde açıklamalar yaparak Türk hükümetine mesajlar gönderen, toplanma ve ifade özgürlüğüne saygı gösterilmesi çağrısında bulunan ABD'yi sinirlendiren iki gelişme oldu.
Hükümet yanlısı bazı gazetelerde Gezi olaylarının ABD'de Yahudi lobisi ve onların Türkiye'deki uzantılarının sayesinde planladığı şeklinde çıkan haberle Washington'da ciddi rahatsızlık yarattı.
Daha sonra 17 Aralık yolsuzluk operasyonu sırasında tekrarlanan bu söylemlerden ciddi rahatsızlık duyan ABD, bu konudaki düşüncelerini hükümete açık bir dille iletti.
İkinci rahatsızlık veren gelişme ise Başbakan Erdoğan'ın ABD'deki Occupy Wall Street olaylarında ABD polisinin 17 kişiyi öldürdüğü iddialarını sıklıkla dile getirmesi oldu.
Erdoğan'a yalanlama ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'nden geldi.
Söz konusu olaylarda ölüm yaşanmadığını anımsatan elçilik sayesinde Erdoğan ilk defa bir büyükelçilik tarafından yalanlanan Türk Başbakanı oldu.
Erdoğan, bundan sadece aylar sonra bir kez de "İngiltere gazete kapattı” sözleri nedeniyle İngiltere Büyükelçiliği tarafından yalanlandı.
Gezi Parkı ile başlayan sürecin bir başka boyutu da 17 Aralık süreci ile birlikte yaşandı.
Hükümetin yolsuzluk iddiaları karşısında Gezi sürecindeki gibi dış mihrakları, Yahudi Lobisi ve bazı Avrupa ülkelerini hedef alması, Batı'da AKP ile gelişen öngörüleri nerdeyse kesinleştirdi.
Başta Suriye olmak üzere birçok bölgesel meselede Türkiye ile işbirliğini görünecek şekilde indirgeyen Batı, son aylarda Twitter ve YouTube gibi önemli sosyal medya araçlarının yasaklanması, ifade özgürlüğündeki kısıtlamaların artması gibi kaygı verici gelişmeler nedeniyle "Türkiye nereye gidiyor?” sorusunu daha da çok sormaya başladı.