Bugünlerde herkes yaşadığı ülkenin koronavirüsle mücadele konusunda diğer ülkelere kıyasla ne durumda olduğunu merak ediyor. Fakat kıyaslamaların anlamlı olabilmesi için nelerin kıyaslandığına çok dikkat etmek gerekiyor.
Amerika Birleşik Devletleri'ni örnek alalım. 20 Nisan itibarıyle ABD, 40 bin kişiyle Covid-19 ölümleri bakımından dünyada birinci durumda.
Fakat ABD'nin nüfusu 330 milyon.
Halbuki Avrupa'nın en büyük beş ülkesi olan İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya ve İspanya'nın toplam nüfusu 320 milyon ile ABD'den az.
Bu beş ülkede şimdiye kadar açıklanan koronavirüs ölümlerinin toplamı 20 Nisan tarihi itibariyle 85 bini aşıyor, yani ABD'nin iki misli.
Bu örnekte görüldüğü gibi istatistikler tek tek bakıldıklarında bütün resmi vermiyor.
Edinburgh Üniversitesi'den veri bilimi uzmanı profesör Rowland Kao, koronavirüs konusundaki kıyaslamaların anlamlı olabilmesi için iki şeye dikkat etmek gerektiğini söylüyor:
"Kıyaslamada alıntılanan veriler aynı şeyleri mi ifade ediyor? Ve salgının yayılmasında rol oynayan tüm diğer faktörler farklıysa o zaman sadece bu iki veriyi karşılaştırmak anlamlı mı?"
Önce kıyaslamada kullanılan rakamlara bakalım. Farklı ülkelerde Covid-19 ölümlerinin kayda geçirilmesinde farklı yöntemler kullanılıyor.
Örneğin Fransa günlük ölüm rakamlarına bakımevlerinde ölenleri de katıyor. Ama İngiltere'deki ölüm sayıları sadece hastanelerde meydana gelen ölümleri içeriyor.
Ayrıca, ölümlerin nasıl sayılacağı ve sebeplerinin nasıl belirleneceği konusunda uluslararası bir standart yok.
Mesela bir kişinin istatistiklere girebilmesi için koronavirüs testinde pozitif çıkması şartı mı aranacak, yoksa doktorunun koronavirüs şüphesi belirtmesi yeterli sayılabilir mi?
Virüsün ölüme sebebiyet veren esas unsur mu olması lazım yoksa ölümde rol oynamış olması kaydı yeterli mi?
Kısacası karşılaştırdığınız rakamlar gerçekten aynı şeyleri mi ifade ediyor?
O zaman ölenlerin sayısından ziyade ölüm oranları daha güvenilir bir kıyaslama verisi olabilir mi?
Ölüm oranları da farklı ülkeler tarafından farklı yöntemlerle belirleniyor.
Bir yöntem, ölümlerin pozitif vakalara oranının tespiti. Test olup virüs taşıdığı saptanan insanlardan ne kadarının öldüğünü gösteriyor.
Fakat ölümlerin sayılmasındaki farklılıklara ek olarak burada farklı ülkelerde testin farklı şekillerde ve sayıda yapıldığını da göz önüne almak gerekiyor.
Örneğin Birleşik Krallık'ta sadece hastaneye yatırılacak kadar hasta insanlara test yapılıyor. Bu da genel nüfus içinde çok sayıda test yapılan ülkelere göre burada ölüm oranının ilk bakışta yüksek görünmesine yol açıyor.
Bir ülke ne kadar çok sayıda test yapıyorsa o kadar çok sayıda hastalığı hafif geçiren ya da belirti göstermeyen vakayı da tespit ediyor demek.
Dolayısıyla testle doğrulanmış vakalar arasındaki ölüm oranı, hastalanan kişiler arasındaki gerçek ölüm oranıyla aynı şey olmuyor.
Bir başka yöntem ise ölümleri ülkenin nüfusuna oranlamak suretiyle yapılıyor. Bu şekilde bir milyon kişiye kaç koronavirüs ölümü olduğu belirlenebilir.
Fakat burada da yine ölümlerin farklı şekilde kayda geçiyor olmasından başka, bakılan ülkelerde salgının hangi aşamasında olunduğu da önem taşıyor. Eğer bir ülke küresel salgının henüz ilk aşamalarındaysa ölümlerin bir süre daha sürekli artık göstereceğini söylemek mümkün.
İngiltere hükümeti ülkelerdeki ölümleri karşılaştırırken her ülkenin bir günde toplam 50 ölüm yaşandıktan sonra nasıl geliştiğini karşılaştırıyor. Fakat bu bile problemli.
50 ölümün daha geç gerçekleştiği ülkeler virüse daha uzun süre hazırlık yapabiliyorlar ve bu yüzden ölüm oranlarını düşürebiliyorlar.
Bu karşılaştırmalara bakarken, koronavirüse yakalanan insanların çok büyük bir çoğunluğunun iyileştiğini de unutmamakta fayda var.
Bir de siyasi faktörler var. Örneğin sıkı kontrol altındaki siyasi rejimlerden gelen verilere güvenmek daha zor.
Çin ve İran'da şu ana kadar açıklanan rakamlar gerçeği yansıtıyor mu? İşin doğrusu, bunu bilmiyoruz.
1 milyon kişi başına ölüm yöntemiyle hesaplandığında Çin'deki sayılar çok düşük. Vuhan'daki ölümlerin sayısını yüzde 50 yukarı çektikten sonra bile bu oran çok düşük görünüyor.
O zaman bir başka sorun da gelen verilere ne kadar güvenebileceğimiz.
Ülkeler arasında demografik olarak da gerçekten önemli farklar var. İnsanların ne tür yerleşimlerde yaşadıkları, nüfus yoğunluğu, yaş ortalaması, hepsi ölüm oranlarında etkili faktörler.
Örneğin Birleşik Krallık ile İrlanda Cumhuriyeti arasında bir kıyaslama yapmak sorunlu çünkü İrlanda'da nüfus yoğunluğu çok daha düşük ve kırsal bölgelerde yaşayanların nüfusa oranı çok daha yüksek.
Bu nedenle Dublin kenti ve bölgesini İngiltere'deki Merseyside gibi benzer büyüklükte ve nüfus yoğunluğunda bir kentsel bir yerleşimle karşılaştırmak belki de iki ülkeyi bütün olarak kıyaslamaktan daha anlamlı olabilir.
Diğer yandan karşılaştırmalarda nüfusların yaş ortalaması bakımından da birbirine benzemesine dikkat etmeniz gerekiyor.
Bu bakımdan Avrupa ile Afrika arasında yapılacak bir kıyaslama anlamlı bir sonuç vermeyebilir çünkü Afrika ülkelerinin çoğunun nüfusları Avrupa ülkelerine kıyasla daha genç. Ve Covid-19'un yaşlı nüfus arasında daha öldürücü olduğunu biliyoruz.
Diğer yandan çoğu Avrupa ülkesinde sağlık hizmetlerine çoğu Afrika ülkesinden daha büyük yatırım yapıldığını söyleyebiliriz.
Bu da bir ülkenin koronavirüsten etkilenme oranını değiştiren bir başka faktör. Tıpkı kültürel olarak farklı ülkelerin sosyal mesafe ve karantina önlemlerine ne ölçüde kolay uyum sağlayabildiği gibi.
Sağlık sistemleri salgını kontrol edebilme açısından hayati bir role sahip fakat bunlar arasındaki farklılıklar da çok önemli. İngiltere'de Southhampton Üniversitesi'nden Profesör Andy Tatem şu hayati soruları soruyor:
"İnsanlar tedavi talep ediyor mu? Hastanelere erişim kolay mı? Hastanelere giden insanların doğru düzgün tedavi görebilmesi için ödeme yapmaları gerekiyor mu?"
Bir başka dikkate alınması gereken fark ise koronavirüs ölüm oranlarına katkıda bulunan şeker, kalp hastalıkları, yüksek tansiyon gibi rahatsızlıkların farklı toplumlarda ne kadar yaygın olduğu.
Salgının görüldüğü ilk aşamalarda çok sayıda test yapabilen ve virüse yakalanan insanların ilişkilerinin izini sürebilen ülkelerin hastalığı kontrol altına almakta en hızlı ve etkili oldukları görüldü.
Almanya ve Güney Kore bu bakımdan ölüm oranları başka ülkelerden daha düşük başarılı örnekler olarak görülüyor.
Dolayısıyla nüfusa oranla ne kadar test yapıldığı da ölüm oranlarıyla ilişkilendirilebilecek bir faktör olarak düşünülebilir.
Fakat bütün ülkelerde testlerle ilgili veriler aynı değil. Bazı ülkeler test yapılan insan sayısını verirken diğerleri yapılan toplam test sayısını veriyor. Bir kişiye bazen bir kaç kez test yapılması gerektiğinden bu iki veri birbirinden farklı şeyler ifade ediyor.
Testlerin ne kadar zaman aldığı ve hastanelerde mi yoksa daha yaygın mı yapıldığı da hesaba katılması gereken faktörler.
Almanya ve Güney Kore salgının erken aşamalarında son derece yaygın bir test politikası izleyerek virüsün yayılışı hakkında çok daha kapsamlı bilgi sahibi oldular.
Fakat yine çok sayıda test yapmasına rağmen İtalya'da görece daha çok ölüm yaşandı çünkü İtalya testlerin sayısını salgının daha ilerlediği bir aşamada artırdı. Aynı şeyi İngiltere için de söyleyebiliriz.
Öyleyse bu karşılaştırmalar hiç bir faydalı bilgi sağlamıyor mu?
Oxford Üniversitesi'nden profesör Jason Oke, "Bilinmesi faydalı olan şey, koronavirüsle mücadelede bir ülkenin neden bir diğerinden daha başarılı olduğu ve bundan ne ders çıkarabileceğiniz" diyor ve test zamanlaması ve yaygınlığıyla ilgili sayıların buna iyi bir örnek olduğunu söylüyor.
Fakat bu salgın atlatılana kadar hangi ülkelerin gerçekten virüsle mücadele konusunda daha başarılı olduklarını net olarak bilmek de mümkün olmayacak.
Profesör Oke, "İşte bir dahaki salgın için gerçek dersleri asıl o zaman çıkarabileceğiz" diyor.