Altuğ Akın
BBC Türkçe
15 Ekim Küresel Eylem Günü kapsamında, geçen hafta St. Paul Katedrali önünde tohumları atılan “Londra’yı İşgal Hareketi” birinci haftasını doldurdu.
Geride kalan yedi günün muhasebesini yapmak üzere Katedral önündeki alana ulaştığımda karşılaştığım “çadır kentin” boyutları ve niteliği, hareketin güç kaybetmekte olduğuna dair söylentilerin asılsız olduğunu anlamama yetti.
Alandaki en yoğun çadırlardan olan “Danışma ve Basın Merkezi” arı kovanı gibiydi.
Burada görevli bir gönüllüye, gazeteci refleksimle, hafta boyunca işgal eylemine katılım hakkında istatistik tutup tutmadıklarını sordum.
Yirmili yaşlarda, çillerinden ve kızıl saçından İrlandalı olduğunu tahmin ettiğim eylemci, böyle bir hesap tutmadıklarını söyledi ve hareketin akışkan, durağan olmayan yapısını anlattı, bana:
“Burada çadır kuranlar yani sabitler dışında, gündüz işe gidip geceleri toplantılara gelenler, gün boyunca destek için gelip gece kalmayanlar, kendi şehir ve mahallelerinde toplanıp internet üzerinden temas kurduklarımız var… Tüm bu olan biteni sayılara dökmek kolay iş değil.”
Enerjisi ve heyecanı yüzünden okunan genç kız, ben sormadan kimlerin destek olduğunu saymaya başladı:
“Öğrenci örgütleri, işsizler, turistler, civardaki esnaf, sendikalar... Az önce seks işçileri buradaydılar, onları görmeliydin.”
Aklıma Madrid’de 15 Mayıs’ta yapılan ve 15 Ekim Küresel Eylemi’ne uzanan yolu açan Plaza del Sol mitinginde gördüğüm bir grup ve taşıdıkları pankart geldi:
“Finans sektöründeki para babaları bizim çocuklarımız değildir! – Seks Emekçileri Sendikası”
Londra’daki işgal eyleminin geçtiğimiz hafta boyunca yaşadıklarına bakınca birkaç nokta öne çıkıyor.
İlki, St. Paul Katedrali önündeki işgal eyleminin İngiliz kamuoyunda oldukça ses getirmiş olması.
Dünyayı finans bakış açısıyla anlayan ve anlatan Financial Times gazetesi, pazartesi günkü başyazısında neredeyse İşgalciler’e hak verecekti.
Dün akşam televizyonda yayımlanan bir tartışma programında konukların çoğunluğu İşgalciler’in yanında olduklarını belirttiler.
Kendisini “nüfusun yüzde 99’u” olarak tanımlayan hareketin, bu oranda olmasa da İngiliz toplumunun ciddi bir kesiminin sıkıntılarına ve talepleri dile getirdiğini söylemek yanlış olmaz.
Geçen hafta boyunca yaşanan bir diğer gelişme ise “Londra Borsası’nı İşgal” sloganıyla ortaya çıkan hareketin “Londra’yı İşgal” ismine doğru evrilmesiydi.
St. Paul Katedrali önünde konuşma fırsatı bulduğum eylemciler, hareketin meydan işgaliyle sınırlı olmadığını, şehrin ve ülkenin genelinde yayılma eğilimi gösterdiğinin altını çizdiler.
Mekânsal olarak yaşanan bu yayılma, hareketin eylemlerinin çeşitlenmesiyle birlikte gelişiyor.
Bugün birinci haftasını kutlayan “Çadır Kent Üniversitesi” bu eylemlerden yalnızca biri.
Katedralin önündeki alan çadırlardan tamamıyla dolduğu için “derslerini” burada yapamayan Çadır Kent Üniversitesi görevlileri, ellerindeki megafon ve
taşınabilir hoparlörlerle, dersin yapılacağı alanı ilan ediyorlar: İngiltere Merkez Bankası’nın yanındaki meydan.
Yaklaşık üç yüz kadar meraklı “öğrenci” Katedral’den yaklaşık 15 dakika uzaklıktaki alana yürüyor.
Ve ders başlıyor. Dersin konusu, açık hava dersliğinin mekânıyla doğrudan alakalı: “İngiltere’nin ekonomik ve toplumsal hali”.
Çadır Kent Üniversitesi, her ne kadar hiyerarşik hoca-öğrenci ilişkisini reddederek, “herkes birbirinden bir şey öğrenebilir” ilkesi üzerine kurulmuş olsa da, tartışmayı başlatma görevi önemli “hocalara” verilmiş.
Guardian gazetesinden Polly Toynbee, Ulusal Ekonomi ve Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü’nden Jonathan Portes, Yeni Ekonomi Vakfı’ndan James Meadway ve Vergi Adaleti Ağı’ndan John Christiansen’in, yaşanmakta olan krizin sebepleriyle ilgili sunumları, yaklaşık beş yüz kadar öğrenci tarafından merakla dinleniyor.
Ders ve sonrasındaki hararetli tartışma sırasında, hemen yanı başımızdaki Merkez Bankası yöneticilerinin kulakları sık sık çınlatılıyor.
“2008 krizi sonrası gözünü kırpmadan bankaları kurtaran politikacıların” da, “krize sebep olmalarına rağmen kendilerine bol keseden ikramiye dağıtan finans yöneticilerin” de, “faturayı ‘tasarruf önlemleri’ adı altında Yunan, Portekiz ya da İngiliz vatandaşlarına dayatanların” da.
“Bir sonraki derste görüşmek üzere” dilekleriyle, Çadır Kent Üniversitesi birinci haftasını geride bırakıyor.
Akşam ayazı yavaş yavaş hissedilmeye başlarken, St. Paul Katedrali’nin önündeki İşgal Merkezi’ndeki hararet ise yükselmiş durumda.
Belli ki Londra’daki eylemciler, bir hayli çetin olan “ilk hafta sınavını” başarıyla geride bıraktıklarını düşünüyorlar.
İspanyol Plaza del Sol ve Amerikan Wall Street İşgalcileri’nin tecrübeleri, ilk haftaları atlatmanın ödülünün marjinallikten kitleselliğe doğru ilerlemek olduğunu ortaya koymuş durumda.
Londra İşgalcileri’nin amacı da bu yönde: Kitlesel ve kalıcı bir politik hareket doğurmak.
Hareketin siyasi içeriğinin ne olacağını ise bu meydanda, Çadır Kent Üniversitesi dersliklerinde ya da başka eylemlerde kendilerinin belirleyeceklerini söylüyorlar. “Gerçek demokrasi böyle olur” diyorlar.
Ancak bazı ana hatların üzerinde uzlaşılmış belli olduğu aşikâr.
St. Paul Katedrali’nin önündeki meydanda yer alan en büyük pankartta şöyle yazıyor: “Kapitalizm krizin kendisidir!”
İşgalcilerle dayanışma mesajlarının yazıldığı defterde yer alan binlerce mesajdan, Türkçe yazılmış biri ise şöyle: “Daha güzel, daha mutlu, daha adil bir dünya için, batsın bu dünya! – Orhan Gencebay.”