Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in Pazar günü Başbakan Hişam el-Meşişi'yi görevden alarak Meclis'in yetkilerini 30 gün boyunca dondurması sonrası ülke, son on yılının en büyük siyasi krizine sahne oluyor.
Cumhurbaşkanı Said'i darbe girişimi ile suçlayan Meclis'teki en büyük parti konumundaki siyasal İslamcı Nahda hareketi, bu krizin başlıca aktörlerinden.
Nahda'nın lideri ve Meclis Başkanı Raşid el Gannuşi, müdahaleyi darbe girişimi olarak niteleyerek halka itaatsizlik çağrısı yapıyor.
Ancak Said'in müdahalesi, Nahda başta olmak üzere siyasal İslamcıların devleti ele geçirme çabalarına karşı bir 'Anayasal müdahale' olarak da görülüyor.
Peki Nahda hareketi nasıl doğdu ve bu noktaya geldi?
Nahda hareketi, 1981 yılında Raşid El Gannuşi ve Abdülfettah Moro liderliğinde 'İslami Eğilim Hareketi' çatısı altında doğdu.
Hareket, ekonomik kaynakların adil bir şekilde dağıtılması ve çok partili demokrasinin kurulması gibi çağrıların yanında, İslam'ın toplumsal hayattaki temsilini güçlendirmeyi savunuyordu.
Kuruluş bildirisinde Nahda, Batı'nın baskıcı modernleşme ve sekülerizm anlayışına karşı bir hareket olarak kendini nitelendirilmişti.
İlk başta hareket çok daha radikal bir söyleme sahipti.
ABD'de yayımlanan Washington Post'un analizine göre, 'ezilenlerin" yanında kendini konumlandıran hareket, kimlik, ahlâk ve İslam'a çağrı gibi unsurlar etrafında, baskı altında kaldığını söylediği bir 'alt kültürü' de şekillendirdi.
1989'da ismi Nahda Hareketi olarak değiştirildi.
Kuruluşundan sekiz yıl sonra, 1989'da yapılan seçimlerde oyların yüzde 17'sine yakınını alarak Meclis'teki ikinci parti olan Nahda, seçimlerde usülsüzlük yapmakla suçlandı.
Nahda'nın resmi oy oranını iki kat fazla gösterdiği de iddia edildi.
Hareket, 1990'lı yıllarda dönemin Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali'nin büyük baskısı altındaydı.
1989 seçimlerinden yaklaşık 1 yıl sonra çok sayıda Nahda lideri tutuklandı.
Gannuşi 20 yılı aşkın süre İngiltere'de sürgünde kaldı.
'Arap Baharı' diye anılan süreç, Nahda için bir kırılma noktası olacaktı.
Arap Baharı'nın doğduğu yer olarak da görülen Tunus'ta, ayaklanmalar sonucu Ocak 2011'de Bin Ali devrildi, Nahda da, yasal parti sıfatını kazandı.
Tunus Devrimi sonrası 23 Ekim 2011'de düzenlenen Tunus Ulusal Kurucu Meclis üyelerini belirlemek için yapılan seçimlerde Nahda ciddi kazanımlar elde etti.
Katılımın yüzde 70 ile sınırlı kaldığı seçimlerde, 217 üyeden oluşan Nahda Ulusal Kurucu Meclis'te 90 koltuk elde etti ve hükümet ortağı oldu.
Sürgünden dönen Gannuşi, reform yanlısı ve ılımlı siyasal İslam'a yüzünü dönen bir siyasetçi olarak görülecekti.
BBC'ye o yıl verdiği röportajda Gannuşi, "Tunus halkının demokrasi ile uyumlu ılımlı bir İslam vizyonu" çevresinde barışçıl bir şekilde yaşamını sürdürebileceğini söylemişti.
Gannuşi, "İslamcı olsun ya da olmasın tüm vatandaşların temel haklar çerçevesinde eşit" olduğunu ifade etmişti.
Gannuşi ve diğer Nahda liderleri, zaman zaman Türkiye ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) örneği ile kendilerini özdeşleştiren açıklamalarda bulundular.
Nitekim Gannuşi BBC röportajında, "Türkiye ve Tunus'ta İslam ve modernlik arasında benzer bir uzlaşı hareketi" yaşandığını kaydetmişti.
Öte yandan meşruiyet çabasını sürdüren Nahda, küresel Müslüman Kardeşler ağının bir uzantısı olması nedeniyle şüpheyle karşılandı.
Mısır'daki Müslüman Kardeşler'e kıyasla daha temkinli ve ılımlı bir profil çizse de bu bağlantının yanında, Katar ve Türkiye'nin yanı sıra Libya'daki İslamcı güçlerle ilişkileri ülkedeki seküler kesim tarafından da sorgulandı.
Aynı yıl özellikle kafirlikle suçlanan bazı film gösterimleri gibi olayların tetiklemesiyle ülkede dini temelli gerginlikler ve protestolar baş gösterdi. Nahda Selefi radikal unsurları sorumlu tuttuğu bu protestolarla ilgisi olmadığını vurguladı.
Seküler kesim ise yaşananları İslamcı baskıların kapıda olduğuna dair bir uyarı olarak görüyordu.
2011'deki seçimlerden iki yıl sonra 2013'te iki seküler siyasetçinin suikaste uğraması ülkeyi kutuplaşma ve derin bir siyasi krize sürükledi.
Gannuşi liderliğindeki Nahda, çekilme kararı aldı.
2014 seçimlerinde ikinci gelen Nahda, seçimleri kazanan rakibi Nida Tunus ile koalisyon ortaklığı kurdu.
Nahda üyelerinin de katkısıyla hazırlanan, demokratik özgürlükleri merkeze alan Tunus'un yeni anayasası aynı yıl yürürlüğe girdi.
Nahda, kuruluşundan itibaren siyasal İslam ile ilişkilendirildi.
2016'da ise Nahda Hareketi, siyasal konumunu yeniden tanımladı.
Nahda lideri Ganuşi, parti kongresinde yaptığı açıklamada siyasal İslam'dan uzaklaşarak kendilerini "Müslüman demokratlar" olarak tanımlayacaklarını duyurdu.
Tunus'ta son günlerde ekonomik sıkıntılar ve Covid-19 pandemisiyle mücadelede başarısız olduğu gerekçesiyle hükümetin istifası talebiyle protestolar düzenleniyordu.
Pandemi nedeniyle yaşanan ekonomik darboğaz, yolsuzluk ve artan işsizlik gibi nedenlerle, halkın siyasilere güveni azalırken, sağlık sisteminin çökme noktasına gelmesi protestolara zemin hazırladı.
Pazar günü Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, Başbakan Hişam el-Meşişi'yi görevden aldı, Meclis'in yetkilerini de 30 gün boyunca dondurduğunu açıkladı.
Ardından tüm yerel yönetimlerin, diplomatik misyonların, yerel komisyonların ve kamu kuruluşlarının çalışmalarının da bugünden başlayarak iki gün boyunca durdurulacağı açıklandı.
Karar kapsamında, ülke genelinde Covid kısıtlamalarına ek olarak sokağa çıkma yasağı da başladı.
Meclis'te en büyük parti Nahda Hareketi, kararı "darbe" olarak nitelendirirken, parti lideri Gannuşi, "Kurumları hala görev başında olarak kabul ediyoruz ve Nahda'nın destekçileri ile Tunus halkını devrimi savunmaya çağırıyorum" diye konuştu.
Pazartesi günü bazı milletvekilleri ile Meclis'e giden ancak içeri alınmayan Gannuşi, Nahda'nın bu eylemleri ve Türkiye'deki 15 Temmuz darbe girişimine karşı halkın sokağa çıkması arasında parallellik kurdu.
Nahda'nın kararların uygulanmaması için kurumsal itaatsizlik çağrısı ise çok fazla karşılık bulmadı.