ANKARA (İHA) - Solda ittifakın program metninde, merkezi yapının demokrasi istemleri ile derin çelişki içinde olduğu savunularak, bu yapının toplumu bir 'cendere' gibi sıktığı, adeta 'nefessiz' bıraktığı iddia ediliyor.
Metinde, ayrıca Kürt sorunun çözümü istenerek, "Bir kesim yurttaşlarımız dillerini, kimliklerini, kültürlerini özgürce geliştirme hakkına sahip olmalıdırlar ve her düzeyde ülke yönetimine katılabilmelidirler" deniliyor.
SHP'nin başını çektiği, DEHAP, ÖDP, CDP, EMEP, SDP ve BCP'nin de içinde yer aldığı solda ittifakın program metninde son aşamaya gelindi. SHP'nin hazırlayarak diğer partilere gönderdiği metin, ittifak içinde yer alan diğer partilerden gelecek onayın ardından açıklanacak. Edinilen bilgilere göre, metinde, 28 Mart 2004 yerel yönetim seçimlerinin, Türkiye'nin köklü demokratik değişim ve dönüşüm zorunluluğuyla karşı karşıya bulunduğu, ancak bunun için toplumumuzun beklenti ve ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde gerekli dönüşümleri yapacak bir iradenin gelişmediği bir dönemde yapılacak olduğu savunularak, bu yüzden seçimlerin her zamankinden daha fazla önem taşıdığı savunuluyor.
KAMU YÖNETİMİ REFORMUNA ÖVGÜ Kent yönetimlerinin kentleri, büyük bir dönüşümle köy-kent olmaktan çıkartıp, artık alt yapı sorunları olmayan, doğaya zarar veren ve ekolojik yapıyı bozan etkenlerden arınmış, kültürel, sportif etkinliklere çok kolay ulaşılan engellere yaşama her alanda katılma olanağı veren gerçek çağdaş kentlere dönüştürmeleri gerektiği ifade edilerek, bunun Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılımını ve uyumunu büyük ölçüde kolaylaştıracağı savunuluyor. AK Parti'nin hazırladığı ve Meclis'e sunduğu "Kamu Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması" yasa tasarısına değinilerek, "Bu tasarının bir çok yetersizliğine ve yarattığı çok yönlü tartışmalara rağmen olumlu bir yanı olarak pek çok yetkiyi genel yönetimden alarak yerel yönetimlere devretmektedir. Bu da yerel yönetimlerin kazanılmasının önemini çok artırmaktadır" deniliyor.
"MERKEZİ YAPI, DEMOKRASİ İSTEMLERİ İLE DERİN ÇELİŞKİ İÇİNDE" Türkiye'nin 'katı' ve 'işlemeyen' merkeziyetçi devlet yapılanmasının gelinen aşamada toplumsal demokratikleşme istemleriyle derin bir çelişki içine düştüğü ileri sürülerek, mevcut yapının toplumu bir 'cendere' gibi sıktığı, adeta 'nefessiz' bıraktığı iddia ediliyor. 28 Mart 2004 Yerel Yönetimler Seçimleri'nin salt daha fazla sayıda belediye kazanmak gibi bir anlayışla karşılanamayacağına işaret edilerek, "Yerel yönetimler için güçlü bir programla ortaya çıkmak, Türkiye'nin genel sorunlarının çözümünü de içeren yeni bir politik seçenek oluşturmak, çağdaş, laik ve demokratik Cumhuriyetin varlığı için ertelenemez bir zorunluluk haline gelmiştir" ifadesi kullanılıyor.
İTTİFAKÇILARIN YENİ ADI 'DEMOKRASİ GÜÇLERİ'
3 Kasım seçimleri neticesinde Türkiye'nin toplumsal beklentilere uygun değişimi gerçekleştirecek ve sorunları çözme iradesi gösterecek gerçek güçlerin parlamento dışında kaldığı ifade edilerek, mevcut durumun bu güçlerin demokratikleşme konusundaki rollerini etkin bir şekilde oynayamamaları sonucunu doğurduğu vurgulanıyor. Bu durumun aşılmasının, öncelikle solun ve diğer 'demokrasi güçlerinin' en geniş kesimlerinin güç birlikteliğini zorunluluk haline getirdiği savunularak, yerel seçimlerin, böylesi bir geniş ittifak için önemli bir fırsat olduğu ve bunun doğru değerlendirildiğinde toplumun beklentilerine cevap verecek bir seçenek oluşturmanın mümkün olduğunun altı çiziliyor.
Bu nedenle 'demokrasi güçlerinin' en geniş birlikteliğine dayalı bir ittifakı zorunlu görüldüğü ifade edilerek, şu noktalar sıralanıyor:
"- 3 Kasım seçimlerinde iptal edilen 1 milyonu aşkın oyun çoğu tüm sol partilere "evet" oyu basılarak geçersiz kılınmıştır. Bu da toplumun seçimlerde demokrasi güçlerinin bir biçimde birliktelik sağlamaları gerektiğinin bir ifadesi olarak görülmelidir. 3 Kasım seçimlerine 10 milyonu aşkın seçmen katılmamıştır. Bunların çoğunluğunun sol ve demokrat eğilimli seçmen olduğuna ilişkin pek çok veri bulunmaktadır. Bunların yaklaşan seçimlerde sandık başına gidebilmeleri için güçlü bir heyecan ve gerekçeye ihtiyaç vardır. Böyle bir gerekçe de ancak demokrasi güçlerinin en geniş iş birliğiyle olabilir.
- Çeşitli ülkelerde (örneğin İtalya'da , Fransa'da Brezilya'da ) çok sayıda sol siyasal parti ortak ilkeler ve hedeflerde anlaşarak gerek yerel gerekse genel seçimlerde büyük başarılar kazanmışlardır. 2004 yılında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinde de benzeri bir birliktelik gündemdedir. Türkiye demokrasi güçlerinin ulaştığı demokratik kültürün gelişmişliğini göstermek açısından bu deneyimlerden yararlanması ve örnek oluşturması gereklidir.
- 3 Kasım seçimlerinde, seçim yasasının çarpıklığı sonucu tüm seçmenlerin yalnızca yüzde 34'ünün oyunu aldığı halde, temsilde adaleti yerle bir edecek şekilde, TBMM'de 'çoğunluk sağlayan, Kurtuluş savaşı sonrası oluşan Cumhuriyetimizin kuruluş ilkelerini, felsefesini, inanç özgürlüğünü ve ülke bütünlüğünü yok eden, toplumumuzu kendi ideolojisi doğrultusunda şekillendirmek için sürekli girişimlerde bulunan AK Parti iktidarının geriletilmesi mutlaka zorunludur. Bunu da ancak güçlü bir demokratik birliktelik sağlayabilir.
- Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu bir büyük mutabakata dayanmaktadır. Bu mutabakatın ve Cumhuriyet'in kuruluş felsefesinin özü, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk, Kürt ve farklı etnik kökenlerden gelen yurttaşlarımızın hak ve görevler açısından ayrımsız eşit olduklarını içermektedir. Bu, Cumhuriyetimiz'in en temel ilkesidir. Bu ilkenin gereği olarak etnik kökenleri ne olursa olsun tüm yurttaşlarımız, Bir kesim yurttaşımızın farklılıkları görmezden gelinerek dil, kültür ve kimliği üzerinde baskı kurularak ülke yönetimine demokratik katılımlarının engellenmesi kabul edilemez. Bunun için de toplumun beklentilerini karşılayacak gerekli demokratik düzenlemeleri zaman yitirmeden yapacak, Kürt sorunu başta olmak üzere ülkemizin acil çözüm bekleyen temel sorunlarını demokratik yöntemlerle çözecek güçlü bir demokratik birliktelik temel ihtiyaç haline gelmiştir. Kendisini özgürce ifade eden toplum demokratik Cumhuriyet'in yılmaz koruyucusu olur.
- 12 Eylül darbesinin yol açtığı ve günümüze kadar da devam eden toplumsal yara niteliğindeki sonuçlardan bazıları, binlerce yurttaşımızın kamu haklarını kullanamaz durumuna getirilmiş olması, binlercesinin yurt dışında sürgün hayatı sürmeye zorlanması ve ayrıca bir çoğunun vatandaşlıktan çıkarılmış olması, yine on binlercesinin ceza evlerinde ağır koşullar altında tutulmasıdır. Toplum vicdanının kabul etmediği bu durum, toplumsal barış ve demokratik katılım ilkeleriyle de çelişmektedir. Bu nedenle mevcut sorunların köklü ve kalıcı bir biçimde çözümünü yaratacak bir toplumsal barış projesine ihtiyaç vardır. İşbirliği ve güç birliği yapacak güçler, Kopenhag kriterlerini de gözönüne alarak yeni ve ülkemize özgü düzenlemeleri içeren bir 'Toplumsal Barış' projesini en kısa zamanda Türkiye'ye sunmalıdırlar.
- Buna bağlı olarak, son otuz yılda yaşanan siyasi çekişme ve çatışma ortamında toplumsal yaralar açan olayların hepsinin araştırılarak açığa çıkarılması, bunun için bir Hakikat ve Adalet komisyonunun oluşturulması, gerçek bir toplumsal barışın sağlanması için zorunludur. Bu bağlamda benzer nedenlerle köylerinden zorla göç ettirilenlerin geri dönüşlerinin sağlanması için gerekli tedbirlerin alınması da gereklidir.
- Ülkemizin az gelişmişliğine koşut olarak, cinsiyet ayrımcılığı olgusu, çok göze batar hale gelmiştir. Demokrasi güçlerinin ittifakı, başta cinsiyet ayrımcılığı olmak üzere her türlü ayrımcılığa karşı olduğunu vurgulayan ve kentlerin yönetimini başta kadın sorunlarına karşı duyarlılık olmak üzere buna göre düzenlemek kararlılığında olan bir duruş sergilemelidir.
- Yoksulluğumuz en büyük sorunumuzdur. "Demokrasi yoksulluğumuzun" nedeni de budur. Yaşamını sürdürmekten başka bir şey düşünemeyen büyük halk kitlelerinin özgürlük, eşitlik, demokrasi taleplerinin olması beklenemez. 15 milyon insanımız yoksulluk sınırının çok altında yaşamaktadır. Bunları açlıktan, ilaçsızlıktan, çaresizlikten biran önce kurtarmak için somut ve kısa sürede sonuç verici projelere sahip olunmalıdır. Sol partilerin ittifakı yoksulluğu yenmek için bir 'acil plan' üzerinde anlaşarak seçimlere gitmelidirler.
- Bu gelişmeler ışığında yerel yönetimler, eşitlikçi, özgürlükçü, katılımcı ve kültürel çoğunluğu engellemeyen yönetim organları olarak önem kazanmaktadır. Bu anlamda yerel yönetimleri, çağdaş ölçülerde bir demokrasiyi geliştirmenin temel araçları olarak görmekteyiz. Böylesi bir demokratik modeli tüm ülke sathında hayata geçirmek, yerel seçimlerden güçlü kazanımlarla çıkmakla mümkün olabilir. Bu da ancak demokrasi güçlerinin en geniş birlikteliğiyle mümkün olacaktır".