HABER

Uzmanından "arsenik" açıklaması

İZMİR (İHA) - Ege Üniversitesi Kanserle Savaş Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof.Dr. Ayfer Haydaroğlu, "İçme suyundaki arsenik miktarı kanser riski oluşturmaktan çok uzak" dedi.

İzmir'de, "arsenikli su" tartışmaları devam ederken "Kentte kanser vakalarında artış yaşanıyor" iddiaları ortaya atılmıştı. Ege Üniversitesi Kanserle Savaş Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof.Dr. Ayfer Haydaroğlu, yazılı bir açıklama yaparak, arsenikli su ve kanser vakaları konularına açıklık getirdi.

İzmir'de 1992'den bu yana çok titiz bir şekilde aktif olarak kanser istatistikleri tutulduğunu hatırlatan Prof.Dr. Ayfer Haydaroğlu, "Buna bağlı kayıtlara geçmiş kanser sayısı daha fazla. İzmir'deki kanser artışı diğer illerden daha fazla değildir. Kanser görülme sıklığında global olarak bir artış söz konusudur. İzmir'deki artış beklenenden fazla değildir" dedi.

Kanser olasılığının içme sularındaki arseniğin 50 mg/litreden fazla olmasında söz konusu olacağını anlatan Haydaroğlu, şöyle konuştu: "İçme suyunda bulunan arseniğin 50 mg/litre üzerindeki konsantrasyonlarda insan sağlığına zararının arttığı ve özellikle kanser gelişme riskini artırdığı saptanmıştır. Bununla birlikte düşük konsantrasyonlarda (10-50 mg/litre arası) zehirlenme riskini belirleyen araştırmalar henüz çok az sayıda ve yetersiz. Bu nedenle içme suyunda düşük yoğunluklarda (10-50 mg/litre arası) arseniğin kanser riskini araştırma kanıtlarına dayalı olarak artırdığını ileri sürmek imkansız. İzmir musluk sularındaki arsenik miktarı ise 12-13 mg/litre kadar olup kuşkusuz müsaade edilen 10 mg/litreye düşürülmelidir. Ancak bu seviye kanser patlaması yapacak bir seviye değildir. İzmir'de de kanser görülme sıklığında bir patlama olması söz konusu değildir."

Arsenik ve insan vücuduna zararları konusunda da bilgi veren Ayfer Haydaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "İçme sularında bulunan arsenik, Dünya Sağlık Örgütü tarafından kanser yapıcı bir madde olarak tanımlanmıştır. Dünya Sağlık Örgütü, yapılan araştırmalara dayanarak içme sularındaki arsenik miktarını 1993 yılında 50 mg/litreden 10 mg/litreye indirmiş ve arsenik konsantrasyonu 10 mg/litrenin üzerinde olan suları zararlı olarak belirlemiştir."

Pek çok Avrupa Birliği ülkesinde içme suyundaki arsenik standartlarının 10 mg/litreye indirmiş olmasına karşın Sırbistan, Hırvatistan ve Bulgaristan'da hâla 50 mg/ litre sınırının kullanıldığını belirten Haydaroğlu, şunları söyledi: "Ayrıca Bangladeş, Hindistan, Bahreyn, Bolivya, Çin, Mısır, Endonezya, Umman, Filipinler, Suudi Arabistan, Sri Lanka, Vietnam ve Zimbabwe gibi gelişmekte olan ülkelerde de 50 mg/ litre sınırı kullanılmaktadır."

Arseniğin doğal bir element olup sularda, kayalarda, bitkilerde, hayvanlarda yaşayan tüm canlı materyallerde eser miktarda bulunduğunu belirten Haydaroğlu, arsenik ve bileşenlerinin oldukça zehirli olduğunu ve tarım ilaçlarında, böcek öldürücülerde, bronzlaştırıcı ürünlerde, tahta koruyucularda kullanıldığını söyledi. Arseniğin içme sularında bilinen en zararlı madde olup içme suyuna mineral ve madenlerden karıştığını belirten Haydaroğlu, şöyle konuştu: "Bazı bölgelerde volkanik hareketler, orman
yangınları, kayaların aşınması sonucu yeraltı sularındaki arsenik miktarı artmaktadır. Endüstriyel ve tarımsal kirlilik sonucu besin koruyucu ya da tarım ilacı olarak kullanılan arsenik de içme suyuna karışabilmektedir. Akut arsenik zehirlenmesinde tat almada bozulma, kusma, ishal gibi mide-barsak belirtileri yanı sıra kalp ve sinir sistemi belirtileri de ortaya çıkmakta ve ölüme neden olabilmektedir. Kronik arsenik zehirlenmesi ise genellikle içme sularında bulunan arseniğe yıllar boyu maruz kalma sonucu oluşur. Uzun süreli olarak arseniğe maruz kalmada ilk belirtiler deride gözlenir. Bunlar; deride renk değişiklikleri ve derinin keratin dokusunda artışa bağlı kalınlaşmalardır."

Arseniğin deriden emiliminin çok düşük olması nedeniyle el yıkama, banyo yapma, çamaşır yıkama sırasında kullanılan sudaki arseniğin yüksek miktarda olmasının insan sağlığına zarar vermeyeceğini ifade eden Prof. Dr. Haydaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ancak ağızdan alınan arsenik miktarı çok önemli. Yemek pişirmede ve yemek tabaklarının yıkanmasında yüksek seviyede arsenik içeren sular kullanılmamalıdır. Uzun yıllar boyunca seviyesi müsaade edilenden fazla arsenik içeren suların içilmesi arsenik zehirlenmelerine yol açabilir ve kanser riskini artırabilir. Kanseri oluşturacak değişikler yıllar hatta on yıllarca sürebilir."
Arseniğin neden olduğu cilt hastalıklarının pek çok kanser türüne neden olabileceğini belirten Haydaroğlu, cilt, akciğer, mesane, yemek borusu, tiroit kanseri gibi hastalıklar ve arsenik arasında pek çok araştırmacı tarafından ilişki kurulduğunu söyledi. Arseniğe bağlı gelişen kanserleri diğer etkenlere bağlı kanserlerden ayırt etmenin zor olduğunu belirten Haydaroğlu, arsenik etkilerinin kişilere ve coğrafi bölgelere göre değişebilmekte olduğunu bildirdi.
İçilen suda 50 mg/litre ve üstündeki yoğunluklarda arseniğe bağlı akciğer ve mesane kanseri oluşma riskinde artış olduğunun bazı çalışmalarda saptandığına dikkat çeken Haydaroğlu, şöyle konuştu: "Bununla birlikte içme suyunda arsenik düzeyinin 10-50 mg/ litre arasında olduğu durumda kanser riskini araştıran az sayıda olan çalışmalarda riskin belirlenemediği belirtilmektedir. Arsenik düzeyi 50g/litre olan içme suyundan günde 2 litre içildiği varsayılırsa kanser olasılığı 1/10.000, 100 mg/ litre olduğu zaman 1/5000, 1000 mg/ litre olduğu zaman ise 1/500'dür. İnsanlarda arsenik etkilenmesinin belirlenmesinde idrar arsenik düzeyi ölçümü kullanılır. Ayrıca saç ve tırnakta da ölçüm yapılabilmektedir. Bununla birlikte bu ölçümler yüksek düzeydeki etkileşimi saptayabildiğinden düşük miktarlara uzun süre etkisinde kalmayı gösteremeyebilir. Bu nedenle tanıda yalnızca belirti ve bulgulardan yararlanılır."

En Çok Aranan Haberler