İSTANBUL (AA) - GÜÇ GÖNEL SAĞIROĞLU - İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sema Karakelle, son yıllarda velilerin çocuk yetiştirme konusunda kolayca vehme kapılabildiklerini, fazla endişe duyduklarını ve her şeyi önceden planlamak istediklerini dile getirerek, "Çok fazla müdahil ebeveyn, bireyin özerklik gelişimini olumsuz etkiliyor." dedi.
Doç. Dr. Karakelle, okumaya ilk kez başlayan bireyin, öncelikle sembollerin seslere dönüşümüyle ilgili bir beceri elde ettiğini belirtti. İlk okuma becerisinin, okuduğunu anlamadan daha farklı olduğuna değinen Karakelle, ancak akıcı şekilde okumaya başlayan bir bireyin, okuduğunu anlayabileceğini ifade etti.
Türkçe'nin dünya dilleri arasında "şeffaf" olarak tanımlanan bir yapıya sahip olduğunu anlatan Karakelle, "Türkçe'de sembol ses dönüşümü birebirdir. Örneğin İbranice tam mat bir dil olarak kabul edilir. İngilizce ise ortada bir dildir. Yani bazı dillerde sembollerde ses aynen çıkar, Türkçe gibi. Bazılarında ise başka türlü sesler çıkarırsınız ya da bir ses için ikili üçlü harf kombinasyonları olur." dedi.
Türkçe'nin şeffaf yapısı sayesinde okumanın çok kolay öğrenildiği bir dil olduğunu vurgulayan Karakelle, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ebeveynler yanlış bir hamle yapmadıkları sürece, öğrenim sürecine lüzumsuz bir şey eklemedikleri sürece, çocuğun Türkçe'de okuma yetisini kolayca kazanmasını bekleriz. Ancak zamane velisinin genel özelliği, kolayca vehme kapılabiliyorlar. Çok endişe duyuyorlar ve her şeyi önceden planlamak istiyorlar. Kocaman yetişkin kafalarıyla önümüzdeki bin yılın çocuğunu tasavvur edip, ona göre tedbirler alıyorlar. Bunlar aslında gerekli değil. Çünkü okuma açısından çocuk, başına fazladan bir felaket gelmediği sürece okumayı zaten öğrenir."
- "Özerklik gelişimine olumsuz etki"
Doç. Dr. Karakelle, çocuğunun geleceğini planlamak için endişe yaşayan velilerin, bu kuşağın bir sorunu olduğunun da altını çizdi. Velilerin bu tavrının, yeni nesilde "hayatın kendilerine tepsi içinde sunulacağına dair" bir inanç kazandırdığının altını çizen Karakelle, küçük yaşlardan itibaren hayatı planlanmış gençlerin, hayata atıldıklarında da her şeyi hazır beklediklerini vurguladı.
Çocuklara kendi hayatları hakkında düşünmek ve onu şekillendirmek için zaman tanınmadığını dile getiren Karakelle, "Çok fazla müdahil ebeveyn, bireyin özerklik gelişimini olumsuz etkiliyor." görüşünü dile getirdi.
- "Çocuğun okula başladığı ilk yıl okuması beklenir" Doç. Dr. Sema Karakelle, çocukların okula başladıkları ilk yılda okumayı öğrenmesini beklediklerinin de altını çizdi. Disleksi gibi öğrenme ve okuma bozuklukları olan çocukların, dikkatle izlenmeleri halinde kolayca tespit edilebileceğine değinen Karakelle, burada sorunun tespiti açısından okuldan çok ebeveynlere görev düştüğünü vurguladı. Öğrenme ve okuma bozukluğu olan çocuklarda b, d ve p harflerinin karıştırılabildiğine dikkati çeken Karakelle, "Bu bozukluklar, basit ve küçük müdahalelerle çözülebiliyor. Zaten nörolojik bir problem, renk körlüğü gibi bir şey. Burada basit stratejiler ve ipucu sistematiğinin kurulması gerekiyor. Örneğin, 'Göbekli olan b, kamburu olan d' gibi bir ipucu sistematiği sayesinde bu bozuklukları olan çocuklar da rahatlıkla okuyabiliyorlar." ifadelerini kullandı.
- Anne babalara basit öneriler Çocukların okumaya hazırlanmasında anne ve babaların izlemesi gereken basit teknikler de olduğunu anlatan Doç. Dr. Karakelle, kelime ve cümle yapıları konusunda farkındalık oluşturmanın, okumayı öğrenmede olumlu etkileri olduğuna değindi. Ebeveynlere çocuklarına bir kitaptan masal okurken parmaklarıyla satırı izlemeleri tavsiyesinde bulunan Karakelle, şöyle konuştu:
"Okumayı öğretmede uygulanabilecek en basit yöntemlerden birisi, çocuğa satır yönünün farkettirilmesi. Örneğin, Türkçe soldan sağa doğru ilerler. Yazılı bir metinde baş vardır, son vardır. Çocuğa bunun farkındalığı kazandırılabilir. Bunlar çocuğun okumayı öğrenmesini kolaylaştırıcı etkilerdir. Anne ve babalar bunu sıfır yaşından itibaren yapabilir. Yüksek sesle okurken yazıyı parmakla takip etmek önemli. Nokta gibi imla işaretlerinin fark ettirilmesi, hissettirilmesi önemli. Ama bunu yaparken dil bilgisi dersi vermeye de gerek yok. Didaktik bir yaklaşıma gerek yok. Ses benzerliklerine dikkati çekilebilir. Kafiyelere mesela... Sesleri birbirine benzeyen mama, baba gibi kelimelere farkındalık oluşturulabilir."