HABER

"28 Şubat Darbesiyle Nasıl Hesaplaşılmalı?" paneli

İİT Kadın Danışma Konseyi Başkanı Albayrak: - "Sosyolojik olarak baktığımızda 28 Şubat'ın gerçekten bir sınıfsal tarafı var. Burada bir cinsiyet meselesi var asla es geçilmemesi gereken. Burada dindarlık, sekülerlik ekseninde bir durum var konuşulması gereken ama bana en çarpıcı geleni Türk modernleşmesi sürecinde dindar kesimlerin adeta bir marjinal grupmuşçasına muamele görebiliyor olmasıdır" - KADEM Başkanı Doç. Dr. Yılmaz: - "28 Şubat süreci muhafazakar, Müslüman, dindar kesim üzerinden topluma yeniden bir balans ayarı vermek üzere gerçekleştirildi"

İSTANBUL (AA) - İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Kadın Danışma Konseyi Başkanı Esra Albayrak, "Sosyolojik olarak baktığımızda 28 Şubat'ın gerçekten bir sınıfsal tarafı var. Burada bir cinsiyet meselesi var asla es geçilmemesi gereken. Burada dindarlık, sekülerlik ekseninde bir durum var konuşulması gereken ama bana en çarpıcı geleni Türk modernleşmesi sürecinde dindar kesimlerin adeta bir marjinal grupmuşçasına muamele görebiliyor olmasıdır." dedi.

Albayrak, moderatörlüğünü, Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) Başkanı Doç. Dr. Sare Aydın Yılmaz'ın yaptığı, Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı (TÜRGEV) ve Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) iş birliği ile SETA Genel Merkezi'nde düzenlenen "28 Şubat Darbesiyle Nasıl Hesaplaşılmalı?" panelinde konuştu.

Henüz 15 yaşında, lise eğitimi aldığı dönemde 28 Şubat süreciyle karşılaştıklarını dile getiren Albayrak, sayısal öğrencisi olarak sürdürdüğü lise hayatından sonra genetik mühendisliği okumayı hayal ettiğini ancak katsayı sorunu nedeniyle bunları gerçekleştiremediğini aktardı.

Esra Albayrak, yaşadığı sürece ilişkin bilgi vererek, "Bugün 3 çocuk annesi bir sosyolog olarak baktığımda burnumun direği sızlamıyor desem hakikaten... Çünkü pedagojik olarak bu kadar ağır bir yük 14, 15 yaşındaki çocukların üzerine yüklenilir miydi?" diye konuştu.

O dönem yaşananlardan sonra "Bu mesele nasıl sahiplenilmedi? Bu mesele nasıl sadece bizim meselemiz olarak kaldı? Neden biz Milli Güvenlik dersine giremezken, bazı okullarda öğrenciler başörtülerini hemen açıverdiler?" gibi soruların oluştuğunu dile getiren Albayrak, şöyle devam etti:

"Bugün bunların kimler olduğunu biliyoruz ama ben bizzat o dönemde okulları ziyaret ederek, 'Arkadaşlar ne yapıyorsunuz?' dedim. Bunların çoğu özel okullardı ve bugün Fetullahçı Terör Örgütü dediğimiz grubun okullarıydı pek çoğu ve tedbiren açmalar. Yani çok ciddi bir baskı kendini göstermeden tedbiren açmalar. Hatırlıyorum o okulları, 'Ne olur açmayın çünkü biz direnç göstereceğiz, bizim de gücümüz kırılacak' noktasındaydık. Dolayısıyla oradaki o yük o yaştaki çocuklar için kaldırılması kolay bir yük değildi. Bunun sadece kişisel bir anektod olarak değil, bazı sosyolojik boyutlarına da işaret etmek istiyorum. O da şu, sosyolojik olarak baktığımızda 28 Şubat'ın gerçekten bir sınıfsal tarafı var. Burada bir cinsiyet meselesi var asla es geçilmemesi gereken. Burada dindarlık, sekülerlik ekseninde bir durum var konuşulması gereken ama bana en çarpıcı geleni Türk modernleşmesi sürecinde dindar kesimlerin adeta bir marjinal grupmuşçasına muamele görebiliyor olmasıdır." şeklinde konuştu.

Albayrak, temelde sorunun toplumsal yapıyla uyuşmayan bir şablonun topluma giydirilmesi meselesi olduğunu vurguladı.

- "28 Şubat'taki kıyım küçük bir grubun yaşadığı travma değil"

Esra Albayrak, 28 Şubat'ta yaşanan kıyımın öyle küçük bir grubun yaşadığı bir travma olmadığını belirterek, şunları söyledi:

"Sayılar yüz binlerle ifade edilebilecek büyüklükte. Belki yüz binlerce haneye uğramış bir mesele. Bu ülkede başbakan, cumhurbaşkanı olan dindar aktörlerin eşlerine sözüm ona çağdaş kadın derneklerinin yöneticilerin yazdığı mektuplar var. 'Bu biçimde bu ülkeyi temsil etmeniz doğru değil, gerekirse size peruk gönderelim.' Böyle çok yaratıcı fikirlerle gelen çağdaş kadın derneklerinin temsilcileri oldu. Dolayısıyla kadın meselesi üzerinden kadın olarak görünmediği, çünkü Türkiye'de şöyle bir mesele var, eğer yolunuz bir şekilde dini herhangi bir kurumla kesiştiyse, dindarsanız, kendinizi böyle tanımlıyorsanız bu rasyonel bir şey değil. Bu rasyonel bir şey olmadığına göre ya koca, ya baba baskısıyla sen bu yola itilmişsindir, dini bir kurumda da eğitim aldıysan muhtemelen sen zaten o ataerkil kodları yeniden üretmek üzere kodlandığın için sen bir kadın değilsin artık.

"Senin mücadelen benim mücadelem değil" diyen bir feminist hareket bulunduğunu aktaran Albayrak, "Dolayısıyla biz Türkiye'de kadın hareketi olarak ortaya çıkan feminist hareketin desteğini sıcak sıcak arkamızda hiçbir zaman maalesef hissetmedik. Bugün konuşabiliyor olmak güzel bir şey. Ortak bir diyalog içine girebiliyor olmamız çok ciddi bir kazanım. Bizlerin söylemlerini böyle köşeli hale getirmesine hiç gerek olmadığını düşünüyorum. Öz güvenle, rahatça hikayemizi anlatalım, işimize bakalım. Hikayemizi anlatmak çok önemli çünkü bazılarının 'Aman ya üzerinden 20 yıl geçti, mağdur edebiyatı yapmayın' diye verdiği tepkiye karşı kesinlikle çalışıyor olmamız lazım. Bu algı çok sorunlu bir algı. 20 yıl geçse de 28 Şubat'ın ne psikoloji çalışıldı, ne sosyolojisi yazıldı, ne sinemada, ne popüler kültürde 28 Şubat yok. Toplumsal hafızada 28 Şubat ana akımın bir meselesi haline gelmeden, dindarların hikayesi burada Türkiye'nin siyasi tarihinin, toplumsal tarihinin akışı içinde bir sayfadır evet, küçük parantez falan değil yani. Bu tam olarak sahiplenilmediği sürece aşabileceğimizi, hesaplaşabileceğimizi düşünmüyorum."

- "Bu süreci yeni nesle anlatmak her bireyin sorumluluğu"

KADEM Başkanı Yılmaz da sözlerine, "28 Şubat sürecini her yıl anmalı ve bizden sonraki nesillere bu süreçte neler yaşandığını anlatmak zorundayız." diyerek başladı.

Aradan 21 yıllık bir süre geçtiğine ancak yeni neslin 28 Şubat sürecine ilişkin çok fazla bir bilgiye sahip olmadığına dikkati çeken Aydın, "O yüzden en son söyleyeceğimi en başta söylemek istiyorum; eğer bu süreci biliyorsak, bu süreci bizden sonraki nesillere, öğrencilerimize, çocuklarımıza anlatmak, açıkçası Türkiye'de yaşayan bir vatandaş olarak, vatanını, milletini seven her bir birey olarak bizim sorumluluğumuzdur. Kaldı ki demokrasiyi savunan, kişilerin doğuştan getirdiği temel hak ve hürriyetlerini savunan bireyler olarak bunu yapmak zorundayız." ifadelerini kullandı.

Aydın, 1960'dan itibaren Türkiye'de başlayan bir darbeler tarihi olduğunu dile getirerek, arkasından 1970, 1980 ve üzerinden çok zaman geçmeden 28 Şubat sürecinin geldiğini söyledi.

Bu süreçte, Milli Güvenlik Kurulu'nda verilen 18 karar olduğunu hatırlatan Aydın, bu kararlara ilişkin, o dönemde İstanbul Üniversitesi Rektörü olan Kemal Alemdaroğlu'nun, 2017'nin aralık ayında bir televizyon programındaki konuşmasında sarf ettiği sözlere değindi.

Aydın, Alemdaroğlu'nun "Milli Güvenlik Kurulu'nda verilen 18 karar bugün uygulanmış olsaydı, şu anda daha çağdaş bir Türkiye olurdu. Ülkenin siyasal yapısında bölünme söz konusu olmazdı." şeklinde sözleri dile getirdiğini belirterek, "Hala daha 28 Şubat zihniyetiyle günümüze kadar gelen akademisyen, bizlere özgürlüğü, temel hakları ve demokrasiyi öğretmesi gereken kişi..." ifadelerini kullandı.

Alemdaroğlu'nun konuşmasına ilişkin Aydın, "Bakar mısınız zihniyet hala bu. Üzerinden 21 yıl geçti ve bu kişi bu konuşmayı sadece 3 ay öncesinde yaptı." değerlendirmesinde bulundu.

Sare Aydın, "28 Şubat süreci muhafazakar, Müslüman, dindar kesim üzerinden topluma yeniden bir balans ayarı vermek üzere gerçekleştirildi." diyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Yine darbelere giden çok önemli şeyler vardır, 28 Şubat öncesinde toplumun zihinsel olarak 'Başörtülüden hakim, öğretmen, öğrenci olmaz.', sokaklarda Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği öncülüğünde 'Şeriat geliyor, çarşaflı kadınlar görmek istemiyoruz.' yaygaralarıyla, sivil toplum, medya üzerinden Türk toplumunu zihinsel bir hazırlığın içerisine soktular. Aynı 80 darbesinin hemen öncesinde 'Ordu gelse de şu topluma bir huzur verse.' inancını nasıl topluma yerleştirdilerse, 28 Şubat süreci de aynı böyle süreçten geçti. Yani darbelerin belli bir yeri etkilediğini söyleyemeyiz. Yani bir darbe sadece ekonomiyi etkiler diyemeyiz. Hayır, Türkiye'de yaşanan darbelerin 60' da 70'i de 80'i de 28 Şubat'ı da toplumun sosyo ekonomisinden siyasal hayatını, sivil toplumdan akademik hayatını, özel sektöründen kamu kurumlarına kadar her yeri altüst eden, ülkeyi bir 100 yıl daha geriye götüren süreçleri bize anlatır. O yüzden bu süreçleri anlatmak bizlerin görevidir."

Panele, KADEM Başkan Yardımcısı Sümeyye Erdoğan Bayraktar da katıldı.

Panel, fotoğraf çekimiyle sona erdi.

En Çok Aranan Haberler