Adana'nın 5 bin nüfuslu Tufanbeyli ilçesinde lakabı olmayan yok. Babadan oğluna, anneden kızına geçen lakaplar, bakkal defterinden, davetiyelere hatta mezar taşına dahi yazılıyor.
Adana'ya 190 kilometre uzaklıkta bulunan Tufanbeyli ilçesinde, Soyadı Kanunu ilan edilmesinin üzerinden yıllar geçmesine rağmen hala herkes lakabıyla tanınıyor. Babadan oğla anneden kızına geçen lakaplar günümüzde de mektuplarda, düğün davetiyelerinde, bakkal defterlerinde, hatta mezar taşların da bile yer alıyor. İlçede genelde hayvan adı ya da o kişiyi yörenin diliyle anlatan ya da yaptığı işten dolayı aldığı lakaplar oluşturuyor. Herkesin lakabının olduğu ilçede Belediye Başkanı Mustafa Bulun da "Böcünün Mustafa" lakabıyla biliniyor. Tufanbeyli'deki lakaplardan bir bölümü şöyle:
"Horoz Hacı, Bıyık Hacı, Çil Memmet, Cenderme Hürü, Vazo Süleyman, Ayı Cumali, Daştan Murat, Daldumbala Mustafa, Ala Memmet, Avrat Ali, Atçı Omar, İt Omar, Beleş İsmail, Camız Ali, Cinli Abdılla, Çam Osman, Çatalkafa Şaban, Çatlak Gürsel, Çürük Osman, Dişlen Kamer, Dübül Ali, Dıbız Ali, Ellibeş Memmet, Enik Nurettin, Erişte Hacı, Ekşi Halil, Lap Hasan, Gö Musa, Gollik Osman, Gaz Mamıt, Nanak Meryem, Foterli Fadiş, Galtak Ali, Gavlak Ali, Gayış Hasan, Göde Boluç, Gavur Hakkı, Gulugulu Osman, Işıklı Omar, Işkıye Halil, Kemçik Bekir, Kara Fakı, Köse Mustuk, Karatavuk Memmet, Kiraz Memmet, Kedici Garaman, Gıllı Halil, Kenger Akıllı Mustafa, Guduz Ümmet, Kuş Elif, Kirli Fadıma, Kırmızı İsmail, Malak Memmet, Labçık Bekir, Palanlı Mulla, Püsükçü Fakı, Püsük Osman Ağa, Peygamber Yonus, Sansar Osman, Sıçan Osman, Sığırcı Haceli, Tokalı Döne, Vanvan Hasan, Yırtık Yusuf, Yayla Kuşu, Malak Memmet."
Çukurova Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erman Artun, Türkiye'de Soyadı Kanunu'nun ilan edilmesinin üzerinden yıllar geçmesine rağmen hala lakapların kullanıldığını söyledi. Artun, lakabın asıl ada sonradan eklenen ve kişinin herhangi bir özelliğinden dolayı verilen isim olduğunu belirterek, "Lakabın önce bireyin tanıtıcı ve tebarüz etmiş özelliklerinin, içerisinde bulunduğu kültür gruplarından en yakını ve samimisi tarafından fark edilip dile getirilmiş olması demektir. Örneğin Mustafa'nın Böcü lakabı sadece kullanıldığı kültür ortamında bilinmektedir" dedi.
Artun lakabın, kişinin bariz bir özelliğini fark eden herkes tarafından takılabileceğine dikkat çekerek, "Başlangıçta sadece takan kişinin kullandığı lakap, çevre tarafından tasvip edilirse ki tasvip etme, lakabın kişiye uygunluğunun tasdiki demektir, yavaş yavaş yaygınlık kazanır ve alt kültür grubunun tüm üyeleri tarafından kullanılmaya başlanır. Lakap, zamanla öylesine işlerlik kazanır ki kişinin asıl adı kullanılmaz olur ve kişi sadece lakabıyla anılır. Öyle ki Tufanbeyli'de de çoğu kişi bakkal defterinde, düğün davetiyelerinde hatta mezar taşında bile lakaplarıyla anılmakta" diye konuştu. Lakapların işlevlerini yüceltme, tanıtma ve küçültme şeklinde üç kelimede özetlemenin mümkün olduğunu vurgulayan Artun, şunları söyledi:
"Lakapların insanların birbirini daha iyi tanıma ve kendini diğerleri yanında yüceltme ihtiyacının hasıl olduğu zamanlarda ortaya çıkmıştır. İnsanın kendini güvende hissetme ihtiyacı, çevresindeki kişileri tanıma gerekliliğini doğurmuş ve bu da kişilere ad vermeyi, adın yetersiz kaldığı ve tanımanın, tanımayla birlikte samimiyetin arttığı durumlarda lakap takmayı, beraberinde getirmiştir. Adın yetersiz kalması, bir kültürel grup içerisindeki adaşlardan birini ifade etmek gerektiğinde ortaya çıkan zorluktur. Adlar konusunda yapılan çalışmalardaki istatistikçi bilgiler bu durumu açıkça göstermektedir. Örneğin Ordu yöresinde bir dönemde 511 kişinin 130 değişik ad kullandığı gözlemlenmekte. Bu, her dört kişiden üçünün bir başkasıyla adaş olduğu manasına gelmektedir. Yine aynı şekilde Kozan'da 4 bin 482 kişinin 479 farklı ad taşıdığı tespit edilmiştir. Bu da her 9 kişiden 8'inin bir başkasıyla aynı adı taşıdığını söylemektedir. Tufanbeyli'de de birçok isme lakap verildiği görülüyor. Görüldüğü üzere aynı kültürel grubun içerisinde aynı adı taşıyan bireyleri birbirinden ayırt etmek gerektiğinde adlar yetersiz kalmış ve bu durumda baş vurulan adres lakaplar olmuştur."
Artun, lakapların insanın bir tarafında bulunan özelliğinden kaynaklandığına işaret ederek, "Örneğin Ala Mehmet'e başında ala olduğu için bu lakap takılmıştır. Püsük Osman Ağa'ya gözleri kedi gözü gibi olduğu için bu lakap verilmiştir. İt Omar'a güreş yaparken arkadaşını ısırdığı için bu lakap verilmiştir. Nanak Meryem'e kadın saf olduğu için nanak lakabı verilmiştir. Camız Ali'ye ise camız gibi güçlü olduğu için bu lakap verilmiştir" şeklinde konuştu.