İSTANBUL (AA) - ONUR KANAN - "Rütbeleri yok et, boz tellerin akordunu. Ve dinle bakalım ardından gelen uyumsuz sesleri!" der Odysseus, Shakespeare'in ünlü oyunu Troilus ve Cressida'da. Kuzey Kore lideri Kim Jong-un da bugün tam da bu stratejiyi izliyor. Birkaç hafta önce ABD Başkanı Donald Trump’ı sürpriz bir şekilde görüşmeye davet ederek uzun zamandır aşina olduğumuz akordu da ezberleri de bozdu. Ve hemen ardından uyumsuz sesler baş gösterdi.
Trump, Kim'in davetini kabul ederek dünyayı şaşırtınca, diğer liderler Kim ile görüşmek için sıraya girdi. Kim’in, yarın Güney Kore Devlet Başkanı Moon Jae-in ve mayıs ayının sonlarına doğru Trump ile görüşmesi planlanıyor. Tüm bunlar yaşanırken Kuzey Kore ile müzakereler konusunda sert tavrıyla bilinen Japonya Başbakanı Şinzo Abe de, bölgedeki gelişmelerin dışında kaldığını hissederek, Kim ile görüşme teklifinde bulundu. Japon kaynaklara göre, bu görüşme haziranda olabilir.
Bölgedeki liderler, Kim ile toplantılarını planlamakla meşgulken, dünya Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in Kim Jong-un'la el sıkıştığı yeni bir resme uyandı. Daha sonra, Kim'in Şi'nin daveti üzerine Pekin'e iki günlük gizli ziyarette bulunduğu ortaya çıktı. Bu toplantıyla ilgili ayrıntılar kamuoyuyla paylaşılmasa da mesaj açıktı: ''Diğer aktörler bölgedeki suları bulandırırken, Çin olup bitenlere seyirci kalmayacak.''
Kim, iki önemli zirvenin öncesinde Çin lideriyle görüşmek üzere altı yıllık iktidarında, ilk kez Kuzey Kore'den ayrıldı. Bu görüşme, Kim ile yabancı bir devlet başkanı arasındaki ilk görüşmeydi. Görüşmenin iki önemli yansıması oldu: Kim, hükümetinin kontrolü altında olduğunu ve darbe endişesiyle Pyongyang'dan çıkmayı kabul etmediği yönündeki spekülasyonlara rağmen ülkesinden rahatlıkla ayrılabildiğini tüm dünyaya göstermiş oldu. Daha da önemlisi Şi, bölgesel diplomaside Çin’in ne kadar önemli bir role sahip olduğunu Trump, Moon ve Abe başta olmak üzere tüm dünyaya göstermiş oldu. Diğer liderler, müzakere masasında tam olarak neyi tartışmaya açabileceklerini ve Kim'in ne önerebileceği üzerine düşünürken Şi, halihazırda Kim'in kişiliği ve ajandası hakkında çoktan fikir sahibi oldu. Ayrıca bu toplantıyla Çin, dünyaya Mao Zedong'un Çin ve Kuzey Kore'nin "diş ve dudak gibi" olduğu sözlerini hatırlattı. Bir Çin ata sözü der ki, "dudaklar olmazsa, dişler üşür." Bugün dünya Çin'in, dudakları olarak gördüğü Kuzey Kore’yi kolay kolay savunmasız bırakmayacağını görmüş oldu.
- Kim-Trump zirvesi
Kim-Trump zirvesine gelince, eğer gerçekleşirse, sorulacak en önemli sorulardan biri, ‘neden şimdi’ olacaktır. Her nükleer denemeyle, Kuzey Kore'nin nükleer programını geliştirdiği bilinir hale geldi ve ABD'nin batı sahilini vuracak teknolojiyi elde etmek üzere olduğu spekülasyonları yapıldı. Bu spekülasyonlar doğruysa, Kim, tarihte ilk defa görevdeki bir ABD Başkanı ile bir araya gelerek müzakere masasına oturacak kadar kendinden emin. Hem böylece kendi halkına, dünya liderleri tarafından Kuzey Kore'nin meşru devlet başkanı olarak kabul edildiğini kanıtlayabilecek. Bu durumda, ABD'nin, Kim'in karşılığında bir şey talep etmeden nükleer programından topyekun vazgeçmesi beklentisiyle bu zirveye gelmesi ne kadar gerçekçi olacaktır diye sorabiliriz.
Şinhua haber ajansının haberine göre, Kim, Şi'ye Kuzey Kore'nin eski Devlet Başkanı Kim Il-sung'un arzusu doğrultusunda yarımadanın nükleerden arındırılması konusunda tutarlı bir tutum sergileyeceklerinden bahsetti. Ancak bu sözlere dikkat edilmeli. Kim, Kuzey Kore'nin nükleer silahlardan arındırılmasından bahsetmiyor. Bilakis "yarımadanın nükleerden arındırılması" diyor. Başka bir deyişle sürecin sonunda Washington'un talep ettiği gibi nükleer programını dondurabileceği ve hatta programdan vazgeçebileceğini kast ederken, karşılığında ABD'den de yarımadadaki nükleer kalkanını geri çekmesini bekleme ihtimali çok yüksek.
Bir taraftan tüm bu spekülasyonlar devam ederken tarihi zirvelerin hemen öncesinde Kuzey Kore liderinden ilk bakışta olumlu olarak nitelendirilebilecek adımlar arka arkaya geliyor. Öncelikle Kim, geçen hafta yaptığı açıklama ile Güney Kore’de bulunan Amerikan askerlerinin geri çekilmesi şartından vazgeçti. Daha sonra Kuzey Kore resmi haber ajansı KCNA’nın haberine göre, Kim mevcut silahlar hedeflenen seviyeye ulaştığı için bundan sonra nükleer deneme veya kıtalararası balistik füze denemesi yapılmayacağını, ayrıca ülkenin kuzeyinde bulunan bir nükleer test sahasının da kapatılacağını duyurdu.
Burada akıllara ilk gelen soru şu: Bundan birkaç ay önce Amerika’yı vurmakla tehdit eden Kim, bugün nasıl oluyor da koşar adım barıştan yana tavır alıyor?
- Müttefiklerin farklı beklentileri
İhtimallerden biri Amerika’ya ve dünyaya Kuzey Kore’nin gerekli şartlar sağlandığında nükleer silahlarından vazgeçmeye gönüllü olduğunu göstermeye çalışarak zaman kazanmak, ülkesine uygulanan ekonomik yaptırımların hafifletilmesini sağlamak ve bu süreçte silahlarının gelişimini tamamlamak.
Bir diğer ihtimal ise ABD ve müttefiklerinin arasını açarak doğacak ortamda kendisine yeni pozisyonlar edinmek. ABD'li yetkililer Kim’in son açıklamalarını olumlu bulmakla yetinmekte ancak Kim nükleerden tamamen vazgeçmediği sürece hiçbir şekilde yaptırımlardan taviz verilmemesi gerektiğini savunmakta. Ancak Moon, Kim’in yörüngesine çoktan girmiş durumda denilebilir. Zira her iki taraf da birbirine iyi niyet gösterdiği sürece kendisinin aracı olmakta zorlanmayacağını söyleyerek ABD'den iyi niyetli adımlar beklemekte. Eğer ABD yaptırımlarından taviz verirse Japonya, vermezse masaya iyi niyetle oturmadığı için Güney Kore ile arası açılabilir.
Ayrıca, Kuzey Kore’nin nükleer ve kıtalararası balistik füze denemelerini durdurması kısa ve orta menzilli füze denemelerini durduracağı anlamına gelmiyor. Bu durum da Japonya’yı tedirgin ediyor. Böyle bir deneme olması durumunda ABD sürece zarar vermemek adına sessiz kalır veya beklenen tepkiyi ortaya koymazsa Washington-Tokyo ittifakı da büyük zarar görecektir.
Şurası kesin ki tüm olumlu mesajlar ile Kim, nükleerden arınma konusunun bilfiil masada olduğunu göstererek ABD'nin dünyanın gözleri önünde geri adım atmasını zorlaştırıyor.
- Bolton faktörü
Bu denklemi daha da karmaşıklaştıran aktör ise Kuzey Kore konusunda Trump'a tavsiye vermekte önemli bir rol oynayacak olan yeni Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton.
Bolton, Kuzey Kore ve İran'a yönelik savaş yanlısı politikalarıyla kötü bir üne sahip ve Kuzey Kore'ye karşı, askeri saldırılara başvurulması gerektiği fikrini savunuyor. Bolton, 28 Şubat'ta yayınlanan bir makalede, "Kuzey Kore'nin nükleer silahlarının ortaya çıkardığı mevcut 'gerekliliğe' ABD’nin ilk saldıran taraf olarak karşılık vermesi, ABD açısından son derece meşru." ifadesini kullanmıştı. Bolton, her iki taraf da Kuzey Kore'nin tamamen ve ivedilikle nükleer silahlardan arındırılması ve ülkede rejim değişikliğine gidilmesi konularında mutabakata varmadığı sürece, Trump ve Kim arasındaki zirvenin başarılı olarak nitelendirilemeyeceğine inanıyor. Ancak rejim değişikliği bir yana, nükleer silahsızlanma konusunun bile ilk toplantıda çözüme kavuşturulması neredeyse imkansız.
Bolton, Kuzey Kore zirvesi konusunda Trump'ın danışmanı olarak Kim'in verdiği sözlere inanmıyor ve bu zirveyle, Kim’in nükleer programının ilerlemesinde bitiş çizgisine ulaşabilmeye ve ABD'yi vurmak için sadece zaman kazanmaya çalıştığını iddia ediyor. Fox News'de "Kuzey Kore rejiminin yalan söylediğini nereden biliyorsunuz?" sorusunu sorup "Çünkü dudakları oynuyor." yanıtını veren Bolton, Trump'ın, müzakere masasından eksiksiz ve ivedi bir nükleer silahsızlanma anlaşmasından daha azıyla kalkmaması gerektiğine inanıyor. Madalyonun diğer yüzünde de Kuzey Kore'nin, devlet medyasının 2003'te "alçak insan ve kan emici" olarak nitelendirdiği Bolton'a güvenmemesi bulunuyor. O dönemde Kuzey Kore, Pyongyang'ın Bolton ile görüşmelere devam etmeyeceğini duyurmuş ve sonrasında Bolton, takip eden toplantılara katılmamıştı.
Bolton, Trump ve Kim zirvesi için ‘ya uzun ve verimsiz bir toplantı ya da kısa ve verimsiz bir toplantı olacaktır’ diyerek tavrını net bir şekilde ortaya koydu. Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda, Irak'ın işgali için George W. Bush yönetiminin kararında kilit rol oynayan ve 15 yıl sonra hala ABD'nin Irak rejimine yaptıklarının doğru olduğunu savunan bir ismin, Trump yönetiminin Kuzey Kore konusunda karar mekanizmasını etkilemeye teşebbüs edeceği açıktır. ABD ve Kuzey Kore arasında barışçıl bir orta yol bulmayı amaçlamayacağı ortadadır.
Yarın yapılacak Kim-Moon zirvesi, Pyongyang'ın düşüncesinin iç yüzü ve mayısta Kim-Trump zirvesinde neler olabileceği hakkında daha net fikir verecek. Eğer zirvede, makul talepler karşılığında nükleer cephaneliğini bırakmayı tartışmak isteyen bir Kim bulursak, Trump ile yapacağı görüşmenin, uzun vadede tam bir nükleer silahsızlanmanın önünü açması beklenebilir. Öte yandan, Bolton'un güvertede olduğu Trump yönetimi, Kim'in nükleer programından ilk müzakere masasında şartsız koşulsuz vazgeçmesini beklerse, bu zirve sadece bir felaketle sonuçlanabilir. Dolayısıyla dünya şu anda, çok yakında kopabilecek fırtınaya kulak kesilmiş durumda.
[Onur Kaan TRT World Araştırma merkezinde araştırmacı olarak görev yapmaktadır.]