HABER

Anayasa Mahkemesi'nin gazetecilerle ilgili 'ihlal' kararlarının gerekçeleri belli oldu

ANAYASA Mahkemesi’nin tutuklu gazeteciler Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak ve Cumhuriyet Gazetesi yazarlarının da aralarında bulunduğu bazı gazetecilerin bireysel başvuruları ile ilgili kararı Resmi Gazete’nin mükerrer sayısında yayımlandı.

Aslıhan ALTAY KARATAŞ/ANKARA, (DHA)- ANAYASA Mahkemesi’nin tutuklu gazeteciler Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak ve Cumhuriyet Gazetesi yazarlarının da aralarında bulunduğu bazı gazetecilerin bireysel başvuruları ile ilgili kararı Resmi Gazete’nin mükerrer sayısında yayımlandı. Başvuruculardan sadece Kadri Gürsel, Murat Aksoy ve Ali Bulaç’ın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile ifade ve basın özgürlüğü hakkının ihlal edildiğine karar veren Yüksek Mahkeme, ihlale dayanak gördüğü ve görmediği nedenleri de sıraladı.
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, 2-3 Mayıs tarihlerindeki toplantılarında gazeteci Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak, Murat Sabuncu, Ahmet Şık, Akın Atalay, Murat Aksoy, Kadri Gürsel, Ali Bulaç, Önder Çelik ve diğerlerinin bireysel başvurularını görüştü. Başvurucuların dilekçelerinde ileri sürdüğü, 'Uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; tutuklamaya konu suçlamaların ifade özgürlüğü ve basın hürriyeti kapsamındaki eylemlere ilişkin olması nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği' iddiaları incelenerek karara bağlandı. Yüksek Mahkeme, Altan, Ilıcak, Sabuncu, Atalay, Çelik ve Diğerleri başvuruları için 'ihlal' olmadığı yönünde karar verdi. Ahmet Şık’ın başvurusundaki hak ihlali iddialarını kabul edilemez bulan Mahkeme, Aksoy, Gürsel ve Bulaç başvuruları için ihlal kararı verdi. Mahkemenin gazetecilerin başvuruları ile ilgili kararı Resmi Gazete’nin bugünkü mükerrer sayısında yayımlandı.
'TUTUKLAMA TEDBİRİ ÖLÇÜLÜ'
Karar metninde eski Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olan Ahmet Altan ile ilgili Sulh Ceza Hakimliği'nin tutuklama kararı hatırlatılarak, "Başvurucunun darbe teşebbüsünden bir gün önce bir TV'deki konuşmaları, son dönemdeki yazıları ve gazetesindeki konumu ile bu konumun ilişkisini anlatan gizli tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde soruşturma mercilerince işaret edilen olguların FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi temelsiz ve keyfî olarak değerlendirilemez. İsnat edilen suç için öngörülen cezanın miktarı, işin niteliği ve önemi de göz önünde bulundurularak uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı yönündeki mahkeme değerlendirmesi de keyfî ve temelsiz değildir" denildi.
'FETÖ’NÜN AMACI DOĞRULTUSUNDA YAZILAR'
Nazlı Ilıcak’ın ise FETÖ/PDY'nin medyadaki yapılanmasına yönelik yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklandığı ifade edilirken, "Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesinin varlığına ilişkin olarak başvurucunun 15 Temmuz 2016 tarihinde darbe girişiminde bulunan FETÖ/PDY'nin yayın organlarında ve bu örgütün amaçları doğrultusunda yazılar yazdığı ve paylaşımlarda bulunduğu ifade edilmiştir. Soruşturma mercilerinin; başvurucunun konumunu, söz konusu paylaşımların yapıldığı dönemi, paylaşımların içerik ve bağlamını dikkate alarak anılan ifadeleri FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul etmesinin temelsiz ve keyfî olduğu ifade edilemez" tespitinde bulunuldu.
'TERÖRLE MÜCADELEYİ ZAYIFLATACAK YAYINLAR'
Darbe teşebbüsü sonrasında Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olan Murat Sabuncu’ya isnat edilen suçlamanın temelinde gazetede yayımlanan manşet, haber ve yazılardan sorumlu olmasının gösterildiğini hatırlatan Mahkeme, "Başvurucunun gazetede sorumlu olduğu dönemde yayımlanan haber, yazı ve manşetler ile başvurucunun sosyal medya paylaşımlarında eleştirel olma ve haber yapmanın ötesinde süreklilik arz edecek şekilde devletin PKK ve FETÖ/PDY'ye karşı verdiği mücadeleyi zayıflatacak yayınlar yapıldığı, toplumu kamplaştırmaya yönelik mesajlar verildiği, anılan örgütlerin masum ve mağdur olarak gösterilmeye ve lehlerine algı oluşturulmaya çalışıldığı, böylece başvurucuya yüklenen suçun işlendiği yönünde tutuklama için gerekli olan kuvvetli belirtinin bulunduğu sonucuna varılmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez" değerlendirmesini yaptı.
'DEĞERLENDİRME KEYFİ VE TEMELSİZ DEĞİL'
Akın Atalay’ın tutuklama kararındaki Cumhuriyet Gazetesi İcra Kurulu Başkanı olduktan sonra gazetede terör örgütlerinin propagandası sayılabilecek manşet, haber ve yazıya yer verildiği tespitini hatırlatan Mahkeme, "Başvurucuya isnat edilen suçlamanın temelinde gazetede yayımlanan manşet, haber ve yazılardan, Vakıf ve Şirket yönetiminde bulunması, aynı zamanda İcra Kurulu başkanı olması dolayısıyla sorumlu olması gösterilmiştir. Başvurucunun FETÖ/PDY'nin yayın organlarına yapılan operasyonlara karşı çıkarak sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlarla operasyonları etkisizleştirmeye çalışmak ve terör örgütü mensuplarını mağdur gibi göstermek suretiyle anılan terör örgütüne yardım ettiği iddia edilmiştir. Suçlamaya konu yazı, haber ve sosyal medya mesajlarında kullanılan dil, yayımlandıkları tarihlerde toplumda algılanışı ve insanlar üzerindeki etkisi, yazıların bağlamıyla birlikte dikkate alındığında soruşturma makamlarının suç işlediğine dair kuvvetli belirti bulunduğu yönündeki değerlendirmesinin keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez" görüşünü ifade etti.
'CEZANIN AĞIRLIĞI KAÇMA ŞÜPHESİNE İŞARET EDER'
Başvurucularının Cumhuriyet Vakfı yöneticileri olduğu 'Önder Çelik ve Diğerleri başvurusu' ile ilgili benzer değerlendirmelerde bulunulan Anayasa Mahkemesi, 'ihlal yok' kararının gerekçesini şöyle açıkladı:
"Yukarıda belirtilen tüm başvuruculara isnat edilen suçlara ilişkin kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir. Öte yandan tüm bu başvurularda, başvurucuların yalnızca ifade ve basın özgürlüğü kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldıkları ve tutuklandıkları iddiası yönünden derece mahkemelerinden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle söz konusu başvurular yönünden, Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile Anayasa'nın 26. ve 28. maddesinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edilmediğine karar vermiştir."
'DELİLLERE ETKİ EDİLMESİ İHTİMALİ ÇOK DAHA FAZLA'
Anayasa Mahkemesi, Ahmet Şık ile ilgili değerlendirmesinde, tutuklama kararını destekleyici yönde görüş bildirirken, karar metninde, "Soruşturma makamlarının, örgütün ses getirmek ve adını gündemde tutmak amacıyla gerçekleştirdiği bir eylemi tam da işlendiği sırada failleriyle röportaj yapmak ve onların mesajını kamuoyuna duyurmak suretiyle suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak değerlendirmesi keyfî ve temelsiz değildir" denildi. Darbe teşebbüsü sonrasındaki koşullar nedeniyle tutuklama dışındaki tedbirlerin yetersiz kalabileceğinin belirtildiği kararda, "Bu dönemde ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Başvurucu yönünden özellikle kaçma ve delilleri etkileme şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerden yoksun ve tutuklama tedbirinin ölçüsüz olduğu söylenemez" ifadelerine yer verildi.
İHLAL KARARLARININ GEREKÇELERİ
Anayasa Mahkemesi Aksoy, Gürsel ve Bulaç başvuruları ile ilgili 'ihlal' kararı vermesinin nedenlerini de sıraladı. Aksoy, Gürsel ve Bulaç Mahkeme’ye sundukları dilekçelerde, kendilerine isnat edilen suçların unsurlarının oluşmadığını belirterek, kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının, sosyal medya paylaşımları ve köşe yazıları nedeniyle tutuklanmaları nedeniyle de ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğini iddia etti.
Mahkeme, Murat Aksoy’un yazı ve paylaşımlarında genel olarak 'hükümeti eleştirdiği, politikaları kötülediği, siyasal olaylar üzerinde fikirlerini ifade ettiğini' kaydederken, bu yayınların 'şiddeti ve terör eylemlerini teşvik edecek bir dilde' olmadığı tespitinde bulundu. Kararda, "Başvurucunun yazılarında savunduğu görüşlerin terör örgütünün söylem ve görüşleriyle paralellik göstermesi ve kimi noktalarda örtüşmüş olması tek başına suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilemez. Suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler ortaya konulmadan temelde gazetedeki yazılarına ve sosyal medya paylaşımlarına dayanılarak tutuklama tedbiri uygulanması ifade ve basın özgürlüklerini de ihlal eder" denildi.
'KUVVETLİ BELİRTİ ORTAYA KONULAMADI'
Yayın danışmanı olması sebebiyle Kadri Gürsel’in Cumhuriyet Gazetesi'nde yayımlanan haber ve yazılardan sorumlu olduğunun ileri sürüldüğünü hatırlatan Mahkeme, danışmanlıkla sınırlı bir görevin gazetenin yayın politikası üzerinde nasıl bir etkisinin bulunduğunun açıklanmadığına dikkat çekti. Gürsel’in yazısında 'açıkça şiddeti ve terör eylemlerini teşvik edici bir dil kullanılmadığı' ifade edilirken, kararda, "Öte yandan bir kimsenin terör örgütü ile bağlantılı suçlar nedeniyle hakkında soruşturma yapılan kişilerle görüşmüş olması tek başına suçlamaya konu edilebilecek bir husus değildir. Bunun için görüşmenin örgütsel faaliyet kapsamında yapıldığının ortaya konulmuş olması gerekir. Somut olayda başvurucunun bu kişilerle görüşmesinin hangi amaçla yapıldığı soruşturma makamlarınca ortaya konulmamıştır. Tüm bu hususlar değerlendirildiğinde, derece mahkemesince gösterilen gerekçeler kapsamında suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır" değerlendirmesi yapıldı.
'TUTUKLAMA AĞIR BİR TEDBİR'
Mahkeme, Ali Bulaç ile ilgili kararında ise tutuklanmasına dayanak gösterilen olguların temelde gazete yazılarından oluştuğuna işaret etti. Kararda, "Başvurucunun yazıları şiddete ve isyana çağrı ya da nefret söylemi içermediği gibi terörü övücü ya da meşrulaştırıcı bir mahiyet de taşımamaktadır. Yazılar genel olarak Hükûmetin ve Hükûmet politikalarının eleştirilmesi, siyasal ve toplumsal olaylar üzerinde sübjektif nitelikteki ve toplumun bir kesimi tarafından rahatsız edici bulunan fikirlerin beyan edilmesinden ibarettir. Hukukilik şartını sağlamayan tutuklama gibi ağır bir tedbir, ifade ve basın özgürlükleri bakımından demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü bir müdahale olarak kabul edilemez" ifadeleri kullanıldı.

En Çok Aranan Haberler