LONDRA (İHA) - İngiliz gazetelerinden Financial Times Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkilerini "Kıtanın kıyısında sonsuz bekleyiş" başlığı altında verdi.
Vincent Boland imzalı yazıda, hiçbir ülkenin Avrupa Birliği üyeliğinin Türkiye'ninki kadar tartışma meydana getirmediği belirtilerek "Ankara, bekleme odasına 1963'te girdi, hala orada. Beklemeye alışan Türkler, bir süre daha beklemek zorunda olacaklarını düşünüyor. Zira, bazı Avrupalılar'ın yanı sıra bir kısım Türkler de, Türkiye'nin Avrupalı olup olmadığını tartışıyor" denildi.
"Topraklarının büyük bölümü Asya'da bulunan, nüfusunun 50 yıl içinde 100 milyonu bulması beklenen ve dünyanın en istikrarsız bölgesi ile sınırları olan bu Müslüman ülke, Avrupa Birliği'nin daha homojen bir birlik hedefini ciddi şekilde zorluyor" ifadesinin yer aldığı yazıda, Cumhuriyet'in, kılık kıyafet devrimi, latin alfabesine geçiş gibi kazanımları hatırlatılıyor; ülkenin NATO, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı ve Avrupa Konseyi üyesi olduğu vurgulanıyor.
Financial Times'in Türkiye yorumunda, Türkiye'nin yakın tarihinin Avrupalı değerlere sahip olup olmadığıyla ilgili soru işaretleri doğurduğu ileri sürülerek, "Türkiye'de silahlı kuvvetler geçmişte bir çok kez demokratik sürece müdahale etti. Ordu, kendine biçtiği Kemalizmin savunuculuğu rolüyle farklı görüşlerin ortaya çıkmasını engelliyor. Ekonomide ise yanlış politikalar daha önce sayısız kriz üretti. Eğitim ve adalet sistemi darmadağın. Polis gücüne kimse güvenmiyor. Kişi başına milli gelir, Avrupa Birliği ortalamasının dörtte biri kadar. Türk halkının yüzde 70'inin Avrupa Birliği üyeliğinden yana olmasının ardında işte bu sorunlar bulunuyor" denildi.
FINANCIAL TIMES: "TÜRK YÖNETİMİNİN SINIRLARI HALA 1974 SINIRLARINI GÖSTERİYOR" Financial Times'ın Kıbrıs yorumunda ise "Kıbrıs'taki hayal kırıklığının ardındaki gerçekler" başlığı kullanıldı. Kudüs Üniversitesi Siyaset Profesörü Shlomo Avineri imzalı yazıda, Annan Planı'nın dünya medyasında adil bir plan olarak sunulduğunu, ancak Rumlar'ın bunu 1974'ün sonuçlarını meşrulaştırma girişimi olarak gördüğü kaydedilerek gerekçeler şöyle sıralanıyor:
"Türk işgali altındaki bazı yerler, Rumların yönetimine bırakılırken, Türk yönetiminin sınırları hala 1974 sınırlarını gösteriyor. 200 bin Rum mültecinin sadece yarısı topraklarına dönebilecek. Gerisi ise bu haktan mahrum kalacak ya da tazminatla yetinecek.
Kuzeye Türkiye'den gelerek yerleşenlerin çoğunluğu burada kalıcı olacak. Türk askeri de Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği gerçekleşene kadar burada kalacak. İsrail'in Batı Şeria'yı işgali ve Yahudi yerleşimlerine haklı olarak karşı çıkan Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler, iş Kıbrıs'a gelince, Türk işgalci ve yerleşimcileri ödüllendirmişe benziyor"
Financial Times Kıbrıs yorumunda, Avrupa Birliği'ni Kıbrıslı Rumların kararına saygılı olmaya çağırıyor ve ekliyor; "Bu yeni üyeye kin gütmek, hem siyasi hem de etik açıdan büyük bir hata olur"
Gazete Rumlara ise şu uyarılarda bulundu:
"Rumlar bir muzaffer edası takınmamalı. Özellikle Avrupa Birliği üyeliklerini, Türkiye'nin üyeliğinin önünü kesmek için bir araç olarak görmemeliler. Tam tersine, Yunan hükümetinin yaptığı gibi, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini desteklemeliler. Bu soylu bir davranış olmanın yanı sıra, Kıbrıs'ın ileride hem Rumların kabul edebileceği hem de uluslararası normlara uygun bir şekilde yeniden birleşmesinin tek yoludur".
INDEPENDENT: "AVRUPA EKONOMİSİ GENİŞLEME SAYESİNDE ŞAHA KALKACAK" Avrupa Birliği'nin 25 üyeye çıkmasına 3 gün kala, konu İngiliz gazetelerinde geniş bir şekilde yer aldı. Independent gazetesinde Hamish McRae imzasıyla çıkan yazıda, "Demir perdenin nihayet yıkılmakta olduğuna sevinmek yerine, endişelenip sızlanıyoruz" denildi.
Özellikle Doğu ve Orta Avrupa'dan göçmenlerle ilgili kaygıların öne çıktığını hatırlatan Independent yazarı, bu kaygıların anlaşılabilir olduğu kadar yanlış olduğunu, bundan 10 yıl sonra Avrupa ekonomisinin genişleme sayesinde şaha kalkacağını şu gerekçelerle anlatıyor:
"Akılcı ekonomik politikalar neticesinde Orta ve Doğu Avrupa, yılda yüzde 4 oranında istikrarlı bir şekilde büyüyor. Bu Avrupa Birliği'ndeki oranın tam 2 katı. Bunun yanında yeni üyeler, yeni fikirler demektir.
İskandinav ülkelerinin, Avrupa'nın, Amerika ve Doğu Asya ile telekomünikasyon alanındaki rekabetine nasıl yardımcı olduğunu düşünün. Yeni üyeler de, Avrupa Birliği'ne, planlı ekonomiden pazar ekonomisine geçiş tecrübelerini getirecek. Bu ülkeler, inişe geçen sanayi kollarının nasıl yeniden yapılandırılacağını, esnek işgücü piyasasının nasıl meydana getirileceğini yaşayarak öğrendi. Son derece hevesliler ve hızla büyüyorlar. Bizim de buna ihtiyacımız var"
Avrupa'nın büyük bölümünde ekonomik durgunluk gözlendiğini kaydeden Independent, "Dolayısıyla vıdı vıdı etmeyi ve patronluk taslamayı bırakıp, en önemlisi korkmaktan vazgeçip, çatılara çıkarak, 'Hoşgeldiniz' diye haykırmalı, genişlemeyi havai fişeklerle kutlamalıyız" dedi.
GUARDIAN: "GENİŞLEME, AVRUPA'NIN DÜNYA SAHNESİNDE ASKERİ AÇIDAN BÜYÜK ROL ALMASINI ZORLAŞTIRACAK" Guardian gazetesi ise o kadar iyimser değil. Ian Black imzalı analiz yazısında, genişlemenin, Avrupa Birliği'nin dünya sahnesinde, askeri açıdan daha büyük bir rol alma hayalini daha da güçleştireceği yorumu yapılıyor. Gazetenin öne sürdüğü gerekçeler ise şöyle:
"1 Mayıs'taki genişlemenin önemli bir özelliği, tüm yeni üyelerin NATO üyesi olması. Birliğe 2007'de katılacak Romanya ve Bulgaristan da öyle. Dolayısıyla güvenlik ve savunma konusunda gözleri NATO'da olacaktır. Sınırlı kaynakları da, Paris ve Berlin'in istediği gibi Avrupa Birliği'nin yeni yetme savunma politikasına değil, NATO'ya akacaktır. Ayrıca Doğu Avrupalılar daha çok kendi arka bahçeleriyle ilgilenecek ve Belarus ile Moldova'da seçimlerin güvenliğini sağlamayı, Afrika'daki eski İngiliz ve Fransız kolonilerinde barışı koruma misyonlarına tercih edeceklerdir".
Eski Varşova Paktı ülkelerini kucaklayacak olan Avrupa Birliği'nin bir başka zorluğunun da, bu genişlemeden hiç de hoşnut olmayan Rusya'ya karşı ortak bir strateji belirlenmesi olacağını kaydeden Guardian, Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkilere gelince yeni üyelerin bu konuda ortak bir tutumları olmadığı izlenimi veriyor ve Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa arasında bir tercih yapmaktan kaçınacakları anlaşılıyor" dedi.