HABER

Baykal: "Gel çıkalım televizyona"

Baykal: "Gel çıkalım televizyona"

İZMİR (İHA) - CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "Bunlar Deniz Feneri'ni konuşmaya sıra gelince mahkemeyi etkilemeyelim diyor. Ama siz 11 ay niçin tutuklu olduğunu bilmeden bu memleketin dürüst insanlarını içeride tutuyorsun. Onlar hakkında konuşanlara yayın yasağı koymak aklına niye gelmiyor" dedi.

Deniz Baykal, İzmir Gündoğdu Meydanı'nda gerçekleştirilen partisinin mitingine katıldı. İktidarı eleştiren CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'nin sorunlarına çözüm getirmek yerine sadece kendisinin açıklamalarına cevap verdiğini söyledi.

Başbakan Erdoğan'ın Türkiye'deki işsizliğe çözüm bulması gerektiğini belirten Baykal, şunları söyledi: "Başbakan yüreğinin yangınını yanlış yerde söndürmeye çalışıyor. Baykal'a saldırarak o yangını söndüremezsin. Gece yatağa Deniz Baykal ile giriyor sabah yataktan Baykal'la kalkıyor. Aklı fikri, işi gücü Deniz Baykal. Sen bırak Baykal'ı, sen Başbakansın. Türkiye'nin sıkıntıları hakkında ne düşünüyorsun onu anlat. Millete gerçekleri söyle. Deniz Baykal, Deniz Baykal. Deniz Baykal kesmedi, şimdi İsmet Paşa'ya başladı. Durup durup ona sataşıyor. Seksen yıl önce İsmet Paşa nüfus cüzdanına ekmek karnesi verilmiştir diye karne basmış. Sana tarih dersi mi verelim, saygı dersi mi verelim? Devlet büyüklerine saygı dersi mi verelim? Sen daha ananın karnına düşmemişken bu vatan nasıl kurtuldu bilir misin? İsmet Paşanın oğlunun kuyumcu dükkanı var mı? Sen bırak İsmet Paşa'yı gel çıkalım televizyona benim hakkımda ne söyleyeceksen söyleyeyim, ben senin arkandan konuşmak istemiyorum, ben senin gözlerinin içine
bakarak konuşmak istiyorum."

YOLSUZLUK MAHCUBİYET DUYGUSU OLMAKTAN ÇIKTI Deniz Feneri ile ilgili görüşlerini dile getiren Baykal, Türkiye'de gerçekleştirilen yolsuzluğun biçim değiştirerek teşkilatlı şekilde yapıldığını öne sürdü. Eskiden yolsuzluğu bir kişinin yaptığını ancak artık yolsuzluğun artık mahcubiyet konusu olmadığını ifade eden Baykal, şöyle konuştu: "Adam Almanya'da teşkilat kuruyor, Almanya'da çıkıyor dolaşıyor cami cami. Dinden, imandan başka ağzında laf yok. Ağzından bal akıyor. Dinleyen de diyor ki bunlar ne kadar iyi insanlar. Ramazan mübarek ay geldi,
zekatınızı, fitrenizi bize verin, sizin hayrınızı biz yapalım diyorlar. Toplayıp paraları Türkiye'ye gönderiyorlar, kuryeyle, çantayla gönderiyorlar. Kim getiriyor? Türkiye'nin en önemli kurumunun, RTÜK başındaki kişi getiriyor. Şirket kuruyorlar kendi adlarına yetmiyor bir de televizyon kuruyorlar. Televizyon gece gündüz AKP diyor."

BUNLARIN DENİZ FENERİ İŞİNİ ÇÖZMEYE GÖNLÜ YOK Almanlar'ın bunları hemen yargıladığını anlatan Baykal, sözlerine şöyle devam etti: "Bizimkilere 'siz niye bir şey yapmıyorsunuz' diyoruz, dosya istedik diyorlar. Alman kendi topraklarında bu suç işlendi diye gereğini yapmış. Suçu işleyen Türk vatandaşı, dolandırılan Türk, parayı getiren Türk, kurulan şirket Türk, elin Almanı yargılıyor da sen böyle bir yolsuzluk olayı karşısında niye gereğini yapmıyorsun? Senin emniyetin, polisin, savcın, hakimin, kanunun, hukukun, Anayasan, vicdanın yok mu?"
Bir arkadaşından git dosyayı getir diye rica ettiğini anlatan Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü: "Dosyayı gittik aldık getirdik. Her kırtasiyecide kırmızı kaplı dosya var diyor, sen dosyanın kabını rengini bırak da dosyanın içindeki belgelere bak. Dosya güç bela getirildi. O ilk noktada dosya Almanya'da bir kaplumbağanın sırtına koysalardı altı ayda çoktan Türkiye'ye gelmişti. Ne yapıyorsunuz diye soruyorum, tercüme ediyorlarmış. Herhalde seçimlerden önce o tercüme işi bitmez. Bunların bu işi takip etmeye
gönlü yok. Açıkça söylesinler onlar bizim arkadaşımız, dostumuz. Sordum tanıyor musun dedim, ortaya çıktı çocukları bu işi yapan insanla bacanak."
Bunların Deniz Feneri'ni konuşmak yasak, mahkemeyi etkilemeyelim dediğini anlatan Baykal, şunları söyledi: "Ama siz Deniz Feneri yolsuzluğu konuşulmasın diye yasak koyuyorsun da, 11 ay niçin tutuklu olduğunu bilmeden bu memleketin dürüst insanlarını içeride tutuyorsun. Onlar hakkında konuşanlara yayın yasağı koymak aklına gelmiyor."
İzmir'de karşılaştığı kalabalığın miting alanından çok etkilendiğini belirten Baykal, Türkiye'nin her kentinin çok güzel olduğunu ancak İzmir'in bir başka güzel olduğunu söyledi.
İzmir'in Gündoğdu Meydanı'nda oluşan kalabalığın sadece kendisini dinlemek için değil Türkiye'ye bir mesaj vermek için toplandığını dile getiren Baykal, şöyle konuştu: "İzmir'de böyle görkemli bir topluluk oluşması hiç şüphesiz derin anlam taşıyor. İzmirliler sadece beni dinlemeye gelmediler, siz benim üzerimden bir şeyler söylemek istiyorsunuz. Sadece dinlemek için değil söylemek için. Ben anladım inşallah herkes anlamıştır. Siz diyorsunuz ki sakın hata yapma, İzmir sahipsiz değildir diyorsunuz. Sakın
hata yapma, Türkiye sahipsiz değildir diyorsunuz. Siz buraya İzmir'e sahip çıkmak için Türkiye'ye sahip çıkmak için geldiniz."
İzmir'in tarihteki önemine de değinen Baykal, milli mücadelenin İzmir kurtulunca sona erdiğini ifade etti.
İzmir'in kurtuluşunun Türkiye'nin kurtuluşu olduğunu belirten Baykal, sözlerine şöyle devam etti: "Onun için Türkiye'ye gözünü dikenler her yeri alsalar ama İzmir'i almasalar rahat edemezler. Her yeri alırlar ama eğer İzmir eksikse o iş olmamış demektir, tadını çıkaramazlar, mutlu olamazlar. Yetmez onlara, illa ki İzmir de İzmir diye tuttururlar. Ama İzmir bu o kadar kolay alınıp verilmez ki. İzmir'i alan zaten 1922 yılında almış, İzmir'i Mustafa Kemal almış. İzmir her gün yeniden alınıp yeniden
verilmez. İzmir'in bir tane sahibi var, sahibi Mustafa Kemal Atatürk ve İzmir halkı. İzmir'i almaya para yetmez. İzmir'i almaya kömür yetmez, poşet yetmez, buzdolabı yetmez, koltuk yetmez, kanepe yetmez. İzmir'i tehditle, şantajla, korkutmayla alamazsın. İzmir bilir kimin yöneteceğine, İzmirli'nin dünya görüşüne, değerine, vatanseverliğine, Türkiye sevdasına saygı göstereceksin. Al bayrağa saygı gösterir gibi İzmir'e saygı göstereceksin."
Ekonomik krizin Türkiye'yi derinden etkilediğini belirten Baykal, krizin Türkiye'ye etkileriyle ilgili de şöyle konuştu: "Haliniz durumunuz nasıl? Keyfiniz yerinde mi? Aldığınız sattığınız birbirini tutuyor mu? Borca mı giriyorsunuz? Borçlar ödeniyor mu? Kredi kartları borcunu ne yapıyorsunuz? Ocak ayında 138 bin kişi tökezlemiş. Çevirmeye çalışırken çeviremez olmuş."
Burasının İzmir olduğunu, Türkiye'nin, dünyanın en bereketli toprakları olduğunu anlatan Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü: "Burası zenginliğin kaynağı, bereketin kaynağı, nehirlerin, ovaların buluştuğu yer. Pamuk, buğday, incir, zeytin burada, tarımın en güzel yapıldığı yer değil mi burası? İzmir deyince akla bu gelir. Bereket diyarı, zenginlik diyarı. Çiftçimiz hayatından memnun değil mi? Niye değil? Bu bereket ortadan niye kalktı? Toprak eski toprak değil mi, İzmirli eski İzmirli değil mi? Tembelliğe
mi vurdu çiftçi? Niye bu böyle? Vurgun mu vurdu? Kıran mı girdi? Afet mi geldi ne oldu? Buğday aşağıya inen asansöre binmiş, gübre, mazot, ilaç yukarı çıkan asansöre binmiş. Pamuk eken kaldı mı? Pamuğun durumu nasıl? Pamuğu Yunanistan'dan mı alıyoruz? Yunanistan'ın toprakları daha mı bereketli? Niye biz oradan alıyoruz da kendi paramızla almıyoruz da Yunanistan'dan dövizle pamuk mu getiriyoruz? Bu iş böyle gider mi? Çiftçiyi, toprağı ezerek, maliyetleri artırarak, kalkınma mümkün mü?"
Kalkınmanın temelinin, tabanının alt yapısının çiftçi, köylü, tarım, toprak olduğunu anlatan Baykal, "Çiftçiyi esnafı batırıp ticareti esnafı yükseltmek mümkün mü?" diye sordu.
Bunların hepsinin temelinin toprak olduğunu anlatan Baykal, şunları söyledi: "En alttan toprağı çektin mi hepsi sapır sapır dökülür. Bunlar yıllardır tarımı batırdılar, perişan ettiler. Bu politika çiftçiyi batırdı. İzmir gibi Türkiye'nin tarım bakımından en güçlü olması gereken bir ilinde dahi insanlarımız boynu bükük, perişan. Çiftçinin durumu iyi değil de esnafın durumu nasıl? Çekler senetler dönüyor mu? Borçlar ödeniyor mu? Akşam eve huzur içinde dönüp çocuğunu mutlu edebiliyor mu? O zaman
emeklilerin durumu iyidir. Herhalde emekliler durumu kurtardı. Üstelik size zam da verdiler galiba yüzde 4. Olmadı mı? Emeklinin yükü mü arttı? Oğlu işten atıldı, karısı çalışmıyor, iki tane masum yavrucak evde."
Avrupa'da emeklilerin uçağa atlayıp dünyayı dolaştığını anlatan Baykal, şöyle konuştu: "Siz kahveye bile gidemiyorsunuz. O zaman gençler iş buluyorlar. Analar, babalar çocuklarını okutup diplomayı aldırıyor. O diplomayı alan çocuk öğretmen çıktım, ben şimdi tayin olacağım, ilk maaşımdan anacığım sana ne istersen alacağım diyebiliyor mu? Diplomalı işsiz, boynu bükük evine yük olmanın acısı içinde, gençlik yıllarını ızdırap içinde mi geçiriyor? İşte bu da Türkiye manzarası. Bugün Türkiye'den on tane
tezgahtan dört tanesi kapandı. Kalkınan Türkiye çağını geride bıraktı şimdi küçülen Türkiye çağına geldik, fabrika kapatma çağına geldik"
2008 yılı Kasım ayı itibariyle Türkiye'de işsiz ordusuna bir milyon ek yapıldığını ifade eden Baykal, "Bir yılda eklenen işsiz sayaısı bir milyon. Aralık var, Ocak var, Şubat var, Mart var. Manzara bu. Kredi kartı borcunu 138 bin kişi ödeyemedi. Başbakan çıkıp o kredi kartı borçluları dürüst değil diyor. Kredi kartını alıp da ne yapmış o borçlular? Akşam evinde yeni doğmuş çocuğuna süt almak için harcamış, evinin mutfak ihtiyacı için harcamışlar. Maaş kesilmiş ama borç yüzde 65 faizle katlanıyor."
Başbakanın kredi kartı borcunu ödeyemeyen insanlara dürüst değilsin dediğini anlatan Baykal, sözlerini şöyle tamamladı: "senin kendi reklamını yaptırmak için, Sabah Gazetesi ve ATV'yi aldırmak için damadının başında bulunduğun şirkete 750 bin dolar borç para vermek dürüstlük mü?"

En Çok Aranan Haberler