The Tehran Times gazetesi Hayrünnisa Gül'ün taktığı türbanın "bölünme" değil, "dindarlık" simgesi olduğunu yazdı. Gazetede Türkiye'deki cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda yayınlanan bir yorumda, "Eğer Müslüman dünyadaki hükümetler kendilerine demokratik değişim penceresini açmazlarsa AKP gibi gelenek ve hoşgörüyü birleştiren diğer siyasi hareketler ortaya çıkabilir. Aksi taktirde İslam dünyası otoriter batı yanlıları ve İslamcılar arasında güç çatışmaları içinde karışıklıklara girebilir" denildi.
HAYRÜNNİSA GÜL'ÜN MODACISI BELLİ OLDU
İran İslam devriminin sesini dünyaya duyurmak için kurulan ve Tahran'da İngilizce yayın yapan Tehran Times gazetesinin birinci sayfasında Hüseyin Hakkani imzasıyla, "Dünya neden Türkiye'ye bakmalı?" başlıklı bir yorum yayınlandı. Hakkani, ABD'deki Boston Üniversitesi'nde Uluslar arası ilişkiler Merkezi Başkanı ve İslam ve Demokrasi Projesi eşbaşkanı olarak görev yapıyor.
-TÜRKİYE'DEKİ SEÇİM BİR FIRSAT–
Türkiye'deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Müslüman dünyada, laikliği din-karşıtı ideolojiden çok, teoloji ve devleti ayırmayı sağlayan bir politik sistem olarak tanımlamak için fırsat sunduğunu savunan Hakkani, "Yaklaşık yüzyıldan beri Müslüman ülkelerdeki laik elitler, İslami sembol ve uygulamaların terk edilmesiyle ilerleme ve çağdaşlığı eşdeğer saymıştır" dedi. Hakkani yazısına şöyle devam etti:
"Şimdi nüfusunun büyük bölümü Müslüman olan ilk laik cumhuriyet Türkiye'de halk içinde ibadet eden, karısı dini kanaatlerinin bir ifadesi olarak türban takan bir cumhurbaşkanının seçilmesi bekleniyor.
Din-karşıtı sekülerler, bu gelişmeyi Türkiye'nin laikliğine tehdit olarak görüyorlar. Dini, devletin unsurlarından ayırmanın, dini halkın hayatından çıkarma anlamına gelmediğini bilenler, Türkiye'yi radikal İslam ile radikal Laiklik arasında tercih yaparken görüyorlar."
Son seçimlerin İslamcı kökenleri olan muhafazakar bir partiyi Türkiye'de ilk kez iktidara getirdiği belirtilen yorumda, AKP cumhurbaşkanı adayı Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün Türkiye'de ordu öncülüğündeki laik kuruluşların tepkileriyle karşılaştığı hatırlatıldı. Hakkani, Abdullah Gül'ün önceki seçiminin, AKP'nin parlamentodaki çoğunluğuna karşın, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve üst düzey generallerin destekledikleri "teknik manevralarla" engellendiğini öne sürdü. Hakkani askerin bir darbe ile Gül'ün adaylığını engellemesinin mümkün görülmediğini de kaydetti.
AKP'nin Türk mahkemelerince yasaklanan İslamcı partilerden türemesine karşın kendisini İslamcı parti yerine muhafazakar parti olarak tanıttığını belirten Hakkani, "AKP İslami yasaları yürürlüğe koyma arayışında değil ve onun iktidardaki ilk dönemindeki uygulamaları bu görüşü doğruluyor" dedi.
Hüseyin Hakkani, Recep Tayyip Erdoğan başbakanlığında Türkiye'nin AB üyeliği çalışmalarını sürdürdüğünü, ABD'yle bağlarını sıkı tuttuğunu ve ekonomide yeni refah düzeyine ulaştığını belirtti. Hakkani, "Bir zamanlar İslamcı hareket içinde aktif olan Erdoğan ve Gül'ün her ikisi de ibadetlerini uygulayan Müslümanlar olsa da, iktidarlarındaki ilk çalışmaları, kendilerini İslamcı politikalardan uzak tutmanın bir çabasını yansıtmıştır" dedi.
AKP'nin sivil özgürlükleri kısıtlamadığını, siyasi kararlarını, dinin dışında tutarak laikliği gözettiğini kaydeden Hakkani, "Ancak 11 Eylül sonrası dönemde dünyada, birçok ülkede İslami partiler ve liderleri bir anda çoğulculuğa, hoşgörüye ve ılımlılığa yöneldi. AKP'yi eleştirenler Türk partisinin de yönünü sadece stratejik anlamda değiştirdiğini ve fırsatını bulduğunda şeriat kurallarını talep edeceğini ileri sürdüler. Bu gibi korkular sadece elde bulunan kanıtlar ışığında tartılabilir, şu ana kadar bulunan kanıtlar, laikliğin geniş prensipleri içinde çalışmak isteyen dindar bir muhafazakar parti kimliğinden yana" dedi.
-KÖŞK'TEKİ TÜRBAN BÖLÜNME DEĞİL DİNDARLIK SİMGESİ –
Yazıda, "Gül'ün İslam'la ilgili kişisel tavrı ve eşinin bir dindarlık sembolü olarak başörtüsü takışı, inanç ve devlet arasındaki ayrım düşüncesini tehdit etmeyi gerektirmez" denildi.
İslam dünyasında uzun süreden bu yana tüm İslami düzenlemelerin kamu yaşamından çıkarılması ya da ülkenin tümüyle teokratikleştirilmesini isteyen guruplar arasında kutuplaşma yaşandığı belirtilen yazıda, gelişmelerin iki grubu da merkeze yaklaştırdığı ifade edildi.
Bu çerçevede radikal İslamcıların bireysel bazda İslamı yaşama, devletin ise seküler kalması çözümüne doğru yöneldiklerini belirten Hüseyin Hakkani, "Şayet her eski İslamcının din ve devletin ayrılmasına inandığı ifadesine, bunun takiyye olduğuna ilişkin kanıtlar olmasa da, kuşkuyla bakılırsa dünyadaki 1.4 milyar Müslüman için ortak bir zemin bulma umudu da olmaz" dedi.
"ABD ve İngiltere'de kiliseye giden kişilerin cumhurbaşkanı ya da başbakan olarak seçilmesi nasıl bir tür heyulaya (korkunç hayal) neden olmamışsa, aynı konu Müslüman çoğunluklu Türkiye'de de gerçekleşecektir" denilen yazıda, "Fas'tan Endonezya'ya kadar Müslüman ülkelerdeki batılılaşmış elitler demokratik değişimi laikliği sıkıntıya sokacağı gerekçesiyle inkar etmişlerdir. Bu korkular dar bir grubun İslamın dar bir versiyonunu kendi açıklarından ve güçle iktidara getirme girişimlerinden kaynaklanmıştır. Ancak gerçekte dini hoşgörüsüzlük ve bireysel dindarlığın olmaması laikliğin düşmanıdır. Eğer Müslüman dünyadaki hükümetler kendilerine demokratik değişim penceresini açmazlarsa AKP gibi gelenek ve hoşgörüyü birleştiren diğer siyasi hareketler ortaya çıkabilir. Aksi taktirde İslam dünyası otoriter batı yanlıları ve İslamcılar arasında güç çatışmaları içinde karışıklıklara girebilir" denildi.
ANKA