Boğduğu anneannesinin cenazesi bulunduğunda gözyaşı dökmüş
Adana'da evinde ölü bulunan Elif Tul'u(83), torunu İsmail Canik'in(27) çarşafla boğarak öldürdüğü ortaya çıktı. Zanlının, anneannesinin cenazesi bulunduğunda gözyaşı döktüğü ve taziyesine katıldığı ortaya çıktı.
Olay, 17 Nisan'da merkez Seyhan ilçesi Kavaklı Mahallesi'nde meydana geldi. Yalnız yaşayan Elif Tul'dan iki gündür haber alamayan çocukları eve geldi. Kapıyı açamayan Tul'un yakınları polisi aradı. Bunun üzerine polis, itfaiye ekiplerinin yardımıyla kapıyı kırıp içeri girdi. Bu sırada olay yerinde olan yaşlı kadının torunu İsmail Canik'te, 'Anneannem ölmüş' diyerek ağladı. Tul'un yakınlarını ise çevredeki vatandaşlar sakinleştirdi.
BOĞULARAK ÖLDÜRMÜŞ
Olayın ardından Cinayet Büro Amirliği ekipleri, inceleme başlattı. Tul'un yapılan otopsisinde boğularak öldürüldüğü anlaşıldı. Polis, evdeki kapılarda zorlanma olmadığı ve yaşlı kadınında cebindeki bin lirasının çalındığını saptaması üzerine harekete geçti. Ekipler, katil zanlısının yakınlarından biri olabileceğini değerlendirerek olayın cinayet olduğunu kimseye söylemedi. Yaşlı kadının yakınlarını sorguya aldı. İşsiz olan torunu İsmail Canik, sorgusunda şüpheli tavırlar sergileyince, gözaltına alındı. Canik, emniyetteki çapraz sorguda anneannesini öldürdüğünü itiraf etti. 4 bin lira kredi kartı borcu olduğunu öne süren zanlı, "Borcumdan dolayı eşimle kavga ettik. İşsiz olduğum için, babaannemin yanına giderek 500 lira borç istedim. Para vermeyince çarşafla boğdum. Olaydan sonra, sürekli evin önünden geçtim" dedi. İsmail Canik tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Görüntü Dökümü
------------------------
*ARŞİV*
- Yaşlı kadının evinin önündeki kalabalık
- Polis aracından görüntü
- Olay yeri inceleme polisinin eve girmesi
- Evin bahçesideki polislerden görüntü
- Polisin evin çevresine sardığı güvenlik şeridinden görüntü
- Polislerin evin içinde inceleme yapması
- Genel ve detay görüntüler
- Ölen kadının fotoğrafı
- Zanlının fotoğrafları
Süre: 01'28" Boyut: 90 MB
Haber:Çağlar ÖZTÜRK-Kamera:Gökhan KESKİNCİ/ADANA, (DHA)
============================================
Buzağı ölümlerini önlemek için 'Buzağı Can Sütü' projesi
Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) öğretim üyeleri, doğumdan sonraki ilk 8 saatte annelerinden yeterli ağız sütü alamayan buzağıların ölümlerinin önüne geçmek için proje hazırladı. 'Buzağı Can Sütü' adı verilen proje ile Türkiye'de ilk defa Samsun'da kurulacak tesisle zengin ağız sütü (kolostrum) ikamesi süt tozu şeklinde üretilecek. Projeyle, yılda yaklaşık 900 bin olan buzağı ölümlerinin büyük oranda azalacağı belirtildi.
Milli Tarım Projesi kapsamında açıklanan 2016 verilerine göre Türkiye'de yıllık 6 milyon buzağının doğduğu ve bunlardan 900 bininin öldüğü belirtildi. Buzağı ölümlerinin büyük bir bölümünün, doğumdan sonraki ilk 8 saat içinde annelerinden yeterli ağız sütü alamamalarından kaynaklandığı ifade edildi. Buzağılarda, zengin bağışıklık proteinlerini içeren ağız sütünü yeterli oranda ya da hiç alamadıkları için bağışıklık sistemi oluşmadığı, bu nedenle telef olduğu kaydedildi. OMÜ Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyeleri Doç. Dr. Duygu Dalğın, Doç.Dr. Yücel Meral, Türkiye'deki yüzde 15 oranındaki buzağı ölümlerinin ekonomiye olumsuz etkisinin önlenmesi amacıyla geçen yıl harekete geçti. Ortalama bir buzağı ederi 2 bin TL olarak ele alındığında, yıllık 600 milyon Euro'luk ekonomik kaybın yaşandığını belirten öğretim üyeleri, 'Buzağı can sütü' projesi hazırladı. Samsun Büyükşehir Belediyesi'nin yürütücüsü, Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı'nın maddi katkı sağladığı, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi'nin de ortak olduğu proje kapsamında, zengin ağız sütü (kolostrum) ikamesinin süt tozu şeklinde üretileceği bir tesis kurulacak. Türkiye'de ilk defa yapılacak tesisin inşasının ardından üretilecek süt tozu, ilk aşamada 2 yıl boyunca bölgedeki çiftçilere ücretsiz dağıtılacak.
4 MİLYON TL'LİK PROJE 4 İLİ KAPSIYOR
Proje koordinatörü olan Samsun Büyükşehir Belediyesi'nde görevli veteriner Hekim Mehmet Yıldız, projenin toplam maliyetinin 4 milyon TL olduğunu, bunun yüzde 75'lik kısmını OKA, yüzde 25'lik kısmını ise Samsun Büyükşehir Belediyesi tarafından karşılandığını belirtti. Yıldız, şöyle konuştu:"Buzağının ilk 8 saat içerisinde canlı ağırlığının yüzde 10 miktarında bu sütten alıp, bağışıklık sistemini harekete geçirmesi lazım. Kayıpların çoğunun bu ilk sütten kaynaklandığı ortaya konulmuş vaziyette. Kolostrum ikame tozunun üretilmesi için bir tesis yapılacak. Dereköy mevkiinde atıl durumda olan bir okul binasına tadilat yapılacak. Şu anda ihalesi bitti. Makine kısmıyla ilgili ise şöyle bir durum var; Bu Türkiye'de olmayan bir makine ve yapılmayan bir teknoloji olduğu için, bununla ilgili 6 ay süren bir araştırma çalışmamız oldu. Makinelerle ilgili da ihaleyi bitirdik, sözleşme aşamasındayız. Mayıs ayı itibariyle bütün inşaat ve makine kurulum süreçlerinin biteceği, Kasım-Aralık aylarında da ilk ürünü alacağımızı planlayarak devam ediyoruz. Sadece Samsun için değil, Çorum, Tokat, Amasya illeri de bu projeye dahil. 4 İlde toplanacak kolostrumun analizi yapılacak, bölgesel bağışıklık için de ayrıca çalışma yapılacak. Ağız sütünü üreticilerden toplayacağız, bulunduğu yerlere soğutucular kuracağız, ardından üretim tesisine getireceğiz, analizler yapıldıktan sonra bu sütleri toz haline getireceğiz. İki yıl süresince çiftçiye ücretsiz olarak dağıtacağız. Ayrıca bu dört ilde veteriner hekimler, tarım il müdürlüklerinde çalışan teknik personel ve çiftçiye de 480 saatlik bir eğitim programı uygulanacak."
'BUZAĞILAR DOĞDUKLARINDA BAĞIŞIKSIZ OLUYORLAR'
OMÜ Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesii Doç. Dr. Duygu Dalğın, ise buzağı ölümlerinin çok fazla olduğunu söyleyerek "Bu travmatik haritaya Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımız bu sene bizi çok mutlu ede bir gelişme ile ciddi bir hassasiyet geliştirdi ve buna karşı bir savaş açtı. Buzağıların şansızlığı, anneden doğduklarında tamamen bağışıksız olarak doğuyorlar. İnsanlardan çok farklı bir süreç yaşıyorlar. Bağışıklığı 20-25 günlük olana kadar anneden aldığı ilk ağız sütü ile sağlayabiliyor. Dolayısıyla ağız sütünün içindeki bağışıklık elemanlarının kıymeti, yeterli ve yüksek düzeyde olması, altın değerinde bu buzağının yaşaması için. Fakat ilk ve ikinci doğumunu yapan anneler, gebeliği iyi geçmemiş, güç doğum yapmış annelerde yeterli derecede bağışıklık proteini olmuyor. Ağız sütünü alsa bile yeterince korunmuyor. Yurt dışında hazır ağız sütleri var, standardilize edilmiş, içinde bağışıklık proteinleri belirlenmiş, ağız sütleri var. Bunun üretimi Türkiye'de bu güne kadar yoktu, çiftçi bunu sağlayamıyordu. Bu proje ile ilk kez bu bölgede ama daha sonra ulusal boyuta yaymak üzere bunu gerçekleştiriyoruz" dedi.
'İTHAL ETTİĞİMİZ KADAR KAYBEDİYORUZ'
İthal hayvanların da bu ülkenin hastalıklarına bağışıksız olduğunu belirten Doç. Dr. Duygu Dalğın, "Her buzağıya annesinin sütünü vermeyeceğiz anlamına gelmiyor, bu ikame sütleri birinci ikinci doğumun yapan annelere, güç doğum yapmış, iyi beslenmemiş yada hasta olan annelerin buzağılarına vereceğiz. Çok önemli bir şey var yurdumuzda önemli bir ithal hayvan var. Bu ithal hayvanlar yurdumuzun hastalıklarına aşina değil. Beraber hastalıklara karşı oluşmuş bağışıklık proteinlerinden yoksun. Yoksun olunca da yavruya da veremiyor. Yavru burada doğuyor ve buranın hastalıklarına karşı tamamen bağışıksız oluyor. Bu proje ile öncelikle bölgemizde önemli ölçüde buzağı kaybını azaltma ümidindeyiz. Aslında biz ithal ettiğimiz hayvan kadar buzağı kaybediyoruz. Buzağı ölümünü yüzde 80-90 oranında bile düşürsek, inşallah ithalata ihtiyacımız kalmayacak" şeklinde konuştu.
'TÜRKİYE'DE İLK DEFA ÜRETİLECEK'
OMÜ Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yücel Meral ise, "Nasıl anne sütü ile Sağlık Bakanlığı ve UNESCO işbirliğinde yıllardır çalışmalar yapılıyor ve önemini anlatılıyorsa, buzağılar için de bu ilk ağız sütü aynı önemde. Bizim projemizde üretecek olduğumuz bu kolostrum ikame tozu, yurt dışında bütün işletmelerde çok sıklıkla kullanılan bir toz aslında. Bu tozun ilk olarak Türkiye'de, Samsun'da üretilecek olması, bundan sonraki dönemlerde de üniversitelerin, kamunun bu işleyişi sahiplenmesi sonucunda da diğer illerde de bunun üretiminin yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Her bölgenin kendine özgü bir kolostrum havuzu oluşturup, en küçük noktalara kadar ulaşılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu çabanın bütün Türkiye'ye yayılması gerektiğini düşünüyoruz" diye konuştu.
Görüntü Dökümü-HD
------------------------------
-Buzağlardan detay
-Buzağların süt itmeleri
-Samsun Büyükşehir Belediyesi'nde görevli veteriner Hekim Mehmet Yıldız ile röportaj
-OMÜ Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyeleri Doç.Dr. Duygu Dalğın ile röportaj
(SÜRE: 04.13 DK.)-(BOYUT: 474 MB)
Haber-Kamera: Gökhan İÇKİLLİ-Yaprak KOÇER/SAMSUN,(DHA)
============================================
(Özel) - Göbeklitepe'nin keşfini anlattı
Mısır’daki piramitlerden sonra uygarlık tarihi açısından en önemli arkeolojik bulgu kabul edilen Şanlıurfa'daki Göbeklitepe’nin ortaya çıkarılmasının hikayesini, tarlanın eski sahibi Mahmut Yıldız (66) anlattı. Yıldız, 23 yıl önce babası İbrahim ile amcası Şavak Yıldız'ın, ören yerindeki tarlalarını sürerken buldukları taşı müzeye götürmesiyle birlikte tarihi serüvenin başladığını söyledi.
Tarihi, Milattan Önce 11 bin 500 yılına kadar uzanan ve İngiltere’de bulunan Stonehenge’den 7 bin, Mısır piramitlerinden ise 7 bin 500 yıl daha eski olan insanlığın en büyük ibadet merkezi Göbeklitepe Tapınağı, çatı örtüsü ve canlandırma merkezi tamamlandı. 1983 yılında, Şanlıurfa kent merkezinin yaklaşık 22 kilometre kuzeydoğusundaki Örencik Mahallesi'nde yaşayan İbrahim ve Şavak Yıldız'ın tarlalarını sürerken bulduğu oymalı taşı müzeye götürmesiyle ortaya çıkan ve 'dünyanın en büyük arkeolojik keşfi' olarak kabul edilen Şanlıurfa'daki Göbeklitepe'de yapılan restorasyon çalışmasının ardından hafta sonları yerli ve yabancı turistleri ağırlıyor.
MÜZEYE GÖTÜRDÜKLERİ TARİHİ ESERE 'KİREÇ' DEDİLER
UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne alınan Göbeklitepe’nin bulunduğu arazinin eski sahibi Mahmut Yıldız, tarihi tapınağın keşfini anlattı. Tarlada çift sürerken buldukları eseri at arabasıyla götürdükleri Şanlıurfa Müzesi'nde 'kireç taşı' denilerek geri çevrildiklerini belirten Yıldız, "Biz burada daha tarım yapıyorduk. Burası tarlaydı. Burada tarım yapılırken, kutsal bir yer olduğu biliniyordu. Amcam burada çift sürerken, tarlada iki tane eser buldu. O eserleri müzeye verdi. 1986 yılında 4-5 yıl bu eserler müzede kaldı. Daha sonra Alman arkeologlar, amcamın müzeye vermiş olduğu taşları görüyor. Ondan sonra buraya gelip burayı keşif ettiler. 1992 yılında kazı başladı. Şimdiye kadar bu kazı devam ediyor. O zaman burada bulduğumuz taşı müzeye götürdüğümüzde müze müdürü, arkeolog olmadığı için tarihi eser taşa kireç taşı olduğunu söyledi. Bunun geri götürülmesini istedi. Amcam da 'Bir defa bu taşı getirdim, bir daha tekrar köye götürmem, yolda çöpe atarım' deyip zor durumda kaldığı için o taşı müze teslim almıştı. Şimdi o taşın değerinin bilinmesi üzerine bölgede çıkan kazı çalışmasıyla dünya tarihine ışık tutan bir yer olarak keşfedildi" dedi.Dönemin arkeolojik kazıları başkanı Alman asıllı arkeolog Prof. Dr. Klaus Schmidt öncülüğünde yürütülen kazı çalışmalarında 20 yıl görev alan Yıldız, yaşının ilerlemesi dolayısıyla 2005 yılında bu görevini bıraktı. Buna rağmen tarihten kopamayan Yıldız, Göbeklitepe'ye güvenlik görevlisi olarak hizmet ediyor. Dünyanın dört bir yanından Göbeklitepe'ye gelen yerli ve yabancı turistlere de gönüllü rehberlik yapan Yıldız, giydiği yöresel kıyafetler dolayısıyla da ören yerinin en çok tanınan simalarının başında yer alıyor.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
------------------------------------
- Göbeklitepe’ye gelen ziyaretçiler
- Tapınakların bulunduğu alanı gezen ziyaretçiler
- Şanlıurfa Valisi Abdullah Erin’le röp.
- Göbeklitepe’nin eski sahibi Mahmut Yıldız’la röp
- Genel ve detay görüntüler
GÖRÜNTÜ BOYUTU: 420MB
Haber: Ali LEYLAK-Kamera: Ömer ŞULUL/ŞANLIURFA,(DHA)
============================================
Çocuklarda erken ergenlikte 'lavanta' etkisi
Antalya'da bir kongrede konuşan Çocuk Endokrinoloji ve Neonatoloji Uzmanı Prof. Dr. Selim Kurtoğlu, lavanta aromalı şampuan, duş jeli, parfüm, kolonya, yumuşatıcı gibi ürünlerin kız ve erkek çocuklarda erken ergenliğe sebep olduğunu söyledi.
Antalya'nın Serik ilçesi Belek bölgesinde düzenlenen sağlık kongresine katılan Memorial Hastanesi Çocuk Endokrinoloji ve Neonatoloji Uzmanı Prof. Dr. Selim Kurtoğlu, çocuk sağlığı ve çocuk ergenliğiyle ilgili açıklamalarda bulundu. Türkiye'de özellikle çocuklarda meydana gelen sorunların başında erken ergenliğin geldiğini belirten Prof. Dr. Kurtoğlu, kız çocuklarında 8, erkek çocuklarında ise 9 yaşından önce cinsiyet gelişmelerinin başladığını kaydetti. Normalde erkek çocukların 14, kız çocukların ise 13 yaşında ergenliğe girdiğini ifade eden Prof. Kurtoğlu, “Türkiye'de bu yaş sınırı aşağı indi. Kızlarda bu durum çok fazla görülüyor. Kızlarımızda 8 yaşından önce koltuk altı ya da etek bölgesinde siyah ve sert tüylenme ile memelerde büyüme oluyor" dedi.
'KONSERVE MISIR VE SOYALI ÜRÜNLER ERGENLİĞE ETKİ EDİYOR'
Aileden gelen genlerin de bu duruma etkisi olduğunu ifade eden Prof.Dr. Kurtoğlu, bu oranın düşük olduğunu söyledi. Esas sorunun beslenme, obezite ve kullanılan bazı maddeler olduğunu kaydeden Kurtoğlu, “Soyalı ürünlerin kullanılması kızlarda kadınlık hormonuna etki ederek erken ergenliği hızlandırıyor. Özellikle konserve edilmiş mısır. ZA denen bir madde yani bir tür mantar toksini bulunuyor bu konservelerde. Özellikle bu besinler erken ergenliğe sebep oluyor" dedi. Prof. Dr. Kurtoğlu, erken ergenlik belirtileriyle muayene ettikleri bir hastanın haftada iki ya da üç defa konservelik mısır tükettiğini tespit ettiklerini anlattı.
Günümüzde kişisel bakım için aromalı ürünler kullanıldığını ve bunların birçok zararının yanı sıra, vücudun kimyasıyla oynayacak derecede büyük zararlarının da olduğunu kaydeden Prof. Dr. Selim Kurtoğlu, lavanta aromalı ürünlere dikkati çekti. Lavanta bitkisinden üretilen şampuan, duş jeli, parfüm, kolonya, yumuşatıcı gibi ürünleri özellikle kız çocuklarının kullanımında artış gördüklerini ve bu yönde araştırma yaptıklarını belirten Prof. Dr. Kurtoğlu, “Erken ergenliğin önemli sebeplerinden birisi de budur. Lavantanın ayrıca antibakteriyel etkisi de var. Okullarda bit ve sirkeyi önlemek için lavanta kullanılıyor. Özellikle 6 ile 10 yaş arasında kız çocuklarında lavantanın uzun süre kullanılmasının erken ergenliğe neden olduğu kanıtlandı. Bu türden yurt dışı yayınlar var. Bizim de bu türde olgularımız var. Bit ve sirkeyi önlemek için lavanta kullanılan çocuklarda bu duruma rastladık" dedi.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:
-------------------------------
- Prof. Selim Kurtoğlu röp
- Prof. Selim Kurtoğlu detay
- Lavanta bahçesinden detaylar
Haber-Kamera: Alparslan ÇINAR/ANTALYA, (DHA)
==============================================
Kuşadası'nda Turizm Haftası'na kortej yürüyüşlü kutlama
Aydın'ın Kuşadası ilçesinde, 42'inci Turizm Haftası etkinlikmeri kapsamında kortej yürüyüşü düzenlendi.
Kuşadası'nda 'Tam zamanı' sloganı ile düzenlenen 42'inci Turizm Haftası kapsamında kortej yürüyüşü yapıldı. Kısmet Otel Kavşağı'nda toplanan kalabalık, Kuşadası Belediye Bandosu ile Manisa Mehteran Takımı'nın çaldığı marşlar eşliğinde Atatürk Bulvarı güzergahını takip ederek Atatürk Meydanı'na yürüdü. 2 kilometrelik yürüyüş boyunca halk oyunları ekipleri gösterilerini sunarken, otellerin animasyon ekipleri, birbirinden ilginç kostümleri ile korteje renk kattı. Belediyenin tahsis ettiği araçlar üzerinde geçiş yapan animasyon ekiplerinin sunduğu canlandırmalar büyük ilgi gördü. Korteje geçtiği güzergahta Kuşadalılar evlerinin balkon ve pencerelerinden, esnaf ise dükkanlarının önünden alkışlarla destek verdi. Atatürk Meydanı'nda kurulan platformda Kuşadası Kaymakamı Muammer Aksoy ile CHP'li Kuşadası Belediye Başkanı Özer Kayalı ile protokol üyeleri korteji selamladı. Daha sonra etkinliğe katılanlar gösterilerini sundu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:
------------------------------
-Kortej yürüyüşünden görüntü
-Animasyon ekiplerinin gösterilerinden görüntü
-Genel ve detay görüntüler
Haber-Kamera: Latif SANSÜR / KUŞADASI (Aydın), (DHA)