"Dijital şiddet (diğer şiddet türlerinden) daha kötü inanın. Ben o adamın beni dövdüğünü saklayabildim. İki gün odadan çıkmadım, yüzüm iyileşti. İnsanlar duymadı. Bir acıyı, bir rezilliği kendi kendinize yaşamak var, bir de toplumla yaşamak var. Dijital şiddette benimle beraber herkes dahil oldu, herkes acı çekti."
Bunlar internet üzerinden hakaret, iftira ve tehditlere, yani dijital şiddete maruz kalan genç bir kadının sözleri.
Begüm (gerçek ismi değil), 20'li yaşlarının ortasında. Son 3 yıldır eski erkek arkadaşının dijital şiddetiyle yaşıyor. Davası sürüyor.
Koronavirüs salgınının evlerde teknoloji kullanımını artırmasıyla, dijital şiddet de gittikçe daha fazla bir şekilde gündeme giriyor.
E-posta, mesajlar veya diğer yollarla gizli (stalklama) ya da açık olarak ısrarlı takip etme
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Nisan ayı raporunda, dijital şiddet şikayetiyle başvuruların arttığını ve tüm ihbarların yüzde 11'ini oluşturduğunu kaydetti.
Begüm için her şey, eski erkek arkadaşıyla ayrılmalarından kısa bir süre sonra hayatına başka bir erkeğin girmesiyle başlamış.
Eski erkek arkadaşı Begüm'e telefonla ulaşamayınca, çoğunlukla Instagram'da sahte hesaplar açarak ailesi, arkadaşları, hatta "hayatında hiç görmediği memleketindeki akrabalarına" ulaşmış.
Bu hesaplarda Begüm'ün kişisel ve ailevi bilgilerine yer vererek, onun para karşılığı cinsel ilişkiye girdiğini, hırsız, dolandırıcı olduğunu iddia etmiş.
Begüm'ün fotoğraflarının yanında başka kadınların pornografik fotoğraflarını yayımlayarak, bu fotoğraflardaki kişinin Begüm olduğu algısını yaratmaya çalışmış.
Söz konusu kişi, Begüm'ün erkek arkadaşının evli olduğunu da öne sürmüş.
Begüm, bu süreçte adına yaklaşık 40 sosyal medya hesabı açıldığını, bir o kadar sayıda anonim hesaptan da tehdit, taciz, hakaret mesajları aldığını anlatıyor.
Begüm, "Akrabalarıma ve arkadaşlarıma göstermek için erkek arkadaşımın boşanma kağıdını yanımda taşıyorum" diyor.
Bunların yanı sıra Begüm, aynı kişi tarafından ölüm tehditleri aldığını ve darp edildiğini de anlatıyor.
Yeni medya alanında çalışan Akademisyen Zeynep Özarslan, Türkiye'de kadınlara, kız çocuklarına ve LGBTI bireylere yönelik dijital şiddetin daha yaygın olduğunu belirterek, "Fiziksel dünyadaki erkek egemen zihniyetin uzantısını biz dijital dünyada da görüyoruz" diyor.
BM'nin 2015 tarihli bir raporunda yer alan verilere göre, dünya çapında kadınların internette şiddete maruz kalma ihtimali erkeklere oranla 27 kat fazla.
Özarslan, dijital şiddetin kadın haklarını savunan sivil toplum kuruluşlarına da yönelebildiğini anlatıyor, kadın sığınma evlerinin adresleri ile çalışanlarının ifşa edilmesini, hak savunucularına tehdit ve tacizlerde bulunulmasını örnek olarak sıralıyor.
Begüm, bir süre sonra savcılığa suç duyurusunda bulunmaya karar verdiğini anlatıyor.
Bu kararı vermesi kolay olmamış.
Fiziksel şiddetin ardından bile başlangıçta "kaçtığını" söyleyen Begüm, "Amacım bu kişi bana ulaşamasın, bitsin, konu kapansındı" diyor.
Ancak sosyal medya hesaplarından eklenen aile üyelerinin de durumdan haberdar olması üzerine şikayetçi olmaya karar vermiş:
"Ailem karşıma geçti. 'Nasıl saklarsın bizden? Biz senin baban, abin değil miyiz?' 'İyi de siz bir baba olarak, abi olarak ne yapabilirsiniz?' 'Kemiklerini kırarız, öldürürüz, vururuz.' Baktım ki konu çok korkunç yerlere gidiyor, savcılığa gidelim ki gözü korksun istedim."
Dijital şiddete başvuranlar cezasız kalacağı düşüncesiyle hareket edebiliyor.
Ankara Barosu Bilişim, Teknoloji ve Hukuk Kurulu Başkan Yardımcısı ve Avukat Dinç Can Kaptan, açık bir tanımı yapılmasa da, internette işlenen suçlara da, Türk Ceza Kanunu'ndaki karşılıklarıyla suçlama yöneltilebildiğini söylüyor.
Şüpheliler, Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma, Cinsel Taciz, Tehdit, Hakaret, Özel Hayatın Gizliliğini İhlal, Haberleşmenin Gizliliğini İhlal suçlarından ve hapis cezasıyla yargılanabiliyor.
Suçun internette işlenmesi indirim sağlamıyor, tam tersi bazı durumlarda ağırlaştırıcı sebep kabul ediliyor.
Bilişim Hukukçusu Kaptan, "İnternet yoluyla işlenen suçlarda en mühim sorun failin tespiti" diyor.
Begüm, eski erkek arkadaşı kendi telefon numarasından aynı ifadelerle mesajlar da attığı için, sahte hesapların arkasında onun olduğundan emin olduğunu, ancak mahkemede kanıtlamakta zorlandığını söylüyor.
İnternet kullanıcılarına, internete bağlı her cihazı ve ağı tanımlayan ve özgün bir numara olan IP adresleri üzerinden ulaşılıyor.
Kaptan, bazı sosyal medya platformlarının "hayati tehditler, çocuk pornosu, terör v.b. ağır suçlarda IP adreslerini paylaştığını, ancak taciz, tehdit gibi durumlarda paylaşmadığını" söylüyor.
Politikalar, platformdan platforma değişiklik gösteriyor.
Ancak Kaptan yine de failin tespit edilmesinin yolları olduğunu söylüyor:
"Fail belliyse veya bir kişiden şüpheleniliyorsa, şikayetçi olunmasının ardından, failin ya da şüphelinin bilgisayarlarında, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde, cache dosyalarında inceleme başlatılır. Bunlara USB, CD gibi depolama aygıtları da dahildir. Suç teşkil eden bir unsura rastlanırsa, kovuşturma aşamasına geçilir."
Dijital şiddetin yaygın olmasının nedenleri arasında, failin anonimliğini koruyabilmesinin dışında, daha az çaba ve vakit gerektirmesi, internetin erişilebilir olması ve suçun uzaktan gerçekleştirebilmesi sıralanıyor.
Begüm, "Yüz yüze sana her an ulaşamıyor ama internette ulaşabiliyor. Sana ulaşamasa babana ulaşıyor, babana ulaşamasa ablana, ablana ulaşamasa amcana, amcana ulaşamasa dedene, herkese ulaşabiliyor. Etkisi cidden çok büyük" diyor.
Dijital şiddetin mağdurları psikolojik sorunlar yaşıyor, uzmanlar özellikle gençlerde bunalımın intihara kadar gidebildiğini söylüyor.
Kadın ruh sağlığı, travma ve şiddet konularında çalışan Psikiyatrist Şahika Yüksel mağdurların, "travma sonrası stres bozukluğu, depresyon, anksiyete, uykusuzluk, kabus görme" gibi sorunlar yaşayabildiklerini anlatıyor.
Yüksel, cinsel şiddete maruz kalanların, "güveneceği bir yakınlık kurmakta, güvenli olanla olmayanı ayırmakta ve özellikle cinsellik yaşamakta zorlanabileceğini" kaydediyor.
Dijital şiddetin failleri, eski ya da şimdiki eş/partner, iş/okul arkadaşı, komşu, tanıdık ya da tanımadık biri olabiliyor.
Cinsiyetçi dijital şiddet uygulayanların "anti-sosyal özellikler ve empati eksikliği" gösterdiğini söyleyen Yüksel, genellikle gizli kaldıkları için bu kişilerin profillerinin çok fazla bilinmediğini kaydediyor.
Yüksel'e göre bu kişiler "akıl hastası" değil:
"Akıl hastaları ve ağır ruhsal sorunu olanlar ve cinselliğini kontrol edemeyenler bunu gizlice yapamazlar, ulu orta yaparlar."
Kadınların internette yaygın olarak karşılaştığı bir şiddet biçimi de erkek cinsel organının fotoğrafının gönderilmesi.
Fiziksel dünyada bunun "teşhircilik" olarak adlandırıldığını söyleyen Yüksel, "Bundan, karşısındakini ürkütmekten keyif alan, bunu yaptığında orgazm yaşayan insanlar var. Şimdi bu dijital olarak da kullanılıyor. Bu tabii ki yine empati eksikliği" diyor.
Mağdurlar sadece psikolojik değil, ekonomik olarak da zarar görebiliyor. Özarslan, "Kişinin itibarı zedelendiği için işini kaybedebiliyor ya da iş bulmakta zorlanabiliyor" diyor.
Begüm de bir bankadaki işinden bu nedenle ayrılmak zorunda kalmış. Söz konusu kişi, Instagram hesabı gizli olmasına rağmen yeni eklediği iş arkadaşlarına ve müdürüne mesaj atmış.
Bunun üzerine bir gün müdürünün kendisini odasına çağırdığını ve şunları söylediğini anlatıyor:
"Instagram'dan bana yazan sen değilsin. Bu bariz. Çok çirkin şeyler yazılıyor. Bu kişi, genel müdürlükten bazı çalışanlara da yazmış. İnsan kaynakları seninle görüşmek istiyor. Seni işten çıkaracaklar. İstersen sen istifa et, bir sonraki yerde referans olalım sana, elinde kötü bir sicil olmasın."
Uzmanlar dijital şiddetin, mağdurların isim değiştirmesiyle bile sonuçlanabildiğini söylüyor.
Begüm de, "Başlarda çok umursamamıştım. Ama işin içine pornografik resimler girdi. Benim adıma başkalarına mesaj atıp, 'Bana bira ısmarlasana' dendi. Borç para istemeye kadar gitti olay" diyor.
Sosyal medya hesaplarının bir kimlik haline geldiğine dikkat çeken Begüm, "Olmadığınız bir insanmış gibi sosyal medyada yansıtılmak korkunç bir şey. Benim kimliğim onun elinde" diyor.
Uzmanlar dijital şiddetle karşılaşıldığında öncelikle ekran görüntüsünün alınmasını tavsiye ediyor. Görüntüde gönderenin adının, tarih ve saatin yer almasının önemi vurgulanıyor.
Bilişim Hukukçusu Kaptan, veri dosyaları, fotoğraf ve videolar, sunucu kayıt dosyaları, e-posta içerikleri, yazışma kayıtları, internet geçmişi, abone kayıtlarının da delil olarak sunulabildiğini söylüyor.
Uzmanlar, sosyal medya platformlarındaki 'Bildir/Şikayet Et' özelliğiyle, failin hesabının kapatılabileceğini de hatırlatıyor.
Milliyetçi Hareket Partisi geçen ay sahte hesapların engellenmesi için, sosyal medyaya T.C kimlik numarası ile girilmesini içeren bir kanun teklifi verdi.
Begüm teklifi desteklese de, Kaptan ve Özarslan özgürlükleri kısıtlayabileceği uyarısını yapıyor ve karşı çıkıyor.
Uygulamanın bireylerin internet kullanımını toptan engelleyebileceğini söyleyen Kaptan, "Anonim kalma hakkı bir seçenek olmalı. Bu özgürlüğün elinden alınması demokratik sistemlerde kabul edilemez" diyor.
Uygulamanın "dijital gözetime" yol açabileceğini söyleyen Özarslan ise şöyle konuşuyor:
"İnsanların neyin suç olduğu, neyin suç olmadığı konusunda bilinçli olması önemli. Fiziki dünyada herhangi bir suç, dijital ortamda da suç zaten. Bu sorumlulukla hareket ederse bireyler, çok fazla suçla karşılaşılmaz."
Suçların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğünü düzenleyen 10'uncu maddesindeki kısıtlamalarda düzenlendiğini söyleyen Kaptan, "kamu düzeninin sağlanması, sağlığın ya da ahlakın, başkalarının itibarının ya da haklarının korunması, gizlilik kaydıyla alınan bilgilerin ifşa edilmesinin önlenmesi bunlar arasında" diyor.