HABER

Erdoğan'a popstar benzetmesi

ANKARA (İHA) - Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu, popstar benzetmesi yaptığı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a "tele-vaiz" dedi.
Anavatan lideri Mumcu, konuşmasında, hükümetin sorunları çözmek istemediğini ve bilerek daha da içinden çıkılmaz hale getirdiğini savundu. Mumcu, Cumhurbaşkanı'nı halkın seçmesini isterken, Danıştay'ın kararını da eleştirdi.

Anavatan Partisi Grubu bugün TBMM'de toplandı. Genel Başkan Erkan Mumcu, parti grubunda yaptığı konuşmada, partinin kürsüsünü halka, çiftçiye ve köylüye açtıklarını, ancak bunun Meclis yönetimince yasaklandığını belirterek, medyada parti grubunda konuşan insanların sözlerinin hiç yer almadığını belitti.
Türkiye'de çiftçilerin ve köylülerin çok kötü durumda olduğuna işaret eden Mumcu, "Sessiz bir öfke birikiyor.

Türk çiftçisinin çaresizliği bir cinnete dönüşmek üzeredir. Bundan hiç kimsenin siyasi bir yarar umması mümkün değildir. Zira denetlenemeyen sosyal hadiseler bir ülkede önce demokrasiyi vurur. Bir ülkede önce barışı vurur. Huzuru vurur güvenliği vurur. Bu meseleler ertelenebilir meseleler değildir. Bunu anlatmaya çalıştık defalarca. Ve Türk çiftçisinin derdini ızdırabını, çaresizliğini seslendirmeye çalıştık. İstedik ki çiftçiler gelsinler kendileri söylesinler. Ama o gün ne TRT 3 bu konuşmaları aktardı, ne de Türk basını herhangi bir pasajı yayınladı. Kendi kendimizle yüzleşmemiz zamanı geldi" dedi.

Hiç kimsenin "gitmesek de gelmesek de o köy bizim köyümüzdür" edebiyatı yapmaması gerekliliğinin altını çizen Mumcu, Türkiye'de bir köy gerçeği olduğunu kaydetti. Bu soruna, gözlerin kapatılarak, görmezden gelinerek çare bulunamayacağını ifade eden Mumcu, gasp, kapkaç haberlerinin, her gün gazete ve televizyon haberlerini doldurduğunu kaydetti.

"Nedir bunun sebebi?" diye sonran Mumcu, "Bir yılda suç oranlarında yüzde 35-38'lik bir artışın yani 3'te 1 oranından fazla toplam suçlarda artış meydana gelmiş 1 yıl içinde. Cana yönelik suçlardaki artış yüzde 25. Mala yönelik suçlarda artış yüzde 48. Medeni bir ülkede olması gereken şey suçun azalması değil midir? Meclis genel sekreterinin evi soyuluyor. Bu bina güvenliği en üstte oturan kişinin korunduğu ev. Bunun sebebi kent yoksunluğudur. Daha doğrusu köyden kente sığınan milyonlarca insanın çaresizliğinin bir cinnete dönüşmüş olmasıdır" dedi.

Polisin kısıtlanan yetkileriyle ancak olaylara müdahale edebildiğine işaret eden Mumcu, bunun polisiye bir tedbirlerle önlenemeyeceğinin altını çizdi. Mumcu, "Lüks plazaların görkemli odalarında Türkiye'ye strateji biçen oyun kurucular, bu böyle gitmez. Bu böyle devam edemez. Buna sessiz kalamazsınız. Memleketin orta direği çatır çatır çatlıyor" diye konuştu.

BAŞBAKANA "TELE-VAİZ POPSTAR" BENZETMESİ

Siyasette bir üslup sorunu olmadığını belirten Mumcu, "Sayın Başbakan'ın üslup sorunu, 'siyasette üslup sorunu olarak' tartışılmasını reddediyorum. Her üslup sahibini bağlar. Üslup sahibine aittir. Topyekün 'siyasette üslup' diye tartışmaya kimsenin hakkı yok. Üstelik meseleyi üslup sorunundan görmek, meseleyi magazinleştirir. 'Lan' demeseydi tabirimi bağışlayın 'Ananı da al git lan' diye laf söylemeseydi, 'Muhterem annenizin elinizden öperim' deseydi değişir miydi?

'Anamız ağlıyor' diyor orada adam, 'Ürünüm yandı' diyor, 'Elim yandı' diyor, 'Yiyecek ekmeğe muhtaç hale geldim' diyor. Kimse işin bu tarafına bakmıyor. Çünkü önümüzde bir popstar var, bir tele-vaiz. Onun ne yaptığı, ne giydiği, nasıl tavır takındığı, nasıl yürüdüğü, konuşulması gereken şey bu. Öte yanda, çaresizlik içinde çiftçi inim inim inliyor. Üslup meselesi hiç önemli bir mesele değil. Üstelik yeni bir mesele de değil. Bundan daha önemli bir şey var" ifadelerini kullandı.

Başbakan'ın 30 Kasım 2004 tarihinde Erzurum'da bir mitingde, geçinemediğini söyleyen çiftçilere, "Bu millet sizi beslemeye mecbur mu?" diye karşılık verdiğini ifade ederek, "Cumhuriyetin kurucusu, Kurtuluş Savaşı'nı veren milletin efendisi Türk çiftçisine, köylüsüne reva görülen yer, beslemelik konusu. Kimsenin gıkı çıkmadı. Bu ne demek, bu nasıl bir hakarettir? Bu nasıl bir aşağılamadır?

Bu nasıl bir çarpık sözdür, çarpık bir düşüncedir, çarpık bir akıldır. 'Lan' dememesi mi gerekiyordu. İlla magazin tarafı mı olması gerekiyordu? Başbakanı eleştirmekten ne geçecek elimize? Bu hükümetin vazifeli kılındığı bozuk düzendeki Batılı para baronlarının çıkarlarını korumak üzere soyunduğu bekçilik bu milleti yoksullaştırıyor, sömürgeleştiriyor, rekabetsizleştiriyor, bu ülkeyi bir batağa sürüklüyor" açıklamasında bulundu.

"LİBOŞ ŞEBEKLERE SÖZÜM, AKLINIZI BAŞINIZA TOPLAYIN"

Türkiye'de Jöntürk hastalığının hiç geçmediğini ifade eden Mumcu şöyle konuştu:
"Bu memleketi kim inşa etti. Bu santrallerin barajların bugün sattığınız değerlerin harcında kimin alın teri var? Bunu bana bir söyleyin. Hangi cüretle hangi izanla hangi ahlakla siz bu milletin gerçek sahiplerine ve 80 yıldır, bırakın 80 yılı 800 yıldır ülkenin birliği dirliği için her türlü fedakarlığı yapmış insanları besleme konumuna indirirsiniz. Kim kimi besliyor?

Bana apaçık küstahça gelen sözü bu ülkede kimsenin söylemeye hakkı yok. Köylüyü çiftçiyi tarımı sorun olarak görmekten vazgeçin".
Mumcu, bazı aydınların Avrupa'ya özendiğinin altını çizerek, liberalizmden liboşluğu anlayanların olduğunu kaydetti ve "Liboş şebeklere sözüm, aklınızı başınıza toplayın, özenmekle olmaz bu iş" dedi.

Bu ortamda en çok ezilenlerin yine kadınlar olduğuna işaret eden Mumcu, "Eğer bugün Türkiye ayakta duruyorsa insanının fedakarlığı ve kanaatkarlığıyla duruyor. Bu hükümetin eski düzene bekçi mantığı oldukça hala bu insanlar fedakarlık etmeye devam edeceklerdir. Hükümetten beklenen siyasetten beklenen bu değildir. Halk iradesini yansıtacak herhangi bir iktidar yok" açıklamasında bulundu.

Başbakan'ın "lan" şeklindeki sözlerini, "Halkın üslubudur" diye mazur görmeye çalışanların olduğuna da dikkat çeken Mumcu, "Halkın diliymiş. O zaman biz bu halkı bilmiyoruz. Yani argoya özenen çok küçük bir zümrenin kendi içinde başvurduğu bir dil olabilir, ama bu asla halkın dili değildir. Halkın dili bu milletin türkülerinde deyişlerinde manilerinde nefeslerinde yaşıyor.

Halk dilden anladığını gönülden anladığını manide Türkiye'de açıkça ortaya koymuştur. Halkın dili Aşık Veysel'in dilidir. Fikirler başka başka olmalıdır, olacaktır. Fikirlerin başka başka olması, yaratılışın icabıdır. Yaratanın iradesidir, köylünün dili bu. Kimse bir haddini bilmezliği halkın dilinden konuşuyor diye mazur görmezliğe kalkmasın. Yalakalığın bu kadar çok fazla. Yağcılığın bu kadara çok fazla" diye konuştu.

Nazım Hikmet'in "Türkü" şiirini okuyan Mumcu, Türkiye'de işsizliği ortadan kaldırmak için tarımsal ve kırsal kalkınmaya öncelik verilmesi gerekliliğine işaret etti. Mumcu, Danıştay'ın kararını eleştiren Başbakan Erdoğan'ın "Kararı kınıyorum, Türkiye yol geçen hanı değil. Bir kamu alanı vardır bir kamusal alan vardır" sözlerini hatırlatarak, "Birisi bana bu sözün anlamını açıklasın. Milli Eğitim Bakanı aydan mı geldi? Sizin ülkenin Bakanı değil mi? Hukukta 'temyizden feragat' diye müessese vardır. Milli Eğitim Bakanınız'ın elinde 'temyizden feragat' imkanı varken, niye bunu kullanmadınız. 1. derece mahkemesi, bence de hukuka uygun olan kararı vermiş. Hiçbir sorunu çözmek gibi bir niyetiniz yok. AK ile CHP'nin oynadığı bir tahtırevan var, Hacivat Karagöz oyunu var. Tele-vaiz gibi konuşularak durum idare edilemez" değerlendirmesini yaptı.

"KILIK KIYAFET TARTIŞMASINDAN BIKTIK"

Kendisinin YÖK Kanun Tasarısı hazırladığını ve dönemin YÖK Başkanı ve etrafındakiler dışında hemen her kesimden, özellikle de AB'den destek geldiğini, ancak buna hükümetin yanaşmadığını ifade ederek şöyle konuştu:

"Çünkü çözmeye niyetiniz yok. Siz kavga istiyorsunuz. Kavga olsun gerginlik olsun, böyle kararlar çıksın, böyle kararlar çıktıkça sözcüsü olduğu kimse onun arkasına saklansın. Ülkeyi lüzumsuz tartışmalara sürüklemenin anlamı yok. Gelin ülkenin ihtiyaç duyduğu reformları teker teker gerçekleştirelim. Artık Türkiye'de laiklik kavramının net bir anayasal tanıma kavuşturmanın gereği vardır.

Çözüm mü, nasıl bir tanım mı koyacağız, AB Anayasası'nda nasıl bir tanım konmuşsa, aynısını koyalım. Oldu mu, var mı itirazın. İtiraz eden de itirazının gerekçesini açıklasın. Kılık kıyafet tartışmasından bıktık. Bunu çözelim. Bu tartışma kamusal alan diye tartışılmaz. Bu kamusal alan tartışması saçma bir tartışmadır. Kimse kamusal alanın ne olduğunu bilmiyor kimsenin dilinden Özel alan siyasal alan tartışmasıdır. Bunun çözümü özel alanda serbest siyasal alanda düzenleme yapılabilir demektir. Çözüm buradan çıkar".

Mumcu konuşmasında, Cumhurbaşkanlığı seçimine de değinerek, "Biz sizin Başbakanlığınızı biliyoruz, Cumhurbaşkanlığı'nızdan ne olur? Ama bizim CHP gibi, olduğu gerilimi kışkırtan, milletin sağ duyusunu kaşıyan bir anlayışımız yok. 'Efendim Cumhurbaşkanı seçilecek kişinin eşi başörtülü olamazmış. Nerde yazıyor? Burası bir hukuk devletiyse, bu gibi kararlara bakmak için yasalara bakmak lazım. İşte o olmaz. Sizin keyfinize göre olmaz. Her şey hukuka göre olmak zorundadır. Çözüm Cumhurbaşkanı'nı halkın seçmesidir. Ama en çok CHP yanaşmıyor.

Niye çünkü halk CHP'li birisini ya Cumhurbaşkanı seçmezse. Seçmezse seçmez. Ne yapalım. 'CHP'li birisi seçilemez' diye Cumhurbaşkanlığı sistemini bir vesayet sistemi olarak tutmaya devam mı edelim. Bu bozuk düzenin bekçiliğini yapan en önemli uygulamalardan bir tanesi 12 Eylül'ün mirası bu Cumhurbaşkanlığı, halkın iradesine karşı bir sigorta olarak kurulmuştu. Ola ki halk yanlış Meclisi getirirse, onun çıkardığı yasaları veto edecek bir Cumhurbaşkanı bulunsun. CHP zihniyetine uygun düşmeyen bir Cumhurbaşkanı olursa, hani 'hakimiyet kayıtsız şartsız milletin'di. Böyle demokrasi olur mu? Cumhurbaşkanı'nın hukuka karşı sorumluluğu var mı? Yok. Halka karşı sorumluluğu var mı? Yok. Kime karşı sorumluluğu var mı? Yok. Bunun neresi hukuk neresi, demokrasi neresi halk?" dedi.

Mumcu konuşmasında, bugün Genel Kurul'da Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile ilgili verilecek gensoruya da değindi. Mumcu, AK Partili milletvekillerinin önemli bir bölümünün, Unakıtan'ın suçlu olmadığına vicdanında inanmadığını ifade ederek, yine de sonucun değişmeyeceğini vurguladı.

En Çok Aranan Haberler