Yıllardır temin edilemeyen ve giderek bozulan fiyat istikrarına katkı sağlamak amacıyla yeni bir komite kuruldu: Fiyat İstikrarı Komitesi. Komitenin temel fonksiyonunun 'arz tarafından gelen fiyat şoklarını daha iyi tespit edebilmek olduğu' belirtildi. Böyle bir komitenin kime ne zararı olur?
Eğer enflasyon hedeflemesindeki başarısızlığımızın bir sebebi arz yönlü şokların iyi tespit edilememesi idiyse, bu eksiğin giderilmesi olumlu değil mi?
Durum malesef o kadar basit değil. Çünkü burada önemli bir 'ayrıntı' gizli. O da şu: Söz konusu komite "fiyat istikrarından birincil derecede sorumlu olan" ve bu görevi de kanunla belirlenmiş olan Merkez Bankası bünyesinde kurulmuş bir alt komite değil.
Aksine, sözkonusu komite Hazine ve Maliye Bakanlığı'na bağlı olan ve ilgili bakanlıklarla da istişare altında olacağı söylenen bir komite.
Komitenin kime bağlı olarak çalışacağı çok mu önemli? Evet.
Çünkü Merkez Bankası'nın doğrudan görev alanı olan bir konuda, hükümet tarafından kurulmuş ve Merkez Bankası Başkanı'nın da ev sahibi değil katılımcı konumunda olduğu bir komite, hem sembolik hem de uygulama açısından önemli riskler barındırıyor.
Merkez bankacılığında esas, kurumsal bağımsızlık ve güvendir. Eğer Merkez bankası hükümetle beraber belirlenmiş olan enflasyon hedefini tutturma konusunda araç bağımsızlığına sahip değilse fiyat istikrarından uzaklaşır.
Merkez Bankası üzerinde faizleri düşük tutması konusunda baskılar artar. Bu baskı sonucunda Merkez Bankası para politikasını fiyat istikrarının gerektirdiği sıkılıkta tutamaz.
Sonuç malesef artık hepimizin çok yakından tanıdığı yüksek enflasyon ve zayıf kur sarmalı olur.
Türkiye'de uzunca bir süredir Merkez Bankası üzerindeki faiz indirim baskılarının arttığını ve bunun sonucunda kurumsal bağımsızlığın zayıfladığını gözlemliyoruz.
Seda Demiralp ile yapmış olduğumuz çalışmada TCMB'nin faiz indirimi konusundaki siyasi söylemlere kayıtsız kalamadığını ve bu söylemleri takiben sıkı para politikasından uzaklaştığını gösterdik.
Keza geçtiğimiz haftalarda bir kez daha hükümetten Merkez Bankası'na faiz indirim çağırısı yapıldı. İşte bu ortamda, hükümet çatısı altında kurulan Fiyat İstikrarı Komitesi'nin zayıflayan bağımsızlığı daha da kemikleştirme ve Merkez Bankası'nın hareket alanını sınırlayacak bir uygulama olması riski var.
Bağımsızlığı zayıflayan bir merkez bankası beklentileri yönetemez. Piyasaları uzun vadeli hedeflerine inandıramaz, yönlendiremez.
Bunun en somut örneklerini görmek için de hiç geriye gitmemize gerek yok. TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu ısrarla faiz indirimine gitmeyeceğini söylese de piyasaları inandıramıyor.
Vaktinden erken gelecek bir faiz indirimi beklentisi enflasyonist beklentileri artırırken risk primini de yükseltiyor.
Çünkü az önce bahsetmiş olduğum akademik çalışmamızla tutarlı olarak, piyasalar da biliyorlar ki TCMB ile hükümet farklı sinyaller verdiklerinde son sözü söyleyen hep hükümet oluyor.
Kasım 2020-Mart 2021 arasındaki kısa dönemde, yakın geçmişten farklı olarak makroekonomik ihtiyaçlarla tutarlı hareket eden, sıkı bir duruş benimseyen bir Merkez Bankası vardı karşımızda.
Bu şekilde piyasaların güvenini kazandı ve bağımsızlık algısını güçlendirdi. Tam da bu algı sebebiyle politika faizini artırdığı halde uzun vadeli piyasa faizini düşürebilmeyi başardı.
Velhasıl bu kısa dönemde direksiyonu elinde tutan Naci Ağbal yarı yolda görevden alındı. İşleyen bir mekanizmanın aniden sonlandırılması elbette piyasalarda ciddi çalkantı yarattı.
Yeni filizlenmeye başlayan bağımsızlık algısı tekrar zayıfladı. Yeni başkan Şahap Kavcıoglu faiz indirimine gitmese de de artan risk ve enflasyonist beklentiler ile piyasa faizleri yükseldi.
Yani Ağbal döneminde politika faizi artırarak piyasa faizini düşüren TCMB, Kavcıoğlu döneminde politika faizini hiç değiştirmese de piyasa faizini yükseltmiş oldu. Çünkü bağımsız hareket edebileceğine olan inanç sarsıldı.
Yeni kurulan Fiyat İstikrarı Komitesi'ni bu bağlamda değerlendirdiğimizde, Merkez Bankası'nın yıpranan bağımsızlığına yeni bir darbe olabileceğini düşünüyorum.
Arz taraflı fiyat şoklarının doğru bir şekilde tespit edilmesi elbette çok önemli. Ancak bu tür bir alt yapının bu zamana kadar TCMB bünyesinde oluşturulamamış olmasını tahayyül etmek zor.
Zira Merkez bankası gerek talep gerekse arz taraflı her türlü fiyat şokunu birinci elden araştırmakla ve önlem almakla yükümlü. İşi bu.
Velev ki bir sebepten dolayı bu zamana kadar TCMB bünyesinde arz taraflı şokları etkin bir şekilde inceleyecek bir birim kurgulanamamış, veya mevcut birimin eksiklikleri tespit edilmiş olsun.
Bu durumda TCMB bünyesindeki alt birimler kuvvetlendirilebilir ve bu eksik giderilebilirdi.
Bu tür bir komitenin Merkez Bankası dışında ve hükümete bağlı olarak kurulmasını sakıncalı buluyorum. Çünkü bu uygulamanın arkasında Merkez Bankası'nın sınırlarına girmek gibi hiçbir kötü niyet olmasa bile sembolik olarak bu adım Merkez Bankası'nın işinin ve yetkisinin elinden alındığı izlenimi veriyor.
Bu sebepledir ki görevi fiyat istikrarını sağlamak olan Merkez Bankası dururken bu tür bir komiteyi hükümete bağlamak bildiğim kadarıyla dünyada da benzeri olmayan bir uygulama.
Eğer sözkonusu komitenin odağı olacağı söylenen arz şoklarından kastedilen ithalata dayalı üretim yapısını azaltacak, tedarik zincirlerinde etkinliği artıracak,tarımda verimliliği artıracak politikalar ise o zaman da komiteye çok isabetsiz, talihsiz, ve yanıltıcı bir isim bulunduğunu not düşmek lazım.
Çünkü bu politikalar fiyat artış hızını azaltmayı hedefleyen politikalar olmayıp fiyat seviyesini azaltmayı hedefleyen politikalardır.
Merkez Bankası bağımsızlığının ellerimizden hızla akıp kaydığı ve bunun bedelini de giderek daha yüksek enflasyon, daha oynak kur ve daha oynak büyüme olarak ödediğimiz şu günlerde bu tür hataları yapma lüksümüzün kalmadığını düşünüyorum.
Hele de ABD Nerkez Bankası Fed'in son toplantısında verdiği sıkılaşma sinyalleri sonucunda global risk iştahının azaldığı bir ortamda, politika hataları giderek daha affedilmez oluyor.