HABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Gül'den Avrupa'ya ders gibi çıkış

AKPM'de konuşan Cumhurbaşkanı Gül, soykırım iddialarının kabul edilmeyeceğini belirtti.

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Genel Kurulu'na hitap eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye'nin, tarihinde soykırım yapıldığını kabul etmediğini belirterek, “Tarihle beraber yaşarsak Avrupa'da kimse birbirinin yüzüne bakamaz. Yapacağımız iş şu; hep beraber geleceğe bakmamız lazım” dedi.

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) 2011 Kış Dönemi Genel Kurulu'na katılarak, Genel Kurulu'a hitap eden Gül, İngilizce yaptığı konuşmasına, dün Moskova'daki havaalanında meydana gelen saldırıdan dolayı Rusya halkına başsağlığı dileyerek başladı ve her türlü terör eylemini telin ettiğini söyledi.

Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu'nun AKPM Başkanı olduğunu ve Türkiye'nin Bakanlar Komitesi Dönem Başkanlığı'nı yürüttüğünü dile getiren Gül, Türkiye'ye duyulan güvene teşekkür etti.

Avrupa'nın ekonomik kriz nedeniyle büyük bir kötümserlik içinde olduğunu belirten Gül, ekonomik krizin Avrupa'yı dünyanın diğer bölgelerinden daha fazla etkilediğini ifade etti. Batı'nın geçen 400 yıl boyunca kalkınma açısından dünyanın geri kalanına kıyasla büyük avantaja sahip olduğunu anlatan Gül, 10 yıl önce dünya ekonomi çıktısının yüzde 70'ine sahip olan sanayi ülkelerinin payının, bugün yüzde 50'ye düştüğüne, gelecek 10 yılda bu oranın yüzde 40'a düşeceğine işaret etti.

Gül, gelecek 10 yılda gelişen ekonomilerin dünyada önemli yere sahip olacağını vurgulayarak, “Farklı büyüme hızları yeni bir küresel güç dağılımına yol açmaktadır. Bugün artık güç, dünyanın başka yerlerine, özellikle de Asya'ya kaymaktadır” dedi.

Bu trendlerin devam etmesi halinde Avrupa'nın rolünün ve ekonomik gücünün azalacağını belirten Gül, Avrupa'nın sadece sanayileşme ve ekonomik güç anlamına gelmediğini, aynı zamanda demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı gibi kavramların da beşiği olduğunu söyledi.

Gül, Avrupa'nın önümüzdeki yüzyıllarda da insanlığa kılavuzluk edecek değerlerin yaşandığı kıta olacağını kaydetti.

BÖLÜNMÜŞ VE DEMOKRATİK AVRUPA ARASINDAKİ FARK

Avrupa'nın 20. yüzyılda büyük trajediler yaşamasına rağmen insanlık adına önemli görevler üstlendiğini anlatan Gül, demokrasi ve insan haklarının geliştirilmesi ve yerleştirilmesinde önemli yol alındığını dile getirdi.

“Hoşgörü, çeşitliliğe saygı göstermek artık bizim ortak normlarımızdır” diyen Gül, böyle bir camiaya üyeliğin adil ve tutarlı toplum geliştirilmesine katkıda bulunmak başta olmak üzere belli sorumlulukları beraberinde getirdiğini kaydetti.

Avrupa'nın evrensel düzeyde ortak değer ve standartları temsil ettiğini ifade eden Gül, “Bölünmüş bir Avrupa, savaş ve baskılara sahne oldu. Buna karşılık bölünmelerin olmadığı ve ortak demokratik ilkelerin paylaşıldığı Avrupa, barış ve refahın odağı olmuştur” diye konuştu.

Gül, Avrupa'daki kötümserliğin siyasi yaşamı yeniden şekillendirdiğini, günümüzde hoşgörü eksikliği ve ayrımcılığın pek çok toplumda yeniden ortaya çıktığını belirten Gül, şöyle konuştu:

“Son yıllarda üye devletler sosyal bağların da zayıflamasından etkilenmiştir. Radikalleşme, farklı dini, etnik, kültürel gruplar arasındaki uçurumun artması uluslarımızdaki sosyal dokuya zarar vermiştir. Bugünkü trendler, Avrupa toplumlarının birlikteliğini ve bütünlüğünü tehdit etmektedir. Hatta Avrupa'nın demokratik müktesebatını da tehlikeye düşürmektedir. Irkçılık ve yabancı düşmanlığı, ekonomik kriz ile el ele ilerliyor. Siyasi elitler ve bazı hükümetler göç karşısında çok sert önlemler almak zorunda kalmaktadır. Roman halkı, Müslüman ve Yahudiler, farklı olanlar pek çok toplumda sosyal dışlanmayla karşı karşıya. Güvensizlik, işsizlik, suç, fakirlik ve sosyal problemlerin en önemli nedeni olarak göçü gören siyasi partiler seçimlerde büyük destek alabilmelidir. Bu trend hepimizi endişelendirmelidir çünkü bu patoloji Avrupa'yı zayıflatmaktadır. Bu sorunlara karşı birlikte çalışmalıyız.

Avrupa Konseyi, Avrupa halklarının farklı kültür, köken veya inançtan da olsa barışçıl birlikte yaşam, karşılıklı saygı konusunda çok katkıda bulunmuştur. Avrupa Konseyi bugün yeni tehditlerle karşı karşıyadır ve bunlara cevap vermek zorundadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin koruyucusu olarak bizim görevimiz, Avrupa'daki demokratik güvenlik ve istikrarın ön koşulu olan değerlerimizi korumaktır.”

“ARTIK TÜRKİYE, AVRUPA'DAN GÖÇ ALIYOR”

Gül, demografik seyrin Avrupa toplumlarının giderek çeşitlilik kazanacağına, önemli bir göç olgusu yaşanacağına işaret etti. Türkiye'nin Batı Avrupa ülkelerinden göç almaya başladığını belirten Gül, “Bu nedenle Avrupa'nın kale olarak görülmesi rasyonel bir tercih değildir, bu bir hayaldir. Eğer toplumlarımız daha fazla çeşitlilik içine girerse bunun giderek artan siyasi ve sosyal sonuçlarına birlikte katlanmak zorundayız” dedi.

Avrupa toplumlarında uyumun gerekli olduğunu dile getiren Gül, göçmenlerin başarılı bir şekilde entegrasyonunun önemine değindi. Gül, Avrupa'daki Müslümanların yeni eğilimlerden daha fazla etkilendiğini ifade ederek, özellikle 11 Eylül olaylarından sonra Müslümanlara bakış farklılığının belirginleştiğini söyledi.

Avrupa'daki Müslümanların da İslamı yaşayış açısından farklılıklar gösterdiğine dikkati çeken Gül, bu farklı toplumların tek şekilde tanımlanamayacağını kaydetti. Cumhurbaşkanı Gül, terör örgülerinin İslamiyetle alakaları olmadığını, Müslüman hedefleri de vurduğunu belirterek, amacın ütopik fikirlerin gerçekleştirilmesi olduğunu söyledi.

Abdullah Gül, “Tüm dinlerin olduğu gibi İslamiyet de hoşgörüyü, insanlara karşı saygılı olmayı öğretir. Tüm diğer inançlarda olduğu gibi bu inançların siyasi amaçlarla istismarı hoşgörü eksikliği ve siyasi dışlanmayı beraberinde getirir” dedi.

“YAHUDİ DÜŞMANLIĞINDAN DERS ALALIM”

Avrupa'nın demokratik kurumlarının diyalog, hoşgörü ve insan haklarını ön plana çıkarması gerektiğini vurgulayan Gül, şöyle devam etti:

“Avrupa insan haklarının her zaman beşiği olmuştur. Bugün hem ülkelerimizde hem uluslararası alanda yeni bir siyasi dil ortaya atılabilmelidir. Siyasi dil yapıcı ya da yıkıcı olabilir. Seçilen siyasi dile göre siyasi aktörler ortak bir anlayışı veya bölünmeyi hedefleyebilirler. Avrupa'daki siyasi akımlar bu korkulara inandırıcı bir cevap bulmalı, bunu yaparken insan haklarına göre hareket etmelidir. Avrupa Kıtası, Avrupa'nın diğer kültür ve dinlerle savaşmakta olduğunu iddia eden politikacılarla güvenlikte olmayacaktır. Tam tersine kontrol altına alınmadığı takdirde bu argümanların etkisi giderek artacak, bunun sonucunda da Avrupa daha az hoşgörülü, daha az demokratik ve yaşanması daha tehlikeli bir yer olacaktır.

Avrupa değerleri, sadece bizim başarılarımızın değil acı deneyimlerin de sonucu kazanılmıştır. Yahudi düşmanlığına destek 1920'lerde yüzde 5 civarındaydı, 1930'larda çığ gibi büyüdü ve zehirli bir nefrete dönüştü. Tarihin tekrarlanmasına izin vermeyelim. Demokrasi ve insan hakları her zaman var olacakmış gibi addedilemez. Bu değerlerin koruyucusu olarak Avrupa Konseyi'nin rolü 60 yıl önceki gibi geçerlidir.”

Cumhurbaşkanı Gül, Avrupa'nın 60 yıl öncesine göre çok daha güvenli olduğunu belirterek, buna örnek olarak eski İngiltere Başbakanı Winston Churchil tarafından kendisine karşı ortak ordu kurulmasını önerdiği eski düşman Rusya'nın bugün Avrupa'nın müttefiki olmasını gösterdi.

Avrupa içinde güçlükler ve tehditlerin olduğunu anlatan Gül, “Bunları aşabilmek için Birleşik Avrupa Ordusunu kurmamız gerekmiyor. Bugün yapmamız gereken, ortak bir Avrupa vicdanı oluşturmak. Bunu da daha özgür, daha güvenlikli ve daha eşitlikçi Avrupa için yapmalıyız” dedi.

REFORMLARA DEVAM

AKPM Genel Kurulu'na hitap eden Gül, daha sonra parlamenterlerin sorularını yanıtladı.

Türkiye'de demokratik standartları, hukuk standartlarını yükseltmek için çok köklü reformlar yapıldığını belirten Gül, “Şüphesiz ki daha yapacaklarımız var” dedi. Hiçbir ülkenin mükemmel olmadığını vurgulayan Gül, Türkiye'nin eksikliklerinin farkında olduğunu ve özgüven içinde reformlara devam edeceğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Gül, mevcut Anayasa'ya göre seçimlerden önceki bir yıl içinde seçim kurallarına ilişkin değişiklik yapılamayacağını belirterek, seçim barajının önümüzdeki genel seçimlerde düşürülmesinin söz konusu olmadığını söyledi. Anayasa'da defalarca değişiklik yapıldığını ve sistematiğinin bozulduğunu dile getiren Gül, seçimden sonra en önemli gündem maddesinin yeni anayasa olacağını kaydetti. Seçim barajı konusunun yeni anayasa çalışmalarında ele alınabileceğini anlatan Gül, genel seçimde bağımsız milletvekili adayları için baraj engeli bulunmadığını da belirtti.

Türkiye'deki azınlık dinlerinin ibadethanelerindeki tadilat çalışmaları, düzenli ibadet yapılması ve Heybeliada Ruhban Okulu ile ilgili son gelişmelere ilişkin soru üzerine de Gül, “Biz insanların dini, inancı ve mezheplerine saygı duymak zorundayız” dedi. Din özgürlüğünün temel hak ve özgürlüklerin önemli parçalarından biri olduğunun altını çizen Gül, şöyle konuştu:

“Türkiye'de herkes hangi dinden olursa olsun, inancı ne olursa olsun inançlarını, inançlarının gereğini rahatlıkla yapabilmelidir. Türkiye'de bakış açımız bu. Herkesin önündeki engeller kaldırılıyor. Zaman zaman esas büyük çoğunluğun, Müslüman çoğunluğun önündeki engeller de olabilir, din özgürlüğüyle ilgili engeller de olabilir. Bu konularda herkese saygı duymak ve herkesin ibadetini, inançlarını rahat bir şekilde yapmasıdır. Müslüman olur, Müslüman olmaz, başka dinlere mensup olabilir, ne olursa... Ya da hiç dini olmayan insanların da kendi inançları neyse o şekilde özgürce yaşamalarıdır. Bu konularda değişiklikler oluyor.
Tamiratlar teknik konu olduğu için her şey söyleyemeyeceğim ama Van'da tarihi Ermeni kilisesinin restorasyonu gayet dikkatli bir şekilde devlet eliyle yaptırıldı. Eski camiler, kiliseler restore ediliyor. Bir ayrım yapmadan ihtiyacı varsa restorasyon yapılacaktır.”

Avrupa'ya çoğu Türkiye üzerinden yaşanan kaçak göç olayına karşı Türkiye'nin ne yapacağını soran bir parlamentere karşılık Gül, Avrupa'ya sadece Türkiye üzerinden değil Akdeniz ve başka yollar üzerinden de kaçak göç yaşandığını söyledi. Cumhurbaşkanı Gül, kaçak göçün Türkiye'nin de sorunu olduğunu vurgulayarak, Türkiye'nin bu konuda tedbirler aldığını, uluslararası organizasyonlarla işbirliği içinde olduğunu kaydetti. Türkiye'nin kaçak göçmen almamak için çaba harcadığını dile getiren Gül, “Biz de bu işten çok sıkıntılıyız. Türkiye yabancılar için bir depo da olamaz tabii. Bazen bunların sayıları çok büyük boyutlara ulaşıyor. Son sosyal güvenlik yasalarımız Türkiye toprakları üzerinde olan herkese bazı imkanlar tanıyor. Suçlamaktan ziyade sıkı bir işbirliğine girmenin daha doğru olduğu kanaatindeyim” diye konuştu.

BAŞKA DİLDE SAVUNMA

Cumhurbaşkanı Gül, KCK davası ve Kürtçe savunma yapılamamasına ilişkin soruyu şöyle yanıtladı:

“Demokratik hak ve hukuk ne kadar genişletilirse terör ve teröristler o kadar izole edilir. Türkiye bu politikaya güvendiği için, son yıllarda cesur işler yapıyor. Eğer şiddet, eğer zorlama, devlet gücünün dışında güç gibi faaliyetler içinde olunursa hiçbir demokratik ülke buna müsaade etmez. Bunun olup olmadığına ne siyasetçiler ne devlet adamları karar verebilir; bağımsız mahkemeler karar verebilir. Böyle bir suçlama olduğu için konu mahkemede. Mahkemenin süratli bir şekilde karar vermesini isteriz. İnsanlar gerçekten Türkçe bilmiyorsa, başka dil biliyorsa o dilde savunma yapabilirler. Nitekim, mahkemeler bunu kabul ediyor ve yapılıyor.”

Gül, başka bir soru üzerine de Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun temeli olan Lozan Anlaşması'nda azınlık konusunun yer aldığını, bütün hak ve hukuklarının garanti altına alındığını söyledi. Azınlıkların, Müslüman Türk vatandaşlarıyla eşit olarak haklarını kullanabildiğini vurgulayan Gül, “Herkes vatandaş olarak Türkiye Cumhuriyeti'nde eşittir ve herkes inancı ne olursa olsun, bunu yaşama ve anlatma hakkına sahiptir” dedi.

Azınlık mülkiyeti konusunda, kökeni çok eskiye gittiği için bazı anlaşmazlıklar olduğunu dile getiren Gül, bu konuların mahkeme kararlarıyla, olmazsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) kararları doğrultusunda sonuca bağlandığını belirtti. Gül, bir azınlık vakfının açtığı davada, Türkiye'nin AİHM'nin kararı doğrultusunda mülkiyeti vakfa devrettiğini kaydetti.

İSRAİL İLE İLİŞKİLER

Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye'nin İsrail ile ilişkilerindeki gelişmeler kapsamında Ortadoğu'daki arabuluculuk rolü konusunda, Türkiye'nin arabuluculuğu prestij kazanmak, görünür hale gelmek için değil, bölgesinde istikrarın, huzurun ve işbirliğinin tesisi yönünde aktif olmak için yaptığını söyledi.

Türkiye'nin bulunduğu bölgede geniş coğrafya ile tarihten gelen köklü ilişkilere sahip olduğuna dikkati çeken Gül, şöyle devam etti:

“Türkiye'nin bölge meselelerine yardımcı olma kapasitesi var. Son problemli durumlara kadar İsrail hükümeti de Filistinliler de Türkiye'den yardım talep etmiştir. Son duruma gelirseniz, o tamamen İsrail'in tercihi olarak ortaya çıkmıştır. Gazze'de süren abluka, Avrupa Konseyi'nin de BM'nin de bütün insan hakları teşkilatlarının yasal görmediği kolektif bir cezalandırma yapamayacağı yönündedir. Bir çok insan hakları örgütleri Gazze'deki insanlara yardım için seferler düzenlerken Türklerin önderliğinde 47 ülkeden insanların katıldığı yardım filosu, uluslararası sularda İsrail ordusunun saldırısına uğradı. Bu, eğer ilişkileri bugünkü noktaya getirdiyse sorumlusu Türkiye değil, İsrail'dir. İsrail, Türkiye'den herhangi bir şekilde kendisine yardım etme, arabuluculuk yapma güvenini kaybettiyse o tamamen İsrail'in bileceği şeydir. Bizim de kendi kendimize ortaya çıkma hevesimiz yoktur. Geçmişte bütün İsrail hükümetleri Türkiye'den hem bölgemizle ilgili hem geniş coğrafyayla ilgili çok talepte bulunmuşlardır. Türkiye de bölgede barış ve istikrar için çok gayret göstermiştir.”

Gül, geçen yıl 6 gazetenin kapatılması nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından mahkum edildiğini ifade eden bir parlamentere, bunları ilk kez duyduğu yanıtını vererek, “Bilmiyorum bilginiz doğru mu. Eğer eminseniz belgeleri bize verin takip edelim” diye konuştu.

Gül, arkasında şiddet olmayan her ifadenin Türkiye'de ifade edilebileceğini de kaydetti.

“SOYKIRIM İDDİASI KABUL EDİLEMEZ”

Cumhurbaşkanı Gül, 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarına ilişkin bir soru üzerine ise “soykırım” sözünü doğru bulmadığını söyledi. Gül, şöyle devam etti:

“Tarihimizde soykırım yapıldığını kabul etmiyoruz. Eğer bunu kabul edenler ve iddia edenler varsa ki var, onlara çok açık bir çağrıda bulunuyoruz, 'gelin ortak bir komisyon kuralım. Soykırım yok diyen ve var diyen bilim adamları bir araya gelsin, sonuna kadar sivil, askeri arşivlerimizi açalım, bu komisyon çalışsın ve neyse kabul edelim. Hatta üçüncü bir taraf varsa, o tarafın bilim adamları da katılsın, çalışsınlar neticeyi açıklayalım' diyoruz. 100 yıl önceki olaylar, 1. Dünya Savaşı'nın olduğu dönemlerde cereyan etti. Çok acı olaylar yaşandı ve tabii ki üzgünüz. Osmanlı toprakları üzerinde Türk devleti dört cephede savaşırken, bazı vatandaşlarımızın tahrik edilmesiyle ayaklanmalar olunca bu vatandaşlarımızın yerleri değiştirildi o zamanki şartlarda. Çatışmalar, kaybolan insanlar oldu. Bunlar üzülünecek olaylardır. Bir şeyin soykırım olması için bir dine ya da ırka mensup olanları ne olursa olsun kasıtlı öldürmeniz gerekiyor. O dönemde Ermeni vatandaşlarımız Osmanlı devletinin yüksek mahkemelerde üye, başkanlık yapmış, bazı merkezlerde Osmanlı'yı temsil eden büyükelçiler... İstanbul'daki bütün Ermeni kiliseleri açık. Buna soykırım derseniz bu kabul edilemez.

Başta Atatürk olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti'ni kuranlar yeni nesillere düşmanlık ve nefret aşılamamak için uzun yıllar yeni nesillere gelecekle ilgili teşvikler yaptılar. Halbuki o savaşlarda bütün Balkanlar'dan milyonlarca Türk Türkiye'ye dönerken 3 milyona yakın Türk öldü. Şimdi bu acıları yeni nesillere aşılayıp komşularla düşmanlık içine sokmamak için uzun yıllar bunlar anlatılmadı, hep öne bakıldı.

Tarihle beraber yaşarsak, Avrupa'da kimse birbirinin yüzüne bakamaz. Yapacağımız iş şu; hep beraber geleceğe bakmamız lazım. Tabii ki acılara üzülmemiz lazım ama gelecekte dostluk, beraber olma ve dayanışma içinde halklarımızın kardeşçe yaşamasını temin etmemiz lazım. Suçlamanızı kabul edemeyeceğim. Varsa iddialar, buyurun diyorum. Çalışılsın, hep beraber görelim.”

Gül, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi konusunda ise Türkiye'nin komşularıyla ilişkilerde sıfır sorun politikasında önemli mesafe aldığını belirtti. Türkiye'nin siyasi iradesinin Ermenistan ile ilişkileri normalleştirmek olduğunu kaydeden Gül, protokolleri hayata geçirmeyi arzu ettiklerini belirtti. Azerbaycan topraklarının yüzde 20'sinin Ermenistan işgali altında olduğunu anlatan Gül, Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesiyle bu konuyu birbiriyle ilişkilendirmediğini, ancak Ermenistan'ın bu topraklardan çekilmesi gerektiğini söyledi.

Gül, Kafkaslar'ın güvenlik ve işbirliği alanı haline gelmesi gerektiğini vurgulayarak, Kafkaslar'ın sorunlar çözüldüğünde Avrupa ile Asya arasında kapı olacağını ifade etti.

“EKSEN KAYMASI DEĞİL, ÇOK YANLI DIŞ POLİTİKA”

Cumhurbaşkanı Gül, başka bir soru üzerine Türkiye'nin AB'nin vize uygulamasından şikayetçi olduğunu söyledi. AB'nin vize politikasını gözden geçirmesi ve değiştirmesi gerektiğini dile getiren Gül, Gümrük Birliği sayesinde mallarını bir fuara gönderen Türk işadamının kendisinin AB ülkesine gidemediğini ifade etti.

Türkiye'nin ekseniyle ilgili soruyu da yanıtlayan Gül, demokratik standartlar, hukuk standartları, insan hakları standartları değerleri açısından eksenin değerlendirilebileceğini söyledi. “Bu değerlerde gerileme varsa Türkiye'nin dostları, ekseni kayıyor diye tereddüt edebilir” diyen Gül, şunları söyledi:

“Demokrasi, insan hakları sorunları çözülüyor ve yükseliyorsa, kadın erkek eşitliğinde yeni adımlar atılıyorsa, şeffaflık konusunda ilerleme oluyorsa o zaman Türkiye'nin ekseniyle ilgili tereddütleri doğru görmem. Türkiye'nin bütün ülkelerle işbirliği içine girme hakkı var. Türkiye'nin jeopolitik ve jeostratejik konumu açısından bunu değerlendirmesi de hakkı. İngiltere'ye biz hiç 'Commonwealth içinde aktifsin, Malezya'dan Kamerun'a kadar herkesle işbirliği içindesin' diye tenkit yürütebilir miyiz? Ya da Fransa'nın Afrika'da tarihten gelen ilişkilerini canlandırmasına bir şey denebilir mi? Türkiye'nin de çok yanlı dış politika çerçevesinde tarihten gelen dostluğu olan ülkelerle daha çok işbirliği içinde olmasını herkesin normal karşılaması gerekir.”

"AVRUPA DİĞER DİNLERLE SAVAŞ HALİNDE" Gül, Avrupa Kıtası'nın, Avrupa'nın diğer kültürler ve dinlerle savaştığını iddia eden politikacılarla güvenlikte olmayacağını belirterek, “Tam tersine, kontrol altına alınmadığı takdirde bu argümanların etkisi giderek artacak, bunun sonucunda da Avrupa daha az hoşgörülü, daha az demokratik ve yaşanması daha tehlikeli bir yer olacaktır” dedi.

Express


En Çok Aranan Haberler