HABER

Hugo Chavez'in ardından...

Venezuela lideri Hugo Chavez'in ölümü sadece ülkesinde değil bütün dünyada yankı uyandırdı. BBC Türkçe'nin Chavez'le ilgili analizlerinden bir derleme.

5 Mart 2013'te yaşamını yitiren Venezuela lideri Hugo Chavez için hazırladığımız değerlendirmelerden bir derleme...

Hugo Chavez: Bir siyasetçiden ötesi...

Mahmut Hamsici, BBC Türkçe

4 Şubat 1992...

Tüm Venezuelalılar o akşam televizyonlarının başına oturmuş, bir grup subayın yönetimi ele geçirme girişimiyle ilgili haberlere kulak kesilmişti.

Girişim, 45 yaşındaki bir yarbayın teslim olması karşılığında TV ekranlarından canlı yayında yaptığı konuşmasıyla sona erdiğinde akıllarda o subayın adı ve sarf ettiği iki cümle kalacaktı.

Subay, ilerleyen yıllarda yalnızca Venezuela'da değil tüm dünya çapında bir tanınırlığa ulaşacak olan Hugo Chavez'di.

O iki cümle ise son derece sadeydi: "Sorumluluğu üstüme alıyorum. Amaçlarımıza ulaşamadık, şimdilik…"

Chavez, Carlos Perez yönetimini silahla devirmeye kalkışan ve kendilerini Devrimci Bolivarcı Hareket-200 olarak tanımlayan subay grubunun başındaki isimdi.

Latin Amerika'nın ulusal önderlerinden Simon Bolivar'ın bağımsızlıkçı düşüncelerinin takipçisi subaylar bazı kilit şehirleri ele geçirmişler ama başkent Caracas'taki Başkanlık Sarayı'nı kuşatmada başarısız olmuşlardı.

Chavez teslim olma pazarlığı yaptıktan sonra canlı yayında tüm ülkeye seslendi ve ilk bakışta son derece basit görünen bu açıklamayı yaptı.

Venezuelalılar için bu açıklama alışkın olunan türden değildi.

İktidarı devirmeye çalışan kişi yaşananların sorumlusu olduğunu dürüstlükle kabul etmişti.

Ancak bunu kabul ederken 'şimdilik' sözüyle 'niyetlerinden' vazgeçmediğini de ima etmiş oluyordu.

Hapishaneden sivil siyasete Olaydan sonra Chavez ve 100 subay hapishaneye gönderildi ancak iki yıl sonra Perez'in yolsuzlukları nedeniyle başkanlıktan azledilmesiyle tekrar özgürlüklerine kavuştular.

Chavez için o günkü konuşmasında sinyalini verdiği dönüş günü gelmişti; iktidar değişimine öncülük için kollarını sıvayacaktı.

Ancak bu seferki yöntemi, seçimler olacaktı.

Çeşitli politik faaliyetlerden sonra 1997 yılında Bolivarcı-solcu çizgideki Beşinci Cumhuriyet Hareketi adlı bir parti kurup 1998 seçimlerine girdi.

Ülkeyi köy köy, mahalle mahalle dolaştığı bir seçim kampanyası yürüttü.

Sandıklar açıldığında Chavez'e yüzde 58 destek çıkmıştı.

Böylece, zamanında 'şimdilik' diyerek geri çekilen eski yarbay iktidara, askeri değil ama sivil bir girişimle gelmeyi başarmıştı.

Chavez'in ilk icraatları, ülke içinde sosyal politikaları derinleştirmek, dış politikadaysa ABD'nin etkisinden bağımsız çizgi izlemek üzerine kuruluydu.

Petrol şirketlerini kamulaştırmak, yeni sosyal projelere para akıtmak, eğitim ve sağlık hizmetlerine bütçeden ayrılan payı artırmak, Latin Amerika ülkeleriyle birliği geliştirmek gibi politikalar ülke içinde yoksullar ve çalışanlar tarafından destekleniyorsa da, orta sınıflar ve zenginlerde her geçen gün daha fazla kaygı yaratıyordu.

Bu dönemde Latin Amerika'nın diğer ülkelerinde de birer birer sol hükümetler kuruluyor, bunlar Chavez'in kıtadaki etkisini de artırıyordu.

Sonu Allende gibi olacak sanıldı ama… 12 Nisan 2002 tarihinde bir grup muhalif subay yaptıkları darbeyle Chavez'i koltuğundan indirdiklerinde bu haberi duyan herkes Latin Amerika'daki geçmiş darbeleri düşünerek aynı tepkiyi vermişti: 'Tıpkı Şilili solcu lider Salvador Allende gibi Chavez için artık herşey bitti!'

Ülkenin lideri artık ülkenin en büyük patron örgütünün başkanıydı.

Ancak Chavez yanlılarının üzüntüsü, karşıtlarının ise sevinci sadece 48 saat sürdü.

Uluslararası kamuoyundan yeni hükümete destek çıkmaması, ordu içinde Chavez yanlılarının darbeye destek vermemesiyle birlikte, asıl olarak başkent Caracas'taki gecekondularda yaşayan yoksulların akın akın şehir merkezine inmesiyle darbe iki gün içinde başarısız oldu.

Dünya medyasının yıldızı 2000'lerin başından itibaren Chavez ülkesinde kutuplaşmaya neden olan icraatlarda bulunurken sıra dışı tarzıyla uluslararası politik arenada tam bir yıldıza dönüştü.

Dünya medyası onun kendine has çıkışlarını pür dikkat izliyordu.

2006'da Birleşmiş Genel Kurulu'nda dönemin ABD Başkanı George W. Bush'tan bir gün sonra konuşmak üzere çıktığı kürsüde ıstavroz çıkarıp "Şeytan dün buradaydı. Halen kükürt kokusunu alabiliyorsunuz" yorumunda bulunması; bir zirve sırasındaki tartışmada kendisine 'faşist' diyen İspanya kralına "Kes sesini" demesi; bir bölgesel zirvede Bolivya lideri Evo Morales'in uzattığı koka yaprağını çiğnemesi; süper model Naomi Campbell'a verdiği röportajda Campbell'ın Putin gibi yarı çıplak poz verip vermeyeceği sorusuna "Neden olmasın? Kaslarıma dokun!" diye yanıt vermesi gibi çıkışları bütün dünyada ilgiyle takip ediliyordu.

Ayrıca İsrail-Filistin sorunu, Irak işgali gibi konulardaki tavrıysa ona dünya çapında 'mazlumların dostu' imajı kazandırıyordu.

'21. Yüzyıl Sosyalizmi'nde ısrar Chavez hem ülke dışında ABD başta olmak üzere bazı ülkelerle uluslararası şirketlerin, hem de ülke içinde sermaye kesimleri ve medyanın baskısına karşı '21. Yüzyıl Sosyalizmi' adını verdiği yeni bir sosyalizm programını daha da derinleştirmeye çalıştı.

Kendisine yönelik ülke içindeki ve dışındaki muhalefete karşın Venezuela halkından, özellikle de yoksul kesimden aldığı desteği sürdürdü.

1998 seçimlerinde yüzde 56.20, 2001 seçimlerinde yüzde 59.76, 2006'da yüzde 63 oy aldı.

2007'deki Anayasa referandumunu kıl payı kaybederken 7 Ekim 2012'deki seçimlerden yüzde 54.42 oyla çıktı.

Son seçim zaferinden sonra bir kez daha sosyalizm yolunda ilerleyeceğine dair söz verdi ama...

Bu kez karşısına ABD ya da sermaye değil çok daha güçlü bir düşman çıkacaktı: Kanser.

2011'de kanser teşhisi konan Chavez tedavi için Küba'ya gitmiş ancak bir kaç ay sonra tedavisinin tamamlandığı açıklanmıştı.

'Bana bir şey olursa...' Geçen yaz yolu tedavi için tekrar Küba'ya düşse de yine ülkesinin başına dönmeyi başardı.

Aralık 2012'de tedavisini sürdürmek üzere tekrar sosyalist adaya gidip iki ay sonra geri döndüğündüyse bu kez sağlığı artık durdurulamaz şekilde kötüye gitmeye başlayacaktı.

Bunu biliyordu ki Küba'ya gitmeden önce "Bana bir şey olursa yardımcım Nicolas Maduro'yu seçin" açıklamasını yapmıştı.

Chavez'siz bir ülkenin olasılık dahilinde olduğunun ilanı olan bu sözler yandaşlarını üzmüştü.

Chavez yandaşları son haftalarda durumu kötüleşen liderleri için destek gösterileri yaptı, toplu dua ayinleri düzenledi.

Ama bunların hiçbiri 5 Mart akşamı gelecek ölüm haberini önleyemeyecekti.

Chavez kimilerine göre bir diktatör kimilerine göreyse bir halk kahramanıydı.

Ancak hakkında farklı düşünenlerin üzerinde ortaklaşacakları bir gerçek vardı.

Chavez, Soğuk Savaş sonrasının en tutkulu ve kendine has liderlerinden, kıtasının ve dünyanın politikasının belirlenmesinde son derece etkili bir isimdi.

Sahi! Ölümü dünyanın dört yanında milyonlarca insanı yasa sürükleyecek kaç politikacı var günümüz dünyasında?

Venezuela ekonomisi ne durumda?

Venezuela'da önceki gün yaşamını yitiren Cumhurbaşkanı Hugo Chavez'in ülkesinde sosyal ve ekonomik adaleti geliştirdiğini herkes kabul ediyor ama ekonomik politikalarına çok yönlü eleştiriler de geliyor.

İktidara geldiği 1999'dan bugüne, Venezuela'da yoksulluk giderek geriledi.

2011 yılına gelindiğinde Venezuela, Latin Amerika'da Gini katsayısı endeksine göre, gelir dağılımının en adil olduğu ülke haline gelmişti.

Artık her Venezuelalı pastadan pay alıyor. Ama başka bir sorun var: Pasta büyümüyor.

Venezuela Latin Amerika'nın beşinci büyük ekonomisi fakat geçen 10 yılda kişi başına milli gelirde sonuncu geliyor.

Başarının ölçüsü ne? ABD'deki Harvard Üniversitesi Uluslararası Kalkınma Merkezi'nden Arturo Franco, ekonomik ilerlemeyi ölçmenin tek bir yolu olmadığını vurguluyor.

Sonuçta Venezuela ekonomisinin ne kadar başarılı olduğu, ilerlediği konusundaki değerlendirmeler, nelere önem verildiği, nelerin ölçü alındığına göre değişiyor.

Chavez dönemi geniş kitlelerin refahındaki artış ve gelir dağılımında adalet bakımından, bütün verilere göre çok başarılı.

Ayrıca, Chavez dönemini kendisinden önceki 20 yıl ile karşılaştırırsanız, o dönemde yolsuzlukların başını alıp gittiği iki partili sisteme göre ekonominin çok daha iyi durumda olduğunu görüyorsunuz.

Ama Chavez döneminin Venezuela ekonomisi, komşuları Brezilya ve Kolombiya ile karşılaştırdığında o kadar parlak görünmemeye başlıyor.

Halbuki Venezuela önemli bir petrol üreticisi ve ham petrol fiyatları Chavez'in iktidara gelişinden bu yana neredeyse 10 misli arttı.

Chavez'in ekonomi politikalarının uzun vadeli bir plan izlemediğini, daha ziyade beliren sorunlar karşısında bir tür "doğaçlama" olduğunu söyleyenler var.

Petrole bağımlılık Bu yüzden ülke ekonomisinin petrole bağımlı olmaktan çıkarılamadığı, farklı ürünlere gidilemediği de söyleniyor.

Gerçekten de şu anda ülkenin döviz gelirlerinin yüzde 90'ı petrolden geliyor.

Kamu gelirlerinin de yüzde 50'si petrolden, ağırlıkla da devlet petrol şirketi PDVSA'dan geliyor.

Chavez hükümeti 2003 yılında PDVSA'yı tamamen devlet kontrolüne geçirdi ama muhalifler elindeki avucundaki bütün fonları yoksullukla mücadeleye ayıran hükümetin, tesislerde bakım ve onarım çalışmalarını ihmal ettiğini söylüyorlar.

Geçen yılın Ağustos ayında ülkenin en büyük petrol rafinerisinde meydana gelen ve 42 kişinin ölümüne yol açan patlamayı da buna kanıt olarak gösteriyorlar.

Özel sektör rahatsız Chavez'in dünyanın en büyük petrol rezervlerinin üzerinde oturan ülkede, petrol üretimini artırmaya yönelik yatırım yapmak yerine, sosyal konut, sağlık ve toplu taşımaya fon aktardığını söylüyorlar.

Bu eleştirinin temelinde, devletin her sektöre müdahale etmesinin, özel sektörün gelişiminin önünde büyük bir engel olduğunu düşünen kesimlerin memnuniyetsizliği de var.

Reuters haber ajansının geçen yıl yayımladığı bir özel araştırmaya göre şu anda Venezuela'daki yatırımların üçte birini devlet kuruluşu Fonden yapıyor.

2005 yılında kurulan bu kamu şirketine, o günden beri petrol gelirlerinden tam 100 milyar dolar aktarılmış.

Ocak ayı sonlarında hükümet Fonden'e aktarılan petrol gelirlerini %20'ye yakın bir oranda düşürme kararı aldı.

3 milyon ucuz konut Bunu kamu harcamalarında önemli kesintilerin izlemesi beklenebilirdi.

Ama Chavez sonrası siyasi dengeler oturmadan, Chavez'in haleflerinin halkı kendilerinden uzaklaştıracak kemer sıkma politikaları uygulamaları pek olası görünmüyor.

Chavez geçtiğimiz Ekim ayındaki seçim zaferi öncesinde, 2018 yılında tamamlanacak ucuz sosyal konut projelerine öncelik vereceğini açıklamış ve dar gelirlilere 3 milyon konut vaadetmişti.

Bu konut projesi kamu harcamalarında büyük artışlar anlamına geldi. Amerikan Merrill Lynch bankası Venezuela'nın kamu harcamalarının seçim öncesindeki 12 ay içinde %30 arttığını söylüyor.

Fakat bütün bu cömert kamu politikalarının bir bedeli var.

Gelirler fazla artmayınca kamu kasaları boşalıyor.

Küresel mali kuruluşların gözünden Capital Economics adlı ekonomik araştırma şirketi, Venezuela'nın kamu açıklarının 2012 yılında %9'a çıktığını tahmin ediyor. Morgan Stanley'e göre ise bütçe açığı %12'yi bulmuş olabilir.

Dünya Bankası Venezuela ekonomisinin 2012 yılında %5'ten fazla büyüdüğünü söylüyor. Bu sağlıklı sayılabilecek bir büyüme.

Ama Dünya Bankası 2013'de büyümenin %1,8'lere gerileyeceği tahmininde bulundu. Bazı yorumcular ise Venezuela'nın durgunluğa bile girebileceğini söylüyorlar.

Buna karşılık Venezuela parası bolivardaki büyük devalüasyonun; petrol, dolar üzerinden fiyatlandırıldığı için dış ticaret gelirlerini artıracağı ve iç piyasada hükümetin elindeki fonlara değer kazandıracağı söylenebilir.

Teorik olarak parasının değerini düşürmesi Venezuela mallarını dış piyasalarda cazip hale getirecektir.

Fakat gözlemciler ülkede imalat sektörünün çok küçük olduğuna dikkat çekiyor ve bunun ekonominin tek ürüne, petrole bağımlılığının bir başka sonucu olduğunu söylüyorlar.

Petrol karşılığı dış borç Peki hükümet, gelirleri artmazken kamu harcamalarını %30 gibi yüksek oranlarda artırmayı nasıl başardı?

Chavez hükümetinin millileştirme atağı yabancı sermayenin Venezuela'dan ürkmesine ve uzak durmasına yol açtı.

Öte yandan enflasyonun yılda %20'lerde seyretmesi, sürekli olarak eldeki rezervleri eriten bir faktördü.

Bütün bu unsurlar kamu açıklarının giderek büyümesini beraberinde getirdi.

Bu da Venezuela ekonomisinin giderek artan oranda dış borçlanmaya bağımlı hale gelmesine sebep oldu.

Dış borç, aslında Çin'e borçlanmak anlamına geldi.

Bloomberg haber ajansına göre, Çin'de devlete ait Kalkınma Bankası, Venezuela'ya 5 yıl içinde 42,5 milyar dolar borç verdi.

Venezuela Petrol Bakanı Rafael Ramirez 2012 eylülünde, Çin'e günde gönderilen 640 bin varil ham petrolün 200 bininin dış borç faizi olduğunu söylemişti.

Devlet petrol şirketinin gelirleri bir şekilde artırılamazsa bu dış borçlar ödenemeyecek, belki de büyüyecek.

Dışarıya akan paralar Chavez yönetiminin kamu harcamaları ülke içiyle de sınırlı kalmadı.

Bolivarcı devrim diye adlandırdığı fikirlerinin yaygınlaşması amacıyla Chavez, Alba ve Petrocaribe projeleri çerçevesinde, Küba ve başka bölge ülkelerine ucuz petrol satarak bir tür hibe yapmış oldu.

Şimdi Venezuela'nın yeni yönetiminin bu petrol diplomasisini sürdürüp sürdürmeyeceğine de karar vermesi gerekiyor.

Buna karşılık küresel ekonomik yavaşlama nedeniyle turizm gelirleri büyük darbe yiyen Karayip ülkeleri, muhtemelen Venezuela'dan gelen desteğin devamını umuyor,

James Petras: Tanıdığım Chavez

Mahmut Hamsici, BBC TürkçeVenezuela lideri Hugo Chavez dünyanın farklı yerlerinden aydınlarla dönem dönem toplantılarda ve bire bir sohbetlerde bir araya gelmekten keyif alan bir liderdi.

Latin Amerika ve Orta Doğu üzerine çalışmalarıyla tanınan ABD'li yazar James Petras da bu vesileyle Chavez’le dört kez görüşmüştü.

Petras, görüşmelerinin ilkinde Paris’teki Sorbonne Üniversitesi’nde Chavez’le konuşmacı olarak bir konferansa katılmış diğerleriniyse Venezuela’da gerçekleştirmişti.

'Çok insancıl biriydi' BBC Türkçe’ye konuşan Petras’ın Chavez’le ilgili kişisel izlenimi, onun muhaliflerinin iddia ettiğinin aksine çok insancıl biri olduğu yönünde.

“Çok açık görüşlüydü. Sözünü sakınmayan biriydi. İnsanlarla sohbeti müthişti ve son derece dost canlısıydı. Gösteriş yapmazdı, çok sadeydi ama aynı zamanda derinlikliydi de. Sürekli kitap okumasından etkilenmiştim” diyor Petras.

Kendisini eleştirdiğinde nasıl tavır gösterdiğini şöyle anlatıyor: “İlginç olan eleştirilerimi tartışırken o hep notlar alıyordu. Eleştirileri reddetmedi, bunları kabul etti. Örneğin ‘evet, geçmişten miras bir bürokrasi problememiz hâlâ var’ diyordu. Hiçbir zaman kendine hakaret edilmiş gibi hissetmedi ya da hiç demogojik bir tavır almadı. Eleştirileri hiçbir zaman bastırmadı.”

Petras bu anlayışın ülke yönetiminde de kendini gösterdiğini iddia ediyor.

Peki ama diktatörlük eleştirileri?

Petras karşılaştırmalı bir örnek vermek istiyor: “Venezuela dünyadaki en açık ülkedir. Kitle medyasının yüzde 80’i Chavez’e muhalif pozisyondadır. O, gazetecileri hapse atmadı. Bunların büyük bölümü de Chavez’e karşı darbeyi destekledi. Herhangi bir Batı ülkesinde, ya da Türkiye’den farklı olarak Chavez darbe planı içinde olanların çoğunu hapse attırmadı. ABD ve Türkiye'de canlarına okunurdu. Ama Chavez k

endini devirmek isteyen düşmanlarına karşı dahi cömertti. Ben ‘Chavez, güvenlik konularında daha sert olmalısın’ dedim. O ise ‘onları affetmeliyiz ve Venezuela ailesine geri dönmelerini umut etmeliyiz’ diyordu.”

'Sıkı bir Hristiyandı' Petras onun bu affetme anlayışının dindarlığına dayandığını belirtiyor ve kamuoyunda çok tartışılmayan bir yönüne dikkat çekiyor: “Onda sıkı bir Hıristiyanlık inancı vardı. Bunu halkla ilişkiler anlamında değil gerçekten yaşıyordu. Tanrı’ya inanıyor ve dini tatbik ediyordu. Ondaki affetme anlayışı da buradan geliyordu.”

“İdeolojisinde bunun izlerini bulmak mümkün” diyor Petras ve Chavez’in ideolojik çizgisini tarif etmeye çalışıyor: “Venezuela tarihinden etkilenmişti. Venezuela’yı özgürleştiren Simon Bolivvar’ın takipçisiydi. Marksizmin de öğrencisiydi. Çağdaş Markist yazarları da takip ederdi. Ayrıca bir de askeri kişiliği vardı. Bütün bir tanım yapmak istesem, Bolivarcı-Hristiyan-sosyalist bir liderdi derdim.”

Peki Chavez ülkesinde neleri değiştirdi? Bu konuda kapsamlı kitapları olan Petras soruya kendi gözlemleriyle yanıt veriyor:

“1970’lerde Venezuela’da olduğumda ülke batıyordu; enflasyon kontrolden çıkmıştı, yolsuzluk çok yaygındı, orta sınıf da yolsuzluğa sürükleniyordu. Sokaklarda dişleri olmayan çocuklar gördüm. Daha sonra 2000’li yıllarda birçok kez Venezuela’ya gittim. Söylemeliyim ki bu sefer karşılaştığım tam anlamıyla farklı bir ülkeydi. Chavez, Venezuela’yı yeniden kurmuştu. Yolsuzluğun azaldığı, sağlık hizmetlerinin iyileştiği, eğitimin geliştirildiği bir ülkeydi. 2000’lerde yoksul mahallerde diş klinikleri açıldığını gördüm. Çocuklar gülebiliyordu ve hepsinin dişleri vardı. Mikro ölçekte baktığınızda bu büyük bir devrimdi.”

'Yoksulların sevgisini kazandı' Chavez, Petras’a göre hem Latin Amerika’da hem dünya çapında milyonlarca yoksul insanın gözünde bir kahraman haline gelmiş durumda.

Petras, bunu Chavez’in kıtadaki bütünleşme çabaları ve yardımlarıyla açıklıyor: "Chavez'in yoksullar arasında müthiş bir cazibesi var. Latin Amerika’nın Bolivya, Haiti gibi ülkerinde sağlık programlarını destekledi, birçok Orta Amerika ülkesine petrol yardımı yaptı. Kıta çapında birçok politik ve ekonomik birliği destekledi. Ortadoğu’da da İsrail’e karşı Filistin’i desteklediği için çok popülerdi. İran’ın barışçıl nükleer programını geliştirmeye hakkı olduğunu düşünüyordu, yaptırımlara karşı çıkıyordu. Güneyden Güneye (Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında) doğru ticari ilişkilerin artırılmasını savundu.”

ABD’li aydın, birçok Avrupa ve Asya ülkesinin 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra dönemin ABD Başkanı George W. Bush’un ‘terörle savaş politikalarına’ destek verdiğini, Chavez'in daha ilk andan itibaren bunu eleştirdiğini ve ABD’yla arasındaki asıl kopuşun da o zaman başladığını belirtiyor.

'Venezuela için artık dönüş yok' Peki bundan sonra Venezula’da ne olacak?

“Meseleler kişiselleştirilerek değerlendiriliyor, bu yanlış” diyor Petras ve ekliyor: “Kendisinden sonra Maduro’yu en uygun isim olarak belirlemişti. Ama daha önemlisi kurumları güçlendirdi. Sendikaları, topluluk örgütlenmelerini, sosyalist parti örgütlenmesini kuvvetlendirdi. Devletin petrol şirketini güçlendirdi. Sosyal programları derinleştirdi. Ordu içindeki ulusal bilinci de güçlendirdi. Artık Venezuela için sosyalist programdan geri dönüş zor. Bence ülkenin iç politik yapısı son derece sağlam.”

Petras bu ölümün ideolojik olarak hem ülkedeki hem dünyada neye yol açabileceğiyle ilgiliyse şu yorumu yapıyor: “O bütün Güney Avrupa’nın krizden yandığı bir dönemde ‘hayır başka bir yol var, kesinti yapmayacağız, varolan geliri sosyal programlara ayıracağız’ dedi. Ve bunda başarılı da oldu. Onun dünyamızdaki şu dönem için gösterdiği en önemli şey budur. Chavez öldü ama düşünceleri yaşayacak."

Türkiye'de sevenler neden seviyor?

Venezuela lideri Hugo Chavez’in ölümünden sonra Türkiye’nin sosyal medya ortamında gösterilen tepkiler, Latin lidere Türkiye’de de sempati duyan önemli bir kesimin olduğunu ortaya koydu.

Chavez’in sol çizgide biri olmasına karşın ölümüyle ilgili üzüntü içeren mesajları Türkiye’de sadece sol görüşlülerin paylaşmaması dikkat çekti.

Türkiye’de toplumun bir kesiminde Che Guevara, Fidel Castro, Hugo Chavez gibi Latin Amerikalı politik kişiliklere duyulan sempatinin nedeninin, asıl olarak bu liderlerin ABD’nin politikalarına karşı çıkmalarıyla ilgili olduğu düşünülüyor.

İletişim bağlamında Latin Amerika üzerine çalışmaları olan, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Dr. Sevilen Toprak Alayoğlu, BBC Türkçe’ye yaptığı açıklamada, Latin Amerika’nın Türkiye coğrafyasıyla tanışıklığının geçmişe dayandığını, Türkiye’deki Latin Amerika ilgisininse 1960’larda başladığını belirtiyor.

'Söylediği şarkılar ve ettiği küfürler de etkili' Şu sıralar Barcelona Özerk Üniversitesi’nde konuk öğretim üyesi olarak görev yapan Alayoğlu bu durumu şöyle açıklıyor:

“Türkiye’de Güney Amerika ilgisi; 68 kuşağının eksiksiz hayat idealiyle Küba Devrimini milat almıştır. Nazım Hikmet’in 1961’deki ‘Saman Sarısı’ şiiri ile başlayan, Doğan Özgüden yönetimindeki Ant yayınları ve Ant dergisi ile birlikte devam süreçte Türkiyeli devrimciler Güney Amerika’yı, Che’yi kitaplardan öğrenmişlerdir.

"Diğer taraftan, Güney Amerika ise Turco’larla oldukça önceden, 18. Yüzyıl’da başlayan, Osmanlı’dan giden parçalı göçlerle tanışmıştır.”

Alayoğlu Chavez’e yönelik ilgisininse geçmişteki ilgiden farklılıklar içerdiğini söylüyor.

Farklı siyasi kimliklere mensup Türkiyeliler’in Chavez’e yönelik sempatisinin arkasında farklı nedenlerin olduğunu belirtiyor Alayoğlu:

“Chavez’in Allah inancı, komünist değil sosyalist oluşu, bir misyonu olması, hem darbe yapan hem darbe gören bir asker olması; Amerikan karşıtlığı; Venezuela’da zenginlere karşı ulusalcı, Güney Amerika’nın diğer ülkeleriyle kıtasal birlikçi olması etkili olmuştur.”

Alayoğlu, Chavez’in alışılageldik bir lider olmamasının da bu sempatide etkili olduğunu belirtiyor:

“Güney’in temel karakteristiklerinden biri olan Zambo ırkından gelişi, söylediği şarkılar ve ettiği küfürlerle alışıla gelmiş başkan formatının dışında olması ve son olarak iktidarı, kızlarına yahut yakın çevresine değil, Avrupa’nın vaktiyle ona taktığı lakap olan ‘otobüs şoförüne’ bırakması düşünüldüğünde, farklı ilgilerin sebepleri anlaşılmaktadır.”

Artıları ve eksileriyle Chavez

Cumhurbaşkanı Hugo Chavez'in politikalarının her bir Venezuelalının hayatını değiştirdiğini söylersek pek yanlış olmaz.

Bazılarının yaşamını iyiye, bazılarınınkini ise kötüye doğru.

Celia Ramos'u alalım. Tekerlekli iskemleyle yaşayan ve beş yaşındaki torununa bakan Ramos, bir kaç yıl önce Caracas'daki toprak kaymaları sırasında evsiz kalmış.

Hükümet derhal müdahele ederek kendisine başkentin yeni gelişen bir mahallesinde bir apartman katı vermiş.

"Otobüs de var, metro istasyonu da var burda. Okullar var, herşey var. Daha önce hiç böyle bir yerde yaşamadım. Muhteşem" diyor.

Hükümet bununla da kalmamış, Celia'ya, devlet tarafından ve ülkede çok yaygın olan mısır gözlemesi satan "areperas socialistas" namlı kafelerden birinde iş vermiş.

Yoksulların sesi 13 yılı aşan iktidarı döneminde Hugo Chavez ülkedeki yoksulların hayatlarını iyileştirmeyi hedefleyen çok sayıda projeyi hayata geçirdi.

"Barrio Adentro" adını verdiği proje ile yüzlerce Kübalı doktoru Venezuela'ya getirerek, ülkenin en yoksul mahallelerinde yeni sağlık ocakları açtı.

Çokuluslu şirketlerden el konan onbinlerce hektarlık toprağı tarım yapmaları için Venezuelalı yoksul köylülere dağıttı.

Kurduğu tramvay sistemiyle, başkentin çevresindeki tepelere kurulmuş yoksul gecekondulardaki halkın kent merkezine kolay erişimini sağladı.

Bütün bu projeler, belirtilen hedeflerine erişmenin ötesinde, hep birlikte, ülkede o zamana kadar neredeyse yok sayılmış bir toplumsal kesimi, görünür hale getirdi.

'Yiğidi öldür hakkını yeme'

Muhalefeti destekleyenler bile Chavez'in sosyal adaletsizlikle mücadele konusunda attığı adımların önemini kabul ediyor.

Hali vakti yerinde bir avukat olan Ana, "Chavez'in iktidara geldiği 1999'da toplumda adaletsizlik çok büyüktü. Onun için bir Chavez'e ihtiyaç vardı" diyor.

Chavez yoksullara bir ses ve bir kimlik verdi. Sadece ülkesinde de değil, aynı zamanda uluslararası alanda.

Güney-güney diyalogunun kararlı bir savunucusu olan Chavez, Latin Amerika'nın benzer siyasi programları olan yönetimleriyle yakın ilişkiler kurdu.

ABD'ye karşı bir dış politika izleyen herkes ile ilişkilerini geliştirerek, Venezuela'yı uluslararası bir aktör haline getirdi.

'Sınıf farkları keskinleşti' Venezuelalı siyasi yorumcu Carlos Romero, "Chavez yoksul insanlara hayatlarında asla başka bir şekilde karşılarına çıkması mümkün olmayan fırsatlar sundu" diyor.

Ama Chavez'in bunu yaparken izlediği yöntemler toplumun bazı kesimlerini de rahatsız etti.

Romero "Sınıflar arasındaki ayrılıklar hiç bu kadar belirginleşmemişti" diye ifade ediyor bunu.

Chavez'in yoksulların yaşamını geliştirmek için yaptığı yatırımların bedelini "esqualidos" ya da zayıflar diye tanımladığı orta sınıflar ödedi.

Söylemi, Venezuela'nın farklı ekonomik sınıflarını birbiriyle çatışmaya yönlendiren, toplumu kamplara ayıran bir söylem olarak eleştirildi.

Ya ekonomi? Chavez'e yöneltilen bir başka eleştiri de ekonominin yönetimi ile ilgiliydi.

Örneğin yabancı sermaye tarafından işletilen madenlerin millileştirilmesinin, güvensizlik yarattığı ve yabancı sermayenin kaçışına sebep olduğu söylendi.

El konulan topraklar işlenmeden kalınca, Venezuela ekonomisinin gıda için dışalıma muhtaç oluşu, ekonominin ayrı bir handikapı haline geldi.

Enflasyon oranını, fiyatları dondurmak suretiyle düşük tutma çabası, temel ihtiyaç maddeleri sıkıntısına yol açtı. Süpermarketlerde süt, yağ ve şeker bulunamaz oldu.

Ama Chavez, siyasi muhaliflerinin bütün eleştirilerine rağmen, 2002 yılında artık geri dönüşsüz sanılan bir darbe girişiminden geri dönmeyi başardığı gibi, sonuncusu geçen yıl yapılan seçimlerde de defalarca halkının desteğini kazandı.

Çok merkeziyetçi bir yönetim tarzı benimsemişti, bütün kurumlar ona bağlı çalışıyordu.

Geride, bıraktığı boşluğu doldurmakta zorlanacak bir Venezuela bıraktı.

En Çok Aranan Haberler