Atalay, bir televizyon kanalında yaptığı açıklamada, AK Parti iktidarı döneminde işlenmiş cinayetlerin aydınlatılması için ellerinden geleni yaptıklarını ifade etti.
Hrant Dink'in öldürülmesinin tüm Türkiye'yi üzdüğünü belirten Atalay, Hrant Dink suikastı ve benzeri olayların Türkiye'ye haksızlık olarak gördüklerini söyledi. Hrant Dink davasına ilişkin yargı mensuplarının da farklı beyanatlar verdiklerine işaret eden Atalay, kamuoyunun çok tatmin olmadığının ortada olduğunu belirtti.
"Burada bize düşen, kamu kesimi ve hükümet olarak, sorumluluğu ve gerekeni yerine getirmek. Biz o konuda gerekeni yerine getirdik, biz ona inanıyoruz" diyen Atalay, AK Parti hükümetlerinin faili meçhullerin, karanlık kapıların kalmaması için uğraştığını vurguladı.
"Yargı mensuplarının da davanın tarafı olan savcı ve hakimin de bu konuda beyanatları bana enteresan geldi. Bu alışılmamış bir şey. Orada da bir tatmin olmamışlık..." ifadesini kullanan Atalay, şöyle devam etti:
"Bütün bunlar, gerek haince cinayet, suikast gerek bu süreç içinde cereyan eden gelişmeler, hepsini Türkiye'ye ve Türkiye'nin demokrasisine haksızlık olarak görüyorum. Türkiye bunları temizlemek zorundadır. Bunların gerekçeleri ne olursa olsun, içeride ve dışarıda çok farklı yansımaları oluyor ve siz onları kolay kolay temizleyemiyorsunuz."
Türkiye'nin çok değiştiğine işaret eden Atalay, vesayet kurumlarının yapısının değiştiğini, vesayet mekanizmalarının ortadan kalktığını bildirdi. İnsanların artık olayları çok yakından izlediğini, bunun olumlu olduğunu dile getiren Atalay, Türkiye'nin giderek açık toplum olduğunu belirtti.
-"Hükümeti suçlamanın mantığını görmüyorum"-
Atalay, şöyle konuştu:
"Hrant Dink davasının yargı kararıyla ilgili hükümeti suçlamanın hiçbir mantığını görmüyorum. Yargının elinde bir dosya var. Yargı, idareden ne istediyse idare, o bilgiyi, o desteği vermiş, vermek durumunda. Şimdiden sonra da vermeye hazır. Bu idarenin belli kesimlerinde, bu süreç içinde bulunmuş bir kişi olarak da söylüyorum. O, hükümetin bu tür olaylardaki genel tutumudur. Bu konuda da öyledir. Bundan sonrasını yargı yürütecektir. Bunu tutup da Hükümete, AK Parti'ye mal etmek büyük yanlışlık. Bunu bilenler bilir. Eğer insanlar bunu bildiği halde Hükümeti suçluyorsa bahaneler arıyordur. 'Bu hükümete bir bahane bulsam da hükümeti eleştirsem' diye... Öyle görürüm. 'AK Parti, statükonun savunucusu oldu. İlk zamanki refleksleri kayboluyor' gibi eleştiriye asla katılmam. AK Parti, kelimeleri bilerek, sosyolojik içeriğini de bilerek söylüyorum; AK Parti devrimci, reformcu bir partidir. AK Parti'nin en önemli özelliği statükoyu değiştirmektir, Türkiye'yi daha fazla demokratikleştirmektir. Temel misyonu bu. Bu misyonu bir kenara koyarsanız, AK Parti o zaman AK Parti özelliğini kaybeder. Bu irademizde, tavrımızda hiçbir değişiklik yoktur."
-"Alınan kararların tamamını gerçekleştirdik"-
"Milli Birlik ve Kardeşlik" projesiyle ilgili bir soru üzerine Atalay, 13 Kasım 2009 tarihinde TBMM'de yaptığı konuşmayı anımsatarak, AK Parti'nin toplumsal sorunlarla ilgili genel tutumunun her zaman daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük yönünde olduğunu ifade etti.
TBMM'deki konuşmasında konuya ilişkin 12-13 madde halinde bazı hususları saydığını, bunların bir kısmının yasal düzenleme, bir kısmının daha alt mevzuat ve bir kısmının da idari tasarruflar olduğunu ifade eden Atalay, "Biz orada alınan kararların tamamını gerçekleştirdik" diye konuştu.
İl ve ilçeler dışındaki köylerde ve beldelerde yer ismi değiştirmenin vatandaşların talebiyle idari bir düzenleme olarak İçişleri Bakanlığının kararıyla yapılabildiğini belirten Atalay, şunları söyledi:
"Burada hiç bir sorun yok. Şu anda da her gün böyle değişen birçok köy ismi vardır. Ben de İçişleri Bakanıyken gelen böyle bir talep olursa hiçbirini geri çevirmedim. Bunun içinde Kürtçesi de vardır, Türkçesi de vardır. İnsanlar, kendi yaşadığı köyün ismini değiştirmek istiyor. Aynı durum, il ve ilçelerde kanunla yapılabiliyor. Bir il ve ilçenin isminin değişmesi Meclisin çıkaracağı kanunla oluyor. Orada da Meclis kadar gelen bir teklif ya da tasarı olmadı."
Atalay, Kürtçe eğitimle ilgili bir soru üzerine de "Milli Birlik ve Kardeşlik" projesi sürecinde başarılı görüşmeler yaptıklarını, bu süreçte her zaman dilin ön plana çıktığını söyledi.
Yazar Yaşar Kemal'i bir gün evinde ziyaret ettiğini ve bu konudaki görüşlerini aldığını dile getiren Atalay, "Bana bir ara dedi ki, (Kürt sorunu dediğiniz sorunun en büyük kısmı, yüzde 90-95'u dil sorunudur. Onu çözerseniz Kürt sorununu çözersiniz) şeklinde bir ifadesi vardı. Keşke o kadar olsa. Neticede Kürt sorununun arkasında büyük bir terör var. Bazen siz o sorunla ilgili çözümü daha kolay görüyorsunuz ama terör kısmı hiç o sorunun çözülmesiyle irtibatlı görünmüyor bazen, yahut çoğu zaman..." dedi.
"Beklentilerin arttığının" belirtilmesi üzerine Atalay, konuyla ilgili büyük değişimlerin yaşandığını vurguladı.
-"İnkar politikası gütmedik"-
Devletin televizyonunun 24 saat Kürtçe yayın yaptığını, hiçbir yerde dilin kullanımı ile ilgili engel kalmadığını vurgulayan Atalay, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yani biz kendi dönemimizde inkar politikası gütmedik. Vatandaşın hakkını hukukunu koruyacaksınız. Bu doğrusu devletin vatandaşına karşı haksızlıkları olmuş. Adeta vatandaşının güvenini kaybetmek için devlet elinden geleni yapmış. Şimdi o güveni sağlamak için vatandaşınızın hakkını, hukukunu vereceksiniz. Ama dilin öğretimi ayrı, o dilde eğitim ayrıdır. Bir resmi dil vardır, bir ana dil vardır, bir eğitim dili vardır. Yani devletin bir resmi ve eğitim dili var. Ama insanların ana dili de değerlidir, mübarektir. Ana dilini öğrenecektir, kullanacaktır. Ama biz ilk paketimizde eğitim diliyle ilgili bir teklif getirmedik o zaman da... Bunlar hiç konuşulmasın anlamında değil, yine konuşulur, değerlendirilebilir ama şu anda ortaya çıkmış o anlamda eğitim diliyle ilgili bir teklif de yok."
-"(Sadece güvenlikle çözerim) diyenler yanılır"-
Atalay, bir başka soru üzerine de "demokratik açılım"ın sürecin, "Milli Birlik ve Kardeşlik"in ise projenin ismi olduğunu belirterek, şöyle dedi:
"Peki şu anda neresindeyiz? Entegre stratejiden kastımız şudur. Bu sorunların çözümünde biz asla tek boyutlu bakmıyoruz. Bazen güvenlik tedbirleri artırılınca, sınır ötesi operasyonları başlayınca 90'lı yıllara mı dönüyoruz diye tereddütler, tartışmalar oldu. Ama şu bir gerçek, Türkiye'de özellikle 12 Haziran seçimlerinden sonra yeni anayasa, yeni platform... Yani 24. dönem Parlamento adeta bu sorunların hepsinin çözümünde büyük rol oynayacak gibi. Bu konuda görüşmeler de vardı ama aniden terör başladı. Türkiye'de yaz terörünü hatırlayın. Hiçbir makul boyut bulamazsınız. O zaman hükümet olarak oturduk ve yeni bakışla güvenlik tedbirlerini biraz daha sınır ötesine de uzanır şekilde artırdık. Hem içeride hem dışarıda güvenlik tedbirlerini artırdık. O operasyonlar şu an da sürüyor, sürecek. Dışarıdakiler de içerdekiler de... Bu devam ediyor ama entegre strateji dediğimiz, sadece güvenlik boyutuyla biz bu sorunlara bakmıyoruz. (Sadece güvenlikle ben bu sorunları çözeceğim) diyenler yanılır. Hiçbir ülke sadece güvenlikle çözmemiştir. Diğer boyutlarını da paralel yürütüyoruz ve bundan sonra da paralel yürütme çabası içinde olacağız."
Atalay, terörle mücadeleyle ilgili çalışmaların entegre strateji ve devletin bütün mekanizmalarının katıldığı çalışmalarla yürütüldüğünü vurguladı.
Bu süreçte operasyonlarla ilgili bazı hassasiyetleri de koruduklarına değinen Atalay, "Yani bunu güvenlik birimlerimiz de korumuştur. Terörle mücadelede hukukun içinde olacağız, sivil vatandaşın zarar görmesi asla söz konusu olamaz. O eski yıllarda olduğu gibi terörü bahane ederek farklı hukuk dışılıkla asla olamaz. Biz onu çok önemli görüyoruz. Bu içerideki ve dışarıdaki operasyonlarımız da çok büyük bir meşru zeminde oluştu. Yaz dönemi terörü, bu tür yeni bir değerlendirmeyi beraberinde getirdi. Uluslararası alanda bile bizim bu operasyonlara büyük eleştiri gelmemiştir" diye konuştu.
-"Uludere'deki yanlışlığı ilk kim açıkladı?"-
"Uludere olayı şu anda çok ciddi bir soruşturma geçiriyor" diyen Atalay, şöyle konuştu:
"Orada bir olay olmuştur. Fevkalade büyük bir acıdır o, Türkiye'nin bir acısıdır. Bununla ilgili şu anda hem yargının hem idarenin çalışmaları devam ediyor. Biz hükümet olarak, Uludere'de yaşananların bütün gerekçeleriyle ortaya çıkarılmasını arzu ediyoruz. Bunun için bütün mekanizmalar seferber edildi. Orada da toplumun vicdanını da rahatlatacaksınız, soruları cevaplayacaksınız. Niçin öyle olduğunun da tabii açıklamaları ortaya çıkacak. Uludere'yi öyle görüyoruz. Uludere'de bir yanlışlık olduğunu ilk açıklayan kim oldu? Genelkurmay Başkanı'nın kendisi oldu."
Eski yıllarda terörle mücadelede pek çok şey yaşandığını ifade eden, Uludere'de yaşanan olayın üzerine süratle gidildiğini söyledi.
Hükümetin Uludere'de yakının kaybedenlerin acısını sonuna kadar paylaştığını ve olayın meydana gelme nedeninin sorgulandığını dile getiren Atalay, "Devletin özür dilemesi neden bu kadar zor?" yönündeki soruyu, şöyle yanıtladı:
"Bugünkü devlet eski devlet değil, farklı. Vatandaşına karşı daha şefkatli bir devlet var. Kendi kendimize haksızlık etmeyelim. Soruşturmalar bir bitsin, orada belki farklı şeyler ortaya çıkacak. Özür dilemenin de ötesinde çok farklı sonuçlar da çıkabilir ortaya. Ulusal yasa yakın tutum içinde olduk, seferber olduk. Vatandaşın acısını paylaştık, ulusal yas ilan edilebilirdi, neden olmasın. Kurumlar, parti, tüm mekanizmalar üzüntülerini dile getirdi.
Birileri orada olumsuz hava estirdi. BDP siyasi şovlar yaptı, vatandaşlar onlara tepki gösterdi. Ana muhalefet partisi genel başkanı, genel başkan diyorum ben kendisine herkes lider olamıyor, ben onu lider olarak görmüyorum. 'Bakanlar tiyatro çadırına gitti' diyor. Bizim gittiğimiz köydeki bir oda, çadıra falan gitmedik. Cenaze sahiplerinin bir araya geldiği bir yerdi. Evlerinde ziyaret ettik bir anlamda. Onlarla irtibatımız devam ediyor, vali ve kaymakam cenaze sahipleriyle irtibat içinde..."