'Dünyayla hesaplaşma eylemimdi. Köprüden ölmek için değil hayatta kalmak için atladım'
'Yolun yarısına' bile gelmemiş, henüz 32 yaşındaki Serdar Abdurrahman Taşkın, 28 Ocak Çarşamba sabahı Boğaziçi Köprüsü'nden aşağı atladı. Balıkçıların yardımıyla karaya çekilen Taşkın, çıktıktan sonra ambulansa yürüyerek gitti, 6 saat Şişli Etfal'de müşahede altında kaldı ve sağ kolundaki alçıyla hastaneden evine döndü. Köprüden atlayan binlerce kişi arasından kayıtlara göre kurtulan 19'uncu kişi olan Taşkın'ın hikayesi, bilinen intihar teşebbüsü hikayelerinden biraz farklı. O, kurucuları arasında yer aldığı bir teknoloji şirketinde proje destek uzmanı, Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi, sevgi dolu bir ailenin çocuğuydu; sevgilisi de terk etmemişti. Taşkın, öncelikle ölmek için atlamadığını söylüyor, "Hayatın gidişatından mutsuzdum. Ama bu bir intihar teşebbüsü değildi. Kendimle ve dünyayla hesaplaşma eylemimdi. Yaşayacağıma güvenerek, konsantre olarak atladım" diyor ve onu köprünün korkuluklarına kadar götüren süreci anlatıyor:
ECEL TERİ DÖKTÜM
"Köprü bir hikayenin finaliydi. Bu kararımda ay sonuna üç gün kalmasının bir etkisi de oldu; birikmiş çok işim vardı. Şirkette sabahlıyordum. Ya karşılığında para aldığım işleri yetiştirecektim ya da yoluma gidecektim. Hiçbir şeyimi, ne emeğimi ne zamanımı satmak istemiyordum artık. Hayalini kurduğum başka bir hayat vardı, o hayatı yaşamak için bir çıkış yolu bulmam gerekiyordu. Çok sıkışmış hissediyordum kendimi. Bu atlayışı gerçekleştirme kararı vardı aklımda. Bir kapı aralamak adına atladım. Motosikletime atlayıp, köprüye gittim ama yarım saat orada ecel terleri döktüm diyebilirim.
BALIKLAMA DALDIM
Köprüye girmeden önce, dörtlülerini yakmış bir araba duruyordu gişelerde. Ben de onun arkasında durdum. Manzaraya bakarak son sigaramı içiyordum. Adamın benzini bitmiş. Benden benzin istedi; nasıl olsa benim ihtiyacım olmayacaktı artık. Arkadan bir araba daha geldi, onun da benzini bitmiş. Ona da benzin verdim. Adam para teklif etti, ben de "Dua et benim için" dedim, "Allah razı olsun" dedi ve gitti. Tabii ne yapmak istediğimi bilmiyorlar. Bu küçük ayrıntılar önemliydi; sınırın bu tarafında kalmak için en küçük desteğe ihtiyacım olduğunu biliyordum çünkü. Öndeki araçtan da dört sigara aldım. Atlamadan önce cebimdeki parayı, benzini, sigaraları her şeyi bitirdim. Oraya kadar geldikten sonra geri dönmenin ağırlığını yaşamak istemiyordum. Ölmekten korkuyordum, biraz o yüzden oyalandım, dört sigarayı içtim. Ölmeyeceğime inanıyordum ve korkulukların üzerine çıkıp kendimi suya paralel bıraktım. Çok teknik bir atlayıştı, konsantre oldum ve suya yaklaşırken balıklama daldım.
VÜCUT AKORDEON OLUYOR
Suya dik girmem gerektiğini biliyordum. Suya ilk giren sağ yumruğum oldu ve o beton etkisiyle kolum muhatap oldu. Çarpma anı çok sıkıntılı değil, kolun kırılması da çok sıkıntılı değildi. Sıkıntı, tamam çarpıyorsun ön taraf duruyor, ama arka taraf akordeon gibi büzüşüyor, bir arabanın duvara çarptığında büzüşmesi gibi. Su yarılıp beni içine çekene kadar, yani suyu ikna edene kadar bu sıkışmayı yaşadım. Çarpışmanın şiddetinden dolayı iç organlarının parçalanabilir, kemiklerim kırılabilir, felç olabilirdim. Bu ihtimali hiç hesaba katmamıştım. Bilsem bu riski göze alır mıydım, bilmiyorum. Benim düşüncem ya ölürüm ya kalırım şeklindeydi. Neyse ki girdiğim gibi çıktım sudan. Suyun altını hiç hatırlamıyorum, orada bir travma söz konusu. Suyun üstünde durmaya çalışıp nefes almaya çalıştım. Ciğerlerim çok ağrıyordu, ağrıdan bas bas bağırıyordum. Sonra balıkçı teknesi geldi, bir halat uzattı ve ilerlemeye başladık. Ben "Neden beni tekneye almıyorlar" diye düşünüyordum, meğer bir gemi geliyormuş ve altında kalabilirmişiz.
KÖPRÜDEN ATLAMAK ACILI, TATSIZ, SAÇMA
Tekneye ilk bindiğimde "Yaşayacak mıyım" diye sordum. Karaya çıktığımızda ayağa kalkıp ambulansa kendim gittim. Balıkçıya bir çikolata götürmem lazım. Boğaz'a dalmanın gerçekliği çok tatsız, çok eğlencesiz, çok acılı. Hayatın beni köşeye sıkıştırmaya çalıştığı bir dönemdi. Köprüden atlamayı kimseye tavsiye etmiyorum, yaşamak isteyen içinse sadece saçma bir tavsiye bu biliyorum. Boğaz'dan atlamanın gerçekliği çok tatsız, çok acılı, çok saçma.
ORADAN ÇIKMAK ÇOK ZOR
Köşeye sıkışmış bir dönemdeydim, kırmam gereken bir zincirdi, bu eylem hem bir küfür içeriyordu, dünyaya bir "Akıllı ol" mesajı veriyordu hem de kendi hikayemde aşmam gereken bir noktaydı. Benim çıkmam bir mucizeydi. Bu mucizede çocukluğumdan beri devam eden dalma merakımın da katkısı oldu. Şarköy'de balıklama atlama, ayağın girmeden sudan çıkma yarışları yapardık. İçgüdüsel bir şekilde suya balıklama daldım ve çıkmayı başardım. Oradan atlamak zor değil, insanlar bunalıma girip o kararı veriyorlar. Olan şeyler bunlar, oradan çıkmak çok zor, ölümünde çok acılı olur."
İKİNCİ KEZ DOĞDUM
Boğaz Köprüsü'nün 19'uncu mucizesi Serdar Abdurrahman Taşkın, ölümden döndükten sonraki hayatını da şöyle anlatıyor: "Ben artık korkma hakkına sahibim. Şu anda trafikten korkuyorum, karşı karşıya geçerken daha dikkatliyim, bir yerden düşmekten korkuyorum. Yaralanmaktan korkuyorum, şu an daha fazla korkuyorum. Hayat benim için şu an daha çok değerli çünkü hayatımı kazandım."
"Köprüye uzanan bir süreçti yaşadığım. Her şeye karşı bir duruşum vardı, ben de kestirme bir yol seçtim. Köprüden sonra yeni bir dönem başladı hayatımda, çocukluğumdan beri ideal edindiğim üzere kendim olarak devam edeceğim yoluma bundan sonra. Bu benim ikinci doğumum ve ben yeniden başlıyorum hayata."
'PSİKOLOĞUM TERK ETTİ'
"Salı günü psikoloğuma gittim, çarşamba günü de köprüden atladım. Ertesi hafta tekrar gittim doktoruma, 'Koluna ne oldu' dedi. 'Köprüden düştüm' diyince, 'Senin psikiyatristle görüşmen lazım' dedi, bıraktı beni. Benim keyfim yerinde, şu anda olay olmuş, bitmiş ve kurtulmuşum. Bir ay önce sorunlarım vardı, vardı ki köprüye giden bir süreçteymişim ama şu an için iyiyim."
"Ölümden kurtuldum, tımarhaneye kapatılmadım, patronum idealime destek vereceğini açıkladı, sponsorum oldu. Çalıştığım şirketin sanat departmanını kuruyorum. Bu uzun vadeli bir proje. Kısa vadede ise sırtıma çantamı takıp, dünyayı dolaşmak istiyorum."
Vatan