WASHİNGTON (İHA) - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 11 Eylül ve Türkiye'de yaşanan 15 Kasım ve 20 Kasım'daki terör olaylarının dini bir terör değil, dinci bir terör olduğunu söyledi.
Başbakan Erdoğan, başkent Washington'daki Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi (CSİS) Konferansı'nda yaptığı konuşma sonrasında kendisine yöneltilen soruları cevaplandırdı. Erdoğan, 11 Eylül terör olayıyla birlikte İslam dünyasına karşı batıda bir tavrın ve umutsuzluğun oluştuğunu, Türkiye'de bunun nasıl karşılandığına dair soruya, sürecin Müslümanlar'ın ümidini kaybetmesinin esasta yanlış bulduklarını belirtti. Bir Müslüman'ın böyle bir olaydan dolayı ümidini kaybetmeyeceğine işaret eden Başbakan Erdoğan, "Kaldı ki bizim dinimizin teröre yönelik açık bir kapısı yok. Adı Müslüman olan bir insanın bir terör eylemine bulaşmasının bedelini İslam ödemez. Kaldı ki yapılan eylem İslam dışıdır. Biz işimize bakarız, yolumuza devam ederiz. Türkiye güvenle, kendi toplumsal dinamiklerini de kullanmak suretiyle, toplumsal mutabakat içerisinde 3 Kasım'dan itibaren yakaladığı heyecanı ülke geneline yaymakla kalmamış, gerek Avrupa Birliği üyesi ülkeler arasında gerekse Avrupa dışındaki kıtalara yayılmak suretiyle iş adamlarımızla yoğun bir şekilde taşıyoruz. Bugüne kadar sağlanmayan irtibatları sağlamaya çalışıyoruz. Yakından tanımanın
birçok soru işaretleri de çok olumludur. 11 Eylül'den sonraki süreçte çok iyi mesafeler alındığına inanıyorum" dedi.
Terörün dini, ırkı, milliyetinin olmadığını belirten Erdoğan, "Kimi ne zaman, nerede, nasıl vuracağı belli değildir. Çünkü terör adi bir suç değildir. Burada uluslararası mücadele platformu oluşturmak zorundayız. Bizde teröre karışanlar ilk eyleme karışanlar 48 saat içinde, ikinci eyleme karışanlar bir hafta içerisinde DNA testleriyle tespit edildi. Onların bağlantılarıyla ilgili çalışmalar sürüyor. Ama bir dinci terör olduğu ortadadır, fakat asla dini bir terör değildir. Çünkü hiçbir semavi din terörü asla tecviz etmez" diye konuştu.
KIBRIS MESELESİ
Kıbrıs ile Avrupa Birliği konusunun değerlendirilmesi istenen bir soruya karşılık veren Erdoğan, Kıbrıs'ın Türkiye Avrupa Birliği'ne girmesinde bir ön koşul olmadığını hatırlattı. Erdoğan, "BM Genel Sekreteri'nin iyi niyet misyonuna inanıyoruz. Annan Planı referans alınmak kaydıyla bu müzakerenin başlatılmasını istiyoruz. KKTC'nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nden atacağı adımlardan her zaman bir adım önde olacağına inanıyoruz. Bütün gayretimiz bir iyi niyetle bunu çözmektir. 2004 Aralık ayında ise biz bunları yaparız, yerine getiririz. Bundan sonraki süreç AB üyesi ülkelere aittir. Biz yaptık, Güney Kıbrıs olumsuz yaklaştı, AB üye ülkeleri ne yapacak. BM ne yapacak, 40 yıldır sürdürülen ambargo kalkacak mı, kalkmayacak mı? Bundan sonrası onların sorunu. Çünkü bunun hiçbir insan haklarıyla izahı mümkün değildir. Önemli bir adım atıyoruz. Bu adımın neticesini de temenni ederim olumlu bir şekilde görürüz. Süreç 1 Mayıs. Bu süreci zorluyoruz. Üzerimize düşeni sonuna kadar yapıyoruz, zorluyoruz. KKTC'de bu hava oluşmuştur. Onlar da bu gayret içindedir" dedi.
REFERANDUM
Kıbrıs'ta referandum konusunda bir soruya Başbakan Erdoğan, "Edindiğimiz bazı bilgiler var ki bunların en önemlisi mutabakat metni ortaya çıkmadan referanduma gidilemeyeceği istikametindeki bir anlayıştır. Eğer böyle bir şey söz konusuysa ki bizim de bakış açımız budur. Bir mutabakat sağlanmadan hangi metni referanduma sunacaksınız? Bu konuda Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin ikna edilmesi gerekir. Biz her zaman bir adım öndeyiz. KKTC de bu anlayışı paylaşmış durumda" cevabını verdi.
Başbakan Erdoğan, Kıbrıs'la ilgili çok başlığın konuşulduğunu, şu andaki ad koymanın bu müzakerelerle ortaya konabilecek bir netice olduğunu, adını koyma olayının ise yanlış bir değerlendirme olacağını kaydetti. Erdoğan, "Federasyon da konfederasyon da çok tartışıldı. Ama bunlarda uyum sağlanmadı. Ama yeniden tartışılıp müzakere edildiğinde her iki tarafın olumlu yaklaşımıyla çözüme ulaşılacaktır" diye konuştu.
"IRAK'IN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ KORUNMALI"
Türkiye'nin, Irak'a bakış açısıyla ilgili soruya da cevap veren Başbakan Erdoğan, Irak'ta bir Kürt federe devleti yaklaşımı olduğuna dikkat çekti. Erdoğan, "Demokratik bir Irak için bunu sağlıklı bulmuyoruz. Etnik kökene dayalı federatif yapı Irak'ı paramparça eder. Aynı şekilde mezhebi kökene dayalı bir yapı da ülkeyi parçalar. Bunlar birbirini tetikleyecektir. Böyle bir yaklaşım doğru değildir. Irak'ın toprak bütünlüğü mutlaka korunmalıdır. Irak'ın yeraltı zenginlikleri tüm Irak halkının olduğu sürekli işlenmelidir. Belli bir bölgenin belli bir etnik yapıya verilmesi olumsuz neticeler doğurabilir" şeklinde konuştu.
PKK/KADEK terör örgütü ile ilgili görüşlerini de açıklayan Başbakan Erdoğan, "PKK terör örgütünün mevcut yapılanmasının hala devam etmiş olmasıdır. ABD'nin terör örgütü olarak kabul ettiği PKK-KADEK örgütüne karşı bir yaptırım uygulamasını beklemek de bir stratejik ortağın en tabii hakkıdır" diye konuştu.
STRATEJİK ORTAKLIK
ABD ile Türkiye arasındaki stratejik ortaklığın ne anlama geldiği sorusuna Başbakan Erdoğan, "Somut olarak bir örneğini vereyim. Şu andaki Irak'taki askerin rotasyonu ile ilgili olarak İncirlik üssünün kullanılmasıdır. Türkiye İncirlik üssünün kullanılması için ABD'ye müsaade etmiştir. Mayıs ayına kadar 60 bin askerin değişimi sağlanacaktır. Bu stratejik ortaklığın bir gereğidir. Ayrıca NATO'da beraber olmamız. Irak olayındaki tavrımız stratejik ortaklığın bir gereğidir. Bu süreç yaklaşık 50 yıldır devam eden bir süreçtir. Temennimiz bunun devam etmesidir" cevabını verdi.
Yunanistan-Türkiye arasındaki sorunlarla ilgili bir soruya da karşılık veren Erdoğan, "Yunanistan ile Türkiye arasında hoşgörü ortamı her geçen gün artarak devam ediyor. Hava koridorları, tatbikatların kaldırılması, çifte vergilendirmenin kaldırılması buna vereceğim örneklerdir. Umuyorum Ege'de de sıkıntıları karşılıklı anlayışla çözeceğimiz kanaatindeyim. Şu anda Yunanistan'da bir seçim atmosferi var. Seçimden sonra süratle neticeye varılması söz konusudur" ifadelerini kullandı.
Başbakan Erdoğan ABD'deki ticari kotalarla ilgili bir soruya da, "Heyetler arasında bu görüşmeleri takip edeceğiz. Yeniden değerlendirmeler yapılabilir. Belki tekstil değil ama hazır giyim üzerinde durabiliriz. Deri değil ama ayakkabı ve deri konfeksiyon üzerinde durabiliriz. Bunlarda uyumlu olmanın yollarını aramanın gayreti içinde olacağız. Olumlu gelişmeler var, temennimiz odur ki buradan da olumlu bir netice alalım" karşılığını verdi.