Pirler, TİSK'in Türk ekonomisinin 2002 yılı performansı ve 2003 yılına ilişkin görüşlerini İHA'ya açıkladı. Pirler, Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizlerinden sonra 2001 yılını yoğun bakımda geçiren ve o yıl yüzde 9,4 oranında küçülen Türk ekonomisinin 2002 yılında henüz yoğun bakımdan çıkabilecek bir duruma gelmemiş olmasına rağmen, bir miktar soluklanmasını normal karşılamak gerektiğini söyledi. Pirler, "Çünkü bir defa dibe vurduktan sonra, artık yukarı doğru çıkmaktan başka istikamet kalmamış demektir. Milli gelirin 2000 yılında 200 milyar dolardan 2001'de 148 milyar dolara gerilemesinden, kişi başına gelirin aynı dönemde 3000 dolardan 2160 dolara inmesinden sonra bu yıl yüzde 4.5 - 5 düzeyinde büyüme hızı, 165 milyar dolar milli gelir ve 2400 dolar kişi başına gelir beklentisi içine girmemiz bu temel gerçeğin bir sonucu sayılmalı ve kimseyi aşırı memnuniyete ve özellikle atalete sevk etmemelidir" diye konuştu.
"MİLLİ SORUN İŞSİZLİK" Bu yıl enflasyon beklentimiz yüzde 35'lerde devam ettiğine göre, henüz bu temel sorundan kurtulmadığını belirten Pirler, biraz daha hızlı büyüme uğruna enflasyon hedefinden taviz verilmesinin doğru olmayacağını söyledi. Enflasyon yanında, kaygılandıran diğer "ulusal" sorun olan işsizlik olduğunu hatırlatan Pirler şöyle devam etti: "Resmi rakamlara göre yüzde 10 düzeyinde açık işsizliğe sahibiz. Fakat, gerçek durumun bundan çok daha kötü olduğunu herkes bilmektedir. Atıl işgücü oranı bunun yaklaşık iki katıdır. İşgücünün yüzde 35'inin hala tarımda çalışır görünmesi ve genelde işgücüne katılım oranının çok düşük düzeylerde seyretmesi ülkemizde işsizlik sorununu iyice ağırlaştıran faktörlerdir."
"BÜYÜME BUGÜNKÜ POLİTİKANIN DEVAMINA BAĞLI" 2003 yılında büyüme ve enflasyon hedeflerinin tutturulmasını bugünkü politikaların devamına bağlı gördüklerini kaydeden Pirler, 203 milyar doları bulan toplam borç stokunun çevrilmesi önümüzdeki yılda da çok ciddi bir sorun olmaya devam edeceğini öne sürdü. Pirler, "Sadece bütçede faiz dışı fazla hedefini tutturarak borç sorununun hafifletilebileceğini sanmıyoruz. Burada temel sorun, reel faiz oranlarının aşağı çekilerek kamu borçlanmasının maliyetinin düşürülmesi gibi görünmektedir. Bu da hiç şüphesiz en başta ekonomide bir güven ortamı yaratılabilmesiyle ilgili bir konudur. Seçimlerden sonra nominal faiz oranlarında gözlenen gerilemenin devamlılık kazanması ve bunun banka kredilerine de yansıması en büyük dileğimizdir" dedi.
"DÖVİZ KURU POLİTİKASI"
Döviz kuru politikası 2003 yılında da önem taşıyacağını belirten Pirler, "Önümüzdeki yıl en fazla 40 milyar dolarlık bir ihracat hacmine İthalatımız ise büyüme hızına bağlı olarak 50 milyar dolar üzerinde gerçekleşeceğinden, 10 milyar dolardan fazla bir dış ticaret açığına hazır olmalıyız. Bu durumda Türk lirasının dolar ve euro karşısında aşırı değerlenmesine tahammülümüz olmadığı aşikardır. Aşırı değerlenme enflasyonla mücadelede geçici bir çare gibi görünebilirse de, ihracatımız üzerindeki etkileri çok olumsuz olabilmektedir. Son krizlerin bir yerde aşırı değerlenmeden kaynaklandığını unutmayalım. Madem ki dalgalı kur politikası uyguluyoruz, o halde bundan akıllıca yararlanmalıyız. Bunun anlamı, Merkez Bankası'nın zaman zaman piyasaya müdahale ederek kurlarda "düzeltme" yapabilmesidir" diye konuştu.
Pirler, 2003 yılına girerken Türkiye'nin yanı başında beliren savaş ihtimali, ekonomimizin gelirleri açısından ciddi kayıpları gündeme getirdiğini, bu nedenle reel sektörümüzü güçlendirme gereğini daha da ön plana çıktığını kaydetti.
"FİNANSMAN AÇIĞI 2003'DE YÜKSELECEK" 2003 yılında işletmelerimizin iç ve dış piyasalardaki rekabet gücünü sosyal diyalogla ve üçlü yaklaşım içinde geliştirme, her kişi ve kuruluşun temel önceliğini oluşturmalısını isteyen Pirler, sosyal güvenlik sisteminin 2002'de 7 milyar dolara ulaşan finansman açığı 2003'de yükseleceğini hatırlatarak, bunun da makroekonomik dengesizlikleri körükleyen bir faktör olacağını bildirdi. Bunun hayati sorunun giderilmesi, özellikle SSK yönünden kayıtdışı ekonominin kayda alınmasıyla mümkün olacağını belirten Pirler, "Türkiye artık yüksek vergi ve prim - kayıtdışı büyümesi kısır döngüsünü kırmalıdır. Dolayısıyla, yine üçlü işbirliği içinde, vergi ve prim yükünde azaltma, bürokratik kolaylık ve vergi tabanını genişletme yönünde ulusal politika oluşturulup uygulanması kaçınılmazdır" ifadelerini kullandı.