İSTANBUL (İHA) - Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Sabancı, dışsal risklerin her zaman mevcut olmakla birlikte, Türkiye'nin enflasyondaki rotasından gerek bu yıl gerekse gelecek yıl önemli bir sapma olmayacağına inançlarının tam olduğunu söyledi.
Sabancı "Türkiye-İtalya İş Forumu" toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye ekonomisinin son durumu ile gelişen yatırım ortamı hakkında bilgi verdi. Sabancı, Türkiye ekonomisinin, 2004 yılında yüzde 10 civarında büyüdüğünü ve enflasyonda yüzde 10'un da altına inerek tek haneli rakamlara ulaşıldığını belirterek, "Geçtiğimiz yıl, her iki temel ekonomik göstergede de yıl başında konulmuş olan hedeflerden çok daha iyi sonuçlar elde edilmiş, ancak bu durumun devam ettirilip ettirilemeyeceği yönünde ciddi kaygılar ortaya çıkmıştı" dedi.
Sabancı, "Genel kanının ekonomideki kırılganlığın henüz tam olarak ortadan kalkmadığına yönelik olması nedeniyle, başta giderek genişleyen cari açık olmak üzere, artan petrol fiyatları ve geciken IMF stand-by anlaşması da bu kaygıların daha da artmasına neden olmuştu. Ancak, geride bıraktığımız yaklaşık on bir aylık süre zarfında, kısa ve orta vadede ekonominin iki önemli çıpasından biri olan IMF ile yeni stand-by anlaşması imzalanmış, diğer alanda ise 3 Ekim tarihinde AB ile müzakere süreci resmi olarak başlamıştır" diye konuştu.
"UYGULANAN POLİTİKALAR DOĞRU"
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Sabancı, 2002-2004 döneminde uygulanan politikaların doğru olduğunun ortaya çıktığını hatırlatarak, "Eldeki en son verilerin ışığında, ekonomimizdeki büyüme ile enflasyondaki düşüş eğiliminin, hedeflere uygun biçimde devam ettiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Petrol fiyatlarındaki uluslararası gelişmelerin Türkiye ekonomisini geçmiş yıllara göre çok daha az olumsuz etkilediği ortadadır. Geçtiğimiz üç yıl içerisinde enflasyonda çok ciddi bir mesafe katettik. Dışsal riskler her zaman mevcut olmakla birlikte, enflasyondaki rotamızdan gerek bu yıl gerekse gelecek yıl önemli bir sapma olmayacağına inancımız tamdır. Bu yılın ilk altı ayına ilişkin olarak açıklanan milli gelir rakamları, büyüme oranlarında geçtiğimiz yıla kıyasla bir düşüşe işaret etmekteydi. Söz konusu düşüş herhangi bir ekonomik durgunluğa işaret etmemekte, aksine daha sağlıklı ve sürdürülebilir bir yapı için gerekli olan yavaşlamayı göstermektedir. Nitekim yapılan çalışmalar, Türkiye ekonomisi için potansiyel büyüme oranının yüzde 5 ila yüzde 7 aralığında olduğunu ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, ekonominin bu aralığın çok uzağında bir oranda büyümesi makro dengeler açısından olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Bu sebeple, geçtiğimiz yılın ikinci yarısında yerinde ve zamanında alınan önlemler sayesinde 2005 yılında büyüme oranları makul seviyelere çekilmiş ve ekonomide aşırı ısınmanın önüne geçilmiştir."
"İSTİHDAM VE VERİMLİLİK"
İşgücü piyasasındaki gözle görülür toparlanmaya da değinen Sabancı, istihdam rakamlarındaki artış ve işsizlik oranlarındaki düşüş eğilimlerinin, bu döneme kadar ekonomik temellerdeki güçlenmeyi geriden takip eden işgücü piyasası açısından, memnuniyet verici gelişmeler olduğunu belirtti. Sabancı, "Eldeki bulgular, istihdam ile
verimlilik arasındaki uzun dönem ilişkisinin gelecek yıldan itibaren oturmaya başlayacağı yönündedir. Bu durumun ekonomideki büyüme potansiyelini yukarı çekeceği de beklentilerimiz arasındadır. Bütün bunların yanısıra, tarım dışındaki kesimlerin istihdam oluşturma kapasitelerinin genişliyor olması işgücü piyasası açısından geleceğe dönük beklentileri güçlendirmektedir. Ekonomideki tüm bu olumlu gelişmelere rağmen cari işlemler dengesindeki açığın önlenemeyen yükselişi elbetteki tedirginlik oluşturmaktadır. Bu boyuttaki bir açığın sürdürülebilir olmadığına ve önümüzdeki dönemde bir 'sert iniş' yaşanacağına ilişkin bir takım beklentiler mevcuttur. Halihazırda, ekonominin yumuşak karnı burasıdır ve yeni bir kırılganlık yaratıp yaratmayacağı yönünde çeşitli soru işaretleri bulunmaktadır. Ancak, burada vurgulamak istediğim husus açığın kendisinden çok finansmanının nasıl olduğudur. Bugüne kadar açığın finansmanı portföy yatırımları ve uzun vadeli krediler tarafından sağlanmıştır. Kriz öncesindeki döneme göre daha sağlıklı bir sermaye yapısına işaret etmesi açısından bu önemli bir tespittir. Temel beklentimiz, ekonomideki istikrarın giderek güçlenmesine koşut olarak gelecek dönemde de benzer bir finansman yapısının devam edeceği ve ani sermaye çıkışlarının yaşanmayacağı yönündedir. Bununla birlikte, son dönemde özelleştirmelerde elde edilen başarılar da bu beklentiyi destekler niteliktedir" dedi.
"AB İLE İLİŞKİLER"
Yeni ekonomik programın kararlılıkla uygulanmaya devam etmesine ek olarak AB müzakere sürecinin Türkiye ekonomisi açısından önemli bir çıpa olduğunun unutulmaması gerektiğine değinen Ömer Sabancı, "Yalnızca kısa ve orta vadede ekonominin ikinci önemli çıpası olduğu için değil, uzun vadede ülkemizin geleceği açısından hayati önemde olduğu için Avrupa Birliği ile ilişkilerimizi de dikkatle izlememiz gerekiyor. Avrupa Birliği'nin 3 Ekim'de aldığı karar, uzun vadede ülkemizin geleceği açısından tarihi bir adımdır. Türkiye, 3 Ekim 2005 tarihinde, hukuksal zemin değiştirerek, 'aday ülke' olmaktan çıkarak 'tam üyeliğe geçiş aşamasında ülke' haline gelmiştir. Türkiye'nin, bu tarihsel aşamayı, Avrupa Birliği'nin kendi iç siyasal dengeleri ve sosyo ekonomik ortamı açısından, kurulduğundan beri yaşadığı en zor dönemde gerçekleştirmiş olması, gelinen noktayı daha da anlamlı kılmaktadır. Müzakerelerin açılma kararını Türkiye'nin gerekli atılımları tamamladığı şeklinde değil, daha ileri düzeydeki atılımlar için sağlanan yeni bir ivme olarak yorumlamalıyız. Kapsamlı bir kamu reformu, kayıt dışı ekonomi ile kararlılıkla mücadele, demokratik reformların uygulanması, tarım, eğitim, sosyal güvenlik gibi alanlarda artık gecikmiş olan reformların hayata geçirilmesi, Türkiye'nin küresel bilgi toplumunda önde gelen bir ülke olma yolunda ilerlemesi ve belki de hepsinden önemlisi toplumsal diyalog ve uzlaşma kanallarının açık tutulması, Türkiye'nin müzakere pozisyonunu da güçlendirecektir" diye konuştu.
"YABANCILARIN İLGİSİ GÜVENİN GÖSTERGESİ"
Tüm bunların ötesinde en önemli noktanın ise bu olumlu gidişatın istikrarlı bir yapıya kavuşacağı konusunda Türkiye'ye olan güvenin yeniden kazanılması olduğunu kaydeden Sabancı, "Son zamanlarda yabancı finans kurumlarının Türkiye'ye olan ilgisi bu güvenin bir kanıtıdır. Bu olumlu gidişatın tarihsel olarak oldukça düşük kalan yabancı sermaye yatırımlarının gelecek dönemlerde artmasına katkı sağlayacağı şüphesizdir. Siz değerli misafirlerimizin şu anda burada bulunması bu durumun en iyi göstergesidir" dedi.
Ömer Sabancı şunları söyledi:
"Türkiye, 1990 yılından bu yana her yıl ortalama 1 milyar dolarlık yabancı sermaye çekti. Bu miktarı arttırmak için oluşturulan Başbakanlığa bağlı Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu (YOİKK) 2001 yılından beri kamu ve özel sektörün ortak çalışması ile faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu çerçevede, 2003 yılında çıkarılan Yeni Yabancı Sermaye Kanunu ile yatırımda yabancı-yerli ayrımı kaldırılarak eşitlik ilkesi getirilmiştir. Şirket kuruluşu prosedürleri kolaylaştırılmış, 19 aşamadan 3 aşamaya indirilmiştir. Yine olumlu bir gelişme olarak, gelir ve kurumlar vergisinde enflasyon muhasebesi sistemine geçilmiştir. Dört yıldır süren bu çalışmaların
meyveleri bu yıl ülkeye giren yabancı sermaye ile alınmaya başlanmıştır."