Rakı buharıyla ısınan cami de var, kuşun konmadığı cami de...
İstanbul Beykoz'da bulunan Paşabahçe Camisi 12 yıl hemen yanı başında bulunan ve halkın 'Rakı Fabrikası' olarak nitelediği TEKEL İspirtolu İçkiler Fabrikası'nın dev kazanlarından çıkan buharla ısınıyordu. Bu gerçeği cami cemaatinin tümü bilmiyordu. Fabrika kapandıktan sonra cami ısınamaz olunca herkes gerçeği fark etti.
İşte bu cami ile birlikte İstanbul'daki pek çok caminin şaşırtan öyküleri
FABRİKADAN CAMİYE DÖŞENEN BORU HATTI
Bir dönem TEKEL'e ait olan ancak 2003'te özelleştirilen Paşabahçe İçki Fabrikası'ndaki buhar, yıllardır Paşabahçe Camisi'ni ısıtıyordu. İçki üretilirken kazanlardan çıkan buhar fabrikanın yakınındaki camiye ulaştırılmıştı. Bu sayede tesisat aracılığıyla camiye gönderilen buhar, tıpkı kalorifer gibi binayı sarıyor ve ısıtıyordu.
BUHAR YILLARDIR DENİZE AKITILIYORDU
Halkın 'Rakı Fabrikası' diye nitelediği işletmeden çıkan buhar denize akıtılıyordu. 1995'te buharın kış boyunca Boğaziçi'ne aktığını gören vatandaşlar, ortaya çıkan ısıdan faydalanılması gerektiğini fark ederek buharın camiye yönlendirilmesi için girişimde bulundu. Fabrika yönetimi de 'olur' deyince cami yaptırma ve yaşatma derneği kolları sıvadı ve sistemi kurdu.
‘FETVA'YI BEYKOZ MÜFTÜLÜĞÜ VERDİ
Fabrikadan camiye yapılan tesisat tamamlandıktan sonra cami hiçbir ücret ödemeden ısınma işini halletmişti. Ancak cami derneği yöneticileri işi sağlama almayı da ihmal etmedi. TEKEL fabrikasının ileride buharı kesme ihtimali de göz önünde bulundurularak her şey resmiyete dökülmüştü. Bu nokta da halledildikten sonra bu kez gözler Beykoz Müftülüğü'ne çevrildi. Dernek idarecileri Beykoz Müftülüğü'nden içki fabrikasının buharı ile caminin ısıtılıp ısıtılamayacağı konusunda fetva istemiş ve Müftülük olumlu yönde fetva verince hiçbir sorun kalmamıştı.
Sanki Yedim Camii (Fatih):
Keçeci Hayrettin Efendi; çarşı pazara çıktığında zaruri ihtiyaçları haricinde para harcamaz. Bir şey yeme isteği olunca da "sanki yedim” deyip, o anda harcaması gereken parayı kesesinden çıkarıp bir kenarda biriktirip tasarruf eder. Bu "sanki yedim”lerden biriktirdiği paralarla da adı geçen camiyi yaptırır.
Kuşkonmaz Camii (Üsküdar):
Gerçek ismi Şemsi Paşa Camii olan ve Üsküdar sahilde bulunan camiinin ismine dair ilginç rivayetler aktarılıyor. Fazlasıyla titiz biri olan Şemsi Paşa, Sokullu Mehmet Paşa ile rekabet halindeymiş. Şemsi Paşa bir gün Sokullu'ya, "Sokullu, camiini kuşlar pislemiş” diye takılınca, "Gökyüzüne açık olan her yer kuşların pislemesine müsaittir” cevabını almış. Paşa, cami yaptırmaya karar verince Sokullu'nun sözü aklına gelmiş. Mimar Sinan'a giderek, "Bana öyle bir yerde cami yap ki üzerine kuşlar pislemesin” demiş. Sinan, bütün camilerinde yaptığı gibi iyi bir araştırmadan sonra kuzey- güney rüzgarlarının kesiştiği bu noktayı bulmuş.
Dalgaların kıyıya çarpmasıyla meydana gelen titreşimleri incelemiş ve camiyi burada yapmaya karar vermiş. Gerçek ismi Şemsi Paşa Camii olan ve Üsküdar sahilde bulunan camiinin ismine dair ilginç rivayetler aktarılıyor. Söylenenlere göre, camiye Kuşkonmaz denmesinin bir başka nedeni de Şemsi Paşa'nın kişiliğiyle ilgili. Fazlasıyla titiz bir kişi olan Şemsi Paşa, Sokullu Mehmet Paşa ile rekabet halindeymiş. Zaman zaman şakayla karışık atışırlarmış. Şemsi Paşa bir gün Sokullu'ya, "Sokullu, camiini kuşlar pislemiş” diye takılınca, "Gökyüzüne açık olan her yer kuşların pislemesine müsaittir” cevabını almış. Paşa, cami yaptırmaya karar verince Sokullu'nun sözü aklına gelmiş. Mimar Sinan'a giderek, "Bana öyle bir yerde cami yap ki üzerine kuşlar pislemesin” demiş. Sinan, bütün camilerinde yaptığı gibi iyi bir araştırmadan sonra kuzey- güney rüzg''rlarının kesiştiği bu noktayı bulmuş. Dalgaların kıyıya çarpmasıyla meydana gelen titreşimleri incelemiş ve camiyi burada yapmaya karar vermiş.
Üçbaş Nurettin Hamza Camii (Fatih):
Berber bir paraya üç baş traş eder, ama buna rağmen camiyi yaptıracak kadar zengin olur. 1780 yılında yazılan ve İstanbul'un camilerini detaylı bir biçimde aktaran Hadika eserine göre de caminin bânisi olan Nureddin Hamza ben Atallah, Üç Baş adlı bir köyde doğmuştur. Caminin girişindeki kitabede caminin yapılış yılı olarak 1532 verilmiştir. Berber bir paraya üç baş traş eder, ama buna rağmen camiyi yaptıracak kadar zengin olur. 1780 yılında yazılan ve Istanbul'un camilerini detaylı bir biçimde aktaran Hadika eserine göre de caminin banis olan Nureddin Hamza ben Atallah, Üç Baş adlı bir köyde doğmuştur. Caminin girişindeki kitabede caminin yapılış yılı olarak 1532 verilmiştir.
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camii (Sirkeci):
Viyana'yı kuşatan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa adına oğlu Ali Bey tarafından yaptırılan camii Anadolu Saz Evi adıyla bilinen bir eğlence şirketine kiraya verilerek uzun süre sazevi-payvon olarak işlev görmüştür. Ancak 1985'te vakıfların devreye girmesi ile camii restore edilmiş ve ibadete tekrar açılmıştır.
66 yıla 66 kubbe Yeni Cami (Eminönü):
Osmanlı sultanları tarafından yaptırılan büyük camilerden biri olan Yeni Camii,Eminönü meydanında İstanbul siluetinin olmazsa olmazlarındandır. Bir İstanbul selatin camisinin inşası, 2 -7 yıl sürmesine rağmen, Yeni Cami'nin inşaatı tam 66 yıl sürmüş. Kubbelerinin sayısı, sanki bu duruma nazire yaparmışçasına 66'dır.
Deniz üzerine kurulan tek camii (Kılıç Ali Paşa Camii):
Kaptan-ı Derya tarafından 1580 yılında Mimar Sinan'a yaptırılan Kılıç Ali Paşa Camii denizin üzerine inşa edilmiş. Kılıç Ali Paşa, devrin padişahı 3. Murat'tan cami yaptırmak için yer ister. Padişah ise, "Sen deryaların serdarısın, gücün yetiyorsa derya üzerine bir cami yap” der. Bu duruma çok üzülen Kılıç Ali Paşa, Mimar Sinan'ı kendine mimar olarak tutar ve Tophane Rıhtımı'nın kenarına taş, toprak, moloz taşımaya başlar ve camiinin yapımına başlar.
Caminin planı padişaha ait (Yıldız Cami):
Son dönem Osmanlı cami mimarisinde benzeri olmayan bir örnek Yıldız Camii. Barbaros Bulvarı'nda Yıldız Sarayı yolu üzerindeki cami, 1885-1886 yılları arasında Sultan II. Abdülhamit tarafından Nikolaki Kalfa'ya yaptırılmış. Hamidiye ya da halk arasındaki adıyla Yıldız Camii'nin planı 2. Abdülhamit tarafından çizilmiştir. Bu nedenle planı bir padişah tarafından çizilen tek camidir. Camii, Peygamber efendimizin miraca yükseldiği mekan Mescid-i Aksa'ya benzemesi de dikkat çekicidir. Sultan II. Abdülhamid bu caminin ahşap kafeslerini de kendisi yapmıştır.
Evliya Çelebi'nin meşhur rüyayı gördüğü cami (Ahi Çelebi Camii):
İstanbul Ticaret Üniversitesi'nin arkasında bulunur. Anlatılanlara göre Evliya Çelebi rüyasında kendisini Ahi Çelebi Camii'nde görür. Caminin içinde Hz. Muhammed'le karşılaşan Çelebi, heyecanlanarak "Şefaat ya Resulallah” yerine yanlışlıkla "Seyahat ya Resulallah” der. Ve büyük yolculuk başlar.
Adını evliyaya kaptıran cami (Laleli Camii):
Laleli Camii padişah Üçüncü Mustafa tarafından yaptırılmış. Yaptırdığı hiçbir camiye adını vermeyen Sultan, Laleli Camii'ne adını vermeyi düşünmektedir. Caminin şekillendiği günlerde o civarda yaşayan Laleli Baba'yı da ziyaret eder. Ziyaret esnasında aralarında tatsız bir konuşma geçer. Sultan, bu olaydan birkaç gün sonra rahatsızlanır.
Hekimler derdine çare bulamayınca 3. Mustafa'nın aklı başına gelir. "Boşuna uğraşıyoruz, bu derdin ilacı Laleli Baba'da” der ve yaşlı dervişin huzuruna koşup affını ister. İyileşince de ince bir espriyle, "Kendi adımıza bir cami yaptırdık, onu da şeyhe kaptırdık” der ve camiye onun ismini verir.
Adını suya kaptıran cami (Ayazma Camii):
İstanbul'un Üsküdar ilçesinde bulunan cami. 1760-1761 yıllarında Sultan III. Mustafa tarafından annesi Mihrişah Sultan ile kardeşi Şehzade Süleyman adlarına Mimarbaşı Mehmed Tahir Ağa'ya yaptırılmıştır. Bu cami de halk arasında yaptıranın adıyla değil yakınlarda bulunan su kaynağıyla anılır olmuştur.
Padişahın kızının 'karanlık' diye sitem ettiği camii (Mihrimah Sultan Camii Üsküdar)
Mihrimah Camii, veya İskele Camii:
İstanbul'un Üsküdar ilçesinde meydanda bulunan Mimar Sinan'ın Kanuni Sultan Süleyman'ın Hürrem Sultan'dan kızı Mihrimah Sultan için yaptığı camidir. Rivayete göre Mihrimah Sultan, Mimar Sinan'a caminin içinin çok karanlık ve kasvetli olduğuna dair sitem etmiştir. Sinan da bunun üzerine aynı ismi taşıyan bir başka camiyi Edirnekapı'da inşa etmiş ve Üsküdar'dakinin aksine bu caminin içinin aydınlık olmasına özen göstermiştir.
Üsküdar'ın Ayosofyası (Kara Davut Paşa Camii):
Üsküdar'da bulunan cami İstanbul'un kıymetli camilerinden biridir. Cami enlemesine dikdörtgen plânlıdır. İlk olarak 1495 yılında inşaa edilmiş ancak zamanla harap olan yapı 17.ve 19. yy'da iki ciddi onarım görmüş akabinde yakın dönemde bir restorasyon daha geçirmiştir... Cami Ayasofya'yı andırdığı için halk arasında 'Üsküdar'ın Ayasofyası' olarak nitelendirilmiştir.
Musalla taşı lokantada olan camii (Hacı Kemalettin Camii):
Rumelihisarı iskelesi yakınlarında yer alan, çeşitli kaynaklarda Çarşı Camii, İskele Camii olarak da adı geçen Hacı Kemalettin Camii'nin banisi Hacı Kemalettin hakkında bir bilgi mevcut değildir. Caminin güney köşesinde kendisine ve ailesine ait bir hazire vardır. Mescit olarak yaptırıldığı ve 1743'te Sultan I. Mahmut tarafından yeniden cami olarak inşa ettirildiği bilinmektedir. Zemin katında cafe-restoran bulunduğundan musalla taşı da oradadır.
Yerin altında bulunan cami:
Caminin esasının Tiberyos II. zamanına ait bir mabet olduğu söylenilmektedir. Bir rivayete göre Hicri 96 (714) yılında İstanbul'u almak için gelen Arap Orduları burada yedi yıl kalmış savaşta şehit edilenlerden bazıları buraya defnedilmiştir. Arap Orduları Şam'a dönerken Asker'in önemli eşyalarından bazıları bu mahzene konulmuş kapısının üzerine kurşun dökülmüş. Kurşunlu mahzen sözü buradan kaynaklanmaktadır. Bu sahabelerden birinin mezarı Türkler tarafından türbe haline sokulmuş diğer ikisi de parmaklıklarla çevrili mezar haline getirilmiştir. Bu eski yapı I. Mahmud ve III. Osman zamanında Sadrazamlıkta bulunan Bahir Mustafa Paşa tarafından cami haline getirilmiştir.
Gotik Kilise'den çevrilen cami (Arap Cami):
Galata kentsel dokusunda beton bloklar arasında, sivri külahlı hayli yüksek kare biçimli kulesiyle hala fark edilebilen Arap Camii; fetih öncesinden kalan İstanbul'un tek Gotik kilisesidir. İstanbul'da ilk ezan sesinin yükseldiği yer 717 yılında yapılmış olan İstanbul'un ilk camii hüviyetini taşıyan Arap Camiidir. İstanbul'un Fethi için M.S. 717 yılında gelmiş olan Müslüman Arap kumandanlarından ve sahabe neslinden meydana gelen bir ordu başında Mesleme Bin Abdülmelik adındaki komutan; Galata'da Bizans semalarına ilk Ezan-ı Muhammedi sesinin yükseldiği bir Camii yaptırmış ve adına da Arap Camii denilmiştir.
Tac Mahal'a benzeyen cami (Pertevniyal Valide Sultan Cami):
Padişah II.Mahmud'un eşi Padişah Sultan Abdülaziz'in annesi Pertevniyal Valide Sultan tarafından 1871 yılında Aksaray da Balyan ailesine yaptırılmıştır. Cami görünümüyle Hindistan'daki Tac Mahal'a benzemektedir.
Müslüman mabetlerinde pek görülmeyen motif (Kumrulu Mescidi):
İstanbul'un en eski Osmanlı eserlerinden biridir. Rum kökenli Mimar Atik Sinan tarafından inşa edilmiş. İlginç bir çeşmesi var Mescidin köşesindeki akmayan küçük çeşmesinin ayna taşında bir çift kumru kabartması olduğundan dolayı halk arasında "Kumrulu Mescid” diye de meşhur olmuştur.
Minaresi hanın duvarına yapışık olan mescit (Gürün Han Mescidi):
İstanbul Eminönü Gürün Han Çarşısı'nın içinde bulunan mescit anıtsal bir özellik taşımamasına rağmen, hanın dışarısındaki mimarisi ilginç bir görüntü sergilemektedir.
Kiliseyle komşu olan cami (Kuzguncuk Camii):
İstanbul'un tek kubbeli Ermeni Kilisesi olan Surp Krikor'un çan kulesi ile Camii'nin minaresi birbirine karışmış bir arada yaşamanın mesajını veriyor.
Ters T tipi caminin son örneklerinden (Davutpaşa Camii):
Davut Paşa Külliyesi, Davutpaşa'da, Hobyar Mahallesi Davutpaşa Medresesi Sokağı'nda yer alır. Külliye, cami, medrese, sıbyan mektebi, tabhane, çifte hamam, imaret ve çeşmeden müteşekkildir. Cami kapısının üstündeki Arapça kitabeye göre, Sultan II. Beyazıt'ın veziri "Koca Davut Paşa” tarafından 1485 yılında yaptırılmıştır. İstanbul'un fethinden sonra yapılan "yan mekanlı”, "tabhaneli” veya "ters T planlı” camilerin son örneklerinden biridir.
Bu da İstanbul'un Selimiyesi (Selimiye Camii):
Selimiye Camii denince ilk akla gelen Mimar Sinan'ın 'ustalık eserim' dediği Edirne'deki muhteşem eserdir. Oysa çoğumuz İstanbul'da da Selimiye adında bir cami olduğunu bilmeyiz. III. Selim tarafından 1789–1807 yılları arasında; muvakkithane, çeşme ve bir sebil ile birlikte inşa edilen Selimiye Camii, Üsküdar'da Selimiye Kışlası'nın karşısındadır. Dört yönden giriş verilmiş geniş bir avlunun ortasında inşa edilen Camii, döneminde etkisiyle batılı mimari tarzın tesirinde kalmıştır. Ayrıca; inşa edildiği ilk yıllarda cami minaresi çok kalın görüldüğü için minare taşları yontulup inceltilmeye çalışılmış; 1823 yılında şiddetli bir lodos fırtınasında minarelerden biri tamamen, diğeri kısmen çökmüş ve daha sonra bu minareler tekrar bina olunmuştur.
Kubbesi kiliseye benzeyen cami (Rum Mehmet Paşa):
Rum Mehmet Paşa Camii ya da Rumi Mehmet Paşa Camii, Üsküdar'da, Osmanlı döneminden kalma tarihî bir ibadethanedir. Rum asıllı Osmanlı veziri Rum Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde İstanbul'un Anadolu Yakası'na yaptırılan ilk cami olma özelliğini taşımaktadır. Yapımına 1469 yılında başlanan cami, 2 yıllık inşaat sürecinin ardından 1471 yılında tamamlanarak ibadete açıldı. Cami, mimari olarak Bizans ve Osmanlı esintilerini bir arada taşımaktadır. Kubbesi kiliseyi andırmaktadır.
Kubbesi kiliseye benzeyen bir başka cami:
(Zeynep Sultan Camii): Zeynep Sultan Camii 1769 yılında III. Ahmed'in kızı Zeynep Âsime Sultan tarafından Ayazma Camii'nin de mîmarı olan Mehmed Tahir Ağa'ya yaptırılmış barok tarzındaki câmidir. Mîmârî tarzına bulunduğu mekân göz önüne alınarak karar verilmiştir. Bu özel tarzı ve yapımında kullanılan malzemeler nedeniyle Bizans kiliselerini anımsatır.
Mimar Sinan'ın kendi ismiyle yaptığı mabet (Sinan Mescidi):
Mimar Sinan adını taşıyan bu mescid, Fatih ilçesinde Akşemseddin caddesinin Vatan caddesi tarafında yer alır. Fatih Fevzipaşa Caddesinden Vatan Caddesine Doğru inerken sol tarafınızda kalır. 2011 itibariyle restorasyon ve çevre düzenlemesi yapılmıştır.1573'de Koca Sinan, kendi hayratı olarak yapmıştır Sadece minaresinin şerefesine özenmiştir.
Adı küçük ama tarihi Ayasofya'dan büyük (Küçükayasofya Camii):
Küçük Ayasofya Camii. İstanbul'un Küçük Ayasofya semtindeki cami. Bizans İmparatoru I. Jüstinyen ve karısı Theodora tarafından 527-536 yılları arasında Aya Sergios ve Bachos Kilisesi 1497'de sultan II. Beyazıt Topkapı Sarayı Darüssaade ağası Hüseyin Ağa döneminde camiye çevrilmiştir.
Rüyası gerçek olunca (Takkeci İbrahim Ağa Camii):
Takkeci İbrahim Ağa, rüyasında gördüğü camiyi inşa etti.
Sebilini başka camiye kaptıran mescit:
I. Abdülhamit Sebili, I.Abdülhamit Külliyesi'nin bir parçası olarak 1777 yılında, Mehmet Tahir Ağa'nın başmimarlığı sırasında yapılmıştır. 1920'li yıllarda, Bahçekapı'da IV. Vakıf Han'ın önündeki cadde genişletilirken, Abdülhamit Külliyesi'nin yolu tıkayan sebili sökülüp, Gülhane'deki Zeynep Sultan Camii'nin köşesine taşınmıştır.
Padişahın süt annesi için yaptırdığı cami:
(Kemerhatun Camii): Kamer Hatun Camii Tarlabaşı'nda yer alan bir camidir. Orijinal olarak 1514 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından süt annesi Kamer Hatun için inşa ettirilen bu cami 19. yüzyıla gelindiğinde harap bir duruma düşmüştür. Daha sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından Mimar Kemalettin Bey'e yeniden yaptırılmıştır.
Sinan'ın Selimiye Camii'nin stilini denediği cami:
(Sokollu Mehmet Paşa Cami): Sokollu Mehmet Paşa Camii İstanbul'da Unkapanı köprüsünün Galata ayağının dibinde, Azapkapı semtinde yer alan camidir. Mimar Sinan tarafından 1578'de Sokollu Mehmet Paşa adına yapılmıştır. Selimiye Camii stilinde yapılmış olan caminin altı mahzendir. Denize yakın camiler içinde sağlam temellidir. Giriş kapısı köprü tarafında olup caddeden gelinen bir patikadan dönülerek girilir.
Modernlerin en klasiği: Kınalıada Cami:
Kınalıada'da Çarşı caddesinin doğusundadır. 1950'li yıllara dek adada cami olmadığı için, adanın Müslüman sakinleri, zamanın başbakanı Adnan Menderes'ten adaya bir cami yapılmasını isterler. Bunun üzerine Adnan Menderes, 1958'de Karaköy meydanındaki yerinden sökülen Karaköy Mescidinin adaya aynen monte edilmesini ister. Bu gerçekleşmeyince Kınalıada Camii derneğince 1964'te mimarlar Turhan Uyaroğlu ve Başar Acarlıya Kınalıada Camii'ni yaptırırlar.
Kanuni'nin genç yaşta ölen oğlunun anısına yaptırdığı cami (Cihangir Camii):
Kanuni Sultan Süleyman ile Hürrem Sultan'ın genç yaşta ölen oğulları Şehzade Cihangir'in anısına, Mimar Sinan tarafından küçük, kare planlı ve tek kubbeli bir Cami inşa edilmiş. Sonraki yüzyıllarda geçirdiği depremler ve yangınlar sonucu tahrip olan caminin yerine, bugün gördüğümüz kare planlı ve çift kubbeli cami 1889 yılında Sultan II. Abdülmecit tarafından, dönemin ünlü mimarları olan Balyan ailesine yaptırılmış.
Batakhaneden ibadet yerine (Hidayet Camii):
II. Mahmud, Yeniçeriler'in ‘batakhane' olarak kullandığı mekanı camiye çevirdi.
İsmini çiniye kaptıran cami (Mahpeyker Kösem Sultan Cami):
Cami, 1640 tarihinde, Sultan I. Ahmet'in eşi, Sultan IV. Murat'ın ve Sultan İbrahim'in annesi Mahpeyker Kösem Sultan tarafından yaptırılmıştır. Camiden başka, bir medrese, bir şadırvan, bir sebil, bir mektep, bir çeşme ve bir de çifte hamam bina edilmiştir. Avlunun etrafını, pencereli, kesme taş harpuştalı bir duvar çevirmiştir. Bu kapının sol tarafında, sekiz mermer sütunlu, bir sivri kubbenin altında, mermer şebekeli güzel bir şadırvan, bunun önünde ve avlu duvarı penceresi içinde ise, sebil bulunmaktadır. Cami halk arasında 'Çinili cami' olarak bilinmektedir.
Kırmızı Minare Camii:
Kırmızı Minare Camii ya da Kiremitçi Ahmet Camii, İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde yer alan Osmanlı döneminden kalma, tarihî bir ibadethanedir. Hasköy semtinde, Yün-İplik Fabrikası'nın yanında; Rahmi M. Koç Müzesi'nin arkasında bulunur. 1591 yılında, camiye adını veren Kiremitçi Ahmet Ağa tarafından yaptırılmıştır. Cami içindeki mimber ise sarayda görev yapan kapıcıbaşı Esedullah Ağa ve eşi tarafından eklenmiştir. Cami, 1889 yılında, III. Ahmet döneminde kapsamlı bir onarım geçirmiştir. Son onarım çalışması ise, 1994 yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından yürütülmüştür.
Burmalı Mescid Camii:
İstanbul'un Vefa semtinde bulunan camiidir. Osmanlı Devleti'nin Mısır kadısı olan Emin Nureddin Osman tarafından cami girişindeki kitabeye göre 1540 yılında yaptırıldı. Minaresinin yivli görüntüsü nedeniyle "Burmalı" olarak anılmaktadır.
Sancaktar Hayrettin Camii ya da Sancaktar Hayrettin Mescidi:
Osmanlı İmparatorluğu döneminde camiye çevrilen bir manastırdır. Bugün cami olarak kullanılan bölüm bir manastır kompleksinin yalnızca ayakta kalan küçük bir bölümü olduğu sanılmaktadır. Bu manastırın adının ne olduğu konusunda kesin kabul görmemiş değişik görüşler bulunmaktadır. Yapının Gastrion Manastırı'nın bir parçası olduğu düşünülse de, adı geçen manastırın fazla doğusunda olması nedeniyle bu görüş herkes tarafından kabul görmemektedir. İstanbul'da Komnenos ve Paleologos dönemi Bizans mimari yapıtlarının küçük bir örneğidir.
Sütunları Bizans başlıklı cami (Kürkçübaşı Cami):
Şehremini'de Millet caddesi ile Topkapı caddesi kavşağındaki cami Kanuni devrinde 1571'de yapılmıştır. Kargir, ahşap kırma çatılıdır, minaresi sağdadır. Son cemaat yeri 4 sütunludur ve sütun başlıkları korent tipidir.
KİLİSEDEN CAMİYE ÇEVRİLENLER: Koca Mustafa Paşa Cami
Fethiye Camii
Fenari İsa Camii
Eski İmaret Camii
Zeyrek Camii
Atik Mustafa Paşa Camii
Vefa Kilise Camii
Gül Camii
Kariye (Camii) Müzesi
Kalenderhane Camii
İmrahor Camii
Hırami Ahmet Paşa Mescidi
Küçük Ayasofya Camii
İsakapı Mescidi
Kefeli Mescidi
Manastır Mescidi
Bodrum Cami
Arap Cami
Cabir Camii
KADINLARIN ADI VERİLEN CAMİLER:
Gülnuş Emetullah Valide Sultan Cami
Atik Valide Camii
Mihrimah Sultan Camii (Edirnekapı)
Pertevniyal Valide Sultan Cami
Şebsefa Hatun Camii
Bezmi Alem Valide Sultan Camii
Mihrimah Sultan Camii (Üsküdar)
Gülfem Hatun Camii (Üsküdar)