Mariko Oi
BBC, Tokyo
Çok, çok sıcak bir gün...
Tsunaminin Miyagi bölgesindeki Kesennuma limanını silip süpürmesinin üzerinden neredeyse dört ay geçti. Yalnızca bu kentte 1000'e yakın insan öldü; 400 kişi hala kayıp. 10 Bini aşkın ev tahrip oldu. Her yer hala enkaz halinde. Ölü balıkların berbat kokusu yayılıyor etrafa, sinekler, sivrisinekler üşüşüyor.
Yakınlardaki Şişiori lisesine gidiyoruz. Yüzlerce depremzede barınıyor burada. Okulların olağan faaliyetleri çoktan başlatılmış. Kızlar, eskiden büyük bir atletizm sahası olan alanda softbol oynuyor. Ama sahanın büyük bölümü, geçici barınak olarak kullanılıyor.
Diğer depremzedeler spor salonunda barındırılıyor. Her bir kişiye ayrılan alan çok küçük. Kartonlarla çevrili tek kişilik bir yatak şiltesi kadar yer sadece.
"Tooi tokoro gokuroh sama" diye karşılıyorlar beni. "Bizi ziyaret ettiğiniz için teşekkür ederiz. Uzun bir yolculuktan sonra yorulmuş olmalısınız." diyorlar.
Yaşlı bir kadın bana enerji içeceği veriyor. Bana rahmetli büyükannemi hatırlatıyor. Çok az bir emekli maaşıyla yaşardı ama yine de her zaman bana harçlık vermek için ısrar ederdi.
Depremzedelerin, hayatlarına karıştığımı düşüneceklerinden kaygılıydım. Ama bu yaşlı kadın, bana "gençleri burada görmenin ne güzel birşey olduğunu" söylüyor.
Depremden çok önceleri, Kesennuma ve bölgedeki diğer kentlerde yaşayan genç nüfus başka yerlerde iş bulabilmek için buralardan ayrılmıştı. Dolayısıyla, tahliye merkezinde gönüllülerin dışında ben yaşlarda pek insan göremiyorsunuz.
Ben de işte bu nedenle, gönüllülerle buluşmak üzere geldim buraya. Ülkenin her yerinden gelen gönüllü gençler var burada da.
Japonya'da yetişen bizlere, bencil davrandığımız ve birbirimizle uyumlu olmak, birbirimize yardım etmek gibi geleneksel özelliklerimizi kaybettiğimiz yolunda eleştiriler yöneltilirdi sık sık.
Ama bu deprem felaketi, o dayanışma duygusunun genç kuşaklara da aktarılmış olduğunu ortaya çıkardı.
20'lerini, 30'larını yaşayan ve hayatlarında ilk defa gönüllü olan bu insanlar, depremzedelere yiyecek taşıyarak ve enkaz kaldırma çalışmalarına yardımcı olarak geçiriyorlar günlerini.
Bunlardan biri, 34 yaşındaki Masaşi Ito.
Burada yaşamaya ve ücretsiz masaj yapmaya karar vermiş. Yaşamı, bizim, savaş sonrası kuşakların sahip olduğu özgürlüklerin bir özeti.
Masaşi, üniversiteyi bitirdikten sonra birçokları gibi iş adamı olmak istememiş ve yurtdışına gitmiş. 12 Yıl boyunca başka ülkelerde dolaşmış. Ama Japonya'da yaşanan bu felaket, hayatındaki öncelikleri değiştirmiş.
"Bu, önceden kestirilemeyen bir felaketti. Japonya için birşey yapmak istiyorum. Varlıklı ülkemin bir insanlık felaketi yüzünden bu kadar uzun bir süre haber bültenlerinde yer alacağını, hiç düşünemezdim." diyor.
Bense, bir yandan, Tokyo'da bana mülakat veren bir başka kişiyi anımsıyorum.
Nobutsugu Şimizu, 85 yaşında bir şirket başkanı. İkinci Dünya Savaşı'ndan sağ çıkmayı başarmış. Sadece 19 Yaşındayken 1 Eylül 1945'de, intihar operasyonlarına katılmakla görevlendirilmiş. Ama şansı yaver gitmiş ve savaş Ağustos ortasında sona ermiş.
"O zaman hayat gerçekten zordu." diyor bana. Ve anlatıyor:
"Bütün büyük kentler bombalanmıştı. Japonya son derece yoksuldu. Bugünkü durumla, depremden sonraki halimizle bile kıyaslamayacak kadar farklıydı."
Tahliye merkezinde çevreme bakıyorum. Nobutsugu Şimizu'nun ne demek istediğini anlıyorum. Sahnede bir plazma televizyon var. Herkes akıllı telefonlar sayesinde arkadaşlarıyla sürekli temas halinde. Ya da son Nintendo 3DS oyununu oynuyorlar.
Nobutsugu Şimizu, "Meraklanma" diyor ve ekliyor:
"İnsanlar bu felaketten, dünyanın sonuymuş gibi söz ediyor. Oysa değil..."