İçişleri Bakanlığı'nın Kanal İstanbul projesini eleştiren afişler nedeniyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında başlattığı inceleme, hukukçuların da gündeminde.
İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığı'nın İBB'ye gönderdiği tebligatta, "Ya Kanal Ya İstanbul" ve "Kanal İstanbul'a Kimin İhtiyacı Var" afişleri, "devlet projesine muhalefet" olarak tanımlanıyor.
Pazartesi günü Bakanlığın yaptığı açıklamaya göre inceleme, İmamoğlu'nun kişisel olarak projeye karşı olmasına değil, afişlerin İBB imzasıyla ve "kamu kaynakları kullanılarak" hazırlanmasına yönelik.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum da Salı günü yaptığı açıklamada, "Diyelim ki ben sizi sevmiyorum, yaptığınız işi doğru bulmuyorum. Sizi eleştirmek için devletin, kamunun kaynağını kullanamam" dedi.
Öte yandan kimi hukukçular konunun kişisel tavır düzleminde ele alınmasına itiraz ederek Kanal İstanbul'un hem İstanbul'u hem de tüm Türkiye'yi ilgilendiren bir girişim olduğunu savunuyor.
İçişleri Bakanlığı'nın hamlesi, Anayasa'nın 104., 123. ve 127. maddelerine dayandırılıyor ve "İdarenin bütünlüğüne ve devlet politikasına, kamu kaynağı kullanılarak muhalefet edilmesinin mümkün olmadığı" gerekçesiyle İmamoğlu'ndan 7 gün içinde yazılı ifade isteniyor.
BBC Türkçe'ye konuşan İBB yetkilileri, İmamoğlu'nun yazılı ifadesinin hazırlanmakta olduğunu söyleyerek, İçişleri Bakanlığı incelemesinin henüz bir soruşturma olmadığına dikkat çekti.
İmamoğlu'nun ifadesinin ardından müfettişler konuyla ilgili bir rapor düzenleyecek. Eğer suç tespit edilirse İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'dan soruşturma izni istenecek.
Soruşturmaya izin verilirse İBB, Danıştay'a itiraz hakkını kullanabilecek. Danıştay bu itirazı reddederse, o zaman adli makamlarca soruşturma başlatılacak.
İBB'ye gönderilen tebligatta dikkat çeken detaylardan biri, Kanal İstanbul'un bir "devlet projesi" olarak tanımlanması oldu.
İBB Başkanı İmamoğlu, söz konusu incelemeyle ilgili basına yaptığı açıklamada "Kanal İstanbul'u devlet projesi olarak görmediğini" söylemişti.
BBC Türkçe'ye konuşan İBB'nin hukuk uzmanları, devlet politikası ile hükümet projeleri arasında kavramsal yönden önemli farklılıklar olduğuna dikkat çekiyor. Devlet politikasının, devletin kuruluş ve işleyişini, devletin var oluş amaç ve hedeflerini konu edinen ve derin tarihsel kökleri olan bir anlama geldiği savunuluyor.
Bu açıdan İBB, Kanal İstanbul'u hükümetin bir icraat projesi olarak tanımlıyor. Projenin, AKP'nin "Hedef 2023" programında da yer alan bir seçim vaadi olmasına da dikkat çekiliyor.
İçişleri Bakanlığı'nın açıklamasında, "Belediyelerin 'İdarenin Bütünlüğü İlkesi' çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği ve idari vesayet denetimine tabi oldukları" ifade ediliyor ve "uluslararası hukuk boyutu bulunan, siyasi alana taalluk eden ve 'Devletin Egemenlik Yetkisi'ne ilişkin bir konuya kamu kaynağı kullanılarak karşı çıkmanın idarenin bütünlüğü ilkesine aykırı olduğu" öne sürülüyor.
Açıklamada geçen "idarenin bütünlüğü ilkesi", Anayasa'nın 123. maddesinde yer alan "İdare kuruluş ve görevleriyle bir bütündür" ifadesine dayanıyor. Buna göre, idareyi oluşturan merkezi ve yerel yönetimler arasındaki ilişki "idari vesayet" ile sağlanıyor.
İdari vesayet, merkezi yönetim ile yerel yönetim arasında bütünlüğü sağlayan bir ilke olarak tanımlanıyor. Buna göre merkezi idarenin yerel yönetim üzerinde yalnızca belli durumlarda, sınırlı bir denetleme yetkisi olabilir. Ancak bu yetkinin kullanılması için yasalarda açıkça belirtilen dayanaklara sahip olması gerekiyor.
BBC Türkçe'ye konuşan Avukat Can Atalay, İçişleri Bakanlığı tebligatında yer alan idari vesayet yorumunu, "12 Eylül cuntası bile Anayasa'nın 123. maddesini bu şekilde yorumlayamadı" sözleriyle değerlendiriyor:
"Anayasa'nın 127. maddesi belediyelerin görevlerinin güvencesidir. Anayasa maddeleri, bu proje hakkında Ekrem İmamoğlu'nun kamuoyunu bilgilendirme görevi olduğunu kayıt altına almaktadır. İçişleri Bakanlığı'nın 123. maddeye getirdiği yorum, bununla çelişmektedir. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nın Türkiye tarafından çekince konmayan maddelerine de aykırıdır. Bu idari vesayet yorumu 12 Eylül cuntacılarından bile daha geridir."
Atalay, "İstanbul'un anayasası" olarak anılan 2009 tarihli İstanbul Çevre Düzeni Planı'nda, İstanbul'un kuzeye doğru gelişiminin "İstanbul'un felaketi" olacağının kabul edildiğini de ekleyerek, "Eğer İBB Başkanı İmamoğlu bu uyarıyı yapmasaydı, o zaman görevini yerine getirmemiş olurdu" ifadelerini kullanıyor.
İBB yetkilileri, Kanal İstanbul'la ilgili olarak, belediyenin teknik birimlerinin, bilim insanlarının ve sivil toplum kuruluşlarının "İstanbul'un yok oluşuna zemin hazırlayacak projenin hayata geçirilmemesi yönünde" görüşe sahip olduklarını belirtiyor:
"Bu görüşlerin gerek sosyal medya kanalı gerekse görsel medya aracılığı ile kamuoyunu bilinçlendirme amaçlı paylaşılması her şeyden önce kanunlarla belediyemize verilmiş görev ve yetkilerin doğal gereğidir."
İBB'nin "kamuoyunu bilinçlendirme" amacıyla afişler yapması bazı yasa maddelerine dayandırılıyor:
5393 sayılı Belediye Kanunu'nda "Belediye teşkilatının en üst amiri olarak belediye teşkilatını sevk ve idare etmek, belediyenin hak ve menfaatlerini korumak", "Belde halkının huzur, esenlik, sağlık ve mutluluğu için gereken önlemleri almak" görevleri Belediye Başkanı'na veriliyor.
Aynı kanunun 14. maddesinde, "Belediye, mahalli müşterek nitelikte olmak şartıyla; kültür ve tabiat varlıkları ile tarihi dokunun ve kent tarihi bakımından önem taşıyan mekanların ve işlevlerinin korunmasını sağlayabilir" ifadeleri yer alıyor.
5216 Sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu'nun 7. maddesinde de "Sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak çevrenin, tarım alanlarının ve su havzalarının korunmasını sağlamak" görevi büyükşehir belediyelerine veriliyor.
Avukat Tuba Torun, BBC Türkçe'ye yaptığı açıklamada, İBB'nin bu afişleri asmasının, Kanal İstanbul projesine ilişkin araştırmalarda bulunmasının ve bunların sonuçları konusunda halkı bilgilendirmesinin, yerel yönetimin görevleri arasında olduğuna işaret ediyor:
"Bu afişleri hazırlamak, devlet politikasına karşı çıkmak olarak nitelendirilemez. Anayasal bir hak olan kamunun bilgi edinme hakkı çerçevesinde yapılmış bir eylemdir. Bu projede kamu kaynakları kullanılacak. Dolayısıyla vatandaşın bu konuyu sorgulama, yapılmasını isteme ya da istememe hakkı var. Kamuya zarar veren projeler konusunda halkı bilgilendirmek de belediyenin görevlerinden biridir. Bunu yaparken elbette kamu kaynaklarını kullanacak."
Torun, Kanal İstanbul'un bir "devlet projesi" olarak anılmasına da karşı çıkıyor:
"Devlet dediğimiz sadece siyasi iktidardan oluşmaz. Hükümetten ibaret değildir. Tüm kamu kurum ve kuruluşları, hatta muhalefet de bir şekilde bunun içindedir. Bu nedenle AKP'nin bir seçim vaadi olarak ileri sürdüğü Kanal İstanbul projesi, devlet projesi değildir."
Avukat Can Atalay ise sürecin nasıl devam edeceğiyle ilgili, "Şu an yapılanın hukuki bir dayanağı olmadığı için bundan sonra ne olabileceğini bir avukat olarak yanıtlamam mümkün değil. Ancak siyasi olarak düşünürsek, bunlar hayırlı işaretler değil. Türkiye'nin çok sayıda ilinde belediyelere kayyum atandı. Bu soruşturma esas olarak İBB'ye adı konmamış bir kayyum atama girişimidir" dedi.
Bugün tartışmaların odağında olan Kanal İstanbul projesi, ilk olarak 2011'de dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından genel seçimlerden önce bir seçim vaadi olarak gündeme getirildi. 2015'te ve 2018'deki seçimlerde gündemden düşen proje, 2019'da yapılan yerel seçimlerde tekrar vaatler arasına girdi.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu göreve geldiği seçimlerin öncesinden başlayarak projeye ilişkin itirazlarını yoğunlaştırdı ve bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan ile sık sık karşıya geldi.
Geçtiğimiz yıl 20 Aralık'ta İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kanal İstanbul'la ilgili 1 Ağustos 2018'de imzalanan İşbirliği Protokolü'nden çekildi ve projeye yönelik işlemlerin iptali için konu yargıya taşındı. Proje için ilk ihale 26 Mart 2020 tarihinde gerçekleştirildi.