Mark Mardell
BBC Kuzey Amerika editörü
Borç tavanı anlaşması Senato'da da onaylandığı vakit, Amerikan iç siyaseti küresel bir krize dönüşme potansiyeli taşıyan tıkanıklıktan kıl payı kurtulmuş olacak.
Ama borçlanma limiti üzerine kopan fırtına geçmiş olsa bile, bu fırtınanın Amerikan siyasetine dümen kırdırtarak bıraktığı etkileri daha uzun bir dönem hissedilebilir.
Bu savaşın galipleri ve mağlupları kimler peki?
Kongre'de Demokrat Parti'nin lideri Nacy Pelosi'nin varılan anlaşmayı ifade ediş biçimi ipucu verebilir. Pelosi, anlaşmayı Şeytan'ın sunduğu bir sandviçe benzetti. Hem de, ''Yanında Şeytan'ın patates kızartmasıyla gelen Şeytan sandviçi.'' diyerek...
Barack Obama'nın bu anlaşma ile kendini çok daha büyük zararlar almaktan kurtardığını söylemek mümkün belki.
Şayet ABD borçlarını ödeyemez duruma gelse idi, Obama kendini hedef tahtasının ortasında bulacaktı ki bundan kurtulmuş oldu.
Ama öte yandan, Obama iki ciddi yara aldı.
Öncelikle ABD Başkanı bütün planlarına ters düşmesine rağmen, kamu harcamalarında derin kesintilere gitmeyi kabul etti.
Kesintiler, Demokrat Parti'nin tüylerini diken diken ediyor. Hafızanızı biraz kurcalarsanız, Obama'nın yakın zaman öncesine kadar ekonomik kesintiye gitmek bir yana, ikinci bir canlandırma paketi için kesenin ağzını yeniden açmaya istekli olduğunu hatırlayacaksınız.
Oysa şimdi Cumhuriyetçi kanadın baskısı altında, kesintileri yiyip yutmak zorunda. Obama'nın ABD ekonomisinde dönüşüm hayalleri, bundan çok daha farklı bir senaryo üzerine kuruluydu.
İkinci olarak, Barack Obama'nın liderlik vasıfları yara aldı. Obama'nın stratejisi, sahada birbirine giren iki grup arasında tek aklı başında, gerektiğinde taviz vermeye hazır, makul siyasetçi portresi çizmekti.
Merkezdeki seçmene cazip gelebilir. Ama Obama'yı Beyaz Saray'a taşıyan umut ve değişim sloganları, bu portre ile bağdaşmıyor.
Tartışmayı ele alış biçimi, Demokrat Parti tabanını memnun etmedi.
Doğru, gelecekte vergilerin artırılması konusunu pazarlık masasında tutmayı başardı başarmasına ama buna göz doldurucu bir strateji demek epey zor.
Borçlanma tavanının yükseltilmesi yıllar yılı Kongre'de sessiz sedasız bir onay alarak geçiştirilirken, Çay Partisi bu rutin oylamayı kendi lehine bir krize dönüştürdü.
Ana talebini ABD gündeminde baş sıraya taşıyan Çay Partisi, kamu harcamalarında kesintileri kabul ettirdi.
Bir başka grup olsa, zafer naraları atmaktan yorgun düşerdi. Ancak Çay Partisi, varılan bu anlaşmayı bile yeterli görmeyerek Obama'ya tavizler verildiğinden şikayetçi oluyor.
Çay Partisi kendini Amerikan sisteminin ezilen sesi olarak görmek isteyen ve böyle de sunan bir grup.
Fakat diğerleri artık şu gerçeği açıkça görüyor: Bu siyasi yapılanma, düşmanlarının iddia ettiği gibi öfkeli çılgın bir güruh diye azımsanamayacak kadar güçlü, seçim kazanabilecek, ülke siyasetine yön verebilecek bir hareket.
Borçlanma tartışmasında oynadığı rol, Çay Partisi'nin bu imajını pekiştirdi.
Çay Partisi, muhaliflerine göre, yeter ki kendi istedikleri olsun diye ülkeyi uçurumun eşiğine getirmekten imtina etmeyen bir sorumsuzluğun abidesi.
Ama taraftarlarının gözünde ise inandığı davadan vazgeçmeyen asi ruhlu Amerikaların neler başarabileceğinin bir kanıtı onlar.