Sağlık Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından 7 Mayıs'ta yayımlanan genelgede, COVID-19 pozitif olan sigortalı çalışanların 'iş kazası ve meslek hastalığı sigortaları' kapsamında değerlendirilmeyeceği bildirildi. Ancak meslek örgütleri ve hukukçular, SGK'nın genelgesinin mevcut yasalara ve Yargıtay içtihatlarına aykırı olduğunu belirterek genelgeye karşı hukuki süreç başlattı.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın 29 Nisan tarihinde açıkladığı rakama göre Türkiye'de 7 bin 428 sağlık çalışanı koronavirüse yakalandı.
Koca'nın ifadelerine göre, koronavirüse yakalanan tüm hastalar arasında sağlık çalışanlarının oranının yüzde 6,5 olduğu biliniyor.
Türkiye'de meslek örgütleri ve sendikalar, sadece sağlık çalışanları için değil, işi gereği bulaşa maruz kalan tüm sigortalı çalışanlar için koronavirüsün meslek hastalığı ve iş kazası olarak tanımlanması gerektiğini savunuyor.
Meslek hastalığı ve iş kazası olarak bildirilen COVID-19 vakalarında sağlık giderlerinin yüzde 100'ü karşılanıyor, geçici ya da kalıcı iş göremezlik durumunda tazminat alınıyor, vefat edenlerin ise yakınlara maaş bağlanıyor.
Koronavirüsün meslek hastalığı veya iş kazası olarak tanımlanmadığı durumlarda ise kişiler tazminat hakkını kaybediyor, hak ve alacakları ödenmiyor ve mirasçıları da herhangi bir hak talep edemiyor.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), koronavirüs enfeksiyonu geçiren bir sağlık çalışanının mesleki maruz kalma sonucunda enfekte olduğu ve koronavirüsün meslek hastalığı olarak değerlendirileceğini açıkladı.
BBC Türkçe'ye konuşan uzmanlar da Türkiye'deki mevcut yasalar ve Yargıtay içtihatları gereği koronavirüsün meslek hastalığı ve iş kazası olarak değerlendirilmesi gerektiğini, aksini belirten SGK genelgesinin hukuka aykırı olduğunu ve kabul edilemeyeceğini ifade ediyor.
Konuyla ilgili sorularımızı ilettiğimiz Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ise konuyla ilgili herhangi bir değerlendirmede bulunmadı.
Aile Hekimliği Çalışanları Sendikası (AHESEN) COVID-19'un sağlık çalışanları için meslek hastalığı olarak tanımlanmasını talep ediyor.
AHESEN Genel Başkanı Dr. Gürsel Özer yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye'de olduğu gibi tüm dünyada sağlık çalışanları ve sağlık hizmet sektörü çalışanlarının salgından en fazla etkilenen grup olduğunu söylüyor:
"Salgının kendisini en fazla hissettirdiği İtalya ve Fransa'da COVID-19 enfeksiyonları meslek hastalığı olarak sayılmıştır. Belçika, Güney Afrika, Kanada, Malezya gibi ülkeler de meslek hastalığı saymış ve yapılacak işlemleri detaylandırmıştır. ABD'de ise koronavirüs hastalığının iş ile ilişkili olduğu kabul edilmiştir."
Türk Tabipler Birliği de 15 Mayıs tarihinde Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'na gönderdiği yazıda pek çok ülkenin koronavirüsü meslek hastalığı olarak kabul ettiğini hatırlatarak, bakanlık genelgesi için 'tüm dünyada koronavirüse yakalanan sağlık çalışanları ve yakınlarının sosyal haklarla desteklenmeleri yönündeki ortak insancıl tutumla çelişmektedir" ifadelerini kullandı.
Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu 11 Mayıs'ta yayımladığı İş Sağlığı ve Güvenliği Değerlendirme Raporu'nda, koronavirüsün sağlık çalışanları için meslek hastalığı, ve iş yerinde yakalananlar için de iş kazası olarak kabul edildiği bir yasal düzenlemeye ihtiyaç olduğunu belirtiyor.
Raporda ayrıca, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi tarafından bir tır şoförünün yurt dışı görevinde H1N1 virüsü (domuz gribi) kapması sonucu hayatını kaybetmesinin iş kazası sayıldığı karar anımsatılıyor.
Meslek hastalığı ve iş kazasının yasalardaki karşılığı birbirinden farklı.
Meslek hastalığı 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nda, "Sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik halleridir" şeklinde tanımlanıyor.
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nda ise "Mesleki risklere maruziyet sonucu ortaya çıkan hastalık" olarak ifade ediliyor.
Bir hastalığın meslek hastalığı olarak kabul edilebilmesi için, meslek hastalığı ve yapılan iş arasında uygun 'illiyet' yani 'nedensellik bağının' bulunması gerekiyor.
Yargıtay Haziran 2018 tarihli bir kararında, 'nedensellik bağını' şöyle tanımlanıyor:
"Eğer işçinin çalıştığı işte çalışmaması halinde hastalığa yakalanmayacağı söylenebiliyorsa bu durumda meslek hastalığı ile yürütülen iş arasında uygun illiyet bağının bulunduğu kabul edilmelidir. Başka bir söyleyişle hizmet akdine göre işverenin işyerinde çalışan işçi, hastalığa, gördüğü işin özellik ve niteliği veya işin yürütüm şartları dolayısıyla tutulmuş ise uygun illiyet bağı mevcuttur."
İş kazası Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nda, 'sigortalı çalışanı hemen veya sonradan, bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olay' şeklinde tanımlanıyor.
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nda ise, "İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olay" hukuken 'iş kazası' kabul ediliyor.
SGK'nın genelgesine itiraz eden sendika ve meslek örgütleri, genelgenin tüm bu yasa maddelerine açıkça aykırılık teşkil ettiğini savunuyor.
Genel Sağlık-İş Sendikası, SGK'nın genelgesi ile ilgili olarak hem SGK Başkanlığı'na hem de Sağlık Bakanlığı'na gönderdiği dilekçede, koronavirüsün meslek hastalığı ve iş kazası sayılması konusundaki hukuki gereklilikleri belirtti.
BBC Türkçe'ye konuşan Genel Sağlık-İş Sendikası Zekiye Bacaksız, bir hastalığın meslek hastalığı olup olmadığıyla ilgili kararın Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu (SSYSK) tarafından verilebileceğini hatırlatıyor.
Nitekim Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'na göre hangi hallerin meslek hastalığı sayılacağı, iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesinin şekli ve içeriği gibi diğer usul ve esaslar, SGK tarafından çıkarılan yönetmelikte düzenleniyor.
Ancak yönetmelikte belirlenmiş hastalıklar dışında herhangi bir hastalığın meslek hastalığı sayılıp sayılmaması hususunda çıkabilecek uyuşmazlıklar, Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu'nca karara bağlanıyor.
Bacaksız, Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu'nun COVID-19'u acilen 'Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği'ndeki meslek hastalıkları listesine eklemesi gerektiğini savunuyor.
SGK'ya gönderilen dilekçede itirazlar şöyle sıralanıyor:
"Bir hastalığın meslek hastalığı olup olmadığı ve Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği'ne ekli meslek hastalıkları listesine eklemesi kararının Sosyal Sigortalar Yüksek Sağlık Kurulu tarafından verilmesi gerekir. Anlaşıldığı kadarıyla SGK, doğrudan yayınladığı genelge ile COVID-19'un meslek hastalığı olmadığına karar vermiştir."
"Ancak olağanüstü bir salgın nedeniyle ortaya çıkan hastalığın meslek hastalığı olup olmadığının öncelikle bu kurulda tartışılarak karar verilmesi gerekirdi. Genelgede bu durumla ile ilgili herhangi bir bilgi verilmediği için kurulun kararı olmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Genelge'nin bu yönüyle de hukuka aykırı olduğunu değerlendiriyoruz."
Genel Sağlık İş Sendikası ayrıca, tam mevcut yasalardaki tanımlara göre sağlık çalışanlarının COVID-19 sürecinde sağlık hizmeti sunmaları nedeniyle hastalığa maruz kaldıklarının 'ortada' olduğunu vurguluyor:
"Bu tanımlara göre, eğer sağlık emekçisi olmasalardı bu hastalığa yakalanmayacaklardı diyebilmekteyiz. Dolayısıyla bu hastalığın bir meslek hastalığı olduğu, sağlık mesleğinin icrasından kaynaklandığı, COVID-19'lu hastaları tedavi etmeye çalışırken hastalığa maruz kalındığının tartışılmaması gerekir."
Nakliyat-İş Sendikası, SGK'nın genelgesiyle ilgili olarak Danıştay'a yürütmenin durdurulması talebinde bulundu.
"Yasalarımıza ve yüksek yargı kararlarına göre, işyerinde çalıştığı, görev yaptığı için hastalığa yakalanmış bir kişinin iş kazası/meslek hastalığı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği pek açıktır. İşyerindeki çalışması, hizmet akdinin gereklerini yerine getirmesi nedeniyle bu hastalığa yakalanan kişi Sosyal Güvenlik Kanunu çerçevesinde iş kazası ve meslek hastalığına uğrayan kişilere sağlanan haklardan yararlanmaları gerekecektir."
Sendika dava dilekçesinde, Çalışma ve Meslekte Kazanma Gücü̈ Kaybı Tespit Oranı Yönetmeliği 'Mesleki bulaşıcı hastalıklar' başlığındaki şu ifadeleri öne çıkarıyor:
"Meslekî bulaşıcı hastalıklar Listesinin D Grubu'nda yer alan bulaşıcı hastalıkların, görülen işin gereği olarak veya işyerinin özel koşullarının etkisiyle oluşması ve enfeksiyonun laboratuvar bulguları ile de kanıtlanması gereklidir. Bu listede yer almayan fakat görülen iş ve görev gereği olarak bulaştığı kesin olarak saptanan diğer bulaşıcı hastalıklar da meslek hastalığı sayılır."
BBC Türkçe'ye konuşan DİSK/Nakliyat-İş Sendikası avukatı Doğan Erkan, yönetmelikten anlaşılacağı üzere koronavirüsün bir meslek hastalığı olduğunu değerlendiriyor:
"Kanunlar her durumu madde madde öngöremez; objektif ve öngörülebilir tarifler yaparlar, kategori tarif ederler. Dolayısıyla koronavirüs markette çalışana kişiye, kargo çalışanlarına, doktorlara yani tüm çalışanlara yaptıkları iş sırasında bulaşan COVID19, meslek hastalığıdır. Bu kişiler pandemide çalıştırılmasaydı, hastalanmayacaklardı."
"Müvekkil sendikanın iş kolunda bulunan işçilerin iş yükü de salgın nedeniyle artmıştır. Sokağa çıkma yasaklarında bile kargı işçileri çalışmaya devam etmektedir. Bu durumda herhangi bir kargo işçisinin bu hastalığa kapılmış olmasının tek bir nedeni olacaktır; o da yaptığı iştir."
Erkan, Yargıtay'ın işyerinden ve iş sözleşmesinden kaynaklı işin yapıldığı esnada geçirilen hastalığın iş kazası sayılması gerektiğine ilişkin pek çok kararı bulunduğunu ve Yargıtay içtihatlarına göre işyerinde geçirilen kalp krizinin bile iş kazası sayıldığını söylüyor.
Çalıştığı için koronavirüs bulaşan bir kişi, iş yeri SGK'ya meslek hastalığı ya da iş kazası olarak bildirimde bulunmasa dahi, hastalığının bir meslek hastalığı olduğunun tespiti için iş mahkemesinde tespit davası açabilir.
Erkan, SGK genelgesinin bu bağlamda hiçbir hukuki öneminin olmadığını çünkü mahkemelerin genelgelere değil yasalara bağlı olduğunu söylüyor.
Öte yandan mağdur kişiler için uzun ve meşakkatli olabilen bu süreç yerine koronavirüsün yaygın bir şekilde meslek hastalığı ve iş kazası olarak kabul edilmesi gerektiği değerlendiriliyor.
İş ve Meslek Hastalığı uzmanı Prof. Dr. İbrahim Akkurt, Türkiye'de meslek hastalıklarının bildirilmesi ve kayda alınması, sonrasında ise yasal hakların elde edilmesinin önünde çokça engel olduğunu ifade ediyor:
"Çalışanların en az binde 4'ü ve en fazla binde 12'si arasında meslek hastalığı görülür. Buradan yola çıkarsak Türkiye'de her yıl en az 100 bin meslek hastalığının görülmesi gerekiyor ama bu sayı ülkemizde yıllık bini geçmiyor. Zatürre, astım, koah, kurşun zehirlenmesi gibi çok net olan meslek hastalıkları bile tamamen kayıt altına alınmıyor. Hukuki sürece geçilince, hastalık ve iş arasında illiyet (nedensellik) bağı olduğunun tespiti yıllarca sürüyor."
Akkurt, koronavirüsün sebebiyle meydana gelen meslek hastalığı ve iş kazaları için özel bir fon kurulmasının mağdurlar açısından en etkili yöntem olacağını düşünüyor:
"Tüm ülkeler salgın sürecinde sağlık çalışanları arasında koronavirüsün diğer meslek gruplarından farklı olarak çok yüksek oranda görüldüğünü ifade ediyor. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da birkaç hafta önce 8 bine yakın sağlık çalışanında koronavirüs görüldüğünü söyledi. Bunun ifade edilişi, tek başına bir illiyet (nedensellik) bağı sayılabilir. Siyasi otoritenin öncülüğü ile yasal gereklilikler sağlanarak, sadece koronavirüs özelinde bir sigorta fonu oluşturulması gerekiyor."