Doğumdan sonraki dönemde pek çok kadının yaşadığı duygusal değişimler, zaman zaman annelik hüznü (baby blues) olarak değerlendirilirken, bazı durumlarda daha ciddi bir tablo olan lohusa depresyonu gelişebiliyor. Uzman Psikolog Nihan Arda’ya göre, annelik duygularının en yoğun yaşandığı bu süreçte her hüzün depresyon değildir ancak bazı belirtiler göz ardı edilmemelidir.
Lohusa depresyonu ya da diğer adıyla postpartum depresyon, doğumdan sonraki ilk iki hafta içinde başlayıp haftalar ya da aylar sürebilen, uzman desteği gerektiren bir ruhsal sağlık sorunudur. Bu dönemde anne, yoğun bir hüzün, isteksizlik ve bebeğine karşı ilgi kaybı yaşayabilir. Uyku problemleri, günlük işleri yapamama ve duygusal kopukluk gibi belirtilerle kendini gösterir.
Uzman Psikolog Nihan Arda, lohusa depresyonunun basit bir geçiş dönemi olmadığını vurgulayarak, “Bu tür bir depresyon annenin hem kendi yaşamını hem de bebeğiyle olan ilişkisini ciddi biçimde etkileyebilir. Belirtiler iki haftadan uzun sürüyorsa mutlaka profesyonel yardım alınmalıdır” dedi.
Doğumdan sonraki ilk günlerde görülen duygusal dalgalanmalar, halk arasında annelik hüznü olarak bilinir. Bu durum genellikle hafif seyreder ve birkaç hafta içinde kendiliğinden geçer. Lohusa depresyonundan farklı olarak, annelik hüznü günlük işlevselliği ciddi ölçüde etkilemez ve anne, bebeğine karşı bağ kurma konusunda zorlanmaz.
Nihan Arda, “Annelik hüznü normaldir ve çoğu anne bu duyguları deneyimler. Ancak lohusa depresyonunda tablo daha derindir ve çoğu zaman anneler hissettikleri duygularla baş edemez hale gelir” dedi.
Lohusa depresyonu sık karıştırıldığı için her annede varmış gibi düşünülse de, yapılan araştırmalar her doğum yapan kadının bu durumu yaşamadığını gösteriyor.
Bazı anneler geçmiş yaşam deneyimleri nedeniyle bu duruma daha yatkın olabilir.
Lohusa depresyonu için belirli risk grupları bulunuyor.
Bunlar arasında:
Ancak Uzman Psikolog Arda’ya göre “Bu risk faktörlerine sahip olmak depresyonun kesinleşeceği anlamına gelmez. Önemli olan belirtileri erken fark edip harekete geçmektir.”
Psikolog Arda’ya göre, Lohusa depresyonu birçok farklı etkenin birleşimiyle ortaya çıkar.
Hormonal değişiklikler: Doğum sonrası östrojen ve progesteron seviyelerindeki ani düşüş, beyin kimyasını etkileyebilir.
Psikolojik faktörler: Önceki ruhsal sağlık sorunları, annelik kaygısı, stresli doğum süreci gibi durumlar etkilidir.
Sosyal çevre: Yetersiz sosyal destek, aile içi ilişkilerde yaşanan problemler annenin ruhsal durumunu doğrudan etkileyebilir.
Fizyolojik unsurlar: Uykusuzluk, yetersiz beslenme gibi durumlar depresyona zemin hazırlayabilir.
Lohusa depresyonunun belirtileri kişiden kişiye değişse de, genellikle şu şekildedir:
Bu belirtiler iki haftadan uzun sürüyorsa, annenin profesyonel destek alması kritik önem taşır.
Sosyal çevreden alınan destek, lohusa depresyonunun hem önlenmesinde hem de atlatılmasında büyük rol oynar. Aile bireylerinin ve eşin anlayışlı, destekleyici tutumu; annenin yalnız hissetmemesini sağlar.
Psikolog Nihan Arda, “Anneler ‘yalnız değilim’ duygusunu hissettiğinde duygusal yükleri hafifler. Bu da depresyon riskini azaltır” dedi.
Psikolog Nihan Arda, “Oysa lohusa depresyonu, sadece hormonlara bağlı olmayan, çok boyutlu bir ruhsal rahatsızlıktır ve her annenin başına gelebilir.”
Lohusa depresyonu yaşayan birçok anne duygularını ifade etmekte zorlanıyor. Bunun temelinde damgalanma korkusu, suçluluk duygusu ve “iyi anne” beklentisi yer alıyor.
Uzman Psikolog Arda, “Toplum annelikle mutluluğu özdeşleştirdiği için, mutsuzluk yaşayan anne kendini eksik hissediyor. Bu da duygularını bastırmasına neden oluyor” dedi.
“Öncelikle annenin duygularını küçümsemeden, yargılamadan dinlemek önemlidir.”
“Ona “güçlü olmalısın” demek yerine “nasılsın, yanında olmak isterim” gibi empatik bir yaklaşım benimsenmelidir.”
“Ev işlerinde destek olunmalı, annenin uyuyabilmesi, dışarı çıkabilmesi ve kendine zaman ayırabilmesi için alan yaratılmalıdır.”
“Gerekirse profesyonel destek almaya yönlendirilmelidir.”