Ayşe Karabat
Ankara
Biz gazeteciler özellikle de Ankara gazetecileri, 'sıcak' haberleri severiz. Vazgeçilmez klişelerimizden biridir sıcak...
"Sıcak saatler", "sıcak çatışma", "sıcak gelişmeler", "birinin bir şeye sıcak olması", "sıcak paranın ekonomiye etkisi"...
Ama bugünlerde her şey gerçekten sıcak.
Yalnızca Ankara değil, bütün ülke sıcak, ama hava durumu uzmanlarına bakılacak olursa, mevsim normallerinin üzerinde sıcaklık hissedilen yerlerin başında Ankara geliyor.
Artık 'nasılsın' sorusunun yerini, "sıcaklarla aran nasıl' sorusu aldı.
Kuzey Avrupa ülkelerinde olduğu gibi sürekli hava durumundan, daha doğrusu sıcaktan söz ediyoruz.
Her gün birbirimize, nasıl da uyuyamadığımızı anlatıyoruz, ya da sıcakla baş etmek için, aralarında çarşafları kullanmadan önce buzdolabında bekletmenin de olduğu çeşitli yaratıcı yöntemleri.
Geçen hafta bir yandan sıcakla uğraşırken bir yandan da sıcak haberle ilgilenmek zorunda kaldık.
Haftanın en sıcak gelişmeleri şüphesiz Yüksek Askeri Şura ile ilgili gelişmelerdi.
Kendi aramızda yaptığımız şakalaşmalarda söylediğimiz gibi, hepimiz sanki Genelkurmay Personel Daire Başkanı gibi olduk.
"Kim, nereye niçin atanır; kim nereye niçin atanmaz; hükümet hangi isme sıcak, hangi isme neden soğuk?"
Bütün bir hafta boyunca başbakanlığın önünde, cumhurbaşkanlığı köşkünün kapısında 'sıcak gelişmeleri' bildirmek için sık sık canlı yayına çıkan arkadaşlarımız hissetti havanın ne kadar bezdirici olabileceğini.
Yüksek Askeri Şura en sonunda bittiğinde, bu sefer de Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'nun yapacağı atamaları "sıcak sıcak" izlemeye geçtik.
Üstelik TBMM tatilde olmasına rağmen, siyaset de ısınmaya, hatta deyim yerindeyse "kaynamaya" başladı.
Ramazan ve sıcaklar Anayasa değişiklikleri ile ilgili 12 Eylül'de yapılacak referandum öncesi, liderler ülke gezilerine hız verdikçe ve karşılıklı atışmalar, neredeyse karşılıklı fokurdamaya dönüşünce, biz Ankaralı gazetecilerde sıcaklığın getirdiği bitkinlik hali iyice arttı.
Doğrusu bugünlerde medya kuruluşları, liderlerin gezilerini izlemek için gönüllü muhabir bulmakta zorlanıyorlar.
Ama bizde 'sıcak' haber bitmez, hele ki, Ramazan ayı başladıysa.
"Bu sıcakta, günlerde uzunken, oruç tutarken nelere dikkat edilmeli?" haberlerinden, din uzmanlarına "Aşırı sıcaklarda oruç tutmamak mümkün mü?" gibi sorular yöneltmeye kadar götürdük işi.
Din uzmanlarının sıcaklar ve oruç tutma üzerindeki farklı görüşleri de bizim için başka bir 'hararetli' tartışma konusu oldu.
Ama bu sıcak havalar bizi başka bir klişemizden etti, 'sıcak ramazan pidesi' haberleri klişemizden.
Yerini soğuk çorbanın ya da dondurmanın serinletici özelliği, hangi meyvenin susuzluğumuzu gidermeye yarayacağı klişileriyle doldurmaya çalışıyoruz.
'Soğuk duş' özlemi Türkiye gibi bir ülkede, trafik sorunları da medyanın elbette vazgeçemediği konulardan.
Trafik sorunlarıyla sıcak havaların, hele ki, bir çok insanın yollarda olduğu yaz döneminde bir araya gelmesi de kaçınılmaz elbette.
Her gün gazetelerde, televizyonlarda ve radyolarda, sıcak hava nedeniyle yaşanan sıvı kaybının ve üstüne oruç tutma nedeniyle eklenen kan şekeri düşüklüğünün öfke kontrolünü zorlaştırdığı, bunun da trafiği olumsuz etkilediği üzerine birçok haber yayınlanmakta.
Ama iftara birkaç saat kala trafiğe çıkmak, yaptığımız haberlerin pek işe yaramadığını anlamaya yetiyor.
Biz galiba 'soğuk duş etkili', birilerinin bir şeye soğuk bakmasını, diplomaside araya soğukluk girmesini ve üşüten haberleri özledik.