LONDRA (İHA) - İngiliz basınında bugün, ülkenin geçtiğimiz günlerde hedef olduğu bombalı saldırı girişimleri ve İngiltere Başbakanı Gordon Brown'un, hükümetin birçok konudaki yetkisini sınırlamayı ya da parlamentoya devretmeyi öngören anayasal reform paketi başlıkları öne çıktı.
BBC'nin Türkçe internet sitesi "http://www.bbc.co.uk/turkish/" adresinde yer alan basın özetlerine göre, İngiltere'de geçtiğimiz günlerde meydana gelen bombalı saldırı girişimleriyle ilgili soruşturmada en çok ses getiren gelişme, tutuklanan 8 kişinin de, İngiltere'de doktor ya da diğer sağlık personeli olarak çalışan yabancı uyruklular olduğunun ortaya çıkması. Guardian gelişmeleri şöyle özetliyor:
"Terörle mücadele yetkililerine göre, bomba yüklü araçlarla saldırı girişimleri İngiltere dışında planlandı ve olayla bağlantılı olduğu düşünülen doktorlar da, emirleri ülke dışındaki bir isimden aldı. Ayrıca, cumartesi günü Glasgow havaalanına bomba yüklü bir ciple saldırı sırasında yakalanan 2 kişinin, bir gün önce Londra'da başarısızlıkla sonuçlanan bombalı saldırı girişimlerinin de failleri olduğu ortaya çıktı. Olaylarla ilgili olarak tutuklanan 8 kişinin de, Ulusal Sağlık Sistemi ile bağlantıları
olduğu, yedisinin doktor ya da tıp öğrencisi, birinin ise laboratuvar teknisyeni olduğu öğrenildi. Bu 8 kişinin de İngiltere'ye yasal yollardan girdiği ve bir şekilde, güvenlik birimlerinin dikkatini çekmemeyi başardığı anlaşılıyor.
Güvenlik ve istihbarat birimlerine göre, saldırı girişimleri ile El Kaide arasında doğrudan bir bağlantı saptanamadı. Ancak aynı kaynaklar, El Kaide'nin taktiklerinin, 11 Eylül saldırılarından bu yana daha esnek bir yapı kazandığına ve örgüt taraftarlarının, eylem biçimlerine kendileri karar verdiğine dikkat çekiyor."
Times da manşetini bu konuya ayırdı; "Sizi tedavi edenler, sizi öldürecek". Manşetteki bu sözler, Irak'taki El Kaide liderlerinden birine ait ve İngiltere'deki saldırı girişimlerinden bir süre önce, Bağdat'ta görev yapan İngiliz din adamı Canon White ile söyleşi sırasında sarf edilmiş. Times'a bilgi veren White, edindiği bu bilgiyi İngiltere Dışişleri Bakanlığı'nın üst düzey bir yetkilisine ilettiğini belirtiyor.
Independent'ın edindiği bilgilere göre ise, Londra ve Glasgow'daki saldırı girişimlerinin ardında aynı iki kişi vardı. Buna göre, Iraklı doktor oldukları belirtilen Bilal Abdullah ve Halid Ahmed adlı şüpheliler, Glasgow'daki evlerinden Londra'ya geldi ve bomba yüklü iki Mercedes'i eylem noktalarına yerleştirdiler. Ancak bombaları patlatmayı başaramayınca Glasgow'a döndüler ve bu kez benzer patlayıcılar ile yüklü bir cipe binerek, havaalanına saldırmayı denediler. Independent, eylemlerin yapısını ve neden
başarısızlıkla sonuçlandığını şu satırlarla analiz etti:
"İstihbarat yetkililerinin öne sürdüğü varsayım, bu kişilerin İngiltere'ye, toplumun içine karışmak ve saldırı için doğru zamanı kollamak için gönderildiğini ortaya koyuyor. Can almak bir yana, hayat kurtarmaya adanmış meslekler seçmişlerdi. Gönderildikleri ülkenin sağlık sistemi, yurt dışından yardım alma ihtiyacındaydı. Geldiklerinde, radikal Müslümanların çoğunlukta olduğu Londra'dan uzak yerlerde yaşamayı tercih ettiler. Böylece, güvenlik ve istihbarat servislerinin radarına yakalanmamayı başardılar.
Peki ön hazırlığı bu kadar ayrıntılı olan bir plan neden başarısızlığa uğradı? Büyük ihtimalle, hücreyi yakalanmaktan kurtaran gizlilik, planlama ve bomba imali konusunda ihtiyaç duydukları uzman yardımından da onları mahrum etti. İstihbarat kaynaklarına göre, herhangi bir uzman lidere sahip olmayan bu insanlar, tamamen kendi başlarına hareket ettiler."
"YAŞAM BİÇİMİ TARTIŞMASI" İngiliz basınında saldırganların siyasi hedef ve güdülerine yönelik tartışma da bir hayli hararetli. Independent yazarlarından Joan Smith, "Anlaşılıyor ki siyasi İslam, sadece dış politikamızdan değil, yaşam biçimimizden de nefret ediyor" diyor ve şöyle devam ediyor:
"Tam da bu nedenle, insanların eğlenmek için toplandıkları, kadınların içki içip dans etme özgürlüğünün bulunduğu, eşcinsel çiftlerin özgürce dolaştığı mekanları hedef seçiyorlar.
Tony Blair on yıl önce iktidara geldiğinde, Kuzey İrlanda'daki Cumhuriyetçiler ve birlik yanlıları arasında bir siyasi anlaşmayı sağlayabileceğini düşünüyordu. Sonunda müzakereler barış anlaşmasıyla sona erdi ve silahlar sustu. Aşırı İslamcılarla böyle bir anlaşma yapma şansımız yok.
Zira istedikleri sadece İngiliz askerlerinin Irak'tan çekilmesi değil. Cinsler arası ayrımcılık, İslam hukukunun hakim kılınması ve seküler kültürün sona ermesini istiyorlar. Ne var ki bunlar, güvenlik adına müzakere edebileceğimiz şeyler değil."
Joan Smith'in Independent'taki bu satırlarına yanıt, aynı sayfayı paylaştığı, İngiltere Müslüman Girişimi sözcüsü İsmail Patel'den geldi. Patel, "Bize sizinle aynı fikirde olmama özgürlüğünü verin" diyor ve ekliyor:
"Hükümet ve Müslümanlar birlikte çalışmalı. Teröristler ile baş edebilmek için, Başbakan Gordon Brown, Tony Blair yıllarının siyasi yaklaşımından uzaklaşmalı. Bu dönemde hükümet, sadece kendi siyasi tutumu ile uyumlu Müslümanları dinliyordu. Gordon Brown ayrıca, içinde bulundukları ülkeye yabancılaşmış ve terörist olma riski taşıyan insanları, İngiltere toplumu ile nasıl tekrar barıştırabileceğini düşünmeli. Bu saldırıları, 'yaşam biçimimize yönelik' diye nitelendirmemeli ve arkasındaki dürtülere bakmalı."
İngiltere basınında büyük yer tutan bir başka konu da, Başbakan Gordon Brown'un, hükümetin birçok konudaki yetkisini sınırlamayı ya da parlamentoya devretmeyi öngören anayasal reform paketi. Bunların başında, savaş ilanı, uluslararası anlaşmaların imzalanması, istihbarat servislerinin denetlenmesi, hakimlerin, savcıların ve Anglikan Kilisesi piskoposlarının atanmasında söz hakkı geliyor. Guardian pakete genel olarak olumlu yaklaşmakla birlikte bazı çekincelerini de dile getirdi.
"Gordon Brown'un dün açıkladığı reform paketi, İngiltere anayasasını dönüştürmeyi amaçlamıyor. Bu anlamda devrimci bir vizyonu yok. Bir kere, monarşi yerli yerinde duruyor. Seçim sisteminde değişiklik öngörülmüyor. Anayasanın yazılı hale getirilmesi, İngiltere'de egemenliğin kraliyet ailesinden ziyade halka ait olduğunun vurgulanması, yeni bir haklar bildirgesi. Bunların hepsi daha sonra gelmesi gereken konular. Ancak Başbakan'ın manifestosunun, basit bir değişiklik girişimi olmadığını da kabul etmek lazım. Gordon Brown, İngiltere'ye yeni, daha iyi ve daha onurlu bir yönetim sistemi sunma konusunda büyük bir adım atmıştır."
Muhafazakar eğilimli Daily Telegraph ise, Gordon Brown'un reform önerilerine biraz daha soğuk yaklaşıyor. Gazetenin başyazısında dikkat çeken satırlar şöyle:
"Gordon Brown'un önerilerinin hayal kırıklığına neden olan yanı, ülkenin en acil iki anayasal sorununa değinmemesi. Bunlardan birincisi, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda bölgesel parlamentoları ile yetki paylaşımı. Başbakan bu durumun, İngiliz demokrasisinde onarılması gereken bir gedik açtığını kabul etmek zorunda.
İkincisi ise, tüm o 'halkın hakimiyeti' laflarına rağmen, Avrupa Birliği ile ilişkilerimizi kökünden değiştiren anlaşma konusunda, İngiliz halkına referandum hakkı tanımamakta ısrar ediyor."