Gazetea24'dan Dilek Karagöz’e konuşan, HEPAR Genel Başkanı ve Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu, hükümeti PKK ile müzakere etmekle suçlayarak, "Türkiye topraklarının yüzde 25’i tehlikede" dedi. Pamukoğlu'na göre Yazıcıoğlu’nun ölümü de, "Sadece kaza".
**MİT’in Oslo görüşmeleri… Hasip Kaplan’ın “Devlet 1993’ten bu yana PKK ile görüşüyor” açıklaması çok tartışıldı. Yıllardır da devletin, Abdullah Öcalan ile görüştüğü iddia ediliyor. Konunun dibine kadar içinde biri olarak bunun ne derece doğru olduğunu söyler misiniz?**
Mevcut hükümetin yaptığı müzakeredir. Müzakere başka bir şey görüşme başka şeydir. Müzakerede pazarlık yaparsınız. Yani bir şeyler vereceksiniz bir şeyler alacaksınız demektir. Bir devletin hükümeti, eşkıya ile müzakereye başladığı andan itibaren her şey dengeye geldi demektir. Dengeyi kim arar biliyor musunuz? Zayıf olan arar. Siz onun düzeyine indiniz demektir. Siyasi amaçlarına ve yapmak istediklerine artık yardımcı oluyorsunuz anlamına gelir. Görüşme ile müzakere aynı şey değildir. Oslo veya İmralı… Özeti ne biliyor musunuz? Bugün bu ülke, dağlarında, şehirlerinde, mezralarında, şehirlerinde, yollarında kendilerine göre “savaşıyoruz” diyen insanlarla kendinizi denk hale getirdiniz. Dağlarda iki grup insan var. Silahlı iki grup… Biri devlet adına, biri PKK adına…30 yıldır bunlarla ya bizim topraklarda ya da İran, Irak topraklarında karşı karşıyasınız. Birkaç küçük kampta kuzeyde Suriye’de vardır. Silahın olduğu yerde siz devlet olarak, silahlıyı tesirsiz hale getirmek zorundasınız. İnsanlar bu terör laflarından da vazgeçsin. Bu bana göre, terör değil, silahlı bir kalkışma…
**Ve bununla da baş edemeyen bir devlet var?**
Evet. Özellikle de 9 yıldır mevcut hükümet… Bundan önce devlet görüşmüş olabilir. O görüşme, Onların bir takım zayıf taraflarını bulmak ve o zayıflıktan istifade etmeye yöneliktir. Yani onlardan istihbarat amacıyla bilgiler alınır ve o bilgiler kullanılır. Müzakere bu değildir. Müzakere, eşitlendiniz demektir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti nasıl oluyor da, sayısı dağda son 10 yıldır 5-6 bin kişiyi geçmeyen, -kaldı ki onun büyük kısmı da Irak’da-kişiyle denk hale gelebiliyor? Hakkari’de, Yüksekova’da, Çukurca’da, Şemdinli’de ve diğer illerde gündüz gözüyle askerleri, polisleri şehit ediyorlar. Öğretmenleri kaçırıyorlar. Karakollara erzak götüren vatandaşları öldürüyorlar. Devlet adalet ve güvenlik için vardır ve bu ülkenin topraklarının dörtte birinde bu hükümet bu güvenliği sağlayamıyor. Özeti budur.
**“Yıllardır görüşülüyordu” ifadesi doğru diyebiliriz o zaman?**
Dediğim gibi görüşmek başka bir şey, müzakere başka bir şey… İstihbari bilgi alırsınız. Yani kamplarda kim var, yönetim kurulunda kimler var, hangi silahlar var, hangi devletler size yardım ediyor, para nereden geliyor, silah nereden geliyor, cephane nereden geliyor? Bu sorgu ayrı, müzakere etmek ayrıdır. Müzakere ettiğinizde karşı tarafa bir şeyler veriyorsunuz ki, bir şeyler almak için. Dünyanın iki tarihi var. Biri siyasi tarih, biri harp tarihi… Hangisine bakarsanız bakın, müzakere demek eşitlenmek demektir. Bir defa eşitlemişiniz eşkıya ile kendinizi. Böyle bir şey olabilir mi, böyle bir örnek var mı? Örnek varsa, kendinizsiniz.
**Oslo görüşmelerinin tam metninde, Hakan Fidan’ın “Daha fazla işi aşağıdakilere bırakırsan, merkez de daha anlamlı işlerle uğraşır.” şeklinde bir sözü var. Buradan yola çıkarak Başkanlık Sistemi ile Kürt meselesi arasında bir paralellik var diyebilir miyiz?**
Başkanlık sistemini bırakın bir kenara. Önce ülkenizdeki şu kalkışmayı, anarşiyi, karışıklığı ortadan kaldırın. Topraklarınızda güveni sağlayın. Siz rejimde başkanlık sistemi getireceğim diye, bunun pazarlığını eşkıya ile mi yapacaksınız? Bununla ilgisi yok. Devletsiniz siz. Hükümet etmek için getirilmişsiniz oraya. Adaleti sağlayacaksınız, topraklarınızda güvenliği sağlayacaksınız. Halkınız huzur duyacak.
**BDP’nin, “Barışa giden yol, İmralı’dan geçer.” söylemi, artık “Barışa giden yol, Öcalan’ın serbest kalmasından geçer”e doğru gidiyor. Buna ne diyorsunuz?**
Bu aczin ifadesidir. Türkçe’de “acz” diye bir söz var. Yani zavallılık.
**Bir süre önce “Öcalan’ın saçı kesildi” diye eylemler düzenlendi. Protestolar yapıldı. Ancak şu anda haftalardır avukatları dâhil kimseyle görüştürülmemesine rağmen, diğer tepkinin binde biri bile yok. Sizce neden?**
Traş olsa ne olur, olmasa ne olur? Bugüne kadar görüşmüşler, müzakere etmişler, demek bir şey çıkmadı ki, beklemeye almışlar. Yani uzaktan seyrediyorlar.
**Sizin görev yaptığınız sırada, dağlara gökten bildiri yayınladığınızı duymuştum. “Yol yakınken dönün, bu işlere alet olmayın.” diye… Sizce hâlâ bu yöntem birilerini yoldan çevirmeye yeter mi? Yoksa iş işten geçti mi?**
Her şey de geç kalındı. Görmüyor musun, her iki taraf da “Savaş bitsin barış gelsin”diyor. Eşkıya ile anlaşma yoluna gidiyor herkes. Gördüğüm kadarı ile medyada da bunun destekçileri var. Önce şunu söyleyeyim, ben bildiri dağıtmadım. Biz Kuzey Irak’taki ya da Türkiye’deki kamplara direk olarak saldırdık ve etkisiz hale getirdik. Bildiri ile filan yapılacak bir şey yok. Kağıt ile olacak işler değil bunlar. Bildiri dağıtılmıştır başka bölgelerden ama biz değildik o.
**Peki ne olacak bu işin sonu? Oslo’daki görüşme ile…**
Mesele Oslo değil.
**Nedir mesele?**
Bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin topraklarında, İran’dan, Kuzey Irak’tan ve Suriye’den bir parça alarak, Ortadoğu’da bir Kürdistan devleti kurma projesidir. Bu işin aleti PKK’dır. Bunu yapanlar da, Avrupa Birliği’nde müttefik olanlarımız ve Amerika. Plan onlara ait.
**O zaman, şu anda en acil çözüm nedir?**
Siyasi bir parti kurup mücadele edeceksiniz. Halka doğruları anlatacaksınız.
**“Türkiye’nin istihbaratı kötü”**
**PKK sorunu bundan sonra biterse neden biter, bitmezse neden bitmez?**
Neden bitmediğini söyleyeyim. Bir, Türkiye’de hükümetlerin siyasi iradeleri yok. İki, istihbarat ve haber alma sistemleriniz kötü. Üç, örgütün karşısına denk kuvvetlerle çıkamadınız.
**KCK Operasyonları kapsamında, belediye başkanlarının içeri alınması hakkında ne düşünüyorsunuz?**
Yerel yönetimlere mensup olsalar da, onların yaptıkları işe, yardım ve yataklık denir. Yardım ve yatakçı olmadan dağda eşkıya olmaz. Dünyada eşkıyalığın da tabiri vardır. Bizim de tabirimiz vardır. Osmanlı dönemine ait, Türkler’in de eşkıyalık tabiri vardır. Eşkıya demek, yatak demek, yardım ve yataklık…
**Peki BDP ve AKP’nin bu konu hakkındaki söylemlerine baktığınızda hangisi size daha samimi geliyor?**
İkisi de gayri samimi… Çünkü dürüstlük diye bir şey var. Dürüstlüğün üst damarı ahlaktır. İki tarafta kendine göre bir politika yürütüyor. İkisi de bu politikalarla halktan oy alıyorlar ama şu var ki, bu ülke soyuldu. Madenlerinizin yarısından fazlası, limanlarınızın tümü ve bankalarınızın yarısından fazlası yabancılarda. Bütün ülkeyi satıp savdılar. Ne kaldı elinizde? Diyorsunuz ki, bu işlerin nasıl üstesinden geliriz? Bu işler bilinçli uyanık yurttaşlar sayesinde düzelir.
**Nedir yurttaşlık?**
Yurttaşlıktan kastım, hesap soran insanlar… Mesela, bu ülkenin kötü siyasi partiler ve seçim yasaları nedeniyle yüzde 50, Türkiye’yi idare ediyor. Peki diğer yüzde 50? Demokrasi, çoğunluğun hegemonyası değildir. Yüzde 10 seçim barajı varken, kimse bu ülkede ileri demokrasiden, geri demokrasiden bahsedemez. Serbest bırakacaksınız. Var mı cesaretleri? Meclise herkes gidecek. Daha çok siyasi parti daha çok fikir olacak. Özgürlükleri yok bu ülkenin… Ve insanları ruh sağlığını kaybetmiş. Her gün kim kimi parçalamış, kim kimi öldürmüş onları izliyoruz. Ve hapishaneler artık insan almıyor. Bu sosyal ve toplumsal olarak sizin çürümüşlüğünüzün işaretidir. İkincisi, milli gelir 10 bin dolarmış. Kimin? Türkiye’deki banka mevduatlarının yüzde 80’i, yüzde 10’nun elinde. Sosyal ve ekonomik denge yok. Bu devlet sosyal bir devlet değil. Demokrasi ise, laf ola beri gele Türkiye’de! Adalet sisteminiz ortada. Topraklarınızın dörtte birinde güvenlik yok. Halkınızın bir kısmı, kabak karpuza şükrederek yaşıyor.
**“FÜZE KALKANI, BU ÜLKENİN BAŞINA BELA OLACAK”**
**Ne yapacaksınız peki?**
Hak ve Eşitlik Partisi, iç ve dış siyaseti ile ekonomik ilkeleri ile bu ülkede yeni bir şey yapacağız. Anlatacağız her şeyi. Bu ülkenin bu kadar sıkıntıda olmasının nedeni, bir Rönasans ve Reform yapamamış olması. Anayasaya hükümler koyarak bu işlerin düzeleceğini sanıyorsa insanlar, şaşarım onlara. Bu coğrafya yani Ortadoğu sıkıntılı. Herkes, kurnazlık peşinde. Afrika içinde olanlar… Suriye’de olanlar… Bir de füze kalkanı var ki hepsinden kritik mesele ve bu ülkenin başına iş açacak.
**Nedir oradaki mesele?**
Amerikalı yetkili gelip de, Dışişleri Bakanlığı’ndaki yetkili ile protokol imzalayarak üs kurulur mu bağımsız bir devletin topraklarında? Neden meclisten geçirmiyor? Neden muhalefet partisi bunu zorlamıyor? Dertleriniz bunlar. Zaten topraklarınızın dörtte biri sıkıntıda. Şimdi mesele, bu memleketin hali Asya devesi mi yoksa Afrika devesi mi? Her tarafı yamuk yumuk… Biz işte onun için siyasette varız.
**O zaman sizin için dağdaki üniformadan daha etkili siyaset arenası…**
Savaş insanın en zor kısmıdır. Binlerce insan hayatta kalmak ve hayattan atılmak çizgisindedir. O müthiş bir şeydir. Savaşçılık başka bir şey, siyasi mücadele başka bir şey... Dünyada gelmiş geçmiş en büyük bin kitaplarına bakın. Bunların yüzde 80’i savaş alanlarından gelmiştir. Bu zorluk onları bilemiştir. İnsanın, zihninin ve bedeninin güçlenmesi lazım. Savaş alanları bunu yapmıştır. Bu tip insanlar siyasi sahaya dönmüşlerse, zihinsel ve bedensel dirençleri yüksektir.
**“TÜRKİYE'Yİ SÖMÜRGE HALİNE GETİRDİLER”**
**Türkiye nasıl bir dış siyaset izlemeli?**
Eğer ki, Mustafa Kemal Atatürk gibi siyasi ve ekonomik bağımsızlık esastır diyorsanız, işte o zaman bunun çözersiniz. Başka yolu yok. Türkiye’ye müstemleke yani sömürge muamelesi yapıyorlar. Bundan kurtulmanız için, başı dik bir devlet ve onurlu bir halk olarak yaşamak istiyorsanız, siyasi ve ekonomik bağımsızlığınız olmalı. Şunu diyemezsiniz, küreselleşme, yeni dünya düzeni… Bunlar eski emperyal siyasetin yeni lafları… Hiçbir şey değişmedi. Gücü gücü yetene…
**Türkiye nasıl sıyrılacak o zaman?**
Bilinçli yurttaş ile… Mücadele edeceksiniz. Öyle kolay değil bu işlerin hiçbiri… Çalışacak herkes… Hayat benim için iki şeyden oluşur, gerisi boştur. Birincisi, karar ve eylem. İkincisi de, erkek veya kadın bir insanın cesarete ihtiyacı vardır. Bu yoksa sizde, başka yetenekleriniz olsa da, bir halta yaramaz. Özeti budur.
**Size göre, bu ülkenin insanları neden yurttaş olamadı bugüne kadar?**
Bu zamana kadar gelen iktidarlara sormak lazım. Eğitim sorunu. Ama eğitim derken buna aile dahil. Ailede kadın veya erkek kitap okuyor mu? Mesela İstanbul… Resmi nüfusu 12 milyon… Kaç evde 10 tane kitap vardır?
**İnsanların okuyacağı kitabı düşünmesi için, karnının tok olması lazım…**
İşte onun için Hak ve Eşitlik Partisi’nin mensubu olacaksınız. Yoksa neden siyasete girelim. Sosyal devlet olsun diye siyasetteyiz.
**Yeni anayasa tartışmalarında, siz diyorsunuz? Olmazsa olmazlarınız neler?**
Bizim partinin görüşü net ve kesindir. Anayasanın başlangıcında yer alan üç madde yerinde duracak. Geri kalanına istediğiniz kadar madde yazın, içine de istediğinizi yazın.
**Ergenekon… Ordunun durumu… Şu anda gelinen nokta… Ve bu noktada medya için neler söyleyeceksiniz?**
Ergenekon ve ordunun durumu, ikisi de siyasi davadır.
**Siyasi derken?**
Siyasi… Çünkü hükümet yetkisi kullananların ifadelerine bakın, muhalefetin ifadelerine bakın. Başladıkları günden bugüne kadar ki söylemlerine bakın. Buraya, geldiği andan itibaren zaten siyasidir.
**“MUHSİN YAZICIOĞLU'NUN ÖLÜMÜ KAZADIR”**
**BBP Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, Orgeneral Eşref Bitlis, Adnan Kahveci… Bu insanlar görünmez kazanın mı, yoksa geliyorum diyen kazanın kurbanları mı?**
Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümünde ne olmuş? Kötü hava şartlarında helikopter düşmüş. Sonradan gitmişler, oradan parça almışlar. Bazı şeylerin parçalarını sökmüşler. Bunu kim yaptıysa, işgüzarlık yapmış. Fakat helikopterin düşürülmesine ait bir kanıt yok. Ya da Eşref Bitlis, Özal, Muhsin Yazıcıoğlu ile ilgili iddialar… Ergenekon yapmış bunları vs… Kanıtlayabilmişler mi? Bu işlerin peşindekiler, ne çıkartmak istiyorlarsa, bütün bunlardan bir şeyler çıkarmaya çalışıyorlar. Bana göre, bunların hepsi doğal şeylerdir. Koşullar nedeniyle… Mesela Muhsin Yazıcıoğlu kazası, pilotaj ve kötü hava şartları nedeniyle olmuştur. Bunlarla bu milletin zihinlerini bulandırıyorlar. Bunlar ütopik şeyler…
**Gerçek nedir peki?**
İki hafta önce Ankara’da olanı gördünüz, her gün bir çocuk ölüyor görüyorsunuz. Bunlarla uğraşsınlar. Bu ülkede sıkıntı ne biliyor musunuz? İnsanların bir çoğu yönetimde veya sokakta, vicdanları pörsümüş.
**Son olarak söylemek istediğiniz?**
Bu ülkenin nüfusunun yüzde 60’ı, 30 yaşın altında. Biz siyasi parti olarak onları bilinçlendirmek için her gayreti göstereceğiz. Gerçeği, doğruyu anlatacağız. Onları hazırlayacağız. Bizim amacımız bu.