Tim Whewell
BBC Muhabiri
'Arap Baharı' diye adlandırılan sürecin başladığı Tunus'ta, sayıca küçük ama iyi örgütlenmiş, bazıları da şiddet kullanan aşırılık yanlısı bir azınlık, devlet otoritesine meydan okuyor.
Bir mahkeme olarak etkileyici gözükmüyordu.
Adalet arayanlar bu duruşma salonuna büyük sütunlu bir girişten değil, üst üste yığılmış kadın kıyafetlerinin önünden geçip giriyordu.
Yargıç ise öyle yüksekte oturmuyor, davaları birkaç metrekarelik bir alanda dinleyip, karar veriyordu.
Devlete meydan okuma
Ama bu küçük konfeksiyon dükkânındaki adalet sistemi, Tunus'un Bizerte kentinde giderek daha popüler bir hale geldi; devlet otoritesine karşı ciddi bir meydan okumaya dönüştü.
Bu gayrı resmî adalet sarayının yargıcı, uzun, kırlaşmış bir sakalı olan eski mücahit Abdüsselam Şerif.
Şerif, hemen hemen her konudaki davada Şeriat'a uygun kararlar alıyordu.
İyi giyimli bir kadın, eşinin kendisini boşamasını ve metresiyle birlikte evini elinden almasını önlemek istiyordu.
14 yaşındaki bir çocuğun annesi ve babası, oğullarının cep telefonunu gaspedip, kendisine tecavüze yeltenmekle suçladıkları bir adamı getirmişti.
Hatta emekli bir polis, Abdüsselam'ın adaletini devletin adaletine tercih etmiş, kiracısını evinden çıkartmak istiyordu.
Abdüsselam ve adamları bütün bu davaları, devletin yanından bile geçemeyeceği bir hızla sonuca bağladı.
Kadın ve kocası boşanmadı, çocuk telefonunu geri aldı ve tacizle suçlanan adam artık evinden nadiren çıkıyor. Nasıl olduğu bilinmiyor ama kiracı 'tehdit edildi' ve evi boşalttı.
Ama yetkililer açısından sorun Abdüsselam'ın kendisiydi.
Geçen Haziran ayında da bu sorunu, Abdüsselam'ın gayri resmi adalet sarayını, yani dükkânını buldozerle yıkarak çözdüler.
Şimdi küçük dükkândan geriye kalan kaldırımdaki enkaz. Abdüsselam'ın kendisi de kaçtı. Bazıları Libya'ya, bazıları da Mali'ye gittiğini söylüyor.
Ama Abdüsselam'ın devlete yönelttiği tehdit tamamen ortadan kalkmadı.
Abdüsselam bir Selefiydi.
Yani, dünya çapında Sünni Müslümanlar arasında hızla büyüyen ve İslam'ın Muhammed Peygamber dönemindeki ilk günlerindeki gibi yaşanılmasına inanan bir hareketin parçasıydı.
Azınlık içinde azınlık
Arap ülkelerinde uzun yıllar diktatörlerin baskısı altında tutulan hareket, 2011'deki ayaklanmalardan bu yana, Tunus, Libya ve Mısır'da açıktan faaliyet gösterebiliyor.
Çoğu selefi inançlarını yayma yöntemi olarak şiddeti reddediyor. Ama Tunus'ta küçük bir kesim, azınlığın içindeki bir azınlık, giderek daha tehlikeli bir hale geliyor.
Geçen Eylül'de bir grup Selefi ABD Büyükelçiliği'ne saldırmıştı.
Şubat'ta da polis, Selefileri laik muhalif lider Şükrü Belayid'e yönelik suikastten sorumlu tuttu.
Sosyalist siyasetçi Muhammed Brahmi de geçen hafta öldürüldü. İçişleri Bakanlığı, iki cinayette de aynı silahın kullanıldığını açıkladı.
Bizerte'de bu tür şiddet olayları daha az görünür olsa da, düzenli bir şekilde yaşanıyor. Selefi gayri resmi kolluk güçleri İslami ahlak bekçiliği yapıyor.
Bizerte'de belgesel çekimi için iki ay geçiren BBC Arapça'nın görüntülediği bir olayda, Selefi gençler sarhoş olduğundan şüphelendikleri bir adamın etrafını sarıyor, aralarından biri de adamı zincirle dövüyor.
Adının açıklanmasını istemeyen bir diğeri de, bir arkadaşıyla arabasında bira içerken 20 kadar Selefi'nin kendisini arabadan çıkarıp, kılıçlarla saldırdıklarını söylüyor.
'Tekbir getirip kılıçları başıma ve yüzüme savuruyorlardı. Ellerimle kendimi korumaya çalıştım. Bu yüzden elimde bu kadar çok kesik var' diyor.
BBC Arapça, uyuşturucu satıcısı olduğundan şüphelenilen bir kişinin Selefiler tarafından sorgulanmasını da görüntüledi.
Ama bu kişiyi ilk gözaltına aldıklarında yaşananları görmelerine izin vermediler. Selefilerin dövdükleri iddiasını reddettikleri kişinin dayak yediğini gösteren işaretler vardı.
Ancak şimdi Bizerte ve diğer yerlerdeki Selefiler daha gizli hareket ediyorlar.
Polis, Bizerte'de 60'tan fazla, ülke genelinde de iki bin kadar Selefi'nin tutuklandığını söylüyor.
Selefilere karşı operasyonlar, hükümetin geçen Mayıs'ta Kairouan kentinde düzenlemek istedikleri toplantıyı yasaklamasıyla başladı.
Polis, protestocu gençlerin attığı taşlara, biber gazıyla yanıt verdi.
İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Muhammed el Arui, 'Devrimden sonra asayiş bozuldu. Kontrolü adım adım yeniden ele geçirmek zorunda kaldık. Devlet tehdit altındaydı. Bu bizi, Tunus'u eski haline döndürmek, Tunus'u tüm Tunusluların ülkesi haline getirmek için harekete geçmeye zorladı' diyor.
Hassas denge
2011'deki ilk özgür seçimlerden bu yana iktidarda olan ılımlı İslamcı Ennahda Partisi açısından Selefilerle uğraşmak, hassas bir dengeyi tutturmayı gerektiriyor.
Tunus Ennahda'nın, Mısır'daki Müslüman Kardeşler hareketi gibi devrilmemek için laik kesimlere güven vermek, aynı zamanda da kendi dindar tabanını küstürmemek zorunda olduğu, görece liberal bir ülke.
Tunus'un en kuzeyindeki liman kenti Bizerte, hep diğer kültürlere açık bir yer oldu. Aslında ilk bakışta, Selefiler'in devlet otoritesine karşı en ciddi tehdidi oluşturduğu yer olması zor gözüküyor.
Ama kentin yoksul dış mahallelerinde, Selefiliğin yayılmasına katkıda bulunan sosyal sorunlar hala sürüyor.
Pazarda ikinci el Amerikan giysileri satan Selefi genç İbrahim Trabelsi, ''Devrimden bu yana Tunus battıkça battı. Her şey daha pahalı şimdi. Daha az iş imkânı var. Birçok fabrika kapandı. Turistler de belki de burada terör ve şiddet olduğunu düşündüklerinden uzak duruyor'' diyor.
Kentin yoksul bölgelerinde Selefiler istihdam ve İslami eğitim sağlıyor, ayrıca yoksullara zekat dağıtıyorlar. Aynı zamanda, basit adalet sistemleriyle insanlara çekici geliyorlar.
Hareketin yeni taraftarlarından kafe işletmecisi Salih Bedruni, dükkânından çalınan eşyanın Selefiler tarafından bulunup, geri getirilmesinden sonra Selefi olmuş. Şimdi müşterilerine kahvenin yanı sıra, Selefi vaazlar da sunuyor
'Geri çekilmek yok' diyor. 'Hala ilerliyoruz. Tunus'u terk etmek zorunda kaldıkları için liderlerimizle daha az görüşebildiğimizden belki eskisi kadar hayır işi yapamıyoruz. Ama biz geri adım atmak zorunda kalsak da, çocuklarımız bu yolda devam edecek. İslam'ı yolundan hiçbi şey ve hiç kimse çeviremez" diye de ekliyor.